Masonlar.org - Harici Forumu
Diger => Diger Konular => Masonluk Harici Sorular => Konuyu başlatan: shemuel - Aralık 16, 2007, 08:08:15 ös
-
Kimine göre: Göç
yada tek başına çıkılan bir yolculuk ve geri dönüşü olmayan
kimine göre:Ölüm,sevdiğini yanında bulamamaktır
kimide şöy der:ölüm dediğiniz nedirki?bence bu iğrenç dünyadan kurtuluş :lol: ve ölüm hiç acıtmaz ayrılığın acıttığı kadar.
Bir başkasıda derki:bence ölüm kurtuluştur, her türlü beklentinin son bulduğu an'dır ve zamanı geldiğinde güzeldir.
-
Ölüm: Yaşlı bir teyzenin nedensizce kime yaptığını bilmeden, ördüğü örgünün yününün bitmesi gibi bir şey...
-
Her doğum bir ölüm,her ölüm bir doğuştur.İki fenomeninde şartları eylemde bulunan tarafından belirlenir tabii olgunun içerisinde pek çok değişken mevcuttur.Bu değişkenler arasında yapılan tercihler tekamülü yani var oluş sebebini oluşturur.
-
Bir nevi, dunyadan rizkin kesilmesidir olum, ne kadar ugrasirsa ugrassin insan ne bir saniye fazla ne bir saniye eksik olur kisinin dunyadan nasibi... Daha materyalist bir tabirle, hayat defterinin muhasebatinin yapilmak uzere muhurlendigi vakit de diyebiliriz. Kime ait oldugunu hatirlayamadigim su soz geldi aklima olumu dusunurken:
'''''''Hatırlar mısın doğduğun günü sen ağlarken herkes sevincle gülüyordu öyle bir ömür yaşa ki sen öldüğünde herkes ağlasın sen gül'''''''
-
galileo der ki doğmak asıl ölümdür..ölüm de doğmak mıdır acaba ::) ..
-
ölüm yeniden ve ebediyete kadar var olmak için doğmaktır.
-
Ölüm degersiz bir mucevheri aradıgımız kadar zaman kaybına yol acmayacak bızı bu dunyadan koparacaktır.Ölüm bir yokluk degıldır varlıkta degıldır ölüm,sadece gerıye donustur....
-
Benim dusuncelerime gore Ölüm BU fani dunyadan uzun yolculuga gidis ve buradaki yasaminin sonu demektir.
-
Azot döngüsüne naçizane bir katkıdır.
-
Ölüm, hiç kimsenin bilmediği, ama herkesin mutlaka yaşayıpta, anlatamacağı bir andır.
-
Azot döngüsüne naçizane bir katkıdır.
peki ya mısırlılardaki ölüm kavramına ne diceksiniz ;D
-
bir geçiş...
arkasında ne olduğu bilinmeyen bir kapı...
-
Ölüm terkedilmektir......
-
Yok olmanın var olduğu an...
-
galileo der ki doğmak asıl ölümdür..ölüm de doğmak mıdır acaba ::) ..
Adamına bakar birazcık ;) ...... Mevlana yürekliysen hem dogum hem düğün günün olabiliyor..Yok eger kendiimden yana fikir verirsem heralde tek işe yarar yönü azot meselesine olan katkıs :D ı ...
-
Azot döngüsüne naçizane bir katkıdır.
peki ya mısırlılardaki ölüm kavramına ne diceksiniz ;D
Aslında bu kadar kesin, inançsız gözüken bir cümle kurmak istememiştim. Şu da var ki eğer kastettiğiniz mumyalama işlemiyse, yine de bu işlem sonrasında dahi vücut tamamen bütünlüğünü koruyamaz ve azot döngüsüne daha naçizane bir katkıda bulunur.
Bir de işin ruh tarafı var tabi ki ama bu konularda kendimi yetkin ya da oturmuş fikirlere sahip görmediğimden felsefi görünümlü bir yorum yapmaktan kaçındım =)
-
felsefi görünümlü bir yorum yapmaktan kaçındım =)
evet farkettim hehe :D
-
Henüz ölmememden kaynaklanan bilgi eksikliğimden dolayı bu konuda yorum yapmak istemiyorum.
-
Henüz ölmememden kaynaklanan bilgi eksikliğimden dolayı bu konuda yorum yapmak istemiyorum.
hiç mi bişey düşünmüyosun ne olduğuna dair,bişey hissetmiosun peki?
bizler de ölmedik daha bu arada :D
-
Ölüm,çözülemez diye ifade edilen en büyük sır ve bu sırrı da çözebileceğimi sanmıyorum.Bu yüzden çok büyük olasılıkla yanlış olacak düşüncelerimi burda ifade etmemin doğru olmayacağını düşündüm.Yaşamadığım bir şeyi nasıl hissedebilirim? Hissettiğimi sandığım o duyguyu da buraya yazarsam büyük ihtimalle bu his yanlış bir his olarak aktarılmış olacak :) Meseleye bir başka açıyla bakalım: insan duyguları ve hisleri,tepkileri değişebilir,şu an ölsem farklı bir şey,yarın ölsem farklı bir şey hissediyor olabilirim ;)
-
insan duyguları ve hisleri,tepkileri değişebilir,şu an ölsem farklı bir şey,yarın ölsem farklı bir şey hissediyor olabilirim ;)
evet,belki de :)
-
Ölümü insan oğlu, inanış sistemine göre yanıtlayacaktır. Ölüm; kimine göre yokoluş kimine göre asıl başlangıçtır...
-
Ölümünde güzel yanları var..
-
Mesela Şemocum? Ben ölümü hep bir sınav gibi düşünmüşümdür. O büyük anı yaşadıktan sonra, kocaman bir nefes alıp rahatladığın bir sınav...
-
Mesela Şemocum? Ben ölümü hep bir sınav gibi düşünmüşümdür. O büyük anı yaşadıktan sonra, kocaman bir nefes alıp rahatladığın bir sınav...
Sınav dediğin nedir? ne sınavı?
-
Bildiğin sınav. Örneğin doktora programında ders aşamasını tamamladıktan sonra seni taa lisans eğitiminden başlayan ve doktora derslerine kadar giden geniş bir alandan sınav yaparlar. Sınava aylarca hazırlanızsın, sınav günü kalbin yerinden çıkacak gibidir. Sonra herşey bitince bu muymuş yahu, hiçte zor değilmiş dersin ve kocaman bir nefes alırsın... Böyle bir sınav olabilir mi ölüm?
-
Ölümün bizi nerede bekledigi belli degil , iyisimi biz onu her yerde bekleyelim (Montaigne)
-
Bildiğin sınav. Örneğin doktora programında ders aşamasını tamamladıktan sonra seni taa lisans eğitiminden başlayan ve doktora derslerine kadar giden geniş bir alandan sınav yaparlar. Sınava aylarca hazırlanızsın, sınav günü kalbin yerinden çıkacak gibidir. Sonra herşey bitince bu muymuş yahu, hiçte zor değilmiş dersin ve kocaman bir nefes alırsın... Böyle bir sınav olabilir mi ölüm?
İnanın benim öyle bir sorunum hiç olmadı...
-
Dünyanın önde gelen bilim dergisi New Scientist, "insan ölüm anında ne hisseder, ölüm nasıl olur" sorularını araştırdı.
Dünyanın en önde gelen bilim dergilerinden New Scientist, İskoçya'daki Caledonian Üniversitesi'nden psikolog Cynthia McVey'in, ölümün eşiğinden dönenlerle görüşerek ve bilimsel incelemeleri bir araya getirerek yaptığı araştırmayı yayımladı. Araştırmaya göre kafa kopmasından boğulmaya, yanmaya ya da yüksekten düşmeye kadar birçok ölüm şeklinde asıl darbeyi indiren, beyne oksijen gitmemesi...
İşte o araştırma:
* BOĞULMA
KİŞİ ilk anda büyük panik yaşıyor. Nefesini tutuyor. Ardından su ciğerlerine doldukça bir yanma ve yırtılma hissi duymaya başlıyor. Son olarak hissettiği şey ise sakinlik ve dinginlik oluyor. Oksijen alamadığı için bilinci kapanıyor, ardından ölüyor.
* YANMA
YANIKLAR, çok şiddetli acıya yol açıyor. Sinir uçlarının yanması ise bu acı hissini bir süre sonra ortadan kaldırıyor. Ardından kişi biraz his kaybına uğruyor. Yanarak ölen kişilerdeki asıl ölüm nedeni çoğunlukla zehirli gazların solunması ve nefessizlik oluyor.
* KAFANIN KOPMASI
UZMANLARA göre beyin, kafa koptuktan sonra saniyelerce fonksiyonlarını sürdürüyor. Fransa'daki raporlara göre 18'inci yüzyılda giyotinli idamlarda kopan kafada 30 saniye kadar yüz mimikleri görülüyordu.
* YÜKSEKTEN DÜŞME
ABD'DEKİ Golden Gate Köprüsü'nden atlayan 100 kurban, akciğerin iflas etmesi, kalbin patlaması ve kırık kaburgaların iç organlara zarar vermesi sonucu öldü.
* ELEKTRİĞE KAPILMA
EVDE bir şekilde elektrik akımına kapılma kalbi durdurabiliyor. 10 saniye sonra da bilinç kapanıyor. Ancak elektrikli sandalyede idam edilen mahkûmların ölüm nedeni beynin aşırı ısınması ya da boğulma oluyor.
* KAN KAYBI
1.5 litre kan kaybeden kişi kendini halsiz, susamış ve korkmuş hissediyor. İki litre kan kaybedildiğinde baş dönmesi ve bilinç kaybı başlıyor.
* DEKOMPRESYON (BASINÇ KAYBI)
ANİ basınç kayıplarından kurtulanlar göğsüne vurulmuş gibi ani bir acı yaşadıklarını anlatıyor. 15 saniyeden az süre içinde de bilinç kaybı yaşanıyor.
* KALP KRİZİ
EN çok rastlanan olay, kaslar oksijen alamayıp çırpınmaya başladığında hissedilen göğüs ağrısıdır. Kalbin normal ritminin bozulması, kalp atışlarını durdurur. Bilinç kapanır, ölüm gerçekleşir.
* ASILMA
YAĞLI urganla asılarak boğulma 10 saniye içinde bilinç kaybına yol açıyor. Fırlatma tarzı asılmalarda amaç, boynun kırılmasını sağlamak. Ancak bu yöntemle asılan mahkûmlarda ölümlerin yine boğulmadan kaynaklandığı belirlendi.
* ZEHİRLİ İĞNE
ABD'DE idamlarda kullanılan yöntem doğrudan kalbi durduruyor. Araştırmalar, mahkûmların yanma ve büyük acı hissettiğini gösteriyor.
-
Bildiğin sınav. Örneğin doktora programında ders aşamasını tamamladıktan sonra seni taa lisans eğitiminden başlayan ve doktora derslerine kadar giden geniş bir alandan sınav yaparlar. Sınava aylarca hazırlanızsın, sınav günü kalbin yerinden çıkacak gibidir. Sonra herşey bitince bu muymuş yahu, hiçte zor değilmiş dersin ve kocaman bir nefes alırsın... Böyle bir sınav olabilir mi ölüm?
İnanın benim öyle bir sorunum hiç olmadı...
Doğrudur Şemocum... Ben ölümü bu şekilde tanımlamak istedim, inanç sistemine göre değiştiği gibi insandan insana da değişir ölümün tanımı...
-
Ölüm nalları dikmektir
Yaşam son bulur ve bedende gübre olur :D
-
Sana göre :) Ben sadece gübre olmak istemiyorum :)
-
Sana göre :) Ben sadece gübre olmak istemiyorum :)
gübre olmayıpta ne yapacaksın ;D :D
Tabular ölümden sonraki hayat bütün bunlar biz insanların eseridir
Avustralya yerlileri üzerine incelemeler yapan Sigmund Freud "Totem ve Tabu" adlı kitabında tabunun birbirine zıt görünen iki anlamına dikkat çekiyor: Biri "kutsal şey" anlamı, diğeri "korkunç, tehlikeli, yasak" anlamı...
Freud'a göre klandan herhangi birisi tabuya aykırı hareket eder, örneğin ilişki kurulması yasaklanan düşman kavimle bağ kurar veya yerleşik inançlara ters düşerse bu cüretini en ağır cezalarla öder. "Çünkü" der Freud, "bu tavır başkalarının bastırılmış isteklerini kışkırtarak taklit hevesi uyandırır. Kıskançlık ve çekememezlik yaratır. O yüzden en ağır şekilde cezalandırılır."
-
Freud'un incelemeleri, ilkel toplumlarda tabuyu çiğneyen kimsenin kendisinin de tabu haline geldiğini gösterir. Tabuyu yıkana vebalı gibi davranılır. "Çünkü aslında suç işleyen kişinin bastırılmış arzuları ile onu cezalandıranların bastırılmış arzuları aynıdır." der Freud; böylece "Hepimiz birer büyük günahkârız" şeklindeki dini inancın psikanalizce doğrulandığını söyler.
-
Tabular; seninde dediğin gibi insanların çevresel, kültürel, dinsel ve ailesel sebeplerle oluşturdukları yasaklar... Bireyler eğer yeterli olgunluğa erişmemişse bunları gerekli şekilde yorumlayıp, bu tabuları kabul edip edemeyeceğinin kararına varamaz. Fakat tabular içinde yetişmiş bir çocuk dahi, bu tabuların hepsini yok sayabilir. Fakat ölüm sonrası bir yaşantının olup olmadığı inanışı yada daha doğru cümleler ile ölümün bir bitiş olup olmadığı düşüncesi, insanların eseri olamaz diye düşünüyorum. Eğer tamamen insanların eseri olsa idi, ölümün bir bitiş olmadığı inancına hakim bir çevrede, kültürde, dinde ve ailede yaşayan insan ölümün bir bitiş olduğuna nasıl inanırdı? Çünkü bu düşünce biçimi ona empoze olmazmıydı? Bu eserin mirasını o da taşımazmıydı? Kafam karışık gibi görünüyor biliyorum, belki doğru bile ifade edemedim ama bu bağlamda fikirlerinizi okumak isterim...
-
Tabular; seninde dediğin gibi insanların çevresel, kültürel, dinsel ve ailesel sebeplerle oluşturdukları yasaklar... Bireyler eğer yeterli olgunluğa erişmemişse bunları gerekli şekilde yorumlayıp, bu tabuları kabul edip edemeyeceğinin kararına varamaz. Fakat tabular içinde yetişmiş bir çocuk dahi, bu tabuların hepsini yok sayabilir. Fakat ölüm sonrası bir yaşantının olup olmadığı inanışı yada daha doğru cümleler ile ölümün bir bitiş olup olmadığı düşüncesi, insanların eseri olamaz diye düşünüyorum. Eğer tamamen insanların eseri olsa idi, ölümün bir bitiş olmadığı inancına hakim bir çevrede, kültürde, dinde ve ailede yaşayan insan ölümün bir bitiş olduğuna nasıl inanırdı? Çünkü bu düşünce biçimi ona empoze olmazmıydı? Bu eserin mirasını o da taşımazmıydı? Kafam karışık gibi görünüyor biliyorum, belki doğru bile ifade edemedim ama bu bağlamda fikirlerinizi okumak isterim...
ölüm sonrası yaşam insanın korkularının eseridir.Daha öncede dediğim gibi Yeryüzünde tanrılardan önce tabular vardı; korkulan, dokunulmayan, sakınılan, yıkılmaz sanılan tabular... Zamanla yeryüzü değişti, tanrılar tekleşti, ama tabular inatla direndiler zamanın akışına...ve tanrılaştılar zamanla...
-
Tabular; seninde dediğin gibi insanların çevresel, kültürel, dinsel ve ailesel sebeplerle oluşturdukları yasaklar... Bireyler eğer yeterli olgunluğa erişmemişse bunları gerekli şekilde yorumlayıp, bu tabuları kabul edip edemeyeceğinin kararına varamaz. Fakat tabular içinde yetişmiş bir çocuk dahi, bu tabuların hepsini yok sayabilir. Fakat ölüm sonrası bir yaşantının olup olmadığı inanışı yada daha doğru cümleler ile ölümün bir bitiş olup olmadığı düşüncesi, insanların eseri olamaz diye düşünüyorum. Eğer tamamen insanların eseri olsa idi, ölümün bir bitiş olmadığı inancına hakim bir çevrede, kültürde, dinde ve ailede yaşayan insan ölümün bir bitiş olduğuna nasıl inanırdı? Çünkü bu düşünce biçimi ona empoze olmazmıydı? Bu eserin mirasını o da taşımazmıydı? Kafam karışık gibi görünüyor biliyorum, belki doğru bile ifade edemedim ama bu bağlamda fikirlerinizi okumak isterim...
ölüm sonrası yaşam insanın korkularının eseridir.Daha öncede dediğim gibi Yeryüzünde tanrılardan önce tabular vardı; korkulan, dokunulmayan, sakınılan, yıkılmaz sanılan tabular... Zamanla yeryüzü değişti, tanrılar tekleşti, ama tabular inatla direndiler zamanın akışına...ve tanrılaştılar zamanla...
Buraya kadar anlıyorum. Sadece semavi dinler bağlamında gidiyorum ama peki semavi dinlerin temelinde yatan, ilk insan Adem ile Havva açısından bakarsak, onlar tek Tanrı'ya inanmıyorlar mıydı?
-
Adem ile Havva kim?
Sende resimleri varsa gönderebilirmisin :D
-
Freud'a göre ilkel kavimlerin kendilerini yöneten efendilerine yönelik tavırları iki ilkeye dayanmaktadır:
Onlardan korunmak ve onları korumak...
Birbirine karşıt gibi görünse de aslında bu iki ilke birbirini tamamlar. Çünkü ilkeller hem efendilerinden korkar, hem de onları tabuların korumasına alarak kollarlar. Toteme tapma seremonilerinin kökeninde bu korku yatar. Yerliler, ölesiye taptıkları ve aşırı sevgi gösterdikleri totemlerden aslında gizli bir korku duymakta ve düşmanlık beslemektedirler. Freud, bu tür ilişkilerin izini günümüzün nevrotik ilişkilerinde bulur: "Nevrotik ilişkide düşmanlık, abartılı bir sevgide boğulmuş haldedir". Bir başka deyişle büyük sevgi, övgü ve bağlılık gösterileri, aslında korku ve nefreti gizlemekte kullanılır.
sen bana hiç tanımadığım bir kadın ve bir erkekten söz ediyorsun :D
-
Adem ile Havva kim?
Sende resimleri varsa gönderebilirmisin :D
Aynaya bak, torunlarından birisisin :D
-
Freud'a göre ilkel kavimlerin kendilerini yöneten efendilerine yönelik tavırları iki ilkeye dayanmaktadır:
Onlardan korunmak ve onları korumak...
Birbirine karşıt gibi görünse de aslında bu iki ilke birbirini tamamlar. Çünkü ilkeller hem efendilerinden korkar, hem de onları tabuların korumasına alarak kollarlar. Toteme tapma seremonilerinin kökeninde bu korku yatar. Yerliler, ölesiye taptıkları ve aşırı sevgi gösterdikleri totemlerden aslında gizli bir korku duymakta ve düşmanlık beslemektedirler. Freud, bu tür ilişkilerin izini günümüzün nevrotik ilişkilerinde bulur: "Nevrotik ilişkide düşmanlık, abartılı bir sevgide boğulmuş haldedir". Bir başka deyişle büyük sevgi, övgü ve bağlılık gösterileri, aslında korku ve nefreti gizlemekte kullanılır.
sen bana hiç tanımadığım bir kadın ve bir erkekten söz ediyorsun :D
Aynı zamanda bu söylediklerinden şunu çıkarabilir miyiz? Aşk ve ölesiye nefreti ince bir çizginin ayırdığı söylenir. Birisini çok severken, ölesiyede nefret edersin...
Adem ve Havva'yı bende tanımam, anlatanların yalancısıyım ;D
-
Adem ve Havva'yı bende tanımam, anlatanların yalancısıyım ;D
O zaman sana üzülerek söylemem gerekiyorki seni çok kötü kandırmışlar ;)git o yalancıları cezalandır :D
-
Adem ve Havva'yı bende tanımam, anlatanların yalancısıyım ;D
O zaman sana üzülerek söylemem gerekiyorki seni çok kötü kandırmışlar ;)git o yalancıları cezalandır :D
Afediciyimdir, afederim onları :D Sen nasıl bir ceza düşünmüştün ama? ;D
-
Adem ve Havva'yı bende tanımam, anlatanların yalancısıyım ;D
O zaman sana üzülerek söylemem gerekiyorki seni çok kötü kandırmışlar ;)git o yalancıları cezalandır :D
Afediciyimdir, afederim onları :D Sen nasıl bir ceza düşünmüştün ama? ;D
Ben olsaydım dillerine isot sürerdim ;D
-
Çok hafif bir ceza oldu, yine iyiler hadi :D
-
Her doğum bir ölüm,her ölüm bir doğuştur.İki fenomeninde şartları eylemde bulunan tarafından belirlenir tabii olgunun içerisinde pek çok değişken mevcuttur.Bu değişkenler arasında yapılan tercihler tekamülü yani var oluş sebebini oluşturur.
Aynı Şekilde;) Bana göre ise Ölüm; Fiziken Varlığın sona ermesi ancak tamamen bir yokoluş olmadığı buna karşın ise Ruh'un yani Enerjinin başka ve farklı hallede/şekillerde Dünyadaki yerlerini almalarını sağlanılmaktadır.Bu bir Dönüşüm Döngüsür. Sonuçta içersinde Enerji olmayan bir Beden Ölüdür ;)
-
Ruh ölümsüzdür
-
..."hiçbir şey ölmez, herşey yaşar"...ne kadar güzel bir anlatım değil mi.
-
Kısaca... Hepimizin yaşayacağı, ancak; hiç bir zaman anlatamayacağı macera diyebiliriz sanıyorum.
Bunu farklı açılardan da sürekli kendi içimize programlamalıyız aslında. Yani çevremizin, dostlarımızın yada anlatmamamız gereken hassas konularda ÖLÜMÜ taklit etmeliyiz. ÖLÜM olmalıyız.
-
Ölüm;bir üniversitedir, bir gün her canlının okuyacağı,kayıt olucağı büyük bir üniversite..
Notların kayıt olduğun anda üç aşağı beş yukarı bellidir.O yüzden ben Rektörle iyi geçinmeye çalışıyorum. :)
-
Ölüm karanlık gecenin aydınlığa açılan kapısıdır. Yaşamın sırrıdır.
-
Farkında olmadan ençok arzuladığımız,yakalamak uğruna bir ömür peşinden koştuğumuz,yaşamımızın yegane amacı,gerçek huzurun logos u,çekmenin ve itmenin bittiği yer,sukunetin mekanı,tebessümün kaynağı,kurtuluş,kıyamet,zamansızlığın mucudi,"Öz"e vuslat zemini......Kolaylıkla yazılabilecek bir kitap potansiyeli...
-
İsmet Ozel'in Üç Frenk Havasi şiirinde dediği gibi ' ölüm, gündelik sözlerimiz arasında geçecek kadar kaba. '
-
Ölüm;
Alınan nefesin sorgusu, verilen nefesin muhasebesi,
Pişmanlıkların fayda etmemesi,
Sevabıyla günahıyla karşılık ne varsa görülmesi,
Kalanların hafızasında unutulacak bir hatıra,
En yakınının bile, sanki hiç doğmamışsın gibi devam etmesi,
Hakikat ile yalanın birbirinden yaşamda mümkün olmadığı kadar ayrılması,
Dünyanın alacalı bolacalı renklerinin ardındaki gerçeklerin görülmesi....
-
Sayın Üyeler;
Benim bu konuda forumda bir denemem vardı, buradada müsadenizle sizinle paylaşmak istedim.
Saygılarımla.
Hayatta her şeyin varoluşu bir dengeye bağlı ise ölümde yaşamın dengesidir. Ölüm bir vücudun çürümesi ve artık ruh ile vücudun arasındaki bağın kopması demektir bazılarına göre bazılarına göre de zamanı geldiğinde olması gereken şeydir sadece. Ölüm ağaçta asılı duran meyvenin kopmasıdır dalından ve düşmesidir tekrar o ağacın dibine ve her düşen meyve ağaca döner tekrar, yani kendi özüne. O zaman ölüm kimedir tekrar dönülecekse öze ve tekrar gelinecekse başka bir meyve ile.
Ölüm unutulanadır. Ölüm yoktur dünyada unutulmak vardır. Derler ya ölümsüz olmak için ne yapmalıyım, ararlar ya simyada, simya derki onlara hayatın özüne in insanlık için bir şeyler yap ve öyle şeyler yap ki dünyada adın kazınsın yerlere göklere, işte ölümsüzlük budur. Newton’un öldüğünü kim söyleyebilir, her nesnenin yere düştüğünde yer çekimine karşı koyamamasını seyrederken. Hayatın özünü nerden bulacağız derseniz çok uzaklara değil kendi içinize bakın orda bir yerlerde bulacaksınız sırrı ve farkındalık anahtarını.
Farzedin ki çok sevdiğiniz birisi öldü diye, feryadınız figanınız niye? Onu bir daha görememek mi, eline dokunamamak ,gözlerine bakamamak mı? O zaman ben size doğrusunu söyleyeyim onun için değil kendiniz için üzülüyorsunuz. Kendiniz için üzülmeyi bırakın. Yıllarca görmediğiniz, sesini işitmediğiniz kişilerden ne farkı vardır toprak altında yatanın. Eğer unutmuyorsan sevdiğini ve yaşatıyorsan içinde işte ölümsüzlük budur. Ölümsüzlük yaşatana aittir ölene değil. Ölen sadece hayatta kendine düşen dengeyi sağlamıştır, yeni taze yaşamlara yol açmak için toprağa dönmüştür yine.
-
Herhangi bir sebepten astral matrisin parçalanması, bunun tecellisi olarak Fiziksel Planda ki enkarnasyonun sonlanmasına biz insanlar arasında verdiğimiz ad.
-
Ve dedi : En kof ceviz bile kırılmak ister. Olgun yemişler tutunamaz
ağaca. Öyleyse kabuğum kırılacak diye hayıflanmamalıdır insan. Toprağa
düşmemek için çırpınmamalıdır meyve. Düşün..! Bir şeyin geldiği yere
dönmesi kadar sevindirici ne olabilir..? Tohumun ağaca, ağacın tohuma
...dönüşümünden başka birşey değildir hay...at.
Yani ölüm. Fakat insanlar öykü kefelenmişlerdir. Ve kefelenen herşey
öldürücüdür. İnsana düşen, tüm libaslarından soyunup öylece seyretmektir
ölümü. Yani hayatı . ''
TOLSTOY / ÖLÜM MANİFESTOSU
-
Bence ölüm büyük hesaplaşmanın başlangıcıdır...
-
Ölüm ne olduğunu anlamadan bir odadan diğer bir odaya istem dışı geçmektir.Sondan sonsuzluğa geçiş.Hayat'ta tüm çalışmaların boşa yapılmış gibi gözümüzde bir an için canlanması.Tüm ömür boyunca taşıdığın o ruhun tek bir amaca hizmet etiğini yani ''mutlak iyliğe''.Tüm yaşanmışların gelip geçici ve yalan olduğunu hissetiğimiz andır....
-
ölüm; nokta değil, 'virgül' dür...
-
Bence ölüm büyük hesaplaşmanın başlangıcıdır...
büyük hesaplaşma mı? ne gibi ?
ölüm; nokta değil, 'virgül' dür...
katılıyorum, en azından dünyadaki yaşamımızın bir son olmadığını sanırım artık biliyoruz..
-
Olum bence uyanip herseyin bir ruya oldugunu anlamak gibidir.
Gerceklerin Baslangicidir bence olmek.
Belkide bir bekleyisin sona ermesidir olum.
Hatta Sonsuz isiga ulasmaktir kim bilir...
-M-
-
Sürgündeyiz, sürgün hayatından gerçek dünyaya göç...
Saygılarımla...
-
Yaşam enerjimizin , yasadıgımız bedenden ayrılması ...
-
Ölüm diğer bir boyuta açılan kapıdır. Yeni bir doğuş, Yeniden doğmak demektir.
-
Değişim , hem de çok büyük...
-
Yasam bir odaya cepleri bos girmektir.
Ölüm ise o odadan cıkmaktır.
Gerıde sadece vasıyetlerınız kalır..
-
HENÜZ GİDİPTE GERİ GELENİN OLMADIĞI BİR SON ....
-
Azot döngüsüne naçizane bir katkıdır.
Mükemmel bir cevap :) bir de milyonlarca yıl sonra petrol olacağız, oncesinde iste böceklere yiyecek, çiçeklere gübre... Vay be torpagim orhan babanın dediği gibi
Ben topraktan bir canım senin gibi
Çiğnesen ne fark eder yolun gibi...
Ama ben o şarkıda introsunu severim
Ben Toprağın Sinesinde İnsan Denilen Bir Canım,
Hem Düşünür Hem Severim Budur Taştan Farklı Yanım.
Her Maddenin Zerresini Bedenimde Taşıyorsam,
Ben Ne Bir Taş Ne Bir Ağaç, İnsanlığımla İnsanım.
Heyt be su alemde 3 büyük varoluscu var arkadasım biri orhan baba biri Müslüm baba biri de sartre baba :)
En çilekes dil yaralarimla.
-
:) Sartre dedinizde Heidegger 'e haksızlık olmasın.
Sevgi ve Saygılarımla,
Heyt be su alemde 3 büyük varoluscu var ........ biri de sartre baba :)
-
Haydigerelim de varoluşcudur da işin piri Sartre babamızdır, kurucu atası elbetteki o acaip onun içinden geçmiş tegetle yazılan Soren kierkagaard'dır da baba sartredir bir de üveyimsi baba var Camus. (kamu gibimsi bir biçimde okunuyor camış diye okunmasın :) ) lakin o absürdist aynı zamanda. Dikkat çekerim ferdiden (ki bunu camış biçiminde okumakta hiçbir beis görmüyorum :) ) bahsetmedim bahsedilmesini de sevmem, hai gel köyümüze geri dönelim falan... Bu sebeplennnn üç baba var orhan baba müslüm baba sartre baba...
magazinsel varoluşlarımla.
-
maddenin enerjiye donusmesi
-
Yok olmaktir.
-
Mükemmel kurgulanmış bir oyunun bitmesidir ölüm. Neredeyse sınırsız imkânlar sunan, harika bir yapıya ve güzelliklere sahip ve size bir şeyler öğreten bir oyun.
Öldükten sonra bedene ait ne kadar korku ve bağımlılık varsa kurtuluyorsunuz. Üşümek, terlemek, hasta olmak, gelecek kaygısı, ölüm korkusu, barınma ihtiyacı, uzun veya kısa olmak, zamanın kısalığı, aile, toplum, iş, ahlaki değerler, bunların hepsi bitiyor.
Orada cennet cehennem gibi şeyler yok. Çünkü orada dünyevi şeylerin çok büyük bir anlamı yok. İyilik, kötülük, ahlaksızlık, sapıklık diye bir şey yok. Hepsinin yaşanması, öğrenilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz sadece.
İnanılmaz bir huzur, inanılmaz bir mutluluk kaplıyor insanı ve istediğiniz şeyi yaratabiliyorsunuz.
Dileyen, arzu eden veya nerede olduğunu anlayamayan, tekrar oyuna geri dönebilir.
Çok mu saçma geldi sizlere?
Bilemem, ama ben aynen bunları tecrübe etim. Aslında konu çok uzun, tabi ki bu kadar kısa bir şekilde her şeyi anlatmak çok çok zor. Ama birkaç şeyi belirtmek isterim. Osho, Yunus Emre, Ömer Hayyam ve birkaç kişi daha, çok haklılarmış hayat anlayışlarında.
Ben "Ölmeden ölün" ne demek anladım sanırım. Tabi bunu iddia edebilmek çok zor, sadece tahmin ediyorum, hepsi o…
Saygılarımla…
-
Milyonlarca yıldır devam eden ve milyonlarca yıl devam edecek olan bir olgudur.
Saygılar-sevgiler.
-
bence ölüm herşeyin sıfırlandığı insanların eşitlendiği kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir olay mezarlıkta en zenginle fakir yan yana yatıyor. Su an başbakanımızın annesi en iyi hastanede tedavi oldu ve öldü.
-
Nefes almadan yaşama.
-
Bu başlık benim için ilgi konusu değil aslında...
Ancak şöyle bir bakıyorum da sanki sadece insanlar doğuyor, yaşıyor ve ölüyor.
Konuyla ilgilenenler acaba böyle biraz daha geniş bakış açısından değerlendirme yapamaz mı?
Bence yapmalılar.
Ondan bonra belki doğum, yaşam, ölüm, ölüm ötesi daha anlaşılabilir olur.
-
Ölüm var olan materyalden çıkıp var olmuş biryere varolmadan gitmektir.
-
Soru, ölüm nedir?
Yaşamdan zevk almasını bilmektir.
-
bence ölüm kurtuluştur, her türlü beklentinin son bulduğu an'dır ve zamanı geldiğinde güzeldir.
-
varlığı hissedilemeyen bir boyutun sona ermesidir. varlığımızın var olduğunu hissettiği gerçek boyuta geçiştir. özlemdir.
-
Ölüm, sonsuzluğun başlangıcıdır ve nasıl gerçekleşmiş olursa olsun geri dönüşü yoktur.
-
Son kanım!...Borç...
-
Sonsuz yolculuğumuzdaki geçişlerden birine verdiğimiz isimdir. Tabi burada "yolculuk" kelimesini mecaz anlamda kullanıyorum, varacağımız bir yer gerçekte yok. sadece olan bir takım şeyler var ve hepsi aynı AN'da oluyor. :)
-
İnananın Tanrı'sına , inanmayanın Toprağa karışacağı andır ; Ölüm ve sonrası...
Saygılar ???
-
Sessiz sedasız anlamadan geldiğin dünyadan yine anlamadan sessizce ayrılıp gitmek.Mevlanaca terimi ile sebu aruz
-
"İnsanlar Ölünce Uyanırlar" bu sebeple "ölmeden önce ölmek" lazım azizim..yoksa tam idraki pek mümkün değildir ölümün...
-
Düşünce yetisinin son bulması.. Tahminen yani.. Geri gelip birisi söylemediği sürece öğrenilmeyecek sanırım.
-
Yeniden doğmak için bir şanstır.
Saygılarımla.
-
Ölümün ne olduğu yaşarken anlaşılamaz. Ölüm düşüncenin sona ermesidir.
"Tanrı ve gerçeklik yalnızca düşünce sona erdiğinde keşfedilebilir"
Jiddu Krishnamurti.
-
Tek bir kişide dememiş ki ; Ölüm tek gerçektir ;) Gerisi teferruat vede sonsuzluktur.
-
İnsan geçici varoluşunu, ebedi varoluşu için terk etmek zorundadır.
"One must give up one's temporal existence for eternal existence."
Cicero: "Ölümün ardından ölümsüzlük geldiğinde, ölüm yas tutulacak bir şey değildir."
Cicero: "Death is not a subject for mourning when it is followed by immortality."
-
"Tanrı ve gerçeklik yalnızca düşünce sona erdiğinde keşfedilebilir"
Jiddu Krishnamurti.
O zaman da iş işten geçmiş olur ... ;D Bence ::) ::) ::)
Saygılar
-
Hayatında hiç deniz görmeyen birine denizin nasıl olduğunu sormak gibi.. Henüz gerçekleşmemiş bir olgunun değerlendirilmesi inandırıcı gelmiyor bana. Ama ne var ki, sözkonusu olgu deneyimlendikten sonra da cevap verebilme hakkı doğmuyor. Reenkarnasyon inancı barındıran varsa saygı duyarım :)
Konu tıpkı yokluğu tanımlamaya çalışmak gibi geldi bana; içinde bulunduğumuz koşullarda, var olduğunun farkında olan birisinin yokluğu tanımlayamaması...
Ben tanımlayamıyorum.
-
Her başlangıcın bir öyküsü ve sonu vardır. İnsan ölmekle son değil bir başlangıç bir hayat bulur düşüncesindeyim.
-
Ruh ile bedeni birbirine tutan enerjinin çok büyük etkilerle absorbe olması ile ruh ile bedenin çekim gücünün zayıflaması...
-
ben sayın Adam ın dediklerini çok düşündüm ama bir türlü akıl erdiremedim. Rica etsem kendisine bu ôlüm olgusunu işlerse.
-
Ölüm: Belki de adil olan tek şeydir bu hayatta. Çünkü herkes ölecektir. En zengini de en fakiri de, en mutlusu da en narsisti de.
-
Ölüm bir değişim ve dönüşüm olarak ele alındığında anlam kazanmakta, aksi takdirde niçin ölüyoruz, ölüm nedir, niye varolduk?Soruları zihinimizi kurcalamaktadır yüzyıllardır.
-
Hiçbir şey ölmez herşey yaşar demek istiyorum. Çünkü bedenimiz değişime girer öldüğümüzde fakat ruhumuz daima dönüşüm içindedir.
-
MERHABALAR
ölüm bir kara toprağın üzerine dökülmesidir sen o mezarı hapis olarak görürsün fakat o mezarın içinde bir kurtuluştur sen dünyada işkence çekmiş olabilirsin fakat sen o toprağa girdinmi orada iki şeye ayrıdır o iki şey iyi ve kötü iyiler harika bir mükafat alır amma ve lakin kötüler o mezarın hapisten beter olduğunu görür
ama konuya dönersek ölüm kurtuluştur kavuşmaktır ALLAH`a
SAYILARIMLA VE SEVGİLERİMLE
-
...Yaşamış olmaktır.
Sevgiler.
-
Başlangıçtır. Ama benim asıl isteğim bu enkarnasyonumun son enkarnasyonum olması. Umarım ruhum olması gereken yere ulaşır.
-
Bir üstteki yanıtıma ek olarak, konuyla dolaylı olarak alakalı (reenkarnasyon) www.felsefetasi.org (http://www.felsefetasi.org) ‘dan sayın Berk Yüksel’in bir yazısını paylaşmak istiyorum. Sisifos’un hikayesi.
Sevgiler.
Mitolojide Sisyphus’un (Sisifos) Hikayesi
👤yazan: Berk Yüksel
“Var oluş kaygısı kendi olma ya da olamama kaygısıdır.” Kierkegaard.
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı
ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru,
işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde…” Homeros
“Tanrılar Sisyphus’u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdi; Sisyphus kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla yeniden aşağı düşecekti hep…” “Tanrılar, yararsız ve umutsuz çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi. Homeros’a göre Sisyphus ölümlülerin en bilgesi, en uyanığıydı. Ruhlar dünyasının yararsız işçisi olmasına yol açan nedenler konusunda ise kanılar farklıdır…”
Benzer iki anlatım sırasıyla şöyledir:
Sisyphus, kurnazlığı ve düzenbazlığıyla ünlüdür. “Aiolos’un oğlu, Korint kralı Sisyphus tanrı-ırmak Asopos’a, kızı Aigina’nın Zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyleyerek Zeus’u ele vermesine karşılık kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar. Bu hainlik Zeus’un öfkesine neden olur. Zeus ona ölüm meleği Thanatos’u gönderir. Sisyphos, Thanatos’u zincire vurur; onu özgürlüğüne kavuşturmak için Zeus müdahale etmek zorunda kalır. İnsanların ölmemelerinin bir kaosa sebep olacağını düşünen Zeus, Hades’e Sisyphus’un yakalayacağına dair söz verir. Zeus’un emri ile Hades’e yardım eden Ares Sisyphus’u yakalar ve yeraltı dünyasına hapseder. Ölüler Ülkesine götürülen Sisyphus kaderine katlanmak istemez. Kendisine cenaze töreni yapmamasını karısından ölmeden önce istemiştir. Törensizliği hoş karşılamayan Hades, karısını cezalandırması için Sisyphus’un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder. Ama yeryüzüne dönen Sisyphus tekrar yeraltına inmeyi reddeder. Sisyphus yıllarca yeryüzünde yaşayacaktır. Duruma çok kızan Hades, haberci tanrı Hermes’i Sisyphus’u yakalamakla görevlendirir. Kurnaz Sisyphus yıllar sonra Hermes tarafından yakalanarak, Hades’e teslim edilir ve Hades tarafından, kocaman bir kayayı elleri ile iterek, yüksek bir dağa çıkarmaya mahkûm edilir. Cezanın en kötü yanı, kayanın dağın tepesine dek geldikten sonra tam zirveye oturacakken aşağıya yuvarlanmasıdır, kaya asla dağın tepesinde durmayacaktır ve bu ceza sonsuza dek devam edecektir. Sisyphus, bir canlıya verilebilecek en büyük cezayla cezalandırılmış insandır.”
“Zeus, bir kartal biçimine girerek ırmak-tanrı Asopos’un kızı peri Aigina’yı kaçırmıştır. O sırada Korinthos kralı olan Sisyphus kızını her yerde aramakta olan Asopos’a Aigina’ya ne olduğunu söyleyeceğini bildirir. Ama bir de koşul ileri sürer. Asopos da buna karşılık Korinthos’a yeterince su verecektir. Zeus da bunun üzerine Ölüm Tanrısı Thanatos’u gönderir, Sisyphus’un canını alsın diye. Sisyphus Thanatos’u bağlayıp bir yere kapar ama bu kez de hiç kimse ölmez olur. O zaman da Hades yakınmaya başlar. Zeus, Ares’i gönderir bunun üzerine. Sisyphus yakalanır. Ama kurnaz Sisyphus bu konuda da önlemini almıştır. Hades’e inmeden önce karısına ölüler için yapılması gereken hiç bir dinsel töreni yapmamasını söylemiştir. Hades Sisyphus’u serbest bırakır. Sisyphus bir kez çıkınca yeryüzüne, bir daha geri dönmek istememiştir. İhtiyarlayıncaya değin Hades’e gitmemenin yolunu bulmuştur. Ama kaçınılmaz olarak gittiği zaman da işte o ağır cezaya çarptırılmıştır.” Suyu tanrıların öfkesine rağmen yeğ tutmuştur. Ruhlar ülkesinde bundan dolayı cezalandırılmıştır.
“Sisyphus o taşın birkaç saniyede bu aşağı dünyaya inişine bakar, yeniden tepelere doğru çıkarmak gerekecektir onu. Böylesine taşlarla didinen bir yüz, taşın kendisidir şimdiden! O kayasından daha güçlüdür.” diyor Albert Camus ve şöyle devam ediyor: “Sisyphus, tanrıların paryası, güçsüz ve ayaklanmış Sisyphus, düşkün durumunun tüm enginliğini bilir: inişi sırasında bunu düşünür. Kimi günlerde dönüş böyle acı içinde geçiyorsa, sevinç içinde de geçebilir. Yeryüzünün görüntüleri usa fazla takıldığı zaman, insanın yüreğinde keder yükselir: kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir.” Sisyphus kesinlikle bilinçlidir. “Karşı çıkmalıyım!” mantığı ile hareket eder. Bu deneyim yaşanacaksa bilinçli olarak, o mücadele ile yaşanmalıdır. Bir cezaya çarptırılıp umutsuzca sonsuza dek bir yükü taşıma mantığı ile değil. Bazı görüşlere göre; eğer Sisyphus yenilir ve acı çekmeye devam ederse bu tanrıların zaferi olur ancak o direniş gösterir ve zafer onun olur. Uygulaması her bireyin kendi hayatındadır.
“Albert Camus, insanın yasamın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker ve Sisyphus’u anlamsızlığı akıl ve bilinç gücüyle yenen insan kahraman olarak niteler.” Gölgesiz güneş yoktur karanlıksız aydınlık olmadığı gibi. Bu bilinçte olduğundan, geceyi, karanlığı, zorlukları tanır ve deneyimleyerek yaşar.
“Sisyphus, taşın düştüğü anlarda Camus’a göre içinde bulunduğu durumun saçmalığını kavrar, uyanır ve kaderiyle yüz yüze gelir. Bu an, Sisyphus’un bilince kavuştuğu andır. Ne zaman olacağı belirsiz bir kurtuluş umuduna bel bağlamak yerine, bu işkencenin sonsuza kadar süreceği gerçeğiyle yüzleşen ve bu kaderini kabul edip aşağı inerek taşı tekrar yukarı çıkartmaya başlayan Sisyphus, bir kahramandır artık. Bu boyun eğme değil, başkaldırıdır. Çünkü tanrılar, sonsuz bir işkence cezasıyla elinden tüm ümidini alarak ona kötülük yapmak istemişler, ümidini kaybeden Sisyphus ise, bu kaderiyle yüzleşerek ve uyanarak kendi kurtuluşunu yaratmıştır.” Sisyphus kurtuluş için birini beklemez, kendi kendisini kurtarmak için çabalar.
“Gerçek insan” zorlu ve kendine özgü yolculuğuna her daim “Evet” der, çabası da hiçbir zaman bitmez. Genel kitle için hayatın anlamsızlığı ve monotonluğu üzerine kullanılan bir tema tasviri iken. Anlatılan hikâyenin iç yüzünü araştıranlar için Sisyphus farklı bir duruş sergiler. Kendine özgü ve özel farkında olarak bir karşı koyuş. Kimi görüşlere göre ise Yunan usulü reenkarnasyon anlatımıdır. Varlık ve yokluk arasında arayan birey kendince bir kahramandır.
Albert Camus, Sisyphus efsanesini şöyle yorumlar: “İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına karşın yaşamı yenmek zorundadır.” Sisyphus, tanrılar tarafından lanetlenip cezaya çarptırılmış ilk insanoğludur mitolojide. Kahraman bilinçlidir. Her şeyin tükenmediğini, tüketilmediğini öğretir. “Anlına ne yazıldı ise o” saçmalığı kahramanın yolculuğu için geçerli değildir. Sisyphus’un sessiz sevinci buradadır: Kaderinin ana hatları çizilmiş olsa bile iradenin gücü seçim özgürlüğü yani yolu kendisinindir. Kayası ise kendi nesnesidir. Kaya yuvarlanır durur. Kişi yükünü eninde sonunda bulur. Kaybedenlerin vazgeçilmez sözüdür “Neden Ben?” Kahraman ise kimseye taşıyamayacağı yükün verilmediği gayet iyi bilir. “Sisyphus gibi tepelere doğru, güçlüklere tek başına, onuru ile didinmek de bir insan yüreğini doldurmaya yeter.” Denildiği gibi: “Yükünü her zaman bulur insan.” Aldous Huxley ise şöyle ekler: “Belki de bu dünya başka bir dünyanın cehennemidir.”
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan adam, yenilmezdir.
Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sisyphos (http://tr.wikipedia.org/wiki/Sisyphos)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sisifos_S%C3%B6yleni_(kitap) (http://tr.wikipedia.org/wiki/Sisifos_S%C3%B6yleni_(kitap))
http://mitoloji.info/yunan-mitolojisi/sisyphos-soyleni.nedir (http://mitoloji.info/yunan-mitolojisi/sisyphos-soyleni.nedir)
http://mitoloji.info/felsefe-yazilari/albert-camus-sisyphos-soyleni.nedir (http://mitoloji.info/felsefe-yazilari/albert-camus-sisyphos-soyleni.nedir)
Albert Camus, Sisifos Söyleni