Masonlar.org - Harici Forumu
Mason ve Masonluk Nedir? => Ezoterizm => Konuyu başlatan: ceycet - Kasım 05, 2009, 06:14:12 ös
-
Kelime anlamı olgunlaşmak, gelişmek olan tekamül bir Tanrı yasasıdır.
Bütün yaratılanlar tekamül eder. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır; bu, tekamülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hakimdir.
Tekamülün sonu yoktur. Çünki hayat sonsuzdur. O halde varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekamülünün sonuna varamayacaktır.
Dünya, sonsuz evrende bulunan tekamül okullarından biridir. Tanrı nasıl sonsuzsa, Tanrı'nın Bilgisi ve tekamül ortamları da sonsuzdur. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam bir tekamül yeridir ve varlıklar burada yaşayarak bilgi ve tecrübe edinirler. Dünya okulundan diploma alana kadar tekrar tekrar doğulur. Tekrardoğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır.
Tekamül tek bir ömre sığmaz. Tekamülün sonsuzluğu yanında sadece dünya bilgi ve tecrübesini göz önüne alsak bile, bir insan ömrünün bu kadar bilgi ve tecrübeyi elde etmesine zamanı ve enerjisi yetmez. Böylesine kısa bir süre içinde yapılan faaliyetler ise beden, toplum ve tabiat tarafından sınırlandırılır. Bu yüzden tekrardoğuşlarla yeni imkanlar sağlanır, tekamül hızlandırılır.
Dünya hayatı canlıların tekamülü içindir.
Evren düzeni, mükemmelen işleyen kanunlarla sağlanır. Bu kanunların dışında hiç bir varlık, hiç bir harekette bulunamaz. O halde tesadüf olmadığı gibi saçma ve abes bir iş de yoktur. Bilelim ya da bilmeyelim, her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkan yoktur. Demek ki, insan ne yaparsa yapsın, tekamül eder; ancak yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Seçim insana kalmıştır, çünki o, hareketlerinden sorumlu bir varlıktır.
Tekamül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur. Tekamülün bir amacı da, ruhların, Tanrısal düzeni, doğada kendi imkanları oranında yürütebilecek bir düzeye ve etkinliğe ulaşmalarını sağlamaktır.
Bu sebeple ruhlar, madde kanunlarını öğrenmek ve onları uygulamak zorundadırlar.
-
Sayin Ceycet,
Paylasiminiz icin cok tesekkurler. Tekamul Masonlar icin cok degerli bir kavramdir. Her Mason tekamul etmeye calisir, didinir.
Saygi ve Sevgi ile.
-
Tekamül, bizim için de çok önem taşıyor. ( Bilgi Kitabı Misyonluğunu taşıyanlar için ) ..
Sevgili Ceycet; Tekamül olayını çok güzel açıklamışsınız. Benim de 'Tekamül' üzerinde nispeten az ya da çok birtakım kişisel çalışmalarım mevcuttur. Hemen hemen Sizinle aynı açıdan baktığımı farkettim.
Tekamül Sonsuza dek devam eder. Bu yüzden Bilgi Kitabı, Tekamül İlanihayedir diyor. Bilginin Sonsuzluğu gibi..
Ayrıca Bilgi Kitabı, 1000 yıllık Tekamülü 1 yılda yaptırmaktadır. Bunun bizatihi örneğini kendimde gördüm ve yaşayarak farkettim. Bunun da muhakkaki bir yolu bulunmaktadır. Kişinin Evrimiyle yakınen ilgisi olduğu içindir ki, bundan dolayı yaşayarak kazanma programına birey, sevkedilmektedir. Yaşadığı karmalarla Tekamülünü, Evrimini hızlandırmaktadır ki, bulunduğumuz süreç itibariyle 2012 yılına kadar her saatte bir Evrim yapılabilinmektedir. Bahsı geçen tarihten itibaren ise her nefeste ve her anda Tekamül yapılabilinecek duruma ve pozisyona Insanlık gelebilecektir.
Saygı ve Sevgilerle
-
Evrim terimi, «üstesinden gelmek, bir şeyin altını üstüne getirmek» anlamlarına gelen «evirmek» mastarından türetilmiştir. Tekâmül kelimesi ise, «adım adım olgunlaşmak, kemale ermek» anlamını içermektedir. Batı dillerinde karşılığı olan «evolution» sözcüğünün kökü de yuvarlamak ve tomar haline koymak» anlamını taşıyan «wel» dir. Lâtince evolutio terimi, «tomar haline getirileni açmak» anlamına gelir.
Bir varlığın evrimi, değişerek gelişmesi, kendini aşması, içsel veya gizlide duran zenginliklerini açması demek oluyor. Her şeyin bir değişim içinde olduğu gözlemi, evrim düşüncesinin temelini oluşturmuş. O nedenle bunu ilk farkeden ilkçağ düşünürü Heraklit'i, evrim düşüncesinin babası sayabiliriz. Heraklit «Bir nehre iki kere girilemez» derken, hem nehir suyunun, hem de nehre girenin zaman içinde değişime uğradığını vurgular. Değişmenin her şeyi kuşatan evrensel niteliği daha sonra «Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir» şeklinde formüle ederek diyalektik düşüncenin ilk yasası olur. Yine ilkçağ düşünürlerinden Empadokles, hayatın zamanla gelişen bir olaylar sürekliliği olduğunu ve yetkin olmayanların daha yetkine doğru geliştiğini sezmiş. Aristo ise felsefesini yetkinliğe doğru gelişme düşüncesi üzerine oturtmuş. Ona göre oluş, sürekli olarak alt yapılardan üst yapılara doğru gerçekleşir. Ve daha mükemmele doğru değişme her şeyin yapısında vardır. «Hayvanlar Üstüne Araştırmalar» kitabında Aristo, cansızdan canlıya doğru bir çıkış olduğunu; cansız maddenin canlı bitkiye dönüştüğünü, bitkiden hayvana, hayvandan da insana varıldığını söyler. Yunan atomcuları ise, kalıcı hayvan türlerinin çevreye uyum sağlayan türler olduğunu ileri sürerler. Çok sonraları Lamark, canlı varlıkların çevreye uymayla değiştiklerini ve çevre değişikliklerinin kalıtımla yeni kuşaklara geçtiğini açıklar. Darwin, evrimin «doğal ayıklama» yasasıyla gerçekleştiğini buna ekler.
Her şeyin değiştiği ve yetkinliğe doğru geliştiği gerçeği, ruh için de geçerli. Bedeni kullanan ama bedene tabi bulunmayan, beden yıpranıp gerilediği halde ilerlemekte ve olgunlaşmakta devam eden bir ruh yönümüz var. Nitekim zamanla birlikte olgunlaşır, yaşlandıkça daha tecrübeli ve akıllı oluruz. Ve bir önceki halimizi en başta kendimiz yetersiz ve eksikli buluruz. «Şimdi'ki aklımız olsaydı» öyle yapmazdık deriz. Demek ki, evrimleşiyor, daha iyiye doğru değişiyoruz. İçimizde bitmeyen bir yenilik arzusu olması da, yine sürekli değişerek geliştiğimizin bir göstergesi olmaktadır. İhtiyaç duyduğumuz ve istediğimiz bir şeye kavuşuyor, bir süre onunla oyalanıyor, ondan alacağımızı alıyor, sonra yeni bir şeye yöneliyoruz, Bu hep böyle sürüyor. Ve insan sürekli bir yeninin peşine düşerek daha iyiye ve ileriye doğru değişiyor. Yani evrimleşiyor.
Ayrıca, akıl ve mantığa göre, her davranışın bir anlamı ve amacı vardır. Psikoloji bilimi de, davranışların mutlaka bir ihtiyaçtan doğduğunu ve bir gayeye yöneldiğini kesin olarak belirtir. Yemek yiyen bir insan, açlık ihtiyacı ile yemeğe yönelmiştir ve gayesi karnını doyurmaktır. Öğrenmek ihtiyacı ile okula giden öğrencinin gayesi, bilgili becerili, işe yarar bir insan olmaktır. Bunun gibi ihtiyaçtan doğan her davranış kendine uygun bir gaye güder. Öyleyse bütün davranışların toplamı olan insan hayatının da, ciddi bir gayesi olması gerekir. İnsan doğumdan itibaren, bir sürü acı-tatlı olaylar zinciri içinde yoğrularak, çalışıp çabalayarak belli bir olgunluk kazandıktan sonra ölümle birden yok oluvermesi akla ve mantığa aykırı düşüyor.
Öyle de olsa, yeterli ve doyurucu bir yanıt olmuyor bu. Bir kere, bunca emekle kazanılan olgunluğun, şahısların kendileri için bir önemi kalmıyor. Ölümle yok oluyor çünkü. İkincisi, kazançların kalıtım ve kültür yoluyla diğer insanlara geçmesi, onlar da bir gün öleceklerine göre, yine anlamsız oluyor. Öyleyse öldükten sonra yaşamakta devam eden ruh yönümüzün olması ve kazandığımız olgunluğun böylece kaybolmaması akla daha uygun geliyor. Ruhsal olaylarla ilgili birçok gözlem ve deney de zaten bunu doğruluyor.
Diyalektik düşüncenin ikinci kuralı, evrimi «niceliksel değişimler, sıçramalı olarak niteliksel değişimlere yol açar» şeklinde tanımlar. Doğanın, insanın ve toplumun gelişimini bu yasayla açıklar. Örneğin; 1 derece soğutulan veya 99 derece ısıtılan su, bu ölçüler içinde hangi derecede olursa olsun yine sudur. Isıtma ve soğutmanın niceliksel değişimi onun niteliğini değiştirmez. Yani niteliği değişmez. Ne var ki suyun ısı derecesini 100'e çıkardığımızda veya sıfıra düşürdüğümüzde suyun niteliği birdenbire değişerek su olmaktan çıkar, buhara veya buza dönüşür. Yani suyun yapısında niteliksel bir değişiklik olur. Bunun gibi, insan tıp öğrencisi iken bilgi ve becerisinin yavaş yavaş artmasıyla, belli bir çizgiye eriştiğinde tıp öğrencisi birdenbire doktor olur.
Evrim ve devrim, gelişmenin nicelik ve nitelik yanını gösteren iki unsurdur. Evrim, adım adım gerçekleşen niceliksel bir gelişmedir. Devrimse, eskinin tümüyle yeniye dönüşümünü içeren, birdenbire sıçramalık bir şekilde gerçekleşen niteliksel bir gelişmedir. Ne var ki, karşıtların mücadelesi sonunda ortaya çıkan yeni, yerini aldığı eskinin sağlam ve kalıcı taraflarını da içerir. Su örneğini ele alırsak, 1 derece ile 99 derece arasındaki hali onun evrimidir. Sıfır derecede ani bir değişimle buza, 100 derecede buhara dönüşmesi ise devrimdir. Ancak su kendinden başka bir niteliğe bürünse bile, buz ve buharda yine su saklıdır. O nedenle devirme ve devrilme kelimelerini çağrıştıran devrim'den çok, bir şeyin başka bir şeye dönüşümünü belirten inkilâp kelimesi olayı daha doğru bir şekilde açıklamaktadır.
Tasavvufta gerçeğe yaklaşma birbirini izleyen üç derecede olur: İlm-el yakîn, Ayn-el yakîn ve Hak-el yakîn. Birincide, diyelim ki cesaret erdemine, onun bilgisini alarak yaklaşıyoruz, ikincide öyle birini görerek, o gerçeğe olan yakınlığımız daha da pekişiyor. Üçüncüde ise, cesareti tam benimseyerek, kendimiz öyle oluyoruz. Bu süreci «bilmek, bulmak ve olmak» şeklinde de özetleyebiliriz. Yine «3B» dediğimiz kuralı da aynı olayı açıklamada kullanabiliriz. Beğenme, benzeme ve bezenme. İnsan gördüğü bir değeri önce beğenir, sonra ona benzemeye çalışıyor. Üçüncü aşamada ise o değeri içine alıyor. Yani o değerle bezeniyor. Hani «özendim, bezendim» derler ya. İnsan beğendiği şeye özeniyor, ona benzemeye çalışıyor, onun gibi olmaya can atıyor. Sonunda da o değerle bezenerek, gerçekten öyle oluyor.
Spiritüalizmada ruhun tekâmülü, ruhun madde ile olan ilişkilerinin tekâmülü olarak değerlendirilir. Başlangıçta tecrübe, görgü ve bilgisi olmayan ruhun maddeye gömülmesi ve onun esaretine girmesiyle başlayan süreç, ruhun tecrübe, görgü ve bilgisini arttırarak gitgide maddeye hâkim olması ve madde üzerindeki etkinliğinin artması şeklinde oluşur. Ama bunun işleyiş mekanizması doğrusu pek açıklanamaz. İşte kitaplar dolusu bilginin açıklayamadığı ruhun yükseliş formülünü bir ruhsal celsede Beytî Dost «Ruh-tecrübe-akıl-ruh» diyerek dört kelimeyle özetler. Buna göre ruh, kendiliğinden hareket yeteneği olan bilinçli bir varlık olduğundan tecrübeyi doğuruyor. Tecrübe de aklı meydana getiriyor. Akıl ve onun çalışması demek olan düşünce de, edindiği bilgileri ruha benimseterek, onun eğitilip, yükselmesini sağlıyor. Yükselen ruh daha üst düzeyde yeni bir tecrübe yaparak aynı süreci devam ettiriyor. Böylece ruh, hem tecrübeyi doğuran, hem de bu tecrübeleri değerlendiren akıl sayesinde yükselen ve insanı dolduran bir mekanizma oluyor. Ruh tecrübe ve akıl halkaları gitgide büyüyor ve insan hep daha ileriye doğru gelişiyor.
Evrim daima daha üstün bir düzeyde gerçekleşen yukarıya doğru çıkan sarmal (helezonî) bir gelişim hareketidir. Aslında tüm varlıklar, daha iyiye, daha güzele, yani Tanrı'ya doğru bir tamamlanma ihtiyacı içinde yol alıyorlar. (ALINTIDIR.......)
IŞIK ve SEVGİ İLE KALIN.......
-
Kelime anlamı olgunlaşmak, gelişmek olan tekamül bir Tanrı yasasıdır.
Bütün yaratılanlar tekamül eder. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır; bu, tekamülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hakimdir.
Tekamülün sonu yoktur. Çünki hayat sonsuzdur. O halde varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekamülünün sonuna varamayacaktır.
Dünya, sonsuz evrende bulunan tekamül okullarından biridir. Tanrı nasıl sonsuzsa, Tanrı'nın Bilgisi ve tekamül ortamları da sonsuzdur. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam bir tekamül yeridir ve varlıklar burada yaşayarak bilgi ve tecrübe edinirler. Dünya okulundan diploma alana kadar tekrar tekrar doğulur. Tekrardoğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır.
Tekamül tek bir ömre sığmaz. Tekamülün sonsuzluğu yanında sadece dünya bilgi ve tecrübesini göz önüne alsak bile, bir insan ömrünün bu kadar bilgi ve tecrübeyi elde etmesine zamanı ve enerjisi yetmez. Böylesine kısa bir süre içinde yapılan faaliyetler ise beden, toplum ve tabiat tarafından sınırlandırılır. Bu yüzden tekrardoğuşlarla yeni imkanlar sağlanır, tekamül hızlandırılır.
Dünya hayatı canlıların tekamülü içindir.
Evren düzeni, mükemmelen işleyen kanunlarla sağlanır. Bu kanunların dışında hiç bir varlık, hiç bir harekette bulunamaz. O halde tesadüf olmadığı gibi saçma ve abes bir iş de yoktur. Bilelim ya da bilmeyelim, her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkan yoktur. Demek ki, insan ne yaparsa yapsın, tekamül eder; ancak yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Seçim insana kalmıştır, çünki o, hareketlerinden sorumlu bir varlıktır.
Tekamül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur. Tekamülün bir amacı da, ruhların, Tanrısal düzeni, doğada kendi imkanları oranında yürütebilecek bir düzeye ve etkinliğe ulaşmalarını sağlamaktır.
Bu sebeple ruhlar, madde kanunlarını öğrenmek ve onları uygulamak zorundadırlar.
Ceycet; yazdıklarınız hoş şeyler... Fakat size ait olup olmadığına ya da alıntı yapıp yapmadığınıza dair bir şey yazmadığınız gibi gelen cevaplarda size ait özgün bir yazı olarak algılandığı yönünde...
yazınızın büyük bir kısmı aşağıdaki linkdeki yazı ile aynı... Lütfen kaynak gösteriniz...
http://www.bilyay.org.tr/default_ic.asp?kat=2
-
Kendi tutumumu yansıtmalıyım...
Sayın Ceycet kısa bir yazı yakaynakça göstermemiş.
Niçin göstersin ki?... Zorunlu değil. Burası bir masonlar forumu, akademik bir ortam değil. Hiç kimse hiç kimseye kendisini kanıtlamak, not almak zorunda değil. İsteyen okur, yararlanır, gerekiyorsa, istiyorsa tartışır, hepsi bu kadar.
«Acaba bu yazıyı nereden çıkarmış; bir araştırayım da onu zor duruma düşüreyim.»
İşte bu ayıptır. Yazıyı okuyan bir şey biliyorsa, bir görüşü varsa katkıda bulunmalıdır. Böyle şeyler yaparak kendisini göstermeye kalkışmaktan sakınmalıdır. Unutmayalım, burası bir "masonlar" sitesidir; herkesten olgunluk içinde ve anlayışlı davranması beklenir.
Ben de çoğu yazılarımda kaynakça göstermiyorum. Benim yazdıklarımı da araştırın. İyi olur. Ancak nereden alıntı yaptığımı keşfettiğiniz zaman sizden o kaynakçanın tümünü tutuzlikle incelemenizi, benim atlamış ya da değinmemiş olduklarımı buraya getirmenizi beklerim.
Sevgiler.
-
Sayın raining,
yazının alıntı olduğu doğrudur;ama sizin belirttiğiniz kaynağı ilk defa görüyorum,belliki onlarda biryerlerden almışlar,zira sizin kaynağın altında da bir imza göremedim.
Serzenişte bulunduğunuz konu bu ortamda defalarca tartışıldı.Yeni olduğunuz için bilmemeniz doğal.Keşke konuya girmeden önce foruma bir göz atsaydınız.Teknik hataları bulmak için gelmediğinizi umduğum forumda umarım aradığınızı bulursunuz.
Saygılarımla
-
Madem ki yakalandık,bukonuda,kaynağı içimdeki "ses"olan kaynakçadan alınanları kelama dönüştürmek elzem oldu.
Algılarımızın samimiyetine güvenerek zamanın varlığını kabul ediyorsak tekamülüde,onun parçası olarak kabul etmek zorundayız.
Herdaim gözümüzün önünde,binlerce canlı,cansız tür tekamül etmektedir.Bunların içinde,elbetteki bizi ençok etkileyen insanın tekamülüdür.İnsanın insan olana kadar geçirdiği evreleri gözardı edersek,bundan sonra göstereceği aşamaları daha net idrak edebiliriz.
Öncelikle tekamülün istikametini kavramamız gerekir ki,bu yolculuk aslında bilinmeyenden bilinene olarak kabul görmelidir.Döngü,ezeli olanın ebedi olana vuslatında son bulacaktır.Varoluşun gerçek gayesi de budur.
"Söz"le ıslanmış toprak bedenin yokoluşu,tekamülün sadece boyutunu değiştirir.Bu da ruhun ölümsüzlüğü iddiasının kaynağını oluşturur.
Tekamülün sağlıklı gelişimindeki en önemli ayrıntı arınmadır.Arınma nekadar sağlıklı olursa,tekamül için odenli zemin oluşacaktır.İnsanların adına "din" dedikleri,zaman içinde yozlaşan olgunun da barındırdığı amaç bu yöndedir.
Zaman içinde gerçek anlamda okunamadıkları için yozlaşan din ve onları açıkladığı düşünülen kutsal metinler,arınmadan çok kirlenme ve kirletilme aracı haline dönüştürülmüşlerdir.İnsanların istismara açık buyönünü keşfeden şer otoriteler,bu zaafı çok iyi değerelendirerek insanlığı kontrol edebilme sürecinde kullanarak,biranlamda tekamülü engellemişlerdir.
Kurtuluş,tekamüle giden yolun keşfinden çok inşasındadır,artık...Buyol,beşerin kendi içine yapacağı seyahatin "yol"udur.Gerçek bilgi ve birikim oradadır.Beşer,kendini tanıyabildiği oranda,elde edebileceği bilginin ışığında kendi tekamülünü gerçekleştirme yetisine sahiptir.Yeter ki,sınırlarıdan,dayatmalardan ve korkularından arınabilsin.
Tefekkür,genel anlamda ibadetin tüm vehçesini içinde barındırır.Yegane yol tefekküre yön vermekten geçer.Bukonuda ısrarlı olanlar,izin verildiği oranda tekamül edeceklerdir.
Saygılarımla.
Not:Kaynağı içimdeki "ses"olan kaynakçadan alıntıdır.
-
Doğrusunu söylemek gerekirse bu Forumda Sayın Adam ve Sayın Ceycet' in en çok görüşlerinden yararlandığım Kişiler olduğu için açıkçası kaynağın peşine düşmeyi pek de gerekli bulmadım :) Çünkü zaten doğru olduğunu ölçüp tarttıktan sonra mantığımla kabullendiğim zaman gerisi de beni zaten pek de ilgilendirmiyor. Ancak şu kaynak olayının peşine düşülmesi gerçekten de can sıkıcı bir durumdur. Isteyen kaynak gösterir, isteyen göstermez. Benim de yazılarım kendişi kişisel düşüncelerim olduğu için açıkçası kaynak gösterme hevesinde hiç değilim. Burada kişiyi kaynak göstermeye zorunlu bırakılması haliyle çoklu görüşlerin rahatlıkla belirtilememesine yol açacaktır ki, o da yine kendi zararımızın bir ürünü olacağı muhakaktır. Sayın Adam, çok güzel açıklamışlar zaten.. Burada kimsenin kendini kanıtlaması gibi birşey düşünülmeyeği gibi aynı zamanda çok da gereksiz bir durum olacağından böyle şeylerin peşinde olanların elde edecekleri hiçbirşey de sözkonusu bile olamayacaktır.
O yüzden de Sayın Ceycet' in yazılarından faydalanabildiğim için açıkçası kendimi şanslı hissediyorum.
Saygı ve Sevgiler.
-
Not:Kaynağı içimdeki "ses"olan kaynakçadan alıntıdır.
Aslolan bize de odur Sayın Ceycet; kendi adıma Saygılarımı sunarım.
-
:) Arkadaşlarım nette yüzünüzdekilerinizi yazdıklarınıza yansıtmanız imkansız olabiliyor. Bu foruma bir yılı geçkin bir zamandır üyeyim ve sadece üç post atmışım. Yani «Acaba bu yazıyı nereden çıkarmış; bir araştırayım da onu zor duruma düşüreyim.» gibi bir tarza sahip biri olsam elbette daha fazla mesajım olurdu. Bir yıldır sadece okuyorum. nette "Tekamül" konulu araştırmayı yaparken o yazıyı okudum, akabinde burada da okuyunca o mesajı yazdım. Evet hepinize katılıyorum kimse kaynak göstermek zorunda değil. Bunu yapmayan her kişide de artniyet aramamak lazım. Kaynak gstermek lişisel bir tercihaslında. Ama benim niyetimde birilerini zor duruma düşürme kaygısı değildi. Medeni ve seviyeli bir yazıydı.
Neyse bu güzelim başlığı böyle çok da gerekli olmayan tartışmalara kapayalım. Herkese selamlar arkadaşlar. Okumaya devam. :)
-
Saygılarımı sunar, tekeamül kavramını çok güzel bir şekilde açıkladığınız için teşekkür ederim.
-
Daha önce farklı bir başlıkta hazır olmakla ilgili bir soru sormuştum. Daha doğrusu manevi olarak hazır hissetmenin neden çok zor olduğunu kendimce açıklamaya çalışmıştım. Sanıyorum bu başlıkta yazılanlar da manevi hazırlığın ne denli zor olduğunu gösteriyor. Açılmasının üzerinden uzun vakit geçmiş olsa da zaman zaman dönüp yeniden okunması gereken sözler içerdiğini düşündüğüm bir başlık.
Saygılar.
-
Evren bazındaki saatin on iki'ye beş kalalık kadar bu kısa ve az varlık süremizde, çok şeyler başardık; ve daha çok anlayıp anlaşılmalıydık.
Evrenin sınırsızlığında varoluşun o sonsuzluğunu tattığımız an,bilinmenin ve bilinmezliğin arzusu, keşfin benlik içinde ateşlediği hissi körükledi.
En çok da kendimizi keşfetmeliydik; çünkü evren bizimle kendini keşfetmek istedi.Varlık yokluğa o kadar hızlı dokundu ki,an sadece yükseleceklerin avuçlarında kaldı.
Evren onlar için,daha önce sayısızca katlanmış bir çiçeğin nasıl açılacağını bilmek kadar aşikarda olsa ,gidilecek olan yolların onlar için gizemi asla kaybolmadı.
-
Güzel bir yazı dizisi olmuş. Merak ettiğim bir konu var sizlerin tekamül yada başka bilgelik kaynaklarınız yapmak istediği ile yapması gereken arasında sıkışıp kalan bir insan için ne öğütlüyor ?
yani çok istediği bir şey ile yapması gereken doğru hareket arasında sıkışıp kalmış küçük bir adama yada bir masona örneğin; tekamül yada benzeri bir bilgelik neyi telkinde bulunur?
-
çok ilginç bilgiler içeren bu cevap için teşekkür ederim. Zaman ayırıp böyle detaylı bir cevap çok hoşuma gitti. Bunları okuyup sindirmek ve eğer kabul ederseniz size sorular sormak için zamana ihtiyacım olacak.
Tekrardan teşekkür.
-
Çok güzel yazılar paylaşılıyor, Sizleri Takdir ediyorum. Ve Okumaktan mutlu oluyorum. Buradaki ''TEKAMÜL'' yazılarınızı büyük bir Keyif alarak okudum.
Saygı ve Sevgilerimle
-
Yazılar gerçekten keyifli ama Malkut'u çıkarmayı öğrenmek için okursanız anlamlı da gelecektir.
Saygılarımla.