Masonlar.org - Harici Forumu
Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Insan => Konuyu başlatan: ozkann - Ekim 17, 2009, 02:27:28 ös
-
Sayın Üyeler,
Kadın ve Erkek konu başlığında farklı cinsel yönelimlerin tercih olup/olmadığı, özgürlük sınırları içinde olup olmadığı ile ilgili tartışmalar sürüyor.
Tercih hakkı olarak görmeyenler genel toplum ahlakına zarar verildiğini iddia ediyorlar.
Bu iddiadan yola çıkarak sormak istiyorum.
Sizce hangi durumda toplum daha çok zarar görmüş olur?
1. Seçenek
Otobanlar barlar ve çeşitli mekanlarda geçimini sağlamak için çok çeşitli risk ve tehditler altında, cinsel meta olmaya mecbur bırakılmış, para karşılığı ilişki yaşamak isteyenlerin 'ilgisini çekmeye çalışır bir halde' yaşamaları ve oluşturdukları imaj ile topluma daha çok zarar verdikleridir.
2. Seçenek
İçimizden birisi olarak ve esnaf memur vs. gibi meslekler icra ederek ama aynı zamanda bir hemcinsine aşık ve/veya elele gezer halde yaşamaları halinde ve oluşturdukları imaj topluma daha çok zarar verdikleridir.
3. Seçenek olarak toplum dışına itilmemeliler ancak bütün meslekleri (asker,polis vs..) icra etmemeliler konulabilirdi.
Ancak bu da 2. seçeneğin alternatifleri olacaktı.
Toplum içinde/dışında oylamasının dengesinin bozulabileceğini düşündüğüm için bu seçeneği oylamaya koymadım.
2. seçeneğe oy verip bu ayrımı düşünenler bir mesaj ile bu ayrımı yapabilirler.
Saygılarımla
-
Sayın ozkann;
ben,farklı cinsel eğilim olarak tabir edilen olgunun bir tercih olmadığını aksine bir hastalık olduğunu düşünüyorum.Zira,tercih olabimesi içinbir olgunun,alternetifleri olması gerektiğini ve sağlıklı bir irade tarafından bu alternatiflerden birisinin benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum.Budurum da,toplumun farklı kesimlerince,değişik zaman dilimlerinde benimsenecek ve vazgeçilebilecek olabilmesi gerekir.
Alternatif olmayan bir organın zevk aracı olarak benimsenmesi tercih olarak kabul göremez.Ama,budurumda ki insanların lanetlenmesini,dışlanmasını,topluma zarar veren bir unsur olarak kabul görmesini de haklılık olarak düşünemeyiz.Bu insanlar hastadırlar...Tedavi edilmeleri,tedaviye ikna edilmeleri gerekir.Budurumun insan hakları ile,özgürlükle,demokrasi ile ilgisi yoktur.Onları lanetleyen zihiyetin insan hakları ile,özgürlükle demokrasi ile sorunu vardır.Bunu kabul ediyorum.Bu düşünceye tamamen karşıyım.Ancak,bu düşünce kadar,onların mevcut durumunu özgürlükle ilişkilendirmek,onlara,diğerleri kadar zarar verecektir.Çünkü onlar,malesef normal değillerdir.Onlara,"siz haklısınız,kişisel tercih hakkınızı kullanıyorsunuz,bu ülke özgür bir ülke,içinizden geldiği gibi davaranmaya devam edin,bu sizin demokratik hakkınızdır,durumunuz gayet doğaldır"demeye devam edersek,işte ozaman toplum zarar görmeye başlar;bu zararı da onlar değil,onlara bu telkini yapanlar vermiş olur.
Saygılarımla
-
Ben kendi oyumu 2. seçeneğe verdim.
Ancak şu andaki şartlar altında, cinsel yönelim bozukluğuna sahip kişilerin askerlik mesleğinin gereklerinden disiplini ve nizamı sağlama konusunda imkansızlıklara varan zorluklar yaşayabileceğini düşünüyorum.
Saygılar
-
Sayın Ceycet,
Anket başlığında fikir beyan etmek istemediğim için 'cinsel yönelim' dedim.
Ayrıca diğer başlık bu konuda gayet dolu fikirler ile gidiyor.
2. iletimde belirttiğim gibi bu bir "cinsel yönelim bozukluğudur'.
Dediğiniz gibi tedavi olanlar, yüreklendirilenler de var.
Ancak bu kişilerin dışlanılmasının,'ucube' olarak adlandırılmasının sonuçlarının, mahallemin berberi olmalarının sonuçlarından daha zararlı olduğunu düşünüyorum.
Anketi açma amacım budur.
Saygılarımla
farklı cinsel eğilim olarak tabir edilen olgunun bir tercih olmadığını aksine bir hastalık olduğunu düşünüyorum.
Saygılarımla
-
spru hangi durumda toplum daha çok zarar görür diye okudum galiba. ben bu durumda birinci tercihi işaretledim. çünkü insanların evde kimle yattıkları, kime aşık oldukları toplumu ilgilendirmez. bir gay veya lezbiyen tüm işleri yapabilir. iş yerlerinde mobbinge maruz kalanlara bu mobbingi uygulayanlar ne gaylerdir ne lezbiyenlerdir. erkek egemen bakış açısının sonucudur o işyeri tacizleri vs.ler.
su anda 3 kişi eğer heteroseksüel olmayanlar toplum tarafından kabullenilir ve dışlanmazlarsa toplum zarar görür diyor. nasıl zarar görecek? gay bir birey sizinle aynı işyerindeyken size mi saldıracak? ya da bir lezbiyen bayan gelip karınıza mı sarkıntılık yapacak?
ayrımcılığa maruz kalmasınlar yeter. tekrar ediyorum bir insanın kendi cinsinden hoşlanıyor olmasından topluma ne? adam başka biradamdan hoşlanıyor bunu dile getiriyor ya da getirmiyor. iki kadın birlikte yaşıyor veya iki erkek aynı yatakta yatıyor... bize ne? orası onların evi değil mi ? topluma ne?
homoseksüelliği bir hastalık olarak değerlendirebilirsiniz. buna bir şey diyemem... değerlendiriyorlar da... ama şimdiye dek bir çözüm de bulunmuş değil... cinsel tercihler vardır. heteroseksüellikte bir cinsel tercihtir, aseksüellikte biseksüellikte homoseksüellikte...
-
Yanlış oy vermişim :(
Bu kadar olur.
hatta açıklamam ile anket sorusu arasında büyük bir tezat var.
:D :D neyse kusuruma bakmayın
-
çok basit şekilde söyleyeyim; sıradışılık bir hastalık değildir.
-
-Bugün makarna mı yesek yoksa pilav mı....
-Angara'ya uçakla mı gitsek,yoksa arabayla mı...
-bugün yeşil i mi giysem.yoksa maviyi mi....
-Bugün sinemaya mı gideyim,tiyatroya mı....
-Evleneyim mi,bekar mı kalayım....
-çocuk yapsakmı,yoksa 5 tane mi yapsak....
Daha binlerce tercih sebebi soru üretebiliriz.Ama bu sorulara verilecek cevaplarınhepsinin alternatifi vardır.Siz,hiç"makarna mı yesek,pilav mı"sorusuna,hayır"yorgan yiyelim"diye bir cevap verildiğini duydunuz mu?
Veya,artık kadınlıktan sıkıldım,bir haftalığına lezbiyen olacağım diyen birisini...Erkeklikten bunaldım bugece için gay olarak yaşamalıyım...
İnsan kulağından beslenmeye çalışır mı?Veya burnunu çorbaya daldırır mı?Bunu yapan olursa ne yapılır?Tedaviye ikna edilir.Ha edilmezse topluma mı ne....?Mahallenin çocukları,çorbayı burundan içmeyi denemeye başlarlar...Belki topluma zararsız gibi görünebilir...Tabi...Olan mahallenin çocuklarının burnuna olur...Ne olacak....
-
İnsan var olduğundan beri var olan bir konuyu sorguluyorsunuz...Gönlüm 2 veya 3 ten yana ancak çocuk Psikolojisi ve gelişimini düşündüğüm zaman ise topluluk içinde şehvet gösterileri abartılmamalı dır ; bu sadece eşcinsel çiftler için değil heteroseksüel çiftler için de geçerli bir kural olmalıdır, diye düşünüyorum...
Homoseksüalite , horlanacak , aşağılanacak ,küçük görülecek , tiksinelecek lanetlenecek bir durum değildir.....Tanrı yarattığı hiçbirşeyi lanetlemez ...
-
Sizce hangi durumda toplum daha çok zarar görmüş olur?
1. Seçenek
Otobanlar barlar ve çeşitli mekanlarda geçimini sağlamak için çok çeşitli risk ve tehditler altında, cinsel meta olmaya mecbur bırakılmış, para karşılığı ilişki yaşamak isteyenlerin 'ilgisini çekmeye çalışır bir halde' yaşamaları ve oluşturdukları imaj ile topluma daha çok zarar verdikleridir.
Öncelikle yerinde ve uygun olanı yaparak yeni bir konu açmanız ve tartışmaya başlatmanızı olumlu karşılıyorum. 1. seçenekte olunan durum gereği zaten toplumun bir başka yönden bozulmaya başladığını ve böylelikle de bozulmaya devam ettiğinin sanırım hepimizce bilinmektedir. Gelgelelim bu şekilde bir kıyaslama yapmanız oldukça beni şaşırttı Sayın Özkan; ben ve Sevgili Ceycet' in savunduğu şey şu; ( tabi kendileri de aynı fikirdelerse, katılır ya da katılmazlar belirtsinler, )
Bu gibi toplumsal bozukların içersinde bu olayı zaten yanlış olarak görmekteyiz ve bu şekilde devam eden toplumların ise geldiği nokta malum.. Zaten bunlara karşıyız. Bu gibi durumların yaygınlaşmasına, hastalık saçtıklarına, masum kişilerin olabildiğince zarar görmeleri karşısında elimiz kolumuz bağlı ve birşekilde böyle devam eden illeti durduramayışımıza rağmen gene de toplum için iyileştirilme çalışmaları sayesinde tam bir bataklığa sürüklenmekten alıkonuyoruz gibime geliyor. Ama diğer taraftan diğer olay ise tamameiyle sapkınlığın da çok ötesindedir efendim şimdi bunu da lütfen bizlerden normal olarak görmemizi istemeyiniz, rica ediyorum. Toplumun belirli bir ahlaksal anlayışı vardır, bizler de o çerçeve içersinde kalıp uygun olanı yapmaya ve kişiliğimize yakışanı davranmaya çalışıyoruz. Belirli bir sorumluluk dahilinde.. Ama bunu yaparken de elbetteki kendi istek ve ihtiyaçlarınızdan feragat edin demiyoruz. Ne diyoruz? Yapılsın ama uygun birşekilde yapılsın. Aşırısına kaçmanın hiç de uygun görülmeyen bir durum olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz.
Kardeşim, edep var, ar var, namus kavramı vardır. O halde kimse benim namus anlayışım şöyle ya da böyle diye uluorta kendini ifşa etsin.. Bayan olsun erkek olsun yok efendim fahişe yok efendim gay yok efendim homosexsüel. yapmayın etmeyin, gözünü seveyim bu kadarı da olmaz yahu..
-
3. Seçenek olarak toplum dışına itilmemeliler ancak bütün meslekleri (asker,polis vs..) icra etmemeliler konulabilirdi.
Bu, şuna benzedi. Sayısı birden fazla insan öldürmüş bir cani düşünelim. Onun topluma kazanılması.. Sizce nasıl olur?
2. Seçenek
İçimizden birisi olarak ve esnaf memur vs. gibi meslekler icra ederek ama aynı zamanda bir hemcinsine aşık ve/veya elele gezer halde yaşamaları halinde ve oluşturdukları imaj topluma daha çok zarar verdikleridir.
Bu da şuna; izninizle tabi.. Bir fahişenin günlük ve sosyal yaşantısına bir doktor ya da herhangi bir meslek icraa etmesi. Nasıl bu durum? Size göre hoş mu geliyor? Bu kişinin bir öğretmen olduğunu düşünün.. Bu kimsenin öğrencilerine kalkıp da tam bir eğitmen gibi davranarak ders vereceğini düşünmüyorsunuz herhalde.. Haliyle sex içerikli dersleri vermesindede size göre bir sakınca yok öylemi.
Görüşümce, yanlış ya da doğru kabul edilsin benim için pek önemli değil. Sadece fikrimi belirtiyorum..
''Farklı cinsel yönelime sahip kişilerin genel toplum ahlakını tamamen bozduğunu hatta çöküntüye uğrattığını, beraberinde de felakete hatta uçuruma sürüklemektedir.''
Hatta şöyle bir örnek de verebilirim. Bir yetişkinin bir çocukla birlikte olması.. o zaman bunu da mı normal karşılayalım?
-
Eşcinsellik bir cinsel yönelim bozukluğu değildir. Bu, bana göre, ona göre, berikine göre değil TIP'a göre bu şekildedir. Homoseksüellik yaklaşık 10 yıl önce hastalık statüsünden çıkarılmış olup cinsel bir tercih olduğu idrak edilmiştir. Ama bu tercih 'seni seçtim pikaçuuu' şeklindeki bir tercih değildir. Yani bir heteroseksüel erkeğin bir kadını tercih etmesi gibi bir tercihtir ve bir isanın gözünün kahverengi olması kadar doğaldır.
-
nedir bu toplumun ahlaksal anlayısı sayın Isabell?
Erkek-egemen, heteroseksüel, türk ve sunni olmak mı? (ki genelden bahsediyoruz madem alın size genelden olmayanlara nasıl bakıyoruz bizler, aşağıyı okuyun bi zahmet)
Mesela aleviler ahlaksızdır çünkü mum söndü yaparlar. süryanisi, keldanisi zaten yok öyle bir şeyi de yahudisi, hristiyanı toptan ateşlik, ahlak desen yoktur onlarda. Homoseksüeller ahlaksızdır çünkü kendi cinslerine ilgi duyarlar. Kürtler ahlaksızdır çünkü pis kokarlar çok çocuk yaparlar göç ederler; rumlar, ermeniler zaten hain. almanı, ingilizi, bilmem nesi namus nedir bilmez hergelesi. erkek-egemen yapıya karşı olanlar ahlaksızdır çünkü kadının bir meta olarak görülmesine karşı çıkarlar, kadının erkeğin malı olmadığına kadın-erkek arasındaki ilişkinin bir mülkiyet ilişkisi olmadığına inanırlar ve erkek-egemen sisteme karşı çıkarlar. Ahlaksızlık diz boyudur tüm bunlarda...
evet edep var... yolda yalnız başına yürüyen bir kadına on kişi tecavüz etmesi mi iğrenç, bir kadının bir kadını bir erkeği seviyor gibi sevmesi mi? eşcinsellik deyince herkes cinsel birleşmede sabit kaldı. ama bir insan hayatı boyunca hiç ilişkiye girmeksizin de kendi cinsine ilgi duyabilir. bu garip mi? ee oldukça garip tabiki, genel ahlaka uymaz. Nedir bu genel ahlak? kimin ahlakıdır? evrensel midir? toplumdan topluma değişkenlik mi gösterir? genel ahlak savunucularının insanların yatak odalarında, gönüllerinde ne işi vardır? bir kadının gizliden bir kadını sevmesi ya da bir erkeğin bu durumda genel ahlakçıların hangi ahlakları yıpranır? aynı cinsten iki kişinin aynı yatağı paylaşmasından bize ne? genel ahlakın özel alan olan yatak odasında işi ne?
ben bir heteroseksüelim, karşı cinse ilgi duyuyorum, ama sunu biliyorum, bu erkek-egemen yapı değişmedikçe kadınlar özgür olamaz. kadınlar özgür olmadıkça erkekler de ögür olamaz. Asıl hastalık homofobidir. Bir insanı cinsel yönelimi genelinkinden farklı diye asan, kesen ülkeler var, taşlayan, mahallesinden süren toplumlar var, açık veya kapalı ayrıcılık uygulayanlar var...
hepimizin ortak olan tek bir yanı var : insanız... eşcinsellik bir hastalık değildir. hastalıktır diyenler hangi kaynağı kullandıklarınını yazsın (bilimsel kaynak rica edeyim, lutu sodomu gomoreyi karıştırmayın) asıl hastalıklı hal homofobik zihniyettir..
-
Sayın Isabell
Şaşırmanıza hiç gerek yok.
Gelgelelim bu şekilde bir kıyaslama yapmanız oldukça beni şaşırttı Sayın Özkan
Yollarda müşteri arar halde gezinmeleri toplum açısından daha zararlıdır.
Hem de insan olarak kendilerine yazıktır.
Doğru mudur? Okusaydınız yukarıda yazıyor.
Cinsel Yönelim Bozukluğu diyorum.
Benim fikrim budur.
Sizce toplumla entegre yaşamaları mı topluma daha çok zarar verir?
O halde kimse benim namus anlayışım şöyle ya da böyle diye uluorta kendini ifşa etsin..
Sorumdan bu sonuçlara ulaşmanız ilginç doğrusu.
-
Bunun erkeğin egemen olmasıyla hiç mi hiç ilgisi yok Sayın skullG? Ki Kadının zaten bir meta görülmesine tamamen karşıyım. Hele sokakta yürüyen bir kadına birden tecavüz edilmesi olayını hiç hoş karşılamıyorum. Bize göre, iki karşıt cinsin arasında bile bazı hoş olmayan ya da görülmeyen şeyler olabilir. Kaldıki biz iki karşıt cinsten bahsediyoruz ama siz hemcinslerin birbirine olan duygularından..
Toplum zaten bozulmaya yüz tutmuş Sayın skullG; rica ediyorum, siz bir hukukçunuz ama söylediğim gibi bilginiz dahilinde size bir saygım vardır ama kalkıp da bunu bize normal olarak göstermeye çalışmanız tamamen iticidir. Tamamen sapkınlıktır, tamamen hastalıktır. Acil olarak bu gibi insanların yoğun bişekilde tedavi edilmeleri gereklidir. Aksi halde giderek yaygın bir hale gelmesi kaşısında sonumuz ne olur Allah bilir artık.. Dünyamızın geldiği duruma bir baksanıza ya.. Nedir bu toplumların hali? Nedir Insanlarımızın hali.. Ne oluyor bu insanlara.. birileri bir taraftan cinnet geçiriyor.. birileri de kalkıp homosexsüelliği anormallikten çıkartıp normalleştirmeye çalışıyorlar. bu kadarına da pes artık pes..
Arkadaşlar, özür diliyorum, sanırım söyleyeceklerim bu kadardır. Ben çekiliyorum tartışmadan izninizle..
-
Sayın Isabell
Yollarda müşteri arar halde gezinmeleri toplum açısından daha zararlıdır.
Elbetteki zararlıdır. Ama yukarda bahsedilen durum tamamen içler acısı olup biri bin yapmaya çalışan bir anlayıştır. Giderek daha fazla bozulma demektir. Kötünün daha da kötüsüdür bu, lütfen yapmayın..
-
tadavi yöntemleriniz nedir? tadavi kabul etmeyen hastalıklı bireylere karşı toplumu korumak için bir yaptırım uygulanmalı mıdır? tedaviye yanıt vermeyenleri ne yapmalı? hitler yakıyordu mesela... iran asıyor.
biz bence teşhir edelim. "ey ahali bu hergele, kendi cinsinden birisini seviyormuş, gel tedavi ol dedik olmadı, zorla tedavi edelim dedik tedaviye yanıt vermedi, devletlu katından karar kılındı; delikli fıcıya konulaaaa ahalinin hizmetine sunulaaaa" :)
erkek egemen yapıyla ilintilidir. çünkü erkek-egemen yapıya karşı bir şeydir bu aynı zamanda... uzun uzun anlatırım ama değişecek bir şey olmayacağı muhakkaktır...
-
İzin sizindir. Yolunuz açık olsun :)
Arkadaşlar, özür diliyorum, sanırım söyleyeceklerim bu kadardır. Ben çekiliyorum tartışmadan izninizle..
-
Toplumun sorumluluğunu ben taşımıyorum bir defa.. ben de bir bireyim.. Insan olarak bu dünyada yaşayan herhangi bir canlıyım.. üzerime düşen sadece kendi hayatımla ilgili olan kısmıdır.. ha yardım amaçlı birşey elimden gelirse yaparım ve bundan da gayet mutluluk duyarım.. böyle bir şerefe nail olmak kolay değildir. Fakat gelgelelim dünyanın ve insanlığın taşıdığı büyük bir sorumluluk var.. ben de onu dile getirmeye çalışıyorum.
Ayrıca toplumumuz içersinde sadece yollarda gezen fahişelere ne gerek var zaten bu olay, tamamen lise dönemine kadar gelmiş uyuşturucu almak için kendi bedenlerini satanlara kadar yansımış durumda.. Bunlar zaten toplumun önemli derecede ahlaki boyutta çöküntüye uğramasının en belirgin kanıtlarıdır.
Gelgelelim yineliyorum beterin daha da beteri karşısındayız. İçler acısı gerçekten.. üzülüyorum.nesse ben çekiliyordum pardon..
-
. "ey ahali bu hergele, kendi cinsinden birisini seviyormuþ, gel tedavi ol dedik olmadý, zorla tedavi edelim dedik tedaviye yanýt vermedi, devletlu katýndan karar kýlýndý; delikli fýcýya konulaaaa ahalinin hizmetine sunulaaaa" :)
:D :D :D :D :D
Hocam ficilar kalmaz simdi bunlari yakarken mazallah. Sonra ficilarimizi tukettiler diye kadinlara saldirmaya baslarlar :D
-
Örneğinizin benim koyduğum 3. seçenek ile alakasını kuramadım.
Ama madem sormuşsunuz cevap vereyim.
ıslah edilebiliyorsa iyi olur (?!)
Topluma kazandırılabiliyorsa hiç vakit kaybetmemeli...
3. Seçenek olarak toplum dışına itilmemeliler ancak bütün meslekleri (asker,polis vs..) icra etmemeliler konulabilirdi.
Bu, şuna benzedi. Sayısı birden fazla insan öldürmüş bir cani düşünelim. Onun topluma kazanılması.. Sizce nasıl olur?
Fahişelik mecburen yapılır. Hem doktor hem * olunmaz.
Sanırım başka birşey demek istiyorsunuz, umarım anlayacağım.
Bir fahişenin günlük ve sosyal yaşantısına bir doktor ya da herhangi bir meslek icraa etmesi. Nasıl bu durum? Size göre hoş mu geliyor?
Gerçekten bana 'hoş gelip' gelmediğini sorduğunuzu sanmıyorum.
Haliyle sex içerikli dersleri vermesindede size göre bir sakınca yok öylemi.
Forum sitelerinde klavyesini kontrolsüzce kullanan insanlarla da karşılaşılıyor.
En az seks içerikli matematik dersi gibi(?!?) tehlikeli.
Ben hiçbiryerde seks içerikli dersler verilsin demedim ancak hayalgücünüze de hayran kaldım.
'Sizce sakınca yok öyle mi 'derken de bana fikrimi sorduğunuzu sanmıyorum..
Modern devletlerde seks ile ilgili eğitim de veriliyor, orada da başka birşey demek istiyorsunuz herhalde..Sanırım..
Hepsi birbirinden ayrı konular, örneklerinizin hiçbirisinin alakasını kuramadım.
Hatta şöyle bir örnek de verebilirim. Bir yetişkinin bir çocukla birlikte olması.. o zaman bunu da mı normal karşılayalım?
Oldukça tuhaf 'örnekler'.
Yani demek istiyorsunuz ki eşcinsel kuaförlük yapacağına, gitsin fahişelik yapsın?
Sorduğum soru bu.
Hangisi topluma daha çok zarar verir.
Normal bir meslek yapması mı?
Yollarda müşteri araması mı?
Bence yollarda müşteri araması toplum açısından daha zararlı.
Ancak ben kızımla beraber balkonumdan fahişelik yapan kalın sesli iriyarı ablalar ve önlerinde duran arabaları izah etmekte zorlanıyorum.
Bana sorsanız mahallemin kuaförü olmasını tercih ederim.
-
Sayın ozkann,
hüsnü niyetle açtığınız,serinkanlılıkla irdelenmesi durumunda gayet faydalı olacağı aşikar bu başlık,malesef arkadaşların hamaset hobisi nedeniyle kavram karmaşalarına,ego tatmini arzusunun hakimiyetin de olmayacak yerlere kadar(adam yakma vs)geldi.Haklıolmak adına saptırılmaya çalışılan konuların üzerinde konuşunca insan,kendisini ilköğretim sıralarında ki münazara etüdlerin de sanıyor bazen...
Ben sizin düşüncelerinizi ve kaygılarınızı anlıyorum;sizinde beni anladığınızı biliyorum.Umarım anlaşılmak isteyenlerin tamamı,anlama gayretinin hakim olduğu bir bilince erişirler de,hepimiz "mutlu"olmanın"haklı"olmaktan öncelikli olduğunun kabul gördüğü bir zeminin ciddiyetine vuslat oluruz.
Saygılarımla
-
Sayın Ceycet,
Ben de bu konudan muzdaribim. Örneğin evde de konuştuk eşime de sordum aynı soruyu.
Bana neredeyse sizin cümlelerinizin tamamını kullandı. 'Mahalledeki gençler'....
Anladım.... bitti..
Şimdi farklı fikirdeyiz diye birbirimizi yememiz mi lazım?
Ehven-i şer hangisidir dedim ama yukarıda cevap bile vermek istemediğim kendinden belli bir üslupla, şahsıma nelerin 'hoş geldiği', nelerin 'sakıncası olmadığı' gibi genişlik ima eden atıflara kadar eriştim.
Yakma konusunda elbette sahibi isterse doğrusunu ifade edecektir ancak benin anladığım, düşüncesizce, taraftar toplamak için her türlü demagojiden kaçınmayan, homofobik kişilere söylenilmiştir.
Bazen iki kişiden benzer sesler çıkar ama niyet farklılığı gün gibi ortadadır.
Sizin selim fikir beyanlarınızın hedef alındığını kesinlikle sanmıyorum.
Saygılarımla
-
Sn. ceycet,
Ayıp ediyorsunuz. Bunu daha öncee bir kez daha yapmıştınız. Umursamamıştım. Dikkate almaya gerek görmemiştim. Ama benzeri bir tavrı ikinci kez sergiliyor olmanız gerçekten üzüntü verici. Yaşınıza hürmeten yine de bir şey dememe gayretkeşliğini göstereceğim. Ne hamaset yapıyorum, ne egomu tatmin gibi bir ihtiyacım var. Ben sadece sn. Akyol'un size geçtiğimiz günlerde getirdiği o kısacık eleştiri üzerinde biraz düşünmeniz gerektiğine artık gerçekten inandığımı söyleyeyim yeterlidir. Konuyla ilgili olarak son diyeceklerim aşağıdaki gibidir.
saygılarımla.
Siz bunun bir hastalık olduğunu söylüyorsunuz. Yukarıda olabilir dedim. Ama modern tıp bunu bir hastalık görmüyor. Yukarda yine söyledim normal dışılık bir hastalık değildir. Tedavi edilmeliler diyorsunuz. Toplum için zararlı diyorsunuz. Bir arada yaşamayı bile mahallenin çocukları için tehlikeli buluyorsunuz. Ya da onların varlığını ve bir insan olarak haklarının kabulü durumunun mahallenin çocukları için tehlikeli olduğunu söylüyorsunuz.
Yakma fiili irrite edici bir ifadeydi. Ama gerçek dışı değildi. Hitler'in zulmettiği, sürdüğü, toplama kamplarına topladığı ve nihayetinde yaktığı insanlar kimlerdi? Hitlere göre genele uymayanlar, normal olmayanlar, çingeneler, yahudiler, eşcinseller, sosyalistler, komünistler... Bu tarihi bir gerçek...
dahası toplumla barışık hale getirilmesinler zaten gittikçe deforme oluyor diyen bir grüş var yukarıda. bilmiyorum sn. Isabell'in yazıklarını okuyor musunuz? Olayı seks işçilerine kadar getiren de ben değilim yani.
Bunun özgürlükle ilgisi yok diyen sizsiniz ayrıca. Hasta hakları bile varken, eşcinsellerin cinsel yönelimleri sebebiyle ayrımcılığa ugramama hakları niçin olmasın? Ben olayı hastalık boyutunda değilim. ömrünün son 10 yılını insan hakları hukuku ve devlet teorileri üzerine harcamış ve harcayan bir bilim uzmanı olarak bildiğim boyutunu konuşuyorum. Olması gerekeni söylüyorum. Sn. ozkann'ın tercihlerinden de ikincisini seçtiğimi ve niçin seçtiğimi söyledim.
Ben escinselliği normallemiyorum. Ama genel ahlak gibi son derece soyut bir tabiri ele alarak bu insanların insan olmalarından kaynaklı haklarının elinden alınmasının haksızlık olduğunu söylüyorum. Tıp dediğim gibi artık bir hastalık olarak görmüyorsa nasıl tedavi edecek? Ben eşcinselliğin tüm topluma yayılması gerektiğini de söylemiyorum. Ama kendini eşcinsel olarak tanımlayan bir bireyin bu seçimi sebebiyle ayrımcılığa uğratılamayacağını savunuyorum.
Benim yakınen çalıştığım bir akademisyen arkadaşım var. Bizim evimizde kaldığı vakidir. Beraber içki içtiğimiz sabittir. Tartıştığımız konuştuğumuz görülmüştür. Bu arkadaş, eşcinseldir. İşinde gücündedir. İyi de bir akademisyendir. Ne yapalım? Eşcinsel diye işinden atılsın mı? Toplumdan dışlansın mı? Her eşcinsel fuhuş yapmaz. Ama öyle bir durum görüyorum ki yukarıda sanki tüm eşcinseller fuhuş yapıyor. Etrafındakileri homoseksüel yapmaya ugraşıyor gibi bir düşünce hakim.
Homofobi bir hastalıktır. Bunun da dereceleri var elbette. Kimi yakılmalı der, kimi mahallemizde yaşamamalı der, kimi bunlar hasta tedavi edilsin der. Tepkinin dozajının ne olduğundan ziyade tüm bu yaklaşımların homofobik olduğunu söylemek daha önemli benim için.
-
Sn. ozkann, teşekkür ederim. Demek ki tam olarak ifade edememişim. Toparlamışsınız. Elinize sağlık. Evet hepimiz farklı tonlarda benzer şeyler söylüyoruz. Ben galiba sadece bunun bir hastalık olmadığı noktasında ayrılıyorum. Ama ortak olan görüş bu insanların ayrımcılığa tabii tutulmaması. Siz ehven-i şer diyorsunuz ben olması gereken bu da ayrı bir ince fark.
Saygılarımla.
-
Sayın Üyeler,
Kadın ve Erkek konu başlığında farklı cinsel yönelimlerin tercih olup/olmadığı, özgürlük sınırları içinde olup olmadığı ile ilgili tartışmalar sürüyor.
Tercih hakkı olarak görmeyenler genel toplum ahlakına zarar verildiğini iddia ediyorlar.
Bu iddiadan yola çıkarak sormak istiyorum.
Sizce hangi durumda toplum daha çok zarar görmüş olur?
1. Seçenek
Otobanlar barlar ve çeşitli mekanlarda geçimini sağlamak için çok çeşitli risk ve tehditler altında, cinsel meta olmaya mecbur bırakılmış, para karşılığı ilişki yaşamak isteyenlerin 'ilgisini çekmeye çalışır bir halde' yaşamaları ve oluşturdukları imaj ile topluma daha çok zarar verdikleridir.
2. Seçenek
İçimizden birisi olarak ve esnaf memur vs. gibi meslekler icra ederek ama aynı zamanda bir hemcinsine aşık ve/veya elele gezer halde yaşamaları halinde ve oluşturdukları imaj topluma daha çok zarar verdikleridir.
3. Seçenek olarak toplum dışına itilmemeliler ancak bütün meslekleri (asker,polis vs..) icra etmemeliler konulabilirdi.
Ancak bu da 2. seçeneğin alternatifleri olacaktı.
Toplum içinde/dışında oylamasının dengesinin bozulabileceğini düşündüğüm için bu seçeneği oylamaya koymadım.
2. seçeneğe oy verip bu ayrımı düşünenler bir mesaj ile bu ayrımı yapabilirler.
Saygılarımla
Sn özkann
Benim oyum burda ikisinede olmazdı.Hangi tarafından baktığınıza bağlı olaya.Bu sorunu bitirebilme eğilimindenmi yoksa mümkün olabilecek kadar rehabilite noktasındanmı bakarsınız.Eğer buna teşhisi evet bu cinsel eğilim bozukluğu bir sorundurdan bakarsak tedavi edilmelidir aynı aids araştırmalarına yapılan harcamalar gibi araştırma yapılmalı ve bu sorun ortadan kaldırılmalı.Bir arkadaş modern tıppın bunu hastalık kategorisinden çıkardığını söyledi valla halt etmiş derim bende bunuda derken onlara hakaret etmiş olmam çokta bildiğimden söylemişte olmam sadece modern tıppın benzeri örneklerine bakmak yeterli önce var derler ilaç geliştirirler satarlar sonra o ilacı toplatırlar aslında böyleymiş derler 10 yıl sonra tıp alanını alt ist eden devrim diye başka bir buluş çıkarırlar bakınız tarihleri bunla doludur.Neden hastalık gözü ile bakmıyorlar uğraşmaya gerekmi duymuyorlar nedeni nedir adam gibi bir şey açıklamışlarmı onlarda bir nevi kanun koyucu gibi bu budur deyip kesip atarlar bizde o dediyse doğrdur der inanırız.İşte bende tam bu noktada allah ne demiş bu konuda kitaplar ne diyordan baktığımda tıpçılarla allahın aynı fikirde olmadıklarını görüyorum işte burda konudaki tartışmanın ayrım noktasıda buraya geliyor.İster allahı katarsınız devreye ister katmazsınız ona yaratıcı gözü ile bakıyorsanız eğer yarattığını en iyi o bilir inanmak zorundasınız.Tedavi edilmesi gerekn bir hastalık ve tıp bununla uğraşmalı her tür insan haklarının en az beniz sahip olduğum kadar olduğuna inanıyorum ama bir insan olarakta kendilerini soktukları o durumuda bazı arkadaşlar yadırgasada ben sözümün arkasındayım ucube olarak görüyorum.Nedenlerim var çünkü bize bahşedilmiş olan bu vücudu ve hayatı en iyi şekilde kullanmamız ve yaşamamız gerekirken onu bambaşka bir hayatta ve yaşamın içinde kullanmak bana ancak ucubelik geliyor bu tabiki bir tercihtir ama kendisine saygısı ve sevgisi olmayan bir insanın başkasından bu hakları beklemeside ters geliyor bana o yüzden onlara bu ucube yaşamı tercih etttikleri içinde kızıyorum açıkça
-
Sayın Skull,
Haftada bir din değiştiren , ikidebirde intihar etmeye kalkışan , uzaylılarla konuştuğunu iddia eden , mesihe hamileyim gibisinden imalarda bulunan , fikirlerine zıt görüşte olan bir hekimle , * sözcüğünü yanyana kullanma cürretini kendinde bulacak kadar edepsiz olan bir kadınla , yüzyıllardır insanoğlunun cevabını bulamadığı soruları tartışmamak gerekir diye düşünüyorum ... Çünkü bu gibilerin dünya görüşleri , kapasiteleri , bilgileri ve yetenekleri dardır ....
Homoseksüalite genetik , hormonal , psikolojik parametrelerin de içinde bulunduğu , yetiştiriliş tarzının da etkisinin bulunduğu bir hastalıktır ; ancak tedavisi yoktur : Şimdi bu insanları sapkın olarak tasvir etmek , çok büyük zulumdür : Şimdi burada heteroseksüeller tatmin olsun diye bu insanlar hiç aşk yaşayamayacak mı ; hiç sevgilileri olamayacak mı ; sırf kutsal kitaplarda bu insanlar sapkın ilan edilmiş diye biz onların yatak odalarına mı karışacağız : birbirini arzulayan iki insanın sevişmesine nasıl engel olacaksınız ? Avret yerlerine dedektör mü takacağız ?...Belki de herbirinin başına birer ahlak polisi dikmekte fayda vardır ha ? Ne dersiniz ?
Bir çocuğun cinsel kimliği otururken bir değil pekçok faktör işin içinde olur , yukarıda belirtmiş olduğum gibi ...Bu faktörlerden biri de daha anne karnındayken maruz kaldığımız hormonlardır...Eğer sevgili annemizin kan steroid hormon düzeyleri normalden biraz fazla olursa , bebek eğer erkekse , ileride büyük ihtimal homoseksüelliği tercih edecektir...Tüm gebelerin , gebeliklerini takip edip , belirli aralıklarla kan alarak hormon seviyelerini takip etmek ve normalleştirmeye çelışmak gibi bir tedavi şekli şimdilik mevcut değildir o yüzden de bunu tercih olarak kabul etmek durumundayız...
Eşcinselliğin tıptaki ismi seksüel oryantasyon bozukluğudur , ancak bu bozukluk için şu anda herhangi bir tedavi mevcut değildir
Eşcinsellerin belli bir kısmında da 21 hidroksilaz dediğimiz , pekçok steroid yapıdaki hormonun sentezlenmesinde görev alan enzimi kodlayan genlerdeki birtakım değişiklikler mevcuttur ; öyleyse bu gruptakilerin eşcinselliği genetik olarak sonraki nesillere iletmesi mümkün görünmektedir...
Peki bu enzimlerde genetik değişiklik oldu yahud annemizin hormonları fazla geldi de ne oldu ? Doğacak erkek çocuklarda dış görünüş olarak tamamen erkek olabilmekte ancak kendisine partner olarak seçeceği insanlar çekim aldığı hemcinslerinden olacaktır ki işte biz de buna tercih diyoruz...Toplum baskısı ve zorlamalar , korkular dolayısıyla bu insanlar evlenip çocuk sahibi olabilmekteler ancak belli bir yaştan sonra kendi biyolojisinin isteğine boyun eyerek mutlaka bir hemcinsiyle ilişki kurmaktadır ki biz bunları biseksüel olarak adlandırmaktayız ...Bu kişilerdeki birinci cinsel kimlik , ailesinin ve toplumun kendisine dayattığı erkek kimlik , diğeri ise kendi biyolojisinde olan ve tercih olarak nitelendirdiğimiz ve aslında kendini bulduğu kimlik...Bunların bir kısmında erkek bedenine sahip olmakla ilgili bir problemi olmayıp bir hemcinsinin bedenine istek duymaktdır...Diğer bir kısmı ise erkek bedenine sahip olmaktan hoşnutsuzluk vardır ki bunlar kadın bedenine sahip olmak ister , kadın kıyafetleri giymekten ve makyaj yapmaktan büyük keyif alırlar ve cinsiyet değiştirme ameliyatı için kliniğe başvuranlar bu kısımda yer almaktadırlar...
Gelelim işin nörolojik boyutuna : Eşcinsel erkeklerin azımsanmayacak bir kısmında ise beraberinde şizofreni yahut epilepsi hastalığı bulunmaktadır ki ; bu işi daha da dallanıp budaklandırmaktadır çünkü şizofreninin ortaya çıkabilmesi için genetik miras yeterli değildir : prototip olarak despot , dayakçı , dengesiz bir baba ile çok şefkatli annesi olan bir çocuğun yetiştiği aile ortamını da çevresel etkenlere örnek verebiliriz...
Çocuğun seksüel gelişimindeki ve ilerki tercihlerini etkileyen en mühim bir faktör de istismara uğrayıp uğramamasıdır...İlk cinsel deneyimlerini , çocuk veya adölesan çağda kendinden yaşça çok büyük bir hemcinsiyle yaşayanlar ilerde kesinlikle homoseksüel olacaktır diye bir kural elbetteki yoktur ; ancak bunun etkisi yabana atılamayacak kadar da yüksektir .Bu istismarın uzun süre devam etmesi , çocuğun kendisini kullanan kişiye karşı sempati duyması veya sevmesi gibi faktörler de ilerki yaşlardaki cinsel tercihini şekillendirmekte yardımcı olacaktır.(sosyalizasyon)
Bir erkeğin eşcinsel olması onun başarılı bir müzisyen , başarılı bir devlet adamı başarılı bir akademisyen olmasına kesinlikle engel değildir...Bir erkeğin biseksüel olması onun iyi bir baba olmayacağı anlamına kesinlikle gelmez , bir eşcinsel de aşık olabilir , aşkıyla birlikte yaşamayı tercih edebilir ; bizler toplum bireyleri olarak bunu saygıyla karşılamak mecburiyetindeyiz ; insanların özel yaşantılarını konuşmak ,irdelemek , yatakta ne yaptıkları merak edip , dillendirmek onların özel yaşantılarına tecavüz etmektir ...Eşcinsellerin işyerinde uğradıkları tacizler , sokakta uğradıkları sözel veya fiili saldırılar toplumumuza ait olan hastalıklardır.
Şimdi bu yazıdan anlaşılan , bu duruma insanları özendirdiğimiz olmamalıdır. Baskı , taassup ve önyargılarımızı aşamadığımız müddetçe insanca yaşamak mümkün olamaz...Biraz hoşgürü ve saygıyla herşeyin üstesinden gelinebilir diye düşünmekteyim...
Saygılarımla
-
Ben artık Eisbrecher dinliyorum "Kann denn Liebe Sünde sein?" diye soruyor bağıra bağıra cevap veriyorum onlarla birlikte NEIN NEIN NEIN :)
size de tavsiye ediyorum buyurun hep beraber dinleyelim
<div><object width="480" height="365"><param name="movie" value="http://www.dailymotion.com/swf/x85u1d&related=0"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowScriptAccess" value="always"></param><embed src="http://www.dailymotion.com/swf/x85u1d&related=0" type="application/x-shockwave-flash" width="480" height="365" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always"></object><br /><b><a href="http://www.dailymotion.com/video/x85u1d_eisbrecherkann-denn-liebe-sunde-sei_music">Eisbrecher-Kann denn Liebe Sünde sein</a></b><br /><i>Yükleyen <a href="http://www.dailymotion.com/MeznieH">MeznieH</a>. - <a href="http://www.dailymotion.com/tr/channel/music">Diğer müzik videolarına göz atın.</a></i></div>
http://www.dailymotion.com/video/x85u1d_eisbrecherkann-denn-liebe-sunde-sei_music
-
Sn skullg
türkçesi olmadığından ve maalesef ben yalnızca bu dili konuştuğumdan anlayamadımAyrıca bana geçen yıldan satrançla ilgili bir sözünüz vardı hala bekliyorum
-
Sn. karahan,
galiba seyirci statüsüne geçirilmeniz nedeniyle oyunu oynayamamıştık en kısa sürede sizinle karşılaşmayı dilerim. Buzkıran soruyor Aşk günah olabilir mi? diye ve cevap veriyor HAYIR.
-
Anketi sadece ben mi isaretleyemiyorum yoksa nedir?
-
Sayýn Skull,
Haftada bir din deðiþtiren , ikidebirde intihar etmeye kalkýþan , uzaylýlarla konuþtuðunu iddia eden , mesihe hamileyim gibisinden imalarda bulunan , fikirlerine zýt görüþte olan bir hekimle , * sözcüðünü yanyana kullanma cürretini kendinde bulacak kadar edepsiz olan bir kadýnla , yüzyýllardýr insanoðlunun cevabýný bulamadýðý sorularý tartýþmamak gerekir diye düþünüyorum ... Çünkü bu gibilerin dünya görüþleri , kapasiteleri , bilgileri ve yetenekleri dardýr ....
Homoseksüalite genetik , hormonal , psikolojik parametrelerin de içinde bulunduðu , yetiþtiriliþ tarzýnýn da etkisinin bulunduðu bir hastalýktýr ; ancak tedavisi yoktur : Þimdi bu insanlarý sapkýn olarak tasvir etmek , çok büyük zulumdür : Þimdi burada heteroseksüeller tatmin olsun diye bu insanlar hiç aþk yaþayamayacak mý ; hiç sevgilileri olamayacak mý ; sýrf kutsal kitaplarda bu insanlar sapkýn ilan edilmiþ diye biz onlarýn yatak odalarýna mý karýþacaðýz : birbirini arzulayan iki insanýn seviþmesine nasýl engel olacaksýnýz ? Avret yerlerine dedektör mü takacaðýz ?...Belki de herbirinin baþýna birer ahlak polisi dikmekte fayda vardýr ha ? Ne dersiniz ?
Bir çocuðun cinsel kimliði otururken bir deðil pekçok faktör iþin içinde olur , yukarýda belirtmiþ olduðum gibi ...Bu faktörlerden biri de daha anne karnýndayken maruz kaldýðýmýz hormonlardýr...Eðer sevgili annemizin kan steroid hormon düzeyleri normalden biraz fazla olursa , bebek eðer erkekse , ileride büyük ihtimal homoseksüelliði tercih edecektir...Tüm gebelerin , gebeliklerini takip edip , belirli aralýklarla kan alarak hormon seviyelerini takip etmek ve normalleþtirmeye çelýþmak gibi bir tedavi þekli þimdilik mevcut deðildir o yüzden de bunu tercih olarak kabul etmek durumundayýz...
Eþcinselliðin týptaki ismi seksüel oryantasyon bozukluðudur , ancak bu bozukluk için þu anda herhangi bir tedavi mevcut deðildir
Eþcinsellerin belli bir kýsmýnda da 21 hidroksilaz dediðimiz , pekçok steroid yapýdaki hormonun sentezlenmesinde görev alan enzimi kodlayan genlerdeki birtakým deðiþiklikler mevcuttur ; öyleyse bu gruptakilerin eþcinselliði genetik olarak sonraki nesillere iletmesi mümkün görünmektedir...
Peki bu enzimlerde genetik deðiþiklik oldu yahud annemizin hormonlarý fazla geldi de ne oldu ? Doðacak erkek çocuklarda dýþ görünüþ olarak tamamen erkek olabilmekte ancak kendisine partner olarak seçeceði insanlar çekim aldýðý hemcinslerinden olacaktýr ki iþte biz de buna tercih diyoruz...Toplum baskýsý ve zorlamalar , korkular dolayýsýyla bu insanlar evlenip çocuk sahibi olabilmekteler ancak belli bir yaþtan sonra kendi biyolojisinin isteðine boyun eyerek mutlaka bir hemcinsiyle iliþki kurmaktadýr ki biz bunlarý biseksüel olarak adlandýrmaktayýz ...Bu kiþilerdeki birinci cinsel kimlik , ailesinin ve toplumun kendisine dayattýðý erkek kimlik , diðeri ise kendi biyolojisinde olan ve tercih olarak nitelendirdiðimiz ve aslýnda kendini bulduðu kimlik...Bunlarýn bir kýsmýnda erkek bedenine sahip olmakla ilgili bir problemi olmayýp bir hemcinsinin bedenine istek duymaktdýr...Diðer bir kýsmý ise erkek bedenine sahip olmaktan hoþnutsuzluk vardýr ki bunlar kadýn bedenine sahip olmak ister , kadýn kýyafetleri giymekten ve makyaj yapmaktan büyük keyif alýrlar ve cinsiyet deðiþtirme ameliyatý için kliniðe baþvuranlar bu kýsýmda yer almaktadýrlar...
Gelelim iþin nörolojik boyutuna : Eþcinsel erkeklerin azýmsanmayacak bir kýsmýnda ise beraberinde þizofreni yahut epilepsi hastalýðý bulunmaktadýr ki ; bu iþi daha da dallanýp budaklandýrmaktadýr çünkü þizofreninin ortaya çýkabilmesi için genetik miras yeterli deðildir : prototip olarak despot , dayakçý , dengesiz bir baba ile çok þefkatli annesi olan bir çocuðun yetiþtiði aile ortamýný da çevresel etkenlere örnek verebiliriz...
Çocuðun seksüel geliþimindeki ve ilerki tercihlerini etkileyen en mühim bir faktör de istismara uðrayýp uðramamasýdýr...Ýlk cinsel deneyimlerini , çocuk veya adölesan çaðda kendinden yaþça çok büyük bir hemcinsiyle yaþayanlar ilerde kesinlikle homoseksüel olacaktýr diye bir kural elbetteki yoktur ; ancak bunun etkisi yabana atýlamayacak kadar da yüksektir .Bu istismarýn uzun süre devam etmesi , çocuðun kendisini kullanan kiþiye karþý sempati duymasý veya sevmesi gibi faktörler de ilerki yaþlardaki cinsel tercihini þekillendirmekte yardýmcý olacaktýr.(sosyalizasyon)
Bir erkeðin eþcinsel olmasý onun baþarýlý bir müzisyen , baþarýlý bir devlet adamý baþarýlý bir akademisyen olmasýna kesinlikle engel deðildir...Bir erkeðin biseksüel olmasý onun iyi bir baba olmayacaðý anlamýna kesinlikle gelmez , bir eþcinsel de aþýk olabilir , aþkýyla birlikte yaþamayý tercih edebilir ; bizler toplum bireyleri olarak bunu saygýyla karþýlamak mecburiyetindeyiz ; insanlarýn özel yaþantýlarýný konuþmak ,irdelemek , yatakta ne yaptýklarý merak edip , dillendirmek onlarýn özel yaþantýlarýna tecavüz etmektir ...Eþcinsellerin iþyerinde uðradýklarý tacizler , sokakta uðradýklarý sözel veya fiili saldýrýlar toplumumuza ait olan hastalýklardýr.
Þimdi bu yazýdan anlaþýlan , bu duruma insanlarý özendirdiðimiz olmamalýdýr. Baský , taassup ve önyargýlarýmýzý aþamadýðýmýz müddetçe insanca yaþamak mümkün olamaz...Biraz hoþgürü ve saygýyla herþeyin üstesinden gelinebilir diye düþünmekteyim...
Saygýlarýmla
Bir tipcinin agzindan bunlari duymak son derece memnuniyet verici ve bilgilendirici idi. Sn Ozak77'a cok tesekkur ederim.
-
Sayın SkullG
Özellikle belirtmek isterim orda benzer sesler ama farklı niyetler olarak kesinlikle, sizi kastetmedim. Daha çok tedavi 'cephesinden' :) gelen sesleri ayırt edebilmek adınaydı..
Evet hepimiz farklı tonlarda benzer şeyler söylüyoruz. Ben galiba sadece bunun bir hastalık olmadığı noktasında ayrılıyorum. Ama ortak olan görüş bu insanların ayrımcılığa tabii tutulmaması. Siz ehven-i şer diyorsunuz ben olması gereken bu da ayrı bir ince fark.
Hala düşünüyorum bir hastalık mıdır? Kendim tam bir isim veremiyorum ama tedavi olanlar var. Kusur gibi geliyor.. Hiç hastalıklı veya kusurlu gibi yaşamayan oldukça mutlu zeki kişiler de var. Evet evet. Ama benim düşündüğüm ne farkeder?
Bizim bu kişileri nasıl adlandırdığımız de facto durumu değiştirmez.
Hastalık, tercih ya da kusur mudur?
Bu onları değiştirmeye yönelik değildir.
Sadece hastalıktır deyip 'zorla'tedaviye götürmemiz onları değiştirmeye yöneliktir.
Yoksa tartışmamızın amacı kendi bakışımızı değiştirmeye yöneliktir.
Bizim bakışımızı değiştirmemizle, toplum üzerinde oluşma ihtimali olan pozitif etkiler üzerinedir.
Kendimi ifade edeceğim diyerek ehven-i şer açıklamasına kadar da geldim..
Dediğiniz gibi ifade edememekten dolayı üzerine bastıra bastıra fahişelik konusunu da işlemekten sanki hepsi fuhuş yapıyormuş izlenimi doğdu.
Eşcinsellerden bu yafta için özür dilerim.
İzah zorluğundan üzerine bastıra bastıra bir noktada kağıt delindi.
Ben bakire eşcinsel dahi olduğunu biliyorum. Peki hastalıksa neresini tedavi edeceğiz?
Yaptıkları cinselliğe tercih, hastalık, kusur gibi bir isim takmadan fikrimi genele yine söylüyorum.
Bu 'insanlar', zaten parçası oldukları toplumdan dışlanarak, hem kendileri hem de toplum için daha kötü olacak durumlara itilmemelidir.
Hala hadi koşun normal yaptık eşcinsel olun anlamı çıkartıyorsanız bilemem..
Toplum baskısından içinizdeki eşcinselliği yaşayamamışsınız o yüzden oldu derim.
Şimdi aranızda normal oldu diye eşcinsel olma ihtimaliolan varsa şu anda bu evliliklerin
meşru olduğu ülkelere gitmesinler.
Orada toplum baskısısı yok diye her an eşcinsel olabilirler. (olur mu böyle?)
Bu kişiler şu anda kendilerini heteroseksuel zannediyor olabilir.
Onlar bahsettiğim bakire eşcinsellerdendir.
Mesela Sayın Karahan ikisini de tercih etmem demiş.
Yani toplum içine de almasın, dışlamasın da.
Hiç seçmemek,hali hazırdaki dışlanmış hali devam ettirmektir.
Biz bir seçenek işaretlemesek bile bu kişiler var.
Okan(sonradan) var çok yakınımda. Doğumdaki adıyla Aslı. (ablası da aynıdır)
Camcıdır. Çok ta delikanlıdır. Kız sevgilileri vardır.
Kendi söylemezse ki söylemez, ayırt edemezsiniz.
Kahvede maç izler tavla oynar ayakkabılarının topuğuna basar.
Ona ucube dediğinizi duysa size Mükremin tiplemesiyle omzunuza vurarak der ki
haklısın be karahanım.... Hepsi yumuşak :)
Herkese Sevgiler Saygılar
not: oy veremiyorsunuz. çünkü ben birbirine karıştırdım anketi
-
Bu sabah bu konu üzerinde birkaç tümce yazmıştım, anket olduğuna bakmaksızın, güme gitti nedense.
Ayrı şeyleri yine yazamam. Ne dediğimi de tam olarak anımsayamıyorum.
Günümüzde toplumların çoğunluğu heteroseksüel. Dolayısıyla genel ahlâk kurallarını da onlar koyuyor. Ancak bu bağlamda cinsellik konusuyla ahlâk konusunu birbirine karıştırıyor, iç içe geçiriyorlar ki bu çok yanlış. Cinsel tercihler bakımından sanırım antik uygarlıklar, hele Antik Helen günümüze oranla çok daha toleranslıymış ve cinsellik ile ahlâkı birbirinden ayrı tutarlarmış. Ege'de iki ada var: Biri Midilli yani lesbiyenlerin adası, öteki de erkek eşcinsellerin cirit attığı Mikenos. Antik Helen edebiyatında eşcinsellik çok ayrıntılı bir biçimde işlenir. Üselik bu Antik Helen ile sınırlı dae değil; buna Antik roma, Antik Hint ve belki başkaları da eklenebilir.
Günümüzde kimileri eşcinselliği ahlâksızlık olarak niteliyor. Şimdi sorarım size: Siz bir heteroseksüelsiniz ve eşcinsellerden de hiç hoşlanmıyorsunuz. Bir yolculuğa çıkacaksınız ama tek başınıza değil, iki kişi olarak. İki seçeneğiniz var: Yol arkadaşınız olarak ya çok dürüst bir eşcinsel ya da bir heteroseksüel dolandırıcı arasında tercih yapmak zorundasınız. Hangisini seçerdiniz?
Kimileri eşcinselliği hastalık olarak niteliyor. Bana göre o da yanlış. Genetik bozukluklar sergileyenleri bir yana bırakacak olursak, eşcinsellerin çoğu bilinçli ve hiç de hasta değil. Günümüzde hayli ileri yaşta olan kadınlar, genç kızken platonik âşık oldukları Rock Hudson'un eşcinsel olduğunubunhdan ancan 10 küsur yıl önce öğrendiklerinde nasıl da şaşırmışlardı!
Bence önemli konu cinsel tercihin bir ahlâk sorunu olarak görülmemesi gerektiğidir.
Bu konuya bir de dinler, özellikle de Hıristiyanlık el atmış. Cinselliği, cinsel ilişkileri sadece üreme alanında öngörüp, bunun dışındaki her şeyi yasaklamışlar. Bu tür düşünceler cinselliğe at gözlüğü ile bakmaktan başka bir şey değil. Cinsel ilişki, daha doğrusu yakınlaşma ve sevişme sadece bacak arasındaki cinsel organlarla sınırlı değildir. Bu etkileşim ve paylaşım bazı hayvanlarda bile vardır; hiçbir din baskısı ya da kaygısı olmadan.
Salt erkek ve salt kadın topluluklarında eşcinsel ilişkilerin yoğun olduğunu biliriz. Hapishaneler, manastırlar bunların tipik örnekleridir. Hapishane ve manastırlar karışık olsaydı da eşcinsel ilişkiler yine olurdu ama ara sıra biseksüel ve büyük çoğunlukla heteroseksüel ilişkiler görülürdü.
Şöyle bir sonuç çıkarıyorum: İnsanın doğal eğilimi büyük çoğunlukla heteroseksüeldir. Eşcinseller azınlıktadır; ara sıra biseksüeller de çıkar. Fakat bu durum hiçbir biçimde ahlâk konusuna bağlanmamalıdır; ancak bağlanmakta ve bence yanlış yapılmaktadır.
Sevgiler.
-
Sn. karahan,
galiba seyirci statüsüne geçirilmeniz nedeniyle oyunu oynayamamıştık en kısa sürede sizinle karşılaşmayı dilerim. Buzkıran soruyor Aşk günah olabilir mi? diye ve cevap veriyor HAYIR.
Ozaman türkteam adı ile dünya liginde oynadığımız sitenin adını vereyim size arzu ederseniz katılırsınız
chessmanıac.com
-
Bu sabah bu konu üzerinde birkaç tümce yazmıştım, anket olduğuna bakmaksızın, güme gitti nedense.
Ayrı şeyleri yine yazamam. Ne dediğimi de tam olarak anımsayamıyorum.
Günümüzde toplumların çoğunluğu heteroseksüel. Dolayısıyla genel ahlâk kurallarını da onlar koyuyor. Ancak bu bağlamda cinsellik konusuyla ahlâk konusunu birbirine karıştırıyor, iç içe geçiriyorlar ki bu çok yanlış. Cinsel tercihler bakımından sanırım antik uygarlıklar, hele Antik Helen günümüze oranla çok daha toleranslıymış ve cinsellik ile ahlâkı birbirinden ayrı tutarlarmış. Ege'de iki ada var: Biri Midilli yani lesbiyenlerin adası, öteki de erkek eşcinsellerin cirit attığı Mikenos. Antik Helen edebiyatında eşcinsellik çok ayrıntılı bir biçimde işlenir. Üselik bu Antik Helen ile sınırlı dae değil; buna Antik roma, Antik Hint ve belki başkaları da eklenebilir.
Günümüzde kimileri eşcinselliği ahlâksızlık olarak niteliyor. Şimdi sorarım size: Siz bir heteroseksüelsiniz ve eşcinsellerden de hiç hoşlanmıyorsunuz. Bir yolculuğa çıkacaksınız ama tek başınıza değil, iki kişi olarak. İki seçeneğiniz var: Yol arkadaşınız olarak ya çok dürüst bir eşcinsel ya da bir heteroseksüel dolandırıcı arasında tercih yapmak zorundasınız. Hangisini seçerdiniz?
Kimileri eşcinselliği hastalık olarak niteliyor. Bana göre o da yanlış. Genetik bozukluklar sergileyenleri bir yana bırakacak olursak, eşcinsellerin çoğu bilinçli ve hiç de hasta değil. Günümüzde hayli ileri yaşta olan kadınlar, genç kızken platonik âşık oldukları Rock Hudson'un eşcinsel olduğunubunhdan ancan 10 küsur yıl önce öğrendiklerinde nasıl da şaşırmışlardı!
Bence önemli konu cinsel tercihin bir ahlâk sorunu olarak görülmemesi gerektiğidir.
Bu konuya bir de dinler, özellikle de Hıristiyanlık el atmış. Cinselliği, cinsel ilişkileri sadece üreme alanında öngörüp, bunun dışındaki her şeyi yasaklamışlar. Bu tür düşünceler cinselliğe at gözlüğü ile bakmaktan başka bir şey değil. Cinsel ilişki, daha doğrusu yakınlaşma ve sevişme sadece bacak arasındaki cinsel organlarla sınırlı değildir. Bu etkileşim ve paylaşım bazı hayvanlarda bile vardır; hiçbir din baskısı ya da kaygısı olmadan.
Salt erkek ve salt kadın topluluklarında eşcinsel ilişkilerin yoğun olduğunu biliriz. Hapishaneler, manastırlar bunların tipik örnekleridir. Hapishane ve manastırlar karışık olsaydı da eşcinsel ilişkiler yine olurdu ama ara sıra biseksüel ve büyük çoğunlukla heteroseksüel ilişkiler görülürdü.
Şöyle bir sonuç çıkarıyorum: İnsanın doğal eğilimi büyük çoğunlukla heteroseksüeldir. Eşcinseller azınlıktadır; ara sıra biseksüeller de çıkar. Fakat bu durum hiçbir biçimde ahlâk konusuna bağlanmamalıdır; ancak bağlanmakta ve bence yanlış yapılmaktadır.
Sevgiler.
sn.adam
Şöyle bir sonuç çıkarıyorum: İnsanın doğal eğilimi büyük çoğunlukla heteroseksüeldir. Eşcinseller azınlıktadır; ara sıra biseksüeller de çıkar. Fakat bu durum hiçbir biçimde ahlâk konusuna bağlanmamalıdır; ancak bağlanmakta ve bence yanlış yapılmaktadır.
Sanırım sizin şahsi düşünceleriniz bu yorum saygı duyarım.Lakin bu konu tamamen ahlaki boyutu olan ve temelden çatısına kadar toplum ahlakını her evresinde ilgilendiren bir konuya ahlaki bakmamak lazım derken sınırları çizip hükmü vermiş olmuyormusunuz.Bir eşcinsel gördüğünüzde yolda ilk anki bakışınız ve aklınıza ilk gelen şey bile ahlaki boyut olmuyormu.Bu işe sadece tercih boyutu ile bakarsanız sorarım sizlere neyin tercihidir bu kavun karpuz seçer gibi cinsel kimlikmi seçeriz hayatta.Şunun adını doğru dürüst neden koyamazlar anlayamıyorum bu yönelim bozukluğu ve hatalık çoğunlukla ailelerin yanlış yetiştirmelerinden erkeği kız gibi yetiştirdğini farkedememesinden ve maalesef çok korkunç boyutlarda olduğunu düşündüğüm dünyada aile içi cinsel yaklaşım bozukluklarından tecavüze uğramış bir dünya çocuğun bir daha baskın erkek ruhuna dönememesi sorunu yaşadığına inanıyorum.Bu özelliğin doğuştan geldiğini anlatan bilim adamları bunu söylerken neyi done alıyor bir bebeğin doğuştaki özellikleeri ile ilgili bu eşcinsel olabilirmi diye deneymi yapıyorlar yada aileler bu yönde bir taleptemi bulunuyorlar.Tamamen izfafi teorilerden oluşan bilgilerini topluma yediriyorlar.Nedense bu konuya bilim adına bakıldığında ve bilimdeki yargıya dokunulmaz ölçüde kabül dendiğinde sorun olmuyor allah korusun birde dini yönden bakmaya başla kıyameti koparıyorlar hıııı muhafazakar,bağnaz,yobaz,gerici,çağdışı gibi yakıştırmalarınıda çikolata gibi yanlarında taşıyorlar hemen hazır.Dünyada her sorunun 2 yönden bakışı var bir ilmi 2 allah bu konuda ne diyor.Allah inancı olmayan için 2.nci seçenek zaten yok.Bilimi referans alırken bilim adamları konu ile ilgili referansı nedri o muamma kabul gören bilim adamının akli melekeleri.Beni yanlış anlamayın bilime negatif bir bakışım yok lakin yeni moda dünyada hep herşeye bilimden bakmak dini referanstan çıkarmak ne kadar gerçekçi olabilir varın sizin düşünün
-
Mesela Sayın Karahan ikisini de tercih etmem demiş.
Yani toplum içine de almasın, dışlamasın da.
Hiç seçmemek,hali hazırdaki dışlanmış hali devam ettirmektir.
Biz bir seçenek işaretlemesek bile bu kişiler var.
Okan(sonradan) var çok yakınımda. Doğumdaki adıyla Aslı. (ablası da aynıdır)
Camcıdır. Çok ta delikanlıdır. Kız sevgilileri vardır.
Kendi söylemezse ki söylemez, ayırt edemezsiniz.
Kahvede maç izler tavla oynar ayakkabılarının topuğuna basar.
Ona ucube dediğinizi duysa size Mükremin tiplemesiyle omzunuza vurarak der ki
haklısın be karahanım.... Hepsi yumuşak Gülümseme
sn.özkan
her ikisinide seçmedim belki bende soruyu karıştırdım.Şu var ama eşcinsellerin toplum içinde yaşama hakkına benim bir şeyler söyleme lüksüm yok hakkımda yok en basitinden.Ben şuna inanıyorum hayatın içindeki her çizgi nedense hep keskindir ortası yoktur pek ya olmalı ya olmamalı.Toplumları yönetenler genelde belki kolay yönetsinler diye 2 yüzlü toplumlar oluşturmaya gayret ediyor sanki.Adam vardır eşcinselle ilişki kurar lafazanlığa geldimi kahrolsun onlar der toplumu bozuyor derler.İnanın bu tipler çoğunluktadır benim inancım.Benim eşcinsellerden sıkıntım şu doğru mantık kurabilirsem eğer anlatmaya çalışayım ben onları hasta diye nitelendiriyorum onlar ise sanırım değiliz diyorlar eğer benim savım zaten doğru olsa bu bir hastalık ben tedavi olmak istiyorum bana yardımcı olun derlerdi bunu açıkça diyen tv.lerde çok az insan gördüm.Sanırım onlarda bu işi uyuşturucu bağımlılığı gibi tedavi olunamaz bir şey görüyorlar ucube lafıma herkes takılıyor sanırım ama bu benim onlara isteyerek canı gönülden söylediğim bir söz değil aklı selim olana soruyorum buradan hangi aklı selim kendini bu kadar bozuk dizayn edebilir bu bozuklukla toplum içinde barınma hakkı talep edebilir çıkın beyoğluna bir yürüyün kendini ucube hale sokmuş o kadar çok eşcinsel varki .Benim burda hassas olduğum insanın kendine yaptığı kötülüğü başkası ona yapamaz bu noktadan bakıyorum ben belki o yüzden toplum onlara yardım edemiyor.
-
Bülent Ersoy'dan inanılmaz öneri
"Kaset yapacaksa birlikte ol"
18.10.2009 11:38
Popstar Alaturka programının jüri üyesi Bülent Ersoy, bu hafta bir yarışmacıyı değerlendirirken yaptığı yorumla izleyenleri şaşırttı.
Cuma gecesi yayınlanan programda yarışmacılardan Özlem Ceylan, hayat hikâyesini anlatırken kendisine kaset yapacak zengin bir sevgilisinin olmadığını, destek vermek isteyenlerin de farklı beklentilerinin olduğunu belirtti. Bunun üzerine Ersoy, Ceylan’a önce daha önce bir birlikteliği olup olmadığını sordu, sonra da “Eğer sana gerçekten istediğin kaseti yapacak ya da imkânları verecek, doğru olduğuna inandığın bir insan olursa sen de onun istediklerini yapmalısın” diyerek nasihat verdi.
sevgili arkadaşlar kimse fırsatçılık yaptığımı düşünmesin bakın işte olay budur okuyun yorumu siz yapın.Ahlakla ilgili toplumun hassasiyetine olan bakışları ve saygısı bu kadar.Hiç bir değer yargısı barındırmayan içinde boş bir insan ve topluma önerdiği konu.Zaten başka ne beklenebilirdiki deyip işi ucuzlatmak istemem ama şunu ekleyip kapatayım bu tip insanlar kendi düştülleri bu ucube hayatın içinde bizler gibi hassas insanların en temiz duygularını kullanmaktan çekinmezkende böyle pervasızca konuşmaktanda geri kalamıyorlar işte onların bir nevi iç dünyaları bu hastalık değilde nedir.
-
Fazıl İbn-i Tahir Enderuni'nin "Hubanname" isimli eserini bir araştırmanızı tavsiye ediyorum bu arada. Konuyla ilgili söylenebilecek pek çok şey var aslında fakat tartışmanın tamamını şöyle çabucak bir okumak zorunda kaldım, o yüzden fikir sunamayacağım. Belki daha önce söylenmiş, tartışılmış, konu kapanmıştır...
-
sn.adam
Şöyle bir sonuç çıkarıyorum: İnsanın doğal eğilimi büyük çoğunlukla heteroseksüeldir. Eşcinseller azınlıktadır; ara sıra biseksüeller de çıkar. Fakat bu durum hiçbir biçimde ahlâk konusuna bağlanmamalıdır; ancak bağlanmakta ve bence yanlış yapılmaktadır.
Sanırım sizin şahsi düşünceleriniz bu yorum saygı duyarım.Lakin bu konu tamamen ahlaki boyutu olan ve temelden çatısına kadar toplum ahlakını her evresinde ilgilendiren bir konuya ahlaki bakmamak lazım derken sınırları çizip hükmü vermiş olmuyormusunuz.Bir eşcinsel gördüğünüzde yolda ilk anki bakışınız ve aklınıza ilk gelen şey bile ahlaki boyut olmuyormu.Bu işe sadece tercih boyutu ile bakarsanız sorarım sizlere neyin tercihidir bu kavun karpuz seçer gibi cinsel kimlikmi seçeriz hayatta.Şunun adını doğru dürüst neden koyamazlar anlayamıyorum bu yönelim bozukluğu ve hatalık çoğunlukla ailelerin yanlış yetiştirmelerinden erkeği kız gibi yetiştirdğini farkedememesinden ve maalesef çok korkunç boyutlarda olduğunu düşündüğüm dünyada aile içi cinsel yaklaşım bozukluklarından tecavüze uğramış bir dünya çocuğun bir daha baskın erkek ruhuna dönememesi sorunu yaşadığına inanıyorum.Bu özelliğin doğuştan geldiğini anlatan bilim adamları bunu söylerken neyi done alıyor bir bebeğin doğuştaki özellikleeri ile ilgili bu eşcinsel olabilirmi diye deneymi yapıyorlar yada aileler bu yönde bir taleptemi bulunuyorlar.Tamamen izfafi teorilerden oluşan bilgilerini topluma yediriyorlar.Nedense bu konuya bilim adına bakıldığında ve bilimdeki yargıya dokunulmaz ölçüde kabül dendiğinde sorun olmuyor allah korusun birde dini yönden bakmaya başla kıyameti koparıyorlar hıııı muhafazakar,bağnaz,yobaz,gerici,çağdışı gibi yakıştırmalarınıda çikolata gibi yanlarında taşıyorlar hemen hazır.Dünyada her sorunun 2 yönden bakışı var bir ilmi 2 allah bu konuda ne diyor.Allah inancı olmayan için 2.nci seçenek zaten yok.Bilimi referans alırken bilim adamları konu ile ilgili referansı nedri o muamma kabul gören bilim adamının akli melekeleri.Beni yanlış anlamayın bilime negatif bir bakışım yok lakin yeni moda dünyada hep herşeye bilimden bakmak dini referanstan çıkarmak ne kadar gerçekçi olabilir varın sizin düşünün
Sn Karahan,
Lutfen bir doktor olan Sn. Ozak1977'nin yukarida yapmis oldugu tibbi aciklamayi bir kez daha okuyun ve artik bunun bir hastalik oldugu iddianizi gozden gecirin. Ayrica artik sizin su ayirimci yaklasiminiz fazlasiyla can yakici olmaya basladi. Tibbi aciklamalara izafi, illuzyon, prophecy, diyorsunuz, ote yandan sizin gibi dusunmeyenleri Allah inanci olmamakla suclamaya kadar variyorsunuz. Pardon ama benim gibi Allah inanci oldugu halde sizin gibi dusunmeyenlerin inanci konusunda ne kadar vebal altina girdiginizi farkediyor musunuz? Sizin inanciniz bunu mu soyluyor size? Milletin ahlak bekciligi ve itikat guardiciligi siz dahil kimsenin insiyatifinde degil, lutfen artik bunu kabul edin. Madem homoseksusellerden nefret ediyorsunuz ve cocuklariniz icin tehlikeli olduklarini dusunuyorsunuz lutfen bunu kendi dar dairenizde uygulayin. Veya varsa baska kitaplardan konuyla ilgili dusunceleriniz, guzelce okuyun gelin ve bizi burda aydinlatin. Surekli ayni seyleri soylemek ve yazmak, yazdiklarinizi okuyanin inanilmaz yorulmasina sebep oluyor. Anladik, defaatle tekrar etmenize luzum yok. Bu mevzuyu tasvip etmiyor, demokrasiyi reddediyor veya demokrasiyi ancak Islam dininin esaslarina gore uyarlanmasini istiyor, toplumdaki sizin gibi olmayan herkesi "ucube" diyerek tasliyorsunuz.
Vallahi sikildim. Homoseksuel arkadaslarimin dislanmasi agirima gidiyor, onlara burada hakaret edilirken site yonetiminin bir uyari bile yapmamasi canimi sikiyor.
-
Sanırım Sayın Karahan ile aynı şeylerden söz etmiyoruz.
Bakın, ben daha yeni bir gemi yolculuğundan döndüm. Gemide gerek görevli personel gerekse yolcular arasında açıkça yüzlerinden ve davranışlarından eşçinsel olduğu belli hem erkek hem kadınlar vardı. Belki bu kişiler bir genetik kodlama hatası ya da yetiştirildikleri çevrenin etkisi sonucu öyle olmuşlardı. Ancak gemide dış görünüşünde bize göre kesinlikle heteroseksüeller elbette çoğunluktaydı. Fakat onların hepsinin de heteroseksüel olduğunu söyleyemezsiniz. Çünkü öyle eşcinseller var ki dış görünüşlerinden kesinlikle onların öyle bir cinsel tercihi olduğunu bilemezsiniz. (Rock Hudson örneği gibi. Hatta başka birçok çok yakışıklı ünlüden söz ederler. Ülkemizde Tarkan'ın da adını çıkarmışlardı hani.) Hele biseksüelleri hiç bilemezsiniz. Hepsinin cinsel yaşamı ve tercihi kendinedir; bundan ötürü sizin onları yargılama hakkınız yoktur ve onları ahlâksız olarak niteleyemezsiniz. Öyle yaparsanız bu kez kendinizi sorgulamanız gerekir: «Acaba ben ön yargıl mıyım? Bir kapılmşlığım var mı? Yetişmiş dolduğum ortamda kendi özgür düşüncemi oluşturamayıp fazlasıyla çevrenin etkisi altında mı kaldım? Bağnazlık mi ediyorum? Ahlâk konusundaki değerlerim kesinlikle doğru mu?» diye...
Dikkat ettiyseniz ben burada eşcinselleri savunmakta değilim. Tek dediğim, bu konuyu "ahlâk" kavramı çerçevesinde ele almanın yanlışlığıdır. Karşımızda iki kişi var: Biri çok iyi bir insan ama eşcinsel, öteki çok kötü ama eşcinsel falan değil. Size göre ikisi de mi ahlâksız? Kötü olanın topluma zararı var; eşcinselin bu özelliğini ortaya serip başkalarını rahatsız etmiyorsa topluma ne zararı olabilir?
Sevgiler.
-
Şu soruyu sorayım genele o zaman toplum bir insanı yargılar ,suçlarken yada herhangi bir şekilde biçimlendirirken bir takım kriterler uyguluyor muhakkak değilmi.O zaman burada sizlerin uyguladığı kriter nedir onu anlatsanız daha kolay olur mesela benimki genel toplum ahlakı.En kolay neticeye bence kişilerin haklılığından daha önemlisi kriterler olmalı ozaman belirleyici olarak.
Sn. İsis
ben sn.özak ın dr. olduğunu bilmiyorum mesela bu konuya sizin kriteriniz özakın yorumlarını bir doktor olduğunu kabul ederek doğrudur deyip kendi kriterinizi koyuyorsunuz ortaya yani özakı işin ehli ilan ediyorsunuz bir nevi.Ama bence değil sn özak sadece bir dr.İin ehli ise eşcinseldir eğer öyle bir arkadaş olsa idi aramızda bu konuda konuşma cesareti olsa idi ve en doğru yaklaşımı gösterebilse idi en doğru yönü o veriride o zaman bende dahil konun asıl muhatabının düşüncelerini dinlemeden yaptığımız yorumlar bir nevi afaki kalıyor.Sn. özak bir doktor olabilir bu onun her konuya sonsuz kere vakıf olduğunu tıpkı benim gibi göstermez burada yaptığı yorumlar aynı benim gibi yüzeysel ama benden daha isabetli olduğuda kesin.İşin gerçek sahibi gerçek yorumu yapmadan her söz bence afaki kalır.
-
Sayın Karahan genel toplum ahlâkı kriteri deyince akan sular duruyor.
Sanmayın ki suların akışı hep durakalır.
O genel toplum yeterince eğitilmemiş, çoğu bilgisizliğe tutsak edilmiş, özellikle dogmalara ve batıl inançlara gömülmesi sağlanmış, olanı olduğu gibi kabul eder yapılmış, gelişimi benimseyemediği için geri kalmış, hoşgörülü ama toleransı öğrenip içine sindirememiş, kendi değer yargılarını en üstün tutan, Rönesansı, onu izleyen aydınlanma çağını ve endüstri devrimini yaşayamadan 20. yüzyıla girmiş bir toplum.
Öyle bir toplumun genel ahlâk kuralları çerçevesinde elbette Sayın Karahan haklıdır.
Sevgiler.
-
Sn.Adam
yazdıklarınızda sonuna kadar haklısınız ama sorun burda benim haklı olup olmadığım değil o pencereden bakınca her ne kadar ben haklı imiş gibi duruyorsamda sizinle aynı fikre ve düşünceye sonuna kadar katılıyorum dediğimde ozaman ortaya bir problem çıkıyor ortada belirleyici bir toplumsal krıter yok bu gözlüklerle bakamayız bakmamalıyız.Sorun ozaman boyut değiştiriyor sizce ne olmalı nerden bakmalıyız olaya ki bazı şeylerde belirleyici olsun kriterler
-
Ben bu sorunuza masonların yanıt vermesini dilerim.
Onlar da içinde bulundukları toplumun üyeleri ama toplumun tutum ve genel yargılarıyla büyük çelişkiler sergiliyor ve ellerinden geldiğince toplumu daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yönlendirmek için çabalıyorlar.
Nitekim belki bu olgu birtakım başka sorulara da yanıt getiriyor. Örneğin toplum niçin masonları öcü gibi görüyor? İşte bir nedeni de bu... Masonlar, toplumun böyle bilgisizliğe gömülmüş, bağnazlığa kapılmış kalmamasını, aydınlanmasını, insanların gerçekleri görmesini istiyor. O zaman da dışlanmış duruma düşüyorlar.
Forum katılımcılarından biri bana bir soru yöneltmişti «Pek kısa olarak Masonluk nedir?» diye. Durup dururken o sorunun yanıtı çtıktı ortaya: Masonluk işte bu dediğimdir. (Kuşkusuz sadece bu kadar değildir.)
Sevgiler.
-
Masonlar, toplumun böyle bilgisizliğe gömülmüş, bağnazlığa kapılmış kalmamasını, aydınlanmasını, insanların gerçekleri görmesini istiyor. O zaman da dışlanmış duruma düşüyorlar.
sn.adam
bu yazınızla masonluğa öyle bir paye verdiyorsunuzki farkında olmadan danışma kurulu işlevi yerine getiren ve bu yönde bir misyonu olan bir oluşum gibi algılanabilir.Bir diğer problemde hayatla ilgili her türlü problemi çözmüş bir kurum olarakta görebilir insanlar.Ayrıca bilgisizliğe karşı bilginin kaynağı ve obdusman gibi bile algılanabilirler.Sanırım konuyu uzatmamak için bu tür ifadeler kullanıp topu masonlara attınız o yüzden bu konuda sanırım fazlacada yazmaya gerek yok saygılar
-
Özür dileyerek şunu anımsatmak durumundayım: Bulunduğumuz forum alanı bir genel platform değil, "masonlar.org" adlı bir sitenin haricilere de açık olan bölümüdür. Bu nedenle gerekli olan ve uygun düşen her başlık altında konu Masonluğa ve masonlara bağlanabilir.
Masonlar, bireysel olarak noksan kalabilir hatta yanlış işler de yapabilirler. O zaman da onları kıyasıya eleştiririm. Ötesi bu bağlamda bir yazı dizisi yazmayı, masonların nasıl kendi törelerine aykırı işler yaptıklarına ilişkin örnekler vermeyi tasarlıyorum. Bunun böyle oluşuna karşın, Masonlukta masonlara çok önemli bir görev verilir. Her mason da bu görevi içtenlikle yüklendiğini açıkça belirtir. (Forum kurallarının 17. maddesi gereği bu konunun ayrıntılarına giremem.) Bir masonun toplum içinde en önemli görevi, başkalarına örnek bir kimlik sergilemenin yanı sıra, bilgisizlik ve bağnazlıkla didişmek, erişebildiği çevrede bunların giderilebilmesi için çaba harcamaktır. Belki de Masonluğu diğer çoğu ezoterik örgüt ve kurumlardan farklı kılan da bu dışa dönük özelliğidir. Masonların bu görevlerini ne denli yerine getirdiklerine bakar da onları başarısız bulursak, bunun nedenlerini araştırmalıyız.
Burada konu Masonluğun amaçlarının ve ilkelerinin incelenmesine dönüşür; oradan da bu amaç ve ilkeler yönünde uygulanan yöntemlere... Masonluk kesinlikle bir danışma kurulu gibi bir şey değildir; aktiftir. Yaşamın her türlü problemini çözmüş bir kurum değildir; kendi içinde bile çözümleyememiş olduğu sorunları vardır. Bilginin kaynağı olduğu gibi bir iddiası yoktur ama çağdaş bilgiyi izler ve değerlendirir.
Ben topu masonlara atmıyorum. Benden önce onların bu konularda bilgi aktarmalarının daha doğru olacağını söylüyorum. Ancak onlar söylemezse ben söylemekten kaçınmam. Ne var ki onlar benim söyleyeceklerimin tümünden hoşlanmayabilir. Örneğin yanılmıyorsam bir ara eşcinsellerin mason olamayacağına ilişkin bir deyiş geçmişti. Gene yanılmıyorsam ben de sormuştum (sormamışsam şimdi sorayım) «Masonlar arasında hiç eşcinsel yok mu?» diye. Yok olduğunu söylemesinler, vardır. Bulunmasının da bence hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü eşcinseller de Masonluğun amaçları uğrunda heteroseksüeller gibi çalışabilir ve çalışmalarının sonucunda bir gelişim sağlanıyorsa onlar da buna katkıda bulunabilir.
Masonluk insanlar arasında şu ya da bu bakımdan ayırım gütmez; tüm insanları eşdeğer görür. Böyle olunca, eğer bir mason örgütünün bulunduğu ülkede toplumun genel ahlâk benimseyişi eşcinselleri dışlıyorsa, o toplum içinde Masonluk da hoş görülmez ve şimşekleri üzerine çeker. Kuşkusuz Masonluğun hoşnutsuz karşılanışı böyle bir nedene bağlanamaz ama konu bu noktaya geldiğinde masonlar toplumun genel ahlâk kurallarını değil, Masonluğun ilkelerini izlemek, toplumdaki o yanlış genel ahlâk kurallarını da düzeltmek için ellerinden gelen her çabayı göstermek durumundadırlar. Elbette bu bağlamda konu eşcinsellikle sınırlı değildir hatta bu söz edilmesine değmeyecek kadar küçük bir ayrıntıdır.
Sevgiler.
-
Sayın Karahan ;
Ben 2001 yılından beri hekimlik yapan bir Genel Cerrahi uzmanıyım. Branşım dışı olmasına rağmen Psikiyatri , Adli Tıp Çocuk Psikiyatrisine özel ilgim olduğundan dolayı bu konuları araştırmışlığım vardır...Bahsettiğim şeyler hatırı sayılır bilgilerdir ...Ayrıca bilimde hiçbir dinin yeri yoktur ; bilimi en azından Tıbbi Bilimleri din kurallarına göre uyarlayamazsınız ...
Şimdi eşcinsellik aslında hastalık değil, bazı hastalıkların semptomudur diyebiliriz : Seksüel oryantasyon bozukluğu olarak adlandırılan bir durumdur ; tıpkı kişilik bozukluğu olan insanlara hasta diyemiyoruz ve tedavi edemiyoruz , işte bu da buna benzer bir durumdur.
Aklıma gelmişken başka bir konu daha var ; Çocuk Psikiyatrisi 'nin konularındandır : Sünnet ameliyatının çocuğun cinsel gelişiminde meydana getirdiği hasarlardır: Sünnet sonrası , bilinç altında penisinin ampute edildiği ve artık bir kız çocuk olduğunu sözel olarak da beyan eden çocuklar , hiç de az değildir.. Görüldüğü üzere savunduğunuz din , çocuk psikolojisini düşünememektedir...
Aslında bu konuyu sizinle tartışmaya açmak büyük hatadır ...Neyden bahsettiğimi anlayabilmeniz için belli başlı Psikiyatri ve Adli Tıp kitaplarını okumanız şarttır yani bu iş Risale okumaya benzemez...
-
sn özak
sanırım siz beni risale okuyan biri sandınız.Kitaplarının tamamı var bende ama anlamak için ansiklopedi lazım zaten müridleride sözleri tercüme etmek zorundalar hep yani okuyan kişinin anlayabileceği bir konu değil.Doğr diyorsunuz benimle böyle bir konuyu tartışmak hata olur çünkü oldukça uzak bir durumdayım bu konuda bilgilerinize ama bunun sınırıda zaten size soru sormaktan öte olmaz zaten.Bende durumu bozukluk olarak belirtirken hastalık teşhisini fazladan koymuşum oda kendimi doktor sandığımdan değil onları doktorların tedavi etmeleri gerektiğine inandığımdandır.Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler
-
Bu bir hastalıktır. Ve bu hastalığı yaşayanlar mutlaka tedavi olunmalı... Hyr olmam diyorsa işte o zaman zorla tedavi olunmalı. Bu yüzden bazı dernekler yaratılmalı.
Ve bu hasta insanların hasta olduklarını göz önüne alarak onları cemiyyetden dışlamamalıyız.
-
Bu konuda bilim dışı, öznel görüşle "eşcinsellik bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir" bağlamındaki ısrarı anlayamıyorum.
Bu konuda Sayın Özak1977, kendi branşı olmamasına karşın güzel bir açıklama yaptı. İstermisiniz bu konuyu ünlü ve başarılı psikiyatr Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat'a iletelim ve bakalım bizim anlayabileceğimiz kadar basit bir şekilde nasıl yanıt vereceğini görelim?
Eminim ki bu forum alanındaki kişilerden birçoğu onu çok iyi tanır; böyle bir konuda güvenilir olduğunu bilir.
Bilmeyenlerin bu konu üzerinde kendilerine geldiği gibi, kendi değer yargıları uyarınca görüşlerinin doğru olduğunu ileri sürüşleri bence pek yanlış bir tutum.
Sevgiler.
-
Psikolojiyi bitirdim. Ve Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat'ı iyi tanırım.
Sayın Adam sana bi soru sorucağım...
Eşcinsel insanları hasta olarak kabul etmeyelim ve onları dışlayalım. Sonuç ne olucak ? Öfke , Nefret, Şiddet ortaya çıkıcak. Çıkmıcakmı ?
-
Bu konuya ben bir hukukcu olarak yaklaştığım için, psikolojiden tıptan hariç olaya bakıyorum.
Konuyu bu kez çok eskilerden alıp getireceğim. Ve çokkültürlülük bağlamında olaya bakacağım.
Aslında herşey Modern Devletin var olmasıyla ortaya çıktı. Modern devlet, merkezi bir yönetim biçimi olarak örgütlendi ve yurttaşının tanımını yaptı. Modern devletin öncelikle bir sınıra, bir dile ve bir yurttaş prototipine ihtiyacı vardı. Tertoryal olarak sınırlar çizilince bu sefer sınırın bir yakasında çoğunluk iken diğer yakasında azınlık olarak kalanlar ortaya çıktı. Dilleri, dinleri farklı olanlar. Bunun üzerine cumhuriyetçilerin çok sevdiği "etnik kör" bir devlet var edilmek istendi. Yurttaş kavramı böyle ortaya çıktı. Yurttaş kanun önünde eşitti. Peki gerçekten eşit miydi? Hayır değildi. Çünkü yurtaşın bir de makbul olanı, olagan olanı vardı. Kimdi bu makbul yurttaş? İlk önce erkekti. Doalyısıyla cinsiyet ayrımcıydı yurttaş kavramı. 1700lerde bu son derece doğaldı. Kadınlar açısından bile... ta ki kadnı hareketi ortaya çıkana değin... 1800lerde feminist komik bir tip olarak kabul edildi... Yurttaşın en önemli özelliği siyasete etki etmesidir. Bunu ise seçme hakkıyla sağlar. KAdınların böyle bir hakkı yoktu. Tabi şimdi sıralayacaklarımında... Sonra bu yurttaş bedenen sağlıklıydı. Yani özürlü-engelli değildi. Bu yurttaş beden ayrımcısıydı. Bu yurttaş "beyaz"dı. Afrikadan getirilen siyah köleler birer yurttaş değildi, maldı. Hakları var mıydı? 1960lara kadar yurttaş haklarına sahip olamadılar. Dolayısıyla bu yurttaş aynı zamanda etnik ayrımcıydı. Ve bu yurttaş iyi aile babasıydı. Yani eşcinsel değildi. Heteroseksüeldi. Aile reisiydi. Bir kadın tek başına bir çocuk doğurabilmesi ve onu büyütebilmesi aykırı bir talepti (hala da oyle değil mi? Amerikan seçimlerini ve avrupa seçimlerini takip edenler bilirler bugünlerde evli olmayan annelerin isyanı var. Evli olan ve cocuğu olanlara yapılan sosyal yardım ile kendilerine yapılan sosyal yardım arasındaki adaletsizlikten dem vuruyorlar. En azından bir adaletsizlik var bir zamanlar aile yardımıydı bunların adı, tıpkı şimdi bizim ülkemizdeki adı gibi yani) Çok ilginç olarak bu yurttaşlık siyasetinin ismi neydi dersiniz? "Demokratik yurttaş". Bu tipin ülkelere göre değişen biçimleri oldu elbette. Ve bu yurttaş o ülkenin dinindendi. İspanyada katolik, ingilterede angilikan. Ve tüm bunların toplamında bir yurttaş protipi ortaya çıkarıldı. Bu prototipin dışındakiler makul değildiler.
Sorun işte o zamandan başladı. Yani yurttaş denilen proje birleştirici değil aksine ayrımcıydı. Bu etnik kör demokratik yurtaş olarak adlandıralan proje nihayetinde sorunlara yol açtı ve bunun karşısında sorular ortaya çıktı. İşte çokkültürlülük taleplerinin doğuşu burda başlar. Çokkültürlülük denilen şey yalnızca etnik temelli değildir. "Normal"in karşısında olanların, farklı tercihlerin bir arada "eşit" biçimde yaşamını savunmaktır.
Normal nedir? Normali kim belirler? Ben niçin normalim de bir eşcinsel normal değil?
Bu yurttaş tipine karşı hareketler ortaya çıktı. Wallerstein dünyada der iki büyük devrim vardır der. Bunlar nedir diye sorsam burda bu yazıyı okuyanların büyük çoğunluğu 1789 ve 1917 diyebilir. Ama değil :) Wallerstein devam eder bunlar iktidar olamamışlardır ancak insanlığı olumlu yönde etkilemişlerdir saptamasında bulunur. Bunlardan ilki 1848 Devrim dalgasıdır. Dalgasıdır diyorum çünkü 1848 tek bir ülkede değil iskandinavyadan doğu avrupaya her yerde olmuştur ve hiçbiri iktidar olamamıştır. Ancak hepsi genel olarak değerlendirildiğinde insanlık için iyi olmuştur. İkincisi ise çok daha yeni 1968 dalgasıdır. 68 hareketi hiçbir ülkede başarılı olamamıtır. İktidar olma bağlamında. Bu dalganın temel nüveleri kimi ülkelerde daha sonra silahlı örgütler halini almış ve onlarda bir şekilde bastırılmış ve ortadan kaldırılmıştır. Ancak 68'de insanlık için iyi sonuçlar doğurmuştur. Mesela, ırk ayrımcılığının sona ermesi, amerikanın vietnamdan yenilmiş olarak çekilmesi ve ilginç gelecek özgür seks hareketi. Aslında bununda temelleri o tek tip amerikalıların yaşadğığ 1950lere dayınır ve 50lerde ortaya çıkan beat neslinden. Şimdi özgür seks deyince bu adamlar acaba sapık mıydı diye bir soru sorulabilir. Hayır değildiler. Ancak o mutantan topluma karşı bir karşıtlık göstergesiydi bu. Gerçekten kime neydi insanın en mahrem yeri olan yatak odasında kiminle aşna fişna yaptığı ya da yapmak istediği.
Tüm kapatmalar siyasidir ve tüm hastalıklar politik. (Bu önerme için Foucault'nun Cinselliğin Tarihi ve Deliliğin Tarihi'ni okumanızı öneririm.) Çünkü normal olanın dışındaki herşey ve herkes bu normale karşı bir tehditti. O yüzden heteroseksüel olmayanlar sapıktı ve akıllı olmayanların da toplum içinde yaşamaları gerekmiyordu onlar bir yere kapatılmalıydı). Ancak bu siyasi hamle başarılı olamadı. Çünkü farklı olanların hak talepleri ortaya çıktı.
Biz bugün ortaya çıkan herşeye karşı sanki ilk kez biz karşılaşıyormuşuz gibi tepki veriyoruz. Çokkültürlülük taleplerine müthiş tepkilerle ortaya çıkıyoruz. Türk'ün hakları ne olacak peki gibi mesela. Ama bunların hepsi daha önceden başka toplumlarda yaşanmış, çözüm yolları bulunmuş veya bulunamamış ama diğer toplumlarında başına gelmiş. Biz olaya ergenliğe ilk adımını atan erkek çocuğu yaklaşımıyla yaklaşıyoruz. Tepkili, herşeyin kendisine karşı bir komplo olduğunu düşünen, dünyanın merkezine kendisini yerleştiren, herşeye anlık sert tepkiler veren bir erkek çocuğuyuz toplum olarak. Ben hepimiz çokkültürlülüğü savunalım buna taraftar olalım demiyorum. Ama bu da neymiş ya diye bir bakalım yeter. Bir şeye karşı çıkıyorsak bunun neyin nesi olduğunu da bilelim.
Eşcinselliğin aykırılığını doğal olarak ispatlayabilir misiniz? Diyebilirsiniz ki insanların eğilimi heteroseksüeldir. Kime göre? BUnu bize kim söyledi? Niçin öyle? Neden bunun haricindeki tercihler sapıklık, hastalık hali olsun? Niçin tedavi edilmesi gereksin? Bu yol denenmedi mi sizce? Dünya sağlık örgütü niçin eşcinselliği bir hastalık olmaktan çıkardı sizce?
Eşitlik artık 1700lerdeki o yurtttaş prototipi değildir. Hani sadece kanun önünde eşit(!) olan prototip. Artık eşitlik farklı tercihlerinde bir arada yaşayabilmesindedir. Yani temel haklar teorisinde önemli bir yeri olan J Locke gibi hem özgürlükçü ama hem de sömürgelerden sorumlu bakan olamazsınız. Bakıyorum burda eşcinselliğe tepki koyanlar aynı zamanda diğer çokkültürlülük tiplerine de karşıt olanlar. Çünkü onlar o "etnik kör" düşüncenin savunucuları olduğu için kamusal alanın rengi olmaz deyip bu kamusal alanı aslında makbul yurttaşa özgüleyenler. Türkiye bağlamında türk, müslüman ama sünnisinden ve hatta hanefi olanından müslüman, heteroseksüel, ve elbette laik... bunun haricinde söz söyleyenler mi? onlar, ajan, soros cocuğu, i..e, sapık, kızılbaş, mum söndücü...
Farklılıkların bir arada yaşamasına karşı çıkanlar "normal"likten söz açıyor, yaradılıştan dem vuruyorlar. Eğer akademik bir tartışma yapacaksak bunu seküler argümantasyonla yapmalıyız. İşin içine din, tanrı sokulursa, luta gideriz, sodom gomoreden çıkarız. Oyle bakarsak kürtajda günahtır. Bu da katolik ülkelerde sorun mesela. Hoş papalık resmi olarak olmasa da son zamanlarda tecavüzden kaynaklı gebeliklerde kürtaja göz yumuyor. Ama genel olarak bir kadının bedeniyle ilgili tercih hakkını kullanması yasaklanıyor. Çünkü tanrı onun doğmasını istediği için senin rahmine koydu, aldırırsan günah deniyor. Peki kadının bedeni? Ya da kadının tercihi? Buna da elbetteki birileri çıkıp itiraz edecektir. Bu cinayettir diyecektir. Ama buna da seküler bir argümanla karşı çıkamayacaktır. Yine tanrı diyecek yine din diyecektir. Eğer gerçekten seküler bir argümanınız varsa onları da dinlemekten hoşnut olurum.
Karman çorman; çünkü konuşuyormuş gibi yazdım. Daha da konuşabilirim. Ama yeterli değil mi? Olay niçin hak ve özgürlüklerle ilgili, niçin modern devletle eklemli herhalde anlatabilmişimdir.
-
Sayın SkullG olayı tarihin belli bir kesiminden getirirek hukuk açısından çok güzel bir biçimde ortaya koydu. Sanırım hukukun tarihte daha ayırımsız olduğu bir dönemi 2 bin yıl kadar geride bıraktık. Daha önce de değinmiş olduğum üzere bu konu benim yeterince ilgi alanım kapsamında değil ama Antik Yunan ve Antik Roma'nın bu bağlamdaki özellikleri anlatabilirdim belki.
Sayın SkullG anlatımına nokta koymadı; noktalı virgül ile bitirdi. Ben şöyle bir çıkarsama yapabilirim: Orta Çağ kafasıyla düşünürsek, eşcinselleri dışlamalı. Öyle düşünmeyelim; çağdaşlaşalım artık. Kafalarımızda Rönesansı yaşatalım.
Eşcinseller arasında hasta olanlar da vardır, bu tür bir yaşam tarzını bilinçli olarak benimseyenler de... Hasta olanlar belki tedavi edilebilir; belki diyorum çünkü tedavi edilebilirlik düzeylerine iliştkin bilgim yok. Fakat hasta olsa da olmasa da eşcinseller dışlanamaz. Onlar da tüm insanlar gibi "insan" niteliğini taşır ve diğer insanlarla her bakımdan eşdeğer haklara sahiptirler. Her kim eşcinselleri dışlamak eğilimindeyse, oturup öz eleştiri yapmalı ve değer yargılarını gözden geçirmelidir. Kendini saplanmışlıklardan kurtarmak için çaba göstermelidir.
Sevgiler.
-
Benim bu konudaki söyleyeceklerim değişmeyecektir ; eşcinsellik normal dışıdır:Bu insanlara rahat rahat ''hasta '' diyemiyoruz ; ''seksüel oryantasyon bozukluğu '' vardır diyoruz . Tıpkı obesite toplumda çok yaygınlaşmasıyla ( normal dışı olmasına rağmen ) , kimse bir şişmana hasta demiyorsa...Aynı şekilde obez insanlar da iş bulmakta zorlanırlar , toplum tarafından horlanırlar , aşağılanırlar ; sokakta hiç tanımadığı insanların hakaretine uğrayıp alay konusu olurlar ; arkadaş bulmakta zorlanırlar vs. ...Tabi eşcinsellikle çok farklı şeyler bunlar ama toplumda çektikleri zorluklar benzerdir , biz obezlere çok sağlıklı olsalar da sağlıklıdır diyemiyoruz ama hastadır da diyemiyoruz : ''yeme bozukluğu '' vardır diyoruz...Benzer...Bunların da ellerinde olmadan iştahları kabarık oluyor ama sebep genetik ( ob geni) ama sebep hormonal ama sebep çocukluk çağında aldığı travmalar ve yetiştiriliş tarzı...Benzer...Ve kaderi aynıdır , tedavisi yoktur...
-
Sayın ADAM ;
Prof.Dr.Kerem Doksat hocamın kendi internet sitesinden cinsellik konusundaki derlemesini sunuyorum. Benim size anlattıklarımın bilimsel isbatı da diyebiliriz.
CİNSEL SAPMALAR
Bâzı Temel Kavramlar“Sex, sexuality” kelimelerinin tam karşılığı “eşey: tenasüliyet”tir; “gender” ise “cinsel(lik), cinsiyet” anlamına gelir. Günlük jargonda ise cinsel ve cinsellik terimleri sıklıkla hem “sexual” hem de “gender” karşılığı olarak kullanılmaktadır (tıpkı araz teriminin -yanlış olarak- hem symptom hem de sign karşılığında kullanıldığı gibi). Bir insanın cinsel hayatını bilimsel perspektifle anlayabilmek için belli temel kavramların, doğru terimlerle de ifâde edilerek, iyi bilinmesi gerekmektedir. Cinsel işlevler ve onların ârızalarıyla (cinsel işlev bozuklukları), cinsel davranış ve yönelim bozukluklarını (cinsel sapmalar) birbirine karıştırmamak gerekir. Cinsel işlevler normâl, sağlıklı bir cinsel hayat için gerekli olan bedensel ve psişik faâliyettir: Dürtü (drive), uyarılma (tahrik olma: erkeklerde ereksiyon ve prostatik salgıların gelmesi, kadında da klitoral ereksiyon ve ıslanma), plato (ön sevişme, arzunun sürmesi), orgazm (erkekte ejakülasyonla karakterizedir) ve sönme (rezolüsyon, heyecanın dinginleşmesi) safhalarından oluşur. Bu faâliyetle ilgili bozukluk ve aksamalar ayrı bir konudur ve bu bölümde anlatılmayacaktır.
Kimlik (hüviyyet, identity) kavramı seksolojide belli açılımlara ayrılarak incelenir:
1. Eşeysel Kimlik (Sexual Identity, Tenâsülî Hüviyyet): Kişinin genotipik etkilerin de sonucunda, fenotipik yâni biyolojik açıdan hangi cinsiyete âit olduğunu ifâde eder. Normâl bir erkeğin XY kromozomları, testisleri, penisi, yetişkinlikte erkeklere özgü kıllanma şekli ve adale-iskelet sistemi vardır. Normâl bir kadının da yumurtalıkları, vajinası, klitorisi, yetişkinlikte kadın tipi memeleri, kıllanması ve adale-iskelet sistemi vardır.
Bâzı kromozom anomalileri ve hastalıklar eşeysel kimliği bozar: Turner sendromu (X0 kromozom defekti), yalancı ve gerçek hermafroditizm, çeşitli kromozom anomalileri (XXX, XYY, XXY gibi; Y0 hayatla kaabil-i telif değildir), androjen duyarsızlığı sendromu (eski ismiyle “testiküler feminizasyon”), Reifenstein sendromu (tam olmayan androjen duyarsızlığı sendromu), testesteron senteziyle ilgili enzim defektleri (msl. 5-alfa redüktaz eksikliği) bunlar arasında sayılır. Hermafroditizm her iki cinsiyete de özgü özelliklerin aynı bireyde bulunması durumudur.
Yalancı hermafroditizmde genetik açıdan da, fenotipik açıdan da cinsiyet bellidir ama genital organların şekillenmesinde bir ârıza meydana gelerek, meselâ, normâl erkek organlarının yanısıra, aksesuar-rudimanter bir vajina gelişmiştir. Gerçek hermafroditizm ise çok ender rastlanan bir durumdur, her iki cinsiyete âit organların da tam teşekkülü söz konusudur ve bu klinik tabloya genetik mozaiklik de refakat edebilir (XY-XX mozaiği gibi) ama ekserisi 46XX karyotipine sâhiptir. Her hâlükârda, böyle vak’aların en kısa zaman içerisinde tıbbî değerlendirilmelerinin yapılıp, cerrahî müdahaleyle en uygun düştükleri eşeysel kimliğe kavuşturulmaları gerekir. Aksi takdirde, yaş ilerledikçe, ciddi psikososyal intibak sorunları yaşarlar.
Turner sendromlu (46X0 karyotipi) çocuklar çocuksu, küçük kız görünümlerini korurlar ve genellikle rudimanter bir vajinaları vardır; kız olarak yetiştirilmeleri en uygunudur.
Androjen duyarsızlığı sendromu (testiküler feminizasyon) vak’aları ise ciddi psikosoyal, hâttâ psikolegal sorun oluştururlar. Bunlarda testisler fibrotik bantlar hâlinde batında veya inguinal kanalda bulunur; genital organlar hâriçten bakıldığında normâldir ama muayenede vajinanın tam gelişmediği ve kör bir sona sâhip olduğu, uterusun veya fallop tüplerinin olmadığı tesbit edilir. Primer amenore en önemli ipucudur. Evlendirildikten sonra, çocuğu olmadığı için muayeneye götürüldüğünde teşhis edilen pek çok vak’a vardır. Cinsel yönelimleri genellikle normâl kadınlarınki gibidir. Reifenstein sendromunda (tam olmayan androjen duyarsızlığı sendromu) testisler çok küçüktür, hipospadias ve jinekomasti vardır. 5-alfa redüktaz enzimi eksikliğinde ise genital yapılanmada belirsizlik, kız gibi yetiştirilme ama ergenlik döneminde virilizasyon görülmesi tipiktir (bu sendromun form fruste, çok daha hafif şekillerinin hemcinsselliğin ortaya çıkmasında rolü olabileceği düşünülmektedir). Kromozom mozaisizmini de katarsak, bu gruptaki bozukluklar başlıca erkek yalancı hermafroditizmi sebeplerini oluştururlar.
Dişi yalancı hermafroditizmine yol açan durumlarda ise dişi karyotipine eşlik eden belirsiz veya eril genitaller tipiktir. Konjenital adrenal hiperplazi en sık rastlananıdır. Muhtelif otozomal resesif enzim defektlerince ortaya çıkabilir. ACTH fazlalığı ve adrenal hiperplazi tipiktir. Bunlarda çocukken “erkek Fatmalık” davranışı, yetişkinlikte de biseksüel veya hemcinssel fanteziler veya yönelimler sıktır. Benzer tablolara androjen salgılayan tümörlerde ve gebelikte annenin androjen kullanması durumlarında da rastlıyoruz.
2. Çekirdek cinsel kimlik (core gender identity), eşeysel kimliği ne olursa olsun, kişinin kendisini hangi cinsiyete âit olarak hissettiğidir. İki üç yaş civarında (fallik dönem başları, aşağıya bakınız) kesinlik kazanır.
3. Cinsel rol kimliği veya cinsel rol davranışı (gender rol identity / behavior) ise, yetiştirilme ve kültürün de etkisiyle, çocuğun hangi cinsiyetin davranışlarını sergilemeyi tercih ettiği anlamına gelir -ki, beş yaş civarında kesinleşir. Bu iç içe temel kimlik hissindeki sapmalar Cinsel Kimlik Bozuklukları’na, transseksüalizme varan patolojilere yol açar.
4. Cinsel yönelim veya cinsel tercih (sexual orientation / preference) ise cinsel haz ve tatmin nesnesi olarak neyin tercih edildiğidir. Cinsel yönelimin netleşmesinde hür iradenin rolü çok tartışmalı olduğu için, “tercih” terimi pek doğru kabûl edilmemekte ama popüler yayınlarda çok kullanılmaktadır. Hemcinssellik (eşcinsellik: homosexuality), parafililer bu kavrama âit sapmalardır. Ortaya çıkmalarında natürel (doğuştan getirilen, doğal), nurtürel (eğitimle, terbiyeyle sonradan kazanılan) ve kültürel (bu da nurtürün bir parçasıdır ama görgünün oluşmasında özel rolü vardır) pek çok faktör rol alır.
Bu noktada, psikanalitik kuramdan ve fallik dönemden kısaca bahsetmek gerekiyor. 3 yaştan 5–6 yaşa kadar ilgi ve haz odağı cinsel organlar (erkeklerde penis, kızlarda klitoris) hâline gelir ve bu yüzden FALLİK DÖNEM (phallus: erkeklik organının sembolizmi) adı verilir. Çocuksu mastürbasyon ve cinsel organlarıyla oynama davranışlarına bu dönemde sık rastlanır, aşırıya kaçmadıkça müdahale etmemelidir. Eğer patolojik düzeyde ise, kural olarak anne-çocuk ilişkisinde ciddi çatışmaların mevcudiyetinden ve sevgi eksikliğinden şüphelenmek gerekir. Ayrılma ve bireyleşme süreci çoktan tamamlandığı için, çocuğun libidosunu yatıracağı sevgi nesneleri aranır. Başlarda doğrudan oto-erotik vasıflı olan zihinsel uğraşı, zamanla en yakın ve kolay ulaşılır sevgi nesneleri olan anne ve/veya babaya yönelir -ki, bunun sonucunda, aşağıda bahsedeceğimiz, 3–5 yaş civarında Oedipus kompleksi yaşanır.
Freud, bilmeden öz annesiyle evlenip sonradan intihar eden Kral Oedipus’un hikâyesinin anlatıldığı meşhur tragedyadan ilhamla, bu döneme bu ismi vermiştir. Bu safhada kız çocuğunda babaya, oğlan çocuğunda da anneye karşı çocuksu bir aşk yaşanır. Çocuk, gelişmekte olan süperegosunun baskısıyla bu duygularından dolayı suçluluk duyar; erkek çocuklar babalarının kendilerini cezalandırmak için penislerini kesip iğdiş edeceğinden korkar (kastrasyon anksiyetesi), kızlar ise zaten böyle bir muameleye tâbi tutuldukları için penislerinin olmadığını düşünerek ve oğlanlara özenerek bir penise imrenme ve ona haset etme (penis envy) hissederler. Eğer iyi bir yaklaşımla çocuğun bu dönemi travmatize olmaksızın atlatması başarılırsa, kız çocuk anneyle, erkek çocuk da babayla özdeşleşir ve onu benimser (identification: Bu kelimenin karşılığı olarak çeşitli eserlerde özdeşleşme, özdeşim kurma, özdeşleşim gibi terimlerin kullanıldığını görüyoruz. Son iki tânesi Türkçe olarak hatalı; tek başına özdeşleşme terimi ise, identification kelimesinin taşıdığı anlamı tam veremiyor. Bu sebeple, identification karşılığı olarak “özdeşleşme ve benimseme” veya “özdeşleşme-benimseme” şeklinde iki kelimelik bir tamlamanın kullanılmasının daha doğru olacağı düşünülebilir) ve ödipal düşünceler bilinçdışına atılır ama bir yere kaybolmazlar ve “zamanlarını beklerler”. Burada, psikanalitik teoride de, tıpkı doğa bilimlerde olduğu gibi, bir enerjinin korunumu prensibi olduğunu görürüz. Yâni hiç bir şey yoktan var olmadığı gibi (nedensellik ve determinizm [gerekircilik] prensipleri), bir yere de kaybolmamakta, yer ve/veya şekil değiştirerek muhafaza edilmektedir. Ödipal karmaşanın aşılması için erkek çocuğun annesine yaptığı kateksisin (duygusal yatırımın) geri alınması gerekmektedir; bu da ya babayla ya da anneyle özdeşleşme-onları benimseme yoluyla olur. Freudien perspektifle bakıldığında, çocuk özdeşleşme-benimsemesini mutlak bir ebeveynle değil, “daha ziyâde bir tanesiyle” gerçekleştirir. Eğer erkek çocuk dominan (baskın) olarak babayla, kız çocuk da anneyle özdeşleşip-benimserse sorun olmaz ama psikanalitik anlamda, mutlak erkek veya mutlak kadın yoktur. Hepimizin içerisinde öbür cinsiyetle bir miktar özdeşleşme-benimseme ve biseksüalite yatar. Bir erkek çocuğun babasına karşı saldırganca bir hareketini analiz ederken, bunu sırf annesine karşı duyduğu âşıkâne hislerle değil, derinlerinde taşıdığı dişilik eğiliminin (disposition) etkisiyle babasına karşı dişil (feminen) bir tepki göstermenin de söz konusu olabileceği akla gelmelidir. Bâzen içindeki bu dişil tepkisellik babaya değil anneye yönelebilir, buna negatif Oedipus kompleksi denir. Hepimizin potansiyel biseksüeller olduğu fikri çeşitli kaynaklardan hücumlara mâruz kalmıştır ama “içimizdeki karşı cins” kavramıyla ilgili olarak, en azından, biyolojik açıdan kesin birkaç husus söz konusudur: Her iki cinsiyette de diğerinin hormonları, şekilsel ve işlevsel karakterleri var. Meselâ erkekte de, kadında da cinsel arzunun tetikleyicisi erkeklik hormonlarıdır, klitoris âdeta bir mikropenis gibidir vs. Jung’un arketiplerinin en önemlilerinden ikisi de içimizdeki erkek ve kadındır (anima ve animus). Babaların oğullarıyla yaşadıkları, benzer dinamiklerle ama tersine işleyen bir süreç de Tersine Oedipus Kompleksi adını alır. Burada bir nev’i enfantisid (infanticide: bebek öldürme) veya filisid (filicide: çocuk öldürme) söz konusudur. Psikanalitik düşünüşe göre, bu eğilimin altında babanın kendisinin çözememiş olduğu ödipal takıntıları yatmaktadır. Sâdece korsanlıkla geçinen Fenikeliler’in, Kartacalılar’ın âyinlerle toplu filisidler yaptıkları, Kadim Sparta’da sakat veya zayıf çocukların ölüme terk edildikleri, Câhiliye Devri Arapları’nın özellikle kız çocuklarını diri diri kuma gömerek katlettikleri tarihî birer olgudur. İnsanlık tarihi boyunca pek çok kültürde bebeklerin, çocukların, bâzen de ergen bâkirelerin “tanrılara” kurban edildiklerini biliyoruz. Daha sonra, bu arketipal diyebileceğimiz eğilim, Yahudi mitolojisine Abraham’ın oğlunu Yehova için kurban etmeye hazır olması efsânesiyle ifâdesini bulmuştur. İslâm’da da Hz. İbrahim adıyla peygamber olarak kabûl edilen bu efsanevî-tarihî şahsın tam oğlunu Allah için kesecekken, onun yerine gönderilen koçun yavrucağın yerine kurban edilmesi hâdisesi ile bu sacrification konusuna bir nokta koyulmuştur. Recep Doksat, harplere sebep olan, milyonlarca gencin ve masum insanın ölmesinde karar verici rolü üstlenen militer ve çoğu da psikiyatrik açıdan bozuk pek çok tarihî liderin ya baba olmadıklarına ya da çok problemli kişiler olduklarına dikkat çekerek, bu davranışın altında yatan, yukarda bahsettiğimiz “tersine Oedipus Kompleksi” terimi yerine Hz. İbrâhim kompleksi terimini teklif etmişti. Bu noktadan hareketle, babalığı tatmamış veya yoğun ödipal sorunları olan liderlerin daha kolay savaş kararı verebilecekleri öngörülebilir.
Görüldüğü gibi, özdeşleşme-benimseme ak-kara, %100 matematik bir denklem gibi değildir. Bu süreç içerisinde kız çocuk babasının belli bir yönüyle, annesinin başka taraflarıyla özdeşleşip benimseyebilir veya tersi de görülebilir. Özellikle tuttuğunu koparan, öfkeli, saldırganca karakterler taşıyan ama bunun dışında hiç bir cinsel sapmanın veya bozukluğun söz konusu olmadığı kadınların ruhsal tahlilleri dikkatli bir şekilde yapıldığında, hem sevip hem de kızdıkları (yâni ambivalan oldukları), benzer özelliklere sâhip bir babalarının olduğunu keşfedersiniz. İçe attıkları (introjection) bu sevgi nesnesinin kuvvetli, muktedir ve de ürkütücü tarafıyla özdeşleşmişler (saldırganla özdeşleşme-benimseme: identification with the aggressor), annelerinin ise müşfik, sevecen özelliklerini benimsemişlerdir. İçinde bulundukları durumun ve ilişkinin şartlarının gerektirdiği şekilde bu örgütlenmenin bir kısmı kendini gösterir. Cinsel ve duygusal hayatında son derecede “dişil” ve verici, yumuşak olup da, işte etrafına kan kusturan pek çok kadın mevcuttur. Erkeklerden benzer tipik bir örnek de Türkçemiz’de kılıbık diye vasıflandırılan tiplerdir; meslekî ve toplumsal hayatta birer canavarken, karılarının karşısında süt dökmüş kedi gibi olurlar. Evde terör estiren ama dış dünyada ürkek ve çekingen davranan kişiler için de benzer tahliller yapılabilir.
Fallik dönem özellikleri arasında çekirdek cinsel kimliğin (core gender identity) ve cinsel rol kimliğinin (gender rol identity) şekillenmeye başlaması, inisiyatif ve meraklılık duygularının gelişmesi sayılabilir; fiksasyon durumunda ise bunlarda patolojiler görülecektir. Oedipus kompleksini hâlleden çocuk kimlik gelişimini tamamlayarak omnipotan-grandiyöz-narsisist bir psişik yapıya ulaşır ve latans dönemine girer. Fallik dönemle ilgili ilginç bir yorum da Phyllis Greenacre’nin 1964’de ortaya attığı şu fikirlerdir (okuyacaklarınızın ve dinî, mistik, artistik yaşantıların biyolojik substratlarının aynı serebral bölgeler -limbik sistem ve özellikle de amigdala- olmasıyla paralelliği ilgi çekicidir):
«Enspirasyon (inspiration) soluk almak ve ilham, vahiy anlamlarına gelir ve doğum, ölüm, yeniden doğma fantezileriyle yakından ilgilidir. Bu ilâhî, mistik yaşantılar ontojenik açıdan üç özel hâlde yaşanabilmektedir: 1) fallik dönemde, 2) dinî-mistik vecd hâlleri ve vahiy yaşantılarında, 3) artistik yaratıcılık esnâsında. Çocuk fallik aşamaya geldiğinde kendi varlığını dışarıdan tanımaya başlar. Nefes alma (inspiration) ve verme (expiration) sırasında mumu söndürebilir, camda buğu oluşturup bunu eliyle silebilir. Bunları gerçekleştirirken kaka yapma, gaz çıkarma esnasında da çalışan karın adaleleri de kasılır. Dışkısını artık serbestçe yapabilmekte, önceleri hoşlandığı kokusundan artık hazzetmemekte, çevresindeki nesneleri iyi veya kötü olarak değerlendirebilmektedir. Bir yandan yürüyebilme, sıçrayabilme gibi bireysel, bir yandan da rüzgâr ve bulutların hareketleri, gölgeler, dalgaların hareketleri gibi dış dünyadaki esrarengiz hadiseler onun ilgisini çeker ve varoluşunu hissetmesini sağlar. Rûyaları, gerçekle hayâl arasındaki farkı anlamasına yardımcı olur. Erkek çocuk, adaleleri de geliştikçe, penisinin ereksiyon kapasitesini gerek günlük hayatında, gerekse uçma, uçurtma uçurma, yükseklere taş atma gibi imajlarla rûyalarında fark etmeye başlar. Bunun doğal sonucu olarak yapılan mastürbasyonlar ise korkuyu doğurur. Anal dönemdeki “yanlış bir şey yapma” endişesinin yerini, fallik dönemde “felâkete yol açma” düşünceleri (küçülme, kaybolma, babası tarafından kesilip atılma gibi) alabilir. Yâni, bu dönemde fantezilere ve fantastik idraklere, yorumlara büyük bir eğilim vardır». Bir de bunlara Oedipus kompleksini hâlleden çocuğun kimlik gelişimini tamamlayarak omnipotan-grandiyöz-narsisist bir psişik yapıya ulaşmasını ekleyin… Ersevim, bu fikirlerden de hareketle, en az erkekler kadar, hâttâ onlardan daha zeki olmalarına rağmen, kadınların -genel olarak- san’atta ve bilimde erkekler kadar başarılı olamamalarını, hemen bütün dinî-mistik liderlerin, peygamberlerin, ermişlerin erkek olmalarını “ereksiyonlu bir penise sâhip olmadıklarından dolayı aktif bir fallik dönem geçirememelerine” bağlamakta, günümüzün politik liderlerinin ekserisinin erkek olmasını da, onların yaratıcılıklarından ziyâde ve ulusal geleneklerin ötesinde, oral ve anal aşamaları geçememiş kişiler olmalarıyla izah etmektedir. Bu psikanalitik görüşlerin bu bölümün yazarının kendi kanaâtlerini aynen yansıtmadığını, okuyacaklarınızı “elçiye zeval olmaz” esprisi içerisinde değerlendirmenizi hatırlatmakta fayda görüyorum. Psikanalizin her şeyden önce bir teori olduğunu, kendi içerisinde tutarlı -ve oldukça da esnek- bir düşünce sistematiği getirdiğini, bu mentalite içinde varılan kanaâtlerin illâ ki objektif realiteyi ifâde etmesinin hiç gerekmediğini vurgulamakta fayda var. Ama psikoseksüel gelişimin ve cinsel sapmaların çok iç içe olgular olduklarını da göz ardı edemeyiz.
Cinsel Sapmalara Farklı Bir Bakış
Eşeysel kimlikle ilgili bozukluklardan yukarıda bahsetmiştik. Cinsel davranıştaki anormalliklerin sapma – sapkınlık (diversity) olarak ele alınması ve sapıklık – sapık (perverse – pervert) kelimelerinin kullanılmaması önem taşır. Sapıklık terimi toplumsal ve öznel (subjective) tercihleri, eğilimleri de kapsayan ve tepkiselliğe kapı açan ahlâkçı (moralist) bir anlam taşımaktadır. Sapma ise, daha evrensel, herkes için geçerli, nesnel (objective) ve dolayısıyla da bilimsel bir imâya sahiptir. Gene de, hangi davranışın neden ve neye göre sapma veya normallik çeşitlemesi olduğunun genel-geçer bilimsel bir tanımlamasının yapılması hâlâ tartışılan, taşların yerine tam oturmadığı bir konudur. Ahlâkın (hem genel ahlâk yâni morality, hem de özel ahlâk yâni ethics), mânevî kodların, başta cinsel sapmalar olmak üzere, çeşitli davranış farklılıklarının neden dinlerce günah, yasalarca suç, toplumca ayıp telâkki edildiğinin bilimsel izahı nedir? Çocuklara cinsel ve fiziksel tâciz gibi davranışlar bütün dünyada suç ve topluma karşı davranışlar olarak kabûl edilir, hele fücur (incest: yakın akraba arasında cinsel ilişki) ve pedofili (küçük çocuklarla cinsel ilişkiye girme) cinsel istismarın ve sapmanın en ağır boyutu olarak görülür ve günümüzde de hâlen çözümlenmemiş bir insanlık sorunu olarak önemini sürdürmektedir. Hangi bilimsel teori çocuklarımızla ve çocuklarla cinsel ilişkiye girmeyi lânetlediğimizin sebebini izah edebilir?
Gerek cinsellik gerekse saldırganlıkla ilgili beyin devreleri tâ amigdala ve limbik sistemden başlayarak diğer MSS bölgelerine son derecede paralel uzanmaktadır; psikanalitik kuramla iç içe giren bu ilginç biyolojik olgunun altının çizilmesi önemlidir çünkü bu en temel iki içgüdüsel dürtü ve onlarla ilgili davranışların düzenlenmesi türün devamı ve sıhhâti açısından olmazsa olmaz bir ehemmiyet taşır! Psikiyatriye oldukça önemli açılımlar getiren sosyobiyoloji ve adaptasyonist yaklaşımın önemli isimlerinden McGuire ve Troisi sosyobiyolojinin psikiyatriye beş temel alanda etkisi olduğunu ileri sürmüşlerdir: 1) Davranışın adaptif önemine vurguyla, normâl ve anormâl davranışlar arasındaki ayırımı netleştirmek; 2) Biyoloji ve toplumsal davranış arasındaki özel ilişkileri dikkate alan yeni etiyolojik modeller oluşturmak; 3) Adaptif değerlerini dikkate alarak, psikopatolojik mekanizmaları daha iyi anlamak; 4) Bir psikiyatrik bozukluğun kendi içindeki değişkenleri daha iyi anlayabilmek için işlevsel kapasite üzerine daha fazla odaklanmak; 5) Mevcut diğer modelleri bütünleştirmek. Evrimsel psikiyatriye göre, bâzı bozukluklar adaptif stratejinin ürünüdür. Bir bozukluğun tezahürlerinden bâzıları, doğrudan insan bedeninde ortaya çıkan defektlerdir. Sarılık veya nöbet gibi semptomlar/belirtiler buna örnek olarak gösterilebilir ve adaptif değerleri yoktur. Bâzı tezahürler ise, bozukluğa karşı geliştirilen savunmalar veya hatalı savunmalardır. Komplike olmamış yas (mâtem) tepkilerini “tedavi etmek” kişilere yarar değil zarar verecektir çünkü adaptif süreç (kaybedilen nesnesiz yaşamayı öğrenme) kırılacaktır. Kısa sürede düzelen Anoreksiya Nervoza vak’alarında, bu durumun, kadınlar tarafından erkek partnerin bulunma ihtimalinin düşük olarak değerlendirilmesi sonucunda olgunlaşma, üreme ve eş seçimi süreçlerini erteleme stratejisi olarak kavramlaştırılabileceği ileri sürülmüştür. Postmenapozal bir kadında erotomanik hezeyanların ortaya çıkması da, üreme işlevinin kaybının telâfisi olarak yorumlanabilir.
Biyolojik olarak hepimizin beyinlerinde psikiyatrik hastalıklara, saldırganlığa ve suç addettiğimiz davranışlara bizi sürükleyecek modüller, ağlar tâ doğuştan itibâren mevcuttur. Yâni, şu veya bu yönde sapmaya eğilimli dolu tabancalar olarak dünyaya gelmekteyiz. Bâzen tabanca çok dolu olduğu için, bâzen de çevresel zorlayıcılar çok şiddetli olduğu için tabanca patlamaktadır. Bunları dizginleyen bütün üst-yapı kurumları da uzun bir toplumsal/kültürel evrimle şekillenmişlerdir. Eski Mısır’da sâdece Firavun âilesi için fücura “cevaz” verilmesi gibi “kanın sâfiyetini korumak” amaçlı istisnâlar dışında, bu davranış bütün insan cemiyetleri tarafından ayıp, hukuk tarafından suç, dinler tarafından da günah telâkki edilmiştir. Muhtemelen, 8–10 bin sene öncesinden önceki pek uzun kültürel evrim boyunca, tam bir panseksüalite yaşanmaktaydı (belli bir toplumsal harem sistemini koruyan başat erkeğin kontrolü altında olmak üzere, çoğu memelide ve bütün primatlarda böyledir) ama yakın akrabaların çocuklarında sakatlıklar çok görüldüğü ve çocuklarla cinsel ilişki de türün devamını sağlayıcı işleve sâhip olmadığı -hâttâ kösteklediği- için, böyle davrananlar doğal ayıklanmaya mâruz kaldılar; zamanla bunu yapmamayı toplumsal davranış örüntüsü hâline getiren kabileler ise klanlaşarak totemizme geçtiler. Aynı toteme tapınan bu atalarımız kendi aralarından evlenemedikleri için, başka klanlardan kız almak için onlarla önceleri savaşma, zamanla da karşılıklı özgecilik (karşılıklı diğerkâmlık: reciprocal altruism) ve işbirliği kurmayı öğrenerek bağlanma sistemlerini (attachment systems) geliştirerek daha da evrimleştiler, kaynak tutucu potansiyelleri (kavgada kazanma gücü) arttı. Ama bu “sapıkça” eğilimler genomumuzun bir yerlerinde, disfonksiyonel fakat fırsatını bulunca ortaya çıkan birer davranış modu olarak kaldılar. Âile içi barışın ve hiyerarşinin korunmasında hemcinssel davranışın böceklerden insanlara kadar bütün hayvanlarda, özellikle de memelilerde ve primatlarda var olageldiğini görmekteyiz; muhtemeldir ki, gereksiz “çapkınlıklara” engel olduğu için özellikle başat erkek tarafından bir dereceye kadar müsamaha ile karşılanan bu davranış evrimsel olarak da süregelmiş, insanlarda da varlığını sürdürmüştür; kaçınılmaz olarak da, tam anlamıyla hemcinssel bireyler bütün popülasyonun sâdece küçük bir kısmını oluştururlar (maymunlarda da, insanlarda da %4 kadar). Yeni yaşama alanı için harp edip orayı istilâ eden pek çok memeli ve primat türünün, önceki topluluktan kalanları ya kovdukları ya da öldürdükleri (özellikle de dölleyici olan erkek bireyleri, dişileri ise bâzen haremlerine katarlar) bir hakikattir; aynı olgu, hem de 20. yy’de, insanoğlu tarafından sergilenebilmektedir.
Evrimsel teori bilimsel gelişim içindeki yerini iyice bulacak ve “ruh hastalığı”, “normâl dışı davranış”, “suç”, “ayıp”, “günah” ve “cinsel sapma” gibi kavramlara yeni bir açılım getirecek, teşhis, tedavi ve ceza kavramlarını da modifiye edecektir. En önemlisi de, diğer pek çok indirgeyici kuramı (davranışçı, analitik, bilişsel vs…) bir çatı altında toplayabilmemize imkân verecektir.
Hemcinssellik
Homoseksüalite karşılığında Türkçe kaynaklarda eşcinsellik terimi kullanılmaktadır. Dilimizde aynı cinsiyetten kişiler için “hemcins” denir ama “eşcins” denmez; bu sebeple, eşcinsellik yerine hemcinssellik terimini teklif ediyor ve kullanıyorum. Hemcinssellik günümüz psikiyatrisinde bir hastalık olarak görülmemektedir. Gerçek hemcinsellikle, ergenlik döneminde, temerküz kampları, hapishâne hayatı sırasında yaşanabilen gelip geçici hemcinssel yaşantılar farklı ele alınmalıdır. Gerçek hemcinssellerde bu eğilim ve “kız gibi olma, kırıtkanlık”, “erkek Fatmalık” ta küçük çocukluk yaşlarında itibâren dikkati çeker ve tedavi de edilemezler. Reifenstein sendromunun (tam olmayan androjen duyarsızlığı sendromu) veya 5-alfa redüktaz enzimi eksikliği gibi ârızaların form fruste, çok daha hafif formlarının hemcinsselliğin ortaya çıkmasında rolü olabileceği düşünülmektedir. Yâni şu veya bu sebeple androjenlere yeterinden biraz az mâruz kalmış erkeklerin, biraz fazla mâruz kalmış kız bebeklerin âşikâr bir yapısal farklılık göstermemekle beraber, cinsel yönelimlerinin hemcinslerine doğru geliştiği düşünülmektedir. Bu iddia doğru olsa bile, bütün hemcinssellerin durumunu izah ettiği söylemek güçtür.
Özellikle erkek hemcinssellerde, eğilimleri ve duyguları içinde yaşadığı toplumun kültürel ve dinsel örüntüsüyle çok çatışmaya yol açıyorsa, ego-distonik (henüz kişinin hemcinssel yönelimini kabûllenemediği) dönemde depresyon, anksiyete ve intiharlara sık rastlanmaktadır. Türkiye gibi İslâm ülkelerinde, Katolikler’de bu vak’alar sıktır. Erkek hemcinsseller için kullanılan pasif ve aktif hemcinssellik terimlerinin aslında pek de bilimsel geçerliliği yoktur. Pasif hemcinssellerin aşağılandığı, aktif hemcinsselliğin ise erkeklik olarak görüldüğü feodal kültürlerdeki bu ayrım tamamen sosyokültürel niteliklidir. Batı’da yapılan çalışmalarda, en “kulampara” ve “maço” tavırlı hemcinssellerin bile anal ilişkiye girdikleri ortaya konmuştur. Erkek hemcinssellerde çok sık partner değiştirme, sık ve uygunsuz, korunmasız ilişkilere girme sebebiyle zührevî hastalıklara ve AIDS’e yakalanma riski yüksektir.
Kadın hemcinssellerde ise başlangıç ve seyir genellikle çok daha mâsumca ve kendiyle barışık olur. Ülkemizde pek çok lezbiyenin toplumsal kabûl görmek için heteroseksüel olarak evlendiği, kocasıyla yaşadığı cinsel ilişkilere kerhen katlandığı ama hemcinssel hayatını da gizlice sürdürdüğü bir gerçektir. Kadın hemcinsselliği genellikle çok sâdıkâne ve duygusaldır, aşk cinayetlerine rastlanabilir.
Sonuç olarak, gerçek hemcinssellik bir hastalık değildir; dolayısıyla tedavisi de yoktur. Geçici yaşantılar da genellikle iz bırakmaz ama psikiyatrik sorun ortaya çıkan vak’alarda gereken psikiyatrik müdahale herkese olduğu gibi yapılmalıdır. Bâzı psikiyatrların bu tip vak’alara karşı peşin hükümlü ve aşağılayıcı homofobik tavırları, bu hekimlerin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanır (kültürel öğeler, misenformasyon, kendi hemcinssel eğilimleri vs.); psikiyatrların böyle kişilerin sıkıntılarına da hekimlik sıfatlarıyla yardımcı olmak zorunda bulunduklarını unutmamaları gerekir.
Parafililer
Cinsel yönelimin heteroseksüelitenin dışına taştığı, haz nesnesinin karşı cinsiyet olmaktan çıktığı sürekli ve -genellikle- kalıcı durumlardır. Gelip geçici, cinsel hayatı zenginleştirici fantezi kabilinden parafilik “oyunlar” böyle bir teşhis almazlar. Parafiliden söz edebilmek için, ancak bu yolla tahrik olabilme ve doyuma ulaşabilme olgusunun söz konusu bulunması gerekir. Bir başka önemli husus da, cinsellikte normâlliğin sınırının çok bulanık olmasıdır. Açıkça doku hasarına veya travmaya yol açmayan, her iki tarafın da haz duyduğu, aşırı garip veya acayip olmayan her eylem normâl olarak kabûl edilmelidir; bunu yaparken de o kişinin veya kişilerin dinsel, toplumsal, gelenek ve göreneklere bağlı kültürel etmenleri de dikkate alınmalıdır.
DSM-IV-TR’de böyle bir ayrım bulunmamakla beraber, parafililer ICD-10’da “Cinsel Nesne Yöneliminde Anormâllik” ve “Cinsel Aktın Yöneliminde Anormâllik” şeklinde iki gruba ayrılmıştır. Bu ayrım belli parafililer için doğruysa da, karma ve karmaşık vak’alarda işlevsel değildir. Parafilileri İmpuls Denetim Bozuklukları (İDB) grubuna yakın görenlerle, obsesif kompulsif bozukluk (OKB) spektrumuna yakın görenler arasında akademik bir tartışma sürmektedir. OKB’de obsesyonların arttırdığı anksiyeteyi geçici olarak da olsa yatıştırmak ve tatmin olmak (cinsel tatmin değil) için zihinsel veya motor kompulsiyonların icrası söz konusudur. İDB’da ise (Kleptomani, Piromani, Trikotillomani ve Kompulsif Kumar Oynama gibi) zihinsel impulsun şiddetle yükselmesi, kötü veya zararlı olduğunun bilinmesine rağmen icra edilmesiyle yaşanan kısa tatmini takip eden pişmanlık tipiktir. Son senelerde OKB ile İDB farkı daralmıştır; hâttâ OKB’yi İDB içinde mütalâa etme eğilimi vardır. Parafili vak’alarının bâzıları birine, bâzıları diğerine yakın görünmekte, karma hastalarda ise her iki uca, hattâ psikotizme uzanan tablolara rastlanmaktadır.
Fetişizm: Cansız bir nesne veya vücudun bir parçası (en çok ayaklar) başlıca tahrik ve doyum vasıtasıdır ve sıklıkla onanizm (patolojik mastürbatörlük) de refakat eder. Hemen tamamen erkeklerde görülür. Kadın ayakkabısı, iç çamaşırları, ruj ve oje bibi nesneler en çok bildirilmiş olanlardır. Bâzı vak’alar bunları çalmayı da huy edindiklerinden, ancak böyle durumlarda yakalanınca teşhis edilebilmektedirler. Gerçek insidansı ve prevalansı bu sebeple bilinmemektedir. Pigmalionizm heykel, bir fotoğraf karesi veya benzeri nesneden haz duyabilmek demektir ve bu grupta mütalâa edilir.
Frotterizm (Fortçuluk): Otobüs, minibüs, tren, metro gibi toplu taşıma araçlarında veya toplu ve sıkışık ayakta durulan mekânlarda cinsel organını genellikle mâsum veya sesini çıkaramayacağını düşündüğü bir kişiye (hetero- veya homoseksüel olabilir) sürterek tatmin bulma şeklindeki bir sapmadır.
Heterokromofili: Sâdece farklı renkten insanlardan haz edebilme.
Nekrofili: Ölü-sevicilik diye de anılır. Prensip olarak, böyle vak’alarda şizofreni veya benzeri bir psikoz söz konusudur.
Nimfomani: Doymak bilmeyen kadın hiperseksüalitesi anlamındadır.
Onanizm (patolojik mastürbatörlük): Sâdece mastürbasyondan zevk alma, bunun dışında ilişkiden hazzetmeme durumudur. Yoksa normâl insanlar da zaman zaman mastürbasyon yaparlar, bunu parafiliyle karıştırmamak gerekir.
Sado-Mazokizm: Hemen dâima iç içe bulunan iki durumdur (sadizm ve mazokizm). Cinsellik esnâsında acı çekme ve çektirmeden hoşlanma, bu olmaksızın zevk alamama durumudur. Nâdiren zarar verici, hâttâ ölümle sonlanan eylemlere rastlansa da, bu sapmaya çok yaygın olarak rastlanır. Batı ülkelerinde bu tip insanların müdâvimi olduğu özel kulüpler vardır; grup seksine de sık başvururlar. Sevişirken kan emme veya yalama şeklindeki vampirizm fantezileri de nâdir değildir.
Sodomi (Bruggery): Sâdece anal yolla cinsel ilişkiden haz duyabilmek demektir. Hetero- ve homoseksüel olabilir.
Teşhircilik: Hemen dâima erkeklerde görülür. Genellikle kendini koruyamayacak durumdaki kadınlara, genç kızlara veya çocuklara cinsel organını teşhir eden kişi, bu esnâda veya hemen sonrasında mastürbasyonla orgazm olur.
Transvestizm (Karşıt-Giyicilik): Genellikle hemcinsellikle iç içedir. Eşeysel, çekirdek cinsel kimlikler heteroseksüel iken, cinsel rol kimliği karşı cinsiyete kaymıştır; yönelim de genellikle kendi cinsiyetine karşıdır veya biseksüeldir. Erkeklerde daha sık görülür.
Transvestik Fetişizm (Fetişist Transvestizm): Cinsel haz amacıyla karşı cinsiyet gibi giyinmektir. Kadınlarda nâdirdir. Pubertede başlar. Ekserisi heteroseksüeldir ve kendi karşı cinsten partnerleriyle bu işi yaşarlar. Eşeysel ve cinsel kimlikler normâldir, yönelimde de sâdece cinsel faaliyet dönemine münhasır karşıt-giyicilik davranışından ibâret bir sapma söz konusudur. Az bir kısmı Cinsel Kimlik Bozukluğu ve transseksüaliteye kayar. Şikâyetçi bulunmadığı sürece bu böyle sürer ve bu sebeple, gerçek sıklığı bilinmemektedir. Az sayıda egodistonik vak’ada davranışçı terapinin etkili olabildiğine dâir izole vak’a bildirimleri mevcuttur.
Pedofili: Kadınlarda çok az rastlanır. En çok 6–12 yaşlarındaki kızlar ve 12–15 yaşlarındaki oğlanlar istismar edilir. Heteroseksüel veya hemcinssel alt tipleri vardır. Vak’aların üçte ikisinde aynı yetişkin tarafından mükerrer tâciz veya tecâvüz söz konusudur. Kurban durumundaki çocuklar hemen dâima utanç ve korku sâikiyle susarlar, ifşaattan kaçınırlar. Etiyolojisi net olarak bilinmemektedir; pedofilik erkeklerin genellikle yetişkin kadınlarla veya hemcinsleriyle cinsellik yaşamaktan kaçınan tipler olduğu bilinir. Grup veya bireysel psikoterapilerin etkililiği çok tartışmalıdır.
Satiriazis: Doymak bilmeyen erkek hiperseksüalitesi için kullanılır.
Ürofili, Koprofili: İdrar ve gaitadan zevk duyma ile karakterizedir. Genellikle altta yatan ağır bir kişilik bozukluğu veya psikozu düşündürür.
Voyerizm (röntgencilik): Ancak başkalarını seyrederek heyecan ve tatmin bulma sapmasıdır. Skoptofili bunun aleni yapılanıdır; bâzı kültürlerde ve sektlerde yaygın olarak rastlanır.
Literatürde daha pek çok parafili tanımlanmıştır ama bunların sapma olarak kabûl edilme veya edilmemelerinde kültürel ve moral farklılıklar büyük rol oynar.
Parafililerde Tedavi
Genel olarak, parafililerde tedavi pek yüz güldürücü değildir. Bâzı içgörüsü yüksek ve değişime açık parafiliklerde davranışçı-bilişsel müdahalelerin işe yaradığına dâir anektodal vak’a bildirimleri mevcuttur. İKB-kompulsiyon spektrumuna yakın vak’alarda seçici serotonin geri-alım engelleyicileri (SSRI) yüksek dozlarda etkili olabilmektedir (60–80 mg/gün fluoksetin gibi). Psikotizme yakın vak’alarda antipsikotikler, itkiselliğin (impulsivity) yoğun olduğu vak’alarda da karbamazepin veya okskarbazepin gibi duygudurum dengeleyicileri denenebilir. Agresif seksopatlarda ve sosyopatlarda androjen antagonistlerinin işe yaradığına dâir vak’a takdimleri mevcuttur.
FAYDALANILAN ve TAVSİYE EDİLEN BÂZI KAYNAKLAR
Doksat MK, Savrun M. Evrimsel psikiyatriye giriş. Yeni Symposium 2001; 39(3):131–150.
Doksat R. Psikopatolojiye Giriş. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kürsüsü Yay. Nu: 3. Fak. Yay. No:2. Adana – 1975.
Howells K. The Psychology of Sexual Diversity. Basic Blackwell, Oxford, 1986.
Laws DR, O’Donohue W. Sexual Deviance. Theory, Assessment, and Treatment. The Guilford Press, New York, 1997.
Rosen I. Sexual Deviation, Third Edition. Oxford University Press, New York, 1996.
Smith S, Gregorie A. Sexual Disorders. In: Appleby L, Forshaw DM, Amos T, Barker H, editors. Postgraduate Psychiatry – Clinical and Scientific Foundations. Arnold, London, GB, 2001. p. 382–395.
Widom CS. Sex Roles and Psychopathology. Plenum Press, New York, 1984.
Ziyalar A. Cinsel Davranış Bozuklukları. Yüce Yayınları, İstanbul, 2000.
Eylül 27th, 2007 Kerem DOKSAT
-
Sayın Özak1977 Prof. Dr. Kerem Doksat'ın konuyla bağlantılı bir derlemesini göndermekle çok iyi etmiş.
İlgilenenlerin dikkatle okumasını öneririm.
Burada "ahlâk" ile bağlantı sadece sapıklıklar ile ilgili bölümde geçiyor. Elbette çünkü zaten psikiyatrik bakımdan değerlendirilmesi gereken odur. Elbette bir de yazıda sözü geçen çocukluk aşamasındaki olaylar ve deneyimlerdir.
Ancak bunların dışında gerek erkek gerek kadın olarak dış görünüşünden, toplum içindeki tutum ve davranışlarından, bedensel yapılarından, profesyonel yaşamlarından eşcinsel eğilimli oldukları hiç de belli olmayan kişiler vardır. Belki sizin de sık sık görüştüğünüz, eşcinsel olduğunu hiç ummadığınız, evle barklı, çoluk çocuğa karışmış, toplumu içinde önemli bir tutan ve saygın olarak nitelenen, onurundan kuşku duyulamayacak ve daha birçok erdemle bezenmiş ama cinsel tercihi bakımından eşcinsel ya da biseksüel kadın ver erkekler vardır. Onları ne hasta ne de ahlâksız olarak niteleyebilirsiniz. Aksine tanıdığınız için ruhsağlıklarının gayet yerine ve ahlâklı kimseler olduklarını söylersiniz. Onlar arasında sizin akrabalarınız, komşularınız, iş arkadaşlarınız, sosyal bir alanda dost olduğunuz kimseler de vardır. Bunlar Sayın Prof. Dr. Kerem Doksat'ın o yazısında değinmediği kişilerdir.
Ben "insan"a değer verenlerin, başkalarının kendilerinden farklı düşünebileceğini, onların da kendilerine göre bir haklılığı olabileceğini, tolayısıyla herkese toleransla bakılıp toleranslı davranmak gerektiğini düşünüyor, bunu savunuyorum. Tolerans gerek insanlar gerek toplumlar arasında barış ve uzlaşmanın anahtarıdır.
Benim bu bağlamda söyleyeceklerim bu kadardır.
Sevgiler.
-
Sayın ADAM;
Konuyu çok güzel toparlamışsınız ,Sayın Skull da olaya sosyokültürel açıdan bakmış ve yazısı gerçekten çok iyi...
Saygılarımla
-
ingilizce'de "gender" ve "sex" iki ayri anlami karsiliyor. ancak Turkce' de iki kelime de cinsiyet olarak kullaniliyor. "sex" kelimesi, genetik acidan kodlanan xx ya da xy olarak hangi cinsel organa sahip oldugumuzu belirtirken, "gender" kelimesi ise xx ya da xy olarak dunyaya gelmis bir insanin cinselligini hangi sekilde performe ettigini belirtir. bana kalirsa bir insanin cinselligini hangi yonde yasayacagini secebilme hakki olmalidir. toplumun genel egilimlerine ters olduklari icin "hasta" olarak nitenlenmeleri durumuna katilmiyorum..
-
Homofobi bir hastalıktır
Ee yani bu sözün üstüne söz yazilmaz ama
Ben escinselliği normallemiyorum
bunu bana biraz aciklamaniz gerekecek, burda biraz tezat bir durum yokmu sizce?
Hem escinsellere normal demeyenleri hastalikli görüyorsunuz ki bencede dogrudur, ama ayni zamanda escinselliginde normal birsey olmadigini söylüyorsunuz. Tabi buarada erkek egemen sistem basta olmak üzere bütün dinlerin ahlak sistemlerinide burada irdelemek lazim bence.
Sahi dünyadaki öteki canlilardada örnegin fillerdede escinsellik varmi?
Saygilarimla
-
Sadece konu başlığı ile olaya bakarsak başlığa göre olan anlatımda toplumda kabul gören ahlaki üğelere ters bir durum yaratır.Siz olaya ne kadar toleranslı bakalım derseniz deyin ben size olamayacağını söylerim ahlak bozulmaya başladığı an siz hangi toleranstan bahsediyorsunuz.Hadi oldu toplum toleransıda gösteriyor eşcinsellere burda birkere bozulmaya başlayan eşcinsele siz devamlı olarak neyi tolere edeceksiniz hala anlayamadım herkes kabına göre konuşuyor bu insanlar sewksüel istek ve arzularını gidermek için kimi kullanacak senin benim çocuğumu o buna mecbur işte tolerans dediğiniz şey burda çıkıyor ortaya bir baba erkek çocuğu için nereye kadar ve nasıl tolere edecek olaya ne diyeceğim peki ha ortada psikolojik ve insani bir problem var burda benim oğlumu kullanmış tolere edilebilir durum ben oğlumla konuşayım yavv neler saçmalıyorum ben.Birçok kişi beni topa tutacak yine ama bu konuda insanların gereğinden fazla riyakar davrandığını düşünüyorum.
Tüm gençliğim beyoğlu ve civarında geçti eski pürtelaş ve sormagir sokağının halini bilenlerdenim toplumdaki ahlaki çöküşün tolere edilemediği günlerdi o bölgede yaşayan köklü aileler yerlerini yurtlarını bırakıp kaçtılar geriye bile bakmadan.Bir takım tedavile iyileştirmeler yapılmalı ama unutmayın çocuğu olan babalar daha dikkatli konuşssun bu çok ciddi bir konu toplumu içten içe bitiren öncesi ve sonrası ile üzerinde çok ciddi durulması gereken bir konu.Bir hastalık gibi doğru teşhisi ve tedavisi gerekiyor hangi gen buna neden oluyorsa yada ne bileyim ne sebebp oluyorsa muhakkak tedavi edilmeli.Bu konu bu forumda ne zaman tartışılsa benim fikrim hep negatiftir bu insanları yıllarca izledim ve gördüm ve şu soruyu hep sordum kendime bir insan kendine bu kötülüğü nasıl reva görürü ben hala anlayamadım.
saygılar