Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Masonluk ve Alevilik arasında bu kadar benzerliğin olması tesadüf müdür ?  (Okunma sayısı 22114 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 11, 2011, 12:46:20 öö
  • Ziyaretçi

Bilindiği üzere masonluk çok eski zamanlardan beri uygulanan '' Sırların içinde sırları '' olan kendi içinde özel bir metotla yazılan binlerce dökümanıyla sadece '' yeterli olanların ve de ilmi olanların '' anlayabilceği kendine özgü şifreleme yöntemleri olan, üyelerinin gizlilik içinde olduğu ancak kendileri isterlerse , kendilerinin mason olduklarını açıkladıkları , '' Kamil İnsan '' olmak için ugraşan kendine özgü kapıları ve kendine özgü bir kültü olan ve'' Işık '' yani bilgelik tasfirinin kabul edildiği bir yoldur.

Alevilikte' de bunların hepsi geçerlidir. Ve bu benzerlik inanılmaz derecede ilgimi çekmiş konumdadır ... Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler.


Eylül 11, 2011, 09:48:03 öö
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Leo-Franz, bakmayın “yeni katılımcı” olarak görünmesine, forumun öyle yepyeni üyelerinden değil. Epeydir bu forumda ama kendisini pek az görebiliyoruz bilgi aktarımı ve tartışmalarımızda.

Masonluk ile Alevilik arasındaki benzerlik konusu sanırım forumun bir başka başlığı altında daha önce de gündeme gelmişti.

Bu benzerliğin olabilmesi için iki karşılaştırmalı tanım yapmak gerekiyor: Alevilik nedir? Masonluk nedir? En azından birer tümce.

Tanımlarında benzerlik var mı?

Sayın Leo-Frans Masonluğun sırları içinde sırları olduğunu belirtmiş. Bunun “bilindiği üzere” olduğunu da en başta vurgulamış. Ancak benim bildiğim hiç de öyle değil.

Masonluğu yeterli olanların ve ilmi olanların anlayabileceğini söylemiş Sayın Leo-Franz. Bakın işte buna katılırım ama şu yeterliğin ve ilmi olmanın da bir açıklanması gerektiğini düşünürüm doğrusu.

Kendine özgü şifreleme yöntemleri bulunduğunu belirtmiş Masonluğun Sayın Leo-Franz. Eh, hani ezoterik bir kurum olmanın gereği diyelim buna ama abartmayalım. Öyle olağanüstü, süper bir şey değil.

Bir de üyelerinin gizlilik içinde olduğunu söylemiş. İşte bu yanlış. Masonların gizlilik içinde olduğu falan yok. Kendileri isterse mason olduklarını açıklayabilir; o doğru alma bu gizlilik içinde oldukları anlamına gelmez.

“Kâmil insan olmak için uğraşan”… Buna peki!

Masonların kendine özgü ne gibi kapıları olduğunu anlayamadım bu simgesel bir anlamda kullanılmadıysa ama masonluğun kendine özgü bir kültü olduğunu pek onaylayamam doğrusu. Masonlar onaylar mı bilemem. Masonluğun kendine özgü bir kültü var mı? Yoksa “kült” sözcüğü biraz farklı bir anlamda mı kullanılmış burada? Farklıysa tanımı yapılmalı çünkü bu çok yanlış anlamalara neden olabilir.

“Işık yani bilgelik tasfirinin kabul edildiği bir yol”… İyi, hani ben kendimi zorlayınca ne denilmek istendiğini biraz anlıyorum gibi fakat birçokları anlayamayabileceği için şunu biraz daha açık yazmış olaydı keşke Sayın Leo-Franz.

Şimdi Sayın Leo-Franz bunların hepsinin Alevilik için de geçerli olduğunu söylüyor. Ben orasını bilemem. Bilen söylesin.

Sonra o bilen, Masonluk ile Aleviliğin gerçekten bu denilenlerden ötürü benzeşip benzeşmediği üzerine de bir görüş aktarsın lütfen olanaklıysa…

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 12, 2011, 10:12:45 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Benim görüşüme göre evet alevilik ve masonluğun benzer yanları var. Tarihte yeraltına inmek zorunda kalan bir çok muhalif topluluk ve kültür ezoterik yöntemler kullanmıştır. Aynı sebepler ile gizlidirler de.

Beni en fazla şaşırtan benzerlik, ikisi de din temelli bir kültür ve bilimi rehber edinmek gibi ender görülen bir yolu seçmişler. Tabii ki alevilik ve diğer benzer heteredox islam kültürlerinde bugün masonluğa göre daha din temelli bir yapı var. Mevcut din algısı ile uyuşmayan gerçekler bilgeleşmenin ileri aşamalarında sunulmakta. Fakat masonluk da eskiden aynıydı tek fark aleviliğin daha muhafazakar bir ülkede olması. Yani son 50 yılda dünya kültüründe yaşanan muazzam özgürleşmeden önce masonlar da benzer durumdaydı.

Garip bir benzerlik daha: ikisinin de yaygınlık kazanmak için bilinen teşkilatlar gibi yöntemler uygulamaması.

Tüm bu ilginç benzerliğe rağmen organik bir bağları olduğunu düşünmüyorum
Çünkü şu farklar var.
1. Masonluk seçkinci , alevilik halkçıdır.
2. Alevilik siyasi olarak hedefsizdir. Çok kolay duygusal tepkiler verir.
3. Yöntem olarak sükunet ve bildiğin yolda ama uyum içinde ilerlemek yerine başkaldırıyı seçer.
4. Ağıt kültürü çok egemendir. Bu kaybetmeyi kolaylaştırır.
5. Aleviliğini gizlemek zorunda kalan aleviler arasında zannedildiği gibi bir dayanışma yoktur. Hatta farklı yörelerdeki aleviler arasında bile dayanışma oldukça zayıftır.
6. Aleviler dogmanın karşısında olmak konusunda yaygın islam kültürlerine fersah fersah fark atmalarına rağmen halen bir dini grup sayılabilirler. Bazı konular eleştirilmez. Güncel konularla ilgili makul yaklaşımları olmasına rağmen özellikle Hz. Ali ve ehlibeyt konusunda eleştiri kabul edilmez. Masonluk kendini devamlı gözden geçirebilmektedir. Örneğin bu forumda  rahatlıkla masonluğun kökleri hakkında(makul veya saçma) eleştiri yapılmakta ve gayet düzgün cevaplar verilmektedir.


Masonların olduğu bir ortamda ahkam kesmek istemem ama benim mevcut bilgim ile ulaştığım sonuç şudur;
Sn. ADAM'ın yaklaşık olarak söylediği söyle bir durum var. Masonluğun kökleri biraz fazlaca zorlanarak çok eskilere dayandırılıyor. Aslında aydınlanma döneminde bu halini almış. Ritüellerin ve ezoterizmin ne kadar önemli olduğunu anladım. Fakat sonuçta süleyman tapınağı yapılırken bilimin bu kadar ön planda olduğunu düşünmüyorum. Bilim aşkı olmadan da bu kadar kavrayış mümkün değildir.

Sürçi lisan ettiysek affola.

İlk kısımla ilgili çok güzel bir türkü paylaşmak istiyorum. Sözlerine dikkat ediniz.

Okan Murat Öztürk - İlme Değer Verdim


 
« Son Düzenleme: Eylül 12, 2011, 10:36:37 ös Gönderen: sidiyez »


Eylül 13, 2011, 08:46:41 öö
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu konuda niçin belirgin bir karşılaştırma yapamadığımızı anlamakta güçlük çekiyorum.

Sanırım bunun gerekçesi, konunun Alevilik ile başlatılması ve bir karşılaştırma olanağının ortaya çıkmaması. Bu arada Masonluğun din temelli olduğunu belirtmek gibi de bir yanlışlığa düşülmesi.

Tersine yapalım.

Alevilikte şunlar var mı?

1.   Din, inanç, ırk, soy, aile, renk ayırımsızlığı ilkesi var mı?
2.   Tüm insanların barış ve mutluğunun sağlanması gibi bir amaç var mı?
3.   Çeşitli felsefelerden derlenmiş bir öğreti var mı?
4.   Ezoterik sistem çerçevesinde inisyasyon ve derecelerle yapılan bir çalışma var mı?
5.   Loca ve büyük loca gibi bir örgütlenme sistemi var mı?

Şimdi….

Eğer Alevilikte bunlar varsa, bunların ayrıntılarına girerek benzerlik karşılaştırması yapılabilir.

Ancak Alevilikte bunlar yoksa o zaman bir benzeştirme yapmanın ne anlamı kalır ne gereği?

Şimdi ben bir bilene soruyorum: Masonlukta olduğu gibi bunlar Alevilikte de var mı?


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 13, 2011, 10:10:45 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Sn. ADAM, din temellilik konusunda haklısınız. Yanlış ifade ettim. Köklerinin dini teşkilatlanmalara dayandığını ifade etmek istemiştim. Bu da yanlış derseniz. Ayrıntısını okumak isterim .

Sıraladığınız maddelerden benim bilgime göre alevilikte olanlar ve olmayanlar:

1. Tamamen var
2. Amaç denmez. Fakat inanca göre 12 imamların sonuncusu olan Mehdi bunu sağlayacaktır.
3. Alevilikte yok.
4. Kısmen var. İnisiyasyon duymadım ama ezoterik sistem tüm alevilikte vardır. Derecelendirme de tüm tarikatlarda(heteredoks yapıları alevilikten ayırmak zordur) vardır.
5. Alevilikte yok

Alevi değilim. Bir bilen deyince neden yazdığımı da anlatmak istiyorum

1. Heteredoks islam ve kültürel olarak çok şey aldığı sufizm okumayı sevdiğim konulardandır.
2. Bir çok alevi arkadaşım var günlük ilişki kurmak yanısıra da hususi gözlemliyorum.
3. Alevileri çok seviyor olmam sebebi ile algıda seçicilik oluşuyor ve kavramları birleştirebiiiyorum.
4. Halk müziği icracısıyım. Dolayısıyla kültürüne yakınım. Bu tip topluluklarda yıllar geçirdim. Konu halk müziği ve bağlama olunca aleviler konunun oldukça içinde. (Bu durum son yıllarda aleviler dışındaki kesimlerin bağlamadan ve halk müziğinden kopması ile alakalı. Örneğin Ege bölgesinde alevi kaynaklı olmayan(semah,deyiş vb.) çok gelişmiş bir halk müziği kültürü vardır. Ama egeli yeni nesil bunu alevi yeni nesil kadar devam ettirmez.)

Saygılarımla
« Son Düzenleme: Eylül 13, 2011, 10:17:37 ös Gönderen: sidiyez »


Ekim 16, 2012, 05:23:01 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Alıntı yapılan: link=topic=13082.msg83284#msg83284 date=1315892801
mı?

1.   Din, inanç, ırk, soy, aile, renk ayırımsızlığı ilkesi var mı?
2.   Tüm insanların barış ve mutluğunun sağlanması gibi bir amaç var mı?
3.   Çeşitli felsefelerden derlenmiş bir öğreti var mı?
4.   Ezoterik sistem çerçevesinde inisyasyon ve derecelerle yapılan bir çalışma var mı?
5.   Loca ve büyük loca gibi bir örgütlenme sistemi var mı??[/b]

Masunluk ve Alevilik arasinda bu kadar benzerligin olasitesaduf mudur? Degil elbette. Her ikisinin arasindaki benzerlikler tesadusten degil her ikisininde ayni kokenden gelmesinden kaynaklidir. Bu benzerlikler salt Alevilik ile Masonluk arasinda degil Durzilik, Sabaklik, Ezidilik, İsmaililik, Kakailik, Nusayrilik, Ahilik gibi topluluklardada vardir. Her birinin diyerinden farki icinde olduklari sosyal, ekonomik ve kulturel farklar ile takiyyesine basvurduklari egemen din, kimlikleriyle anildiklari egemen devlet, etkileriyle sekillenmek zorunda kaldiklari egemen  halktan gelir.

Masonlukta İnsani Kamillige ulasmak amacdir.
Alevilikte İnsani Kamillige ulasmak amactir.

Masonlukta 12 gibi 33 gibi bazi sayilara kutsallik yada anlamlar verilir.
Alevilikte 3ler, 5ler, 7ler, 12ler, 40lar gibi bazi sayilara kutsallik yada anlamlar verilir.

Masonlukta en saygi duyulan insan butun dereceleri asip isiga kavusandir. (yaniliyorsam uzeltin)
Alevilikte en saygi duyulan insan butun dereceleti asip isiga kavusandir.

Masonlukta dereceli sistem vardir. 33. Derece en yuksegidir. Yukselis derecelere baglidir.
Alevilikte dereceli sistem vardir. 4 Kapi 40 Makam dan olusur. 4. Kapida 40. Makam en yuksegidir. Yukselis derecelere baglidir.

Madonlukta semboller vardir.
Alevilikte semboller vardir.

Masonlukta olmedeonce olmek gibi bir rituelin var oldugunu saniyorum. Yaniliyor muyum?
Aleviliktede olmeden once olmek vardir.

Masonlukta ustatlar sifreli kodlu yazin sekilleriyle secilmislerden olusan elit bir tabkaya kendilerinden oncekilerden aldiklari bilgileri kendilerine verildigi gibi verirler. Ayni sistem birkac yuzyil oncesine kadar aleviliktede islevligini koruyordu. Fakat Osmanli doneminde bu islevi goren Alevi Dergahlarinin kapatilmasiyla (birkaci haric) baslayan gerileme doneminden sonra Toparlanamadi.

Masonlukta herkesin ulasmamasi gereken degerli bililer vardir. Bunlar sir degilsede (malum sadece 2 kisinin bildigi sirdir) sir gibi saklanir. Bu bilgiler o toplulugun var olus nedeniir.
Aleviliktede herkesin ulasmamasi gereken degerli bilgiler vardir. Bunlar ir degilsede sir gibi saklanir. Bunlar goremeyene sir gorene oldukca aciktir.

Masonlukta inisiye vardir,
Alevilikte iniiye vardir. ( 4 kapi 40 makam)


Bu ornekleri dahada cogaltmak olasidir. Her iki inanc arasinda ( masonluk tam olarak bir inanc mi bilmiyorum) var olan ortakliklar tesaduf degil sadece kokendasliktan oturudur. Ben bunlarin icinden Aleviligin Masonluktan yada Tapinakciliktan daha eskiye dayandigina inaniyorum. Bu nedenle etkilesimin alevilikten, ismaililikten, batinilikten Tapinakciliga dogru aktigina inaniyorum.

Bugun var olan Alevilik Caldiran savasiyla, Kalender Celebi ayaklanmasiyla, 2. Mahmut donemindeki baskilarla ilk agir darbelerini aldi. Son 200 yildada bu darbeler ile baglar koptu. İnisiye islemi neredeyse durdu, belkide bitti.

Bu arada durup durup bu konulari isledigim icin varsa kusurum affola.


Ekim 16, 2012, 06:55:48 ös
Yanıtla #6
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Ne kadar ilginç bir durum…

Daha önce belirtmedim mi acaba bu başlığın yanlış olduğunu?

Masonluk ile Alevilik arasında benzerlik diye bir şey yok ki bu benzerlik tesadüfi olsun. Birisi bir İslami inanç sistemi (basitçe), diğeri bir evrensel insanlık kurumu (o d basitçe).

Hani Alevilik ile Katharlar arasında benzerlik var mı diye sorulsa anlamlı olabilir; biri İslam diğeri Hıristiyan olsa da...

Masonluk ile Rozkrua ya da Doğu Yıldızı Örgütü arasında benzerlik var mı diye sorulsa anlamlı olabilir, öğretileri pek farklı olsa da...

Benzerliğin niçin olmadığını, niçin olamayacağını, benzerlik olması için nelerin gerekli olduğuna ilişkin sorular belirterek ortaya koymuştum.

Deniyor ki;
“Her ikisinin arasindaki benzerlikler tesadusten degil her ikisininde ayni kokenden gelmesinden kaynaklidir.”

Olduğu gibi kopyaladım. Tapaj yanlışlarını düzeltmedim (ben de yapıyorum)  ama ne denildiği anlaşılıyor.

Hayır efendim. Aynı kökenden gelmezler. Hatta günümüzdeki Masonluğun bir kökeninin bulunduğunu söylemek bile zordur. İnşaatçılık mesleği deseniz değildir, Antik Misterler deseniz değildir, Hermetizm deseniz değildir. Hepsinden parçalar, esinler vardır ama onun üzerine daha yeni felsefeler de eklenir: Pozitivizm, Hümanizm gibi…

Devam:
Bu benzerlikler salt Alevilik ile Masonluk arasinda degil Durzilik, Sabaklik, Ezidilik, İsmaililik, Kakailik, Nusayrilik, Ahilik gibi topluluklardada vardir. Her birinin diyerinden farki icinde olduklari sosyal, ekonomik ve kulturel farklar ile takiyyesine basvurduklari egemen din, kimlikleriyle anildiklari egemen devlet, etkileriyle sekillenmek zorunda kaldiklari egemen  halktan gelir.

Bu deyişlerin Masonluk ile ilgilsi, bağlantısı yok. Sadece Masonluğun bazı ritlerinde, -hepsinde değil sadece bazılarında- Dürzilere şöyle bir değinilir. Onun da o derecelerin felsefesi çerçevesinde bir gerekçesi vardır. (Forum kuralarının 17. maddesi, bu konuda burada daha ayrıntılı bilgi verilmesine engel.)

Masonlukta İnsani Kamillige ulasmak amacdir.
Alevilikte İnsani Kamillige ulasmak amactir.


Hayır efendim. Yanlış. Masonlukta bir kişinin kamillik denilen niteliği yani yetkinliğe hiçbir zaman ulaşamayacağı ama bunun için olabildiğince çalışması gerektiği öngörülür. Alevilikte bu bir amaç mıdır bilmem ama Masonlukta amaç değil araçtır. Çünkü Masonluğun asıl amacının gerçekleşebilmesi doğrusunda, önce kişilerin, genelden soyutlanarak da masonların öz eleştirilerini yaparak kendileri geliştirmeye, olgunlaştırmaya çalışmaları öngörülür.

Masonlukta 12 gibi 33 gibi bazi sayilara kutsallik yada anlamlar verilir.
Alevilikte 3ler, 5ler, 7ler, 12ler, 40lar gibi bazi sayilara kutsallik yada anlamlar verilir.


Masonlukta sayılara kutsallık falan verilmez. Alevilikteki durumu bilmem. Masonlukta sadece bazı rakamların ilgili derecenin ritüelik öğretisi uyarınca simgesel değeri vardır. Bir diğer deyişle bazı sayılara simgesel anlamlar kazandırılır. Ancak size ilginç bir şey daha söyleyeyim (Bu 17. Maddeye aykırı düşmez) Masonlukta bir simge olarak 33 sayısı yoktur.

Masonlukta en saygi duyulan insan butun dereceleri asip isiga kavusandir. (yaniliyorsam uzeltin)
Alevilikte en saygi duyulan insan butun dereceleti asip isiga kavusandir.


Bütün dereceleri/aşamaları geçip simgesel olarak ışığa kavuşan birey yani yetkin kişi, sadece Masonluk ile Alevilikte mi en saygı duyulan kişidir?

Masonlukta dereceli sistem vardir. 33. Derece en yuksegidir. Yukselis derecelere baglidir.
Alevilikte dereceli sistem vardir. 4 Kapi 40 Makam dan olusur. 4. Kapida 40. Makam en yuksegidir. Yukselis derecelere baglidir.


Aleviliği bilmem ama Masonluktaki derece sistemi ezoterikliğin bir gereğidir. 33. derecenin en yüksek olduğu ritler vardır ama her rit 33 dereceli değildir. Alevilik ezoterik midir, ekzoterik mi? Bunun da ortaya konması gerek. Fakat Masonlukta öyle 4 kapı, 40 makam falan yoktur. İlgili mason ritinde kaç derece varsa, onlar sıralanır. İşin ilginç yanlarından bir diğeri, İngiliz Masonluğu Sistemi’nde tüm diğer mason ritlerinin hepsinden çok daha fazla derece vardır ama bunların sayıları (rakamları) yoktur; Masonluğun Royal Arş dahil olmak üzere 3 dereceden oluştuğu, diğerlerinin ayrıntılı çalışmalardan başka bir şey olmadığı benimsenir. Zaten büyük locaların yönetiminde Masonlukta 3 derece vardır. Aleviliğe benziyor mu, ne dersiniz?

Devam edeyim mi, yoksa Masonlukla Alevilik arasında benzerlik olmadığını ortaya sermek bakımından bu kadar benzersizlik yeter mi?


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 17, 2012, 08:04:11 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Degerli Adam, yazim kurallarina uyamadigim icin ozur dilerim. Bunun nedeni cok az zamanimin olmasidir. Sizin beyanlariniza saygi duyuyorum. Fikirlerinize saygi duyuyorum. Yazilarinizdan oldukca birikimli oldugunuzu goruyorum. Benim bu konudaki niyetim sizinle 27 yasimin cahilligi ile boy olcusmek degil, sadece dogru yada yanlis ama benim olan fikirleri sunarak kavamlari anlamaya calismak icin bir ugrastir. Aktardiginiz yararli yazilari okurken Masonlugu cok iyi bildiginizi goruyor ama bu konuda bahsi gecen ve Turkiyede hicte kucumsenmeyecek olcude buyuk bir nufusa sahip olan Alevilik hakkindaki bilgilerinizin ise tipki Masonluk hakkinda Turk basin tarihinde sunulan yanli ve yanlis bilgilerden ibaret olduguju goruyorum. Bu kaniya varmamdaki en buyuk neden halen Aleviligi islam gormeniz, islam ile iliskilendirmeniz, islam ile yorumlamanizdir. Anadoluda yasanan Alevilik Siilik degildir, Caferilik degildir. Hele hele İslam hic gildir. Alevilik İslam disi olan, kokenleri İslamdan oncesine dayanan, İslamin gelisi ile Onun icinde takiyye yoluna giden distan bakanin baska icten bakanin baska gorecegi icine kapali, icrek/batini kâdim bir yoldur. Alevilik bir din yada salt inanc degil dinler ustu bir yoldur. Kitaplara saygi duyar ama onlara uymaz, cennet-cehennemi reddeder, Adem Havvayi reddeder, ahireti reddeder, ruhun olumunu reddeder. Degisim, donusum ve devriye uzerine kurulu Tanri Evren İnsan birlikteligini baz almis İslam takiyyesi ile ayakta kalmis bir batini yoldur. Bu nedenle Aleviligin ezoterik yonunu baska ezoterik kokenli bir toplumla karsilastirirken hangi Alevilikten bahsettigimizi bilmemiz gerekir. İslamin, imanin ve ibadetin hicbir sartini yerine getirmeyen islam disi Alevilikten mi yoksa butun bunlari gore gore halen İslamin merkezi özü cücügu gorulen Alevilikten mi? İste burda surdurulen tartisma bu bakis açisina bagli.

Masonluk ile Alevilik arasinda illaki benzerlik bulma gibi bir amacim yok. Böylesi zorlama bir tanimlamaya girmek icinde nedenim yok. Amacim sadece arastirmak, ogrenmek, ogretmek. Ben yanlis ogrenmis olabilirim. Bunu anladigim yerde duzeltmem gerekir ve oylede yaparim. Sayet yanlis ogrenmediysem ezoterizm denen seyin kendisine baz aldigi bir temeli bir kokeni var. Ve bugunun var olan butun ezoterik kokenli yollari, inanclarida dogal olarak var olan bu kokenden degise degise gelirler. Anadoluda yasayan Aleviler ile Nusayriler arasindaki fark, yada Ezidiler ile Durziler arasindaki fark bundan ibarettir. Masonluk bu dongunun neresindedir bilemiyorum. Kesin kurulus tarihi, yeri, kokeni nedir onuda bilmiyorum. Masonluk hakkinda bildigim en eski bilgi bir zamanlar Tapinakçilar tarafindan insaat iscileri olarak çalistirilmis duvar ustalari olduklari ve bu duvar ustalarinin Tapinakcilarin iclerine girmesinden sonra degiserek bugunku haline gelmesi. Bu bilginin dogruluguda tartisilir. Hangi Masonluktan bhsedicez? Salt duvar isçilerinin kurdugu ve gunumuze degistirilerek getirilmis olani mi yoksa Tapinakçilarin içine girdikten sonra kendilerine gore degistirip gelistirdikleri Masonluk mu? Sayet salt duvarcilarin kurdugu  Masonluk ise tarihi 24 Haziran 1717 de Londrada kurulandan mi yok hayir Tapinakcilarin icine girip kendilerine gore yorumlar getirerek degistirip gelistirerek gunumuze getirdikleri 1100 lerde isanin fakir askeri olarak kurulup bugunlerdeyse Masonluk diye anilan mi? Evet, hangi Masonluktan bahsediyoruz?


Sayet dogru cevap 1717de kurulan ise diyecek birseyim yok. Fakat Tapinak sovalyleriyse durum degisir.

Sayet Masonluk denen sey ezoterik birkokenden geliyorsa tipki kendisi gibi ezoterik bir kokenden gelen diyer butun olusumlarla ortak bir sey paylasmak zorundadir. Birinin inanç, diyerinin olmamasi bu realiteyi gormemeye neden olabilir mi? Ezoterik inançlar, ezoterik ekoller, ezoterik fikiri benimsemis orgutler, yada salt fikir gruplari, kurumlar olamaz mi? İnanç olmasi ile kurum olmasi onlarin aralarindaki bagin yok olmalarina sebebiyet verebilir mi?


 Alevilik ile Masonluk arasinda surdurulen bu tarismayi rayina oturtmak icin her ikisinide bir kenara birakip iki ayri toplulugu alarak daha geriye gitmeyi denedim. Tapinakcfilarin kurulus yillari ve  Hassasiler ile iliskilerini arastirdim. Bugun Masonlar icinde oldukça tapinakçi gelenegi vardir. Tapinakciliktan oldukça etkilendigi aşinadir. Ayni şekilde Alevilikte Hassasilerin inanci olan Batinilikten oldukça etkilenmiştir. Batinilik bugunku Aleviligin Hasan Sabbah dönemindeki ismi ve halidir. 

Hasan Sabah (Haşhaşiler)
Hug De Payens (Templiye Şövalyeleri)
Hace Bektasi Veli (Aleviler)

10-11. yy Hasan Sabah = 1036 - 1124 = 88
10-11. yy Hug De Payens = 1070 -1136 = 66
12-12. yy Haci Bektasi Veli = 1209 - 1271 = 62

Hasan Sabah oldukten 85 yil sonra Hace Bektas dogar
Hug De Payens oldukten 73 yil sonra Haci Bektas Dogar
Hace Bektasi Hasan Sabahtan 85, Hug De Payens ten 73 yil sonra dogar.
Hasan Sabah Hug De Payens tan 34 yil yil buyuktur.
Hasan Sabah ve Hug De Payens Alamut Kalesinde yuzyuze gelir.
Hace Bestas, her ikisinden bir asir sonra Alamut Kalesinde Batinilik egitimine baslar.


Tapinakçilar oldugu gibi Batinilikten ve  yani Hasan Sabbahin fikirlerinden etkilenmistir. Cok bariz bir ornek vermek gerekirse donemin Hassasilerinde 2 ayri alt yapidan olusan 2 ayri duzen vardi. Bu duzenin birincisi 3 basamakli alt yapi ikincisi 3 basamakli ust yapi idi. Birinci duzenin alt yapisi Lazik, Fedai, Refik ikinci duzenin alt yapisi ise Dai, Buyuk Dai, Seyh idi.

Hassisilerin alt yapilanmanin hiyeyarsik duzeni "lazik, fedai ve refik" siralamasini Tapinakçilarda alt yapilarinin hiyeyarsik duzeni olarak hiç bozmadan "birader, çavuş ve şövalye"seklinde kendilerine alirlarken yine  ayni sekilde Hassasilerin ust yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "dai, büyük dai ve şeyh"" siralamasini Tapinakçilar kendilerine olusturduklari ust hiyeyarsik duzende "prior (önder), baş prior ve üstad" seklinde yer verdiler.

Cok açik ve net bir sekilde goruldugu gibi bu bir etkilesim olabilir. Olabilir diyorum oyledir degil.dogrulugu tartisilmalidir.  Tapinakçilik Masonlugun gecmisteki uzantisi midir bilmem ama Batiniligin Aleviligin geçmisteki uzantisi olduguna eminim. Bunlar ne kadar masonlugu ilgilendirir bilemem.

Batinilikte Alevilik icine girdigi icin Batiniler ve Tapinakcilar arasindaki alis verisleri incelemek amaciyla hazirladigim bir arastirmayida sunmak istiyorum. Umarim bu konu hakkindaki yanlislarimi ileride duzeltebilme imkani bulurum. Yazdigim yaziya cevap veren sevgili Adama tesekkur ediyor, bilgilerini dikkate aldigimi bilmesini istiyor ve bu son yazmis oldugum mesajla yazilarimi noktalarken Aleviligin islan disiligini arasirmasini diliyorum.


Dervis Savasçi /
Rahip Savasçi/
Pisagor ve Hassasiler /

Tapinak Sovalyelerinin en belirgin ozelliklerinden biri olan sovalyelerinin hem dindar hem savasçi olma fikrininde Hasan Sabahtan alindigini dusunuyorum. Tapinakçilar isimlerinide aldiklari kendilerine ait olan tapinaklarda kalirlar. Disarida savasan bir sovalye bu tapinaga girdigi an ise rahip bir sovalye kimligine burunur. Bu nedenle Tapinakçilarin ilerideki donemlerinde sosyal hayatlarinin, genel yasamlarinin ve inançlarinin vazgeçilmez bir parçasi haline gelecek hem kale hem mabet seklindeki kalelerin yapimi için duvarcilara buyuk ayricaliklar tanidiklari biliniyor. Bu yapilari yapan duvarcilar onlarla beraber seferlere çikar, onlar için çalisir adeta onlarin ayrilmaz bir parçasi olurlar.Tarihte esine az rastlanir bu sistemi en guçlu sekilde kurup isleten ve tapinakçilara ogreten yine Hashasiler, yani Hasan Sabahtir. Hasan Sabahin fedaileri kalenin disinda bir savasçi, suikastçi olarak yasarken, kalenin içine girdiklerindeyse dini ve genel egitimler alan dervistirler. Kale onlar için yeryuzunde bulunan en kutsal mabettir. Ve hatta cennetlerine giden kapidir. Bir Ingiliz arastirmaci olan Peter Willey'in "Alamut Kalesi Hassasiler, HAsan Sabbah ve Fedaileri" adli eserinde su bilgiler geçmekteydi;


"Hashaşiler, tarihte görülmüş en akıl-ötesı tarikat örgütüne sahip olan topluluktur. Henüz 11. yüzyılda İsmaili tarikatının içinden çıkmış olan bu tarikat, Kuzey İran'da otonom bir bölge oluşturarak, etraflarındaki tüm güç odaklarına saldırma ve kendi dünya görüşlerini yaşama geçirme sevdasıyla uzunca bir zaman savaşım vermiştir. Hasan Sabbah. diğer adıyla Seyduna, bu tarikatı gerçek bir savaşçı dervişler tarikatı olarak kurmuş."
(Peter Willey)

Tapinak Sovalyelerinin hukum surdukleri yuzyillarda aldiklari en agir suçlamalardan ilki Muslumanlarla iliskiye geçmek, onlari ornek almak. Oysaki Tapinakçilarin iliskiye geçtikleri Hasan Sabah bir musluman degildir. O Islam ve ALi takiyyesi içinde Misirdan gelen Osiris rahiplerinin islam takiyyesi ile baslattiklari ezoterik felsefenin Saabilik, Pisagor, Hermes, Zerdust, Mani ve diyer inançlarla sentezlenmis yolcusudur. Derin arastirmalar yapildiginda gorulmekte ki Ismaililik felsefesinin izlerine bir Islam mezhebi olan Siilikte asla rastlayamazken ancak kadim Babil ve Misirda rastlayabiliyoruz. Ismaililik içinde sakli olan Pisogeryen ogretiden, Saabi ogretisine, Hallaci Mansurun "Enel Hak, Ben HAkkim Hak bendir" cumlesini soylemeden binlerce yil evvel "Insanlar olumlu tanrilar, tanrilar ise olumsuz insanlardir" diyen Hermese kadar uzadigini gorebilmek mumkun. Pisagoryen felsefenin olusumunda Misirin etkisini, bu etkisinin diyer filozoflar yani sira Pisagor tarafindanda Anadoluya tasindigini daha once su konuda islemistim; "Pisagor ve 2570 Yil Oncesinde Batini Felsefe" Ismaililer uzerindeki Saabililer uzerinden yasanan Pisagor etkilerini dikkate aldigimizda Ismaililigin ana kaynaginin bir kez daha Misir kokenli bilgilerle Manicilik, Neoplatonculuk, Zerdustluk gibi inançlarin bilesiminden filizlendigini gorebiliriz. Bu konu hakkinda bir kaynak sunu soylemektedir;

“Eskiden beri Batiniler, öğretilerini eski Yunan filozoflarınınkilerle karıştırmış bulunuyorlardı. Yaratıcı hakkında inançları şöyledir: O ne vardır (yaratıcıdır) ne de yoktur (yaratılmıştır); ne bilgin(her şeyi bilen) ne cahildir; ne güç-kudret sağlar ne de güçten yoksun bırakır (mahrum eder). Diğer tanrısal sıfatlar konusunda söyledikleri de aynı biçimdedir.
(”Muhammed bin Abdul-Kerim el–Şehristani / Kitab el – Milal’indeki )


Bu konu hakkinda Cihangir Gener soyle demekte;

İslamiyetin yayılma yıllarında Anadolu'da ve Mezopotamya'da Batıni doktrinden kaynaklanan Saabilik inancı hüküm sürmekteydi (1). Anadolu’nun Bizans yönetimindeki topraklarında Hristiyanlık ön plandaysa da, özellikle Doğu Anadolu'da, Fırat çevresinde Saabiler çoğunluktaydı. Saabilik çok eskilere, kadim Uygur imparatorluğuna kadar dayanan Babil okulu öğretisinin halka malolmuş şekliydi. Tüm tek Tanrılı dinlere şu ya da bu şekilde kaynaklık etmiş olan Saabilik, Büyük İskender'in bu toprakları fethi sırasında Pisagorculukla tanışmış ve Saabi öğretisi yeni bir ivme kazanmıştı. Pisagoryen öğreti, Saabiler arasında zaten var olan Batıni inançların yenilenmesinde ve her iki akımın birleşerek, İsmaililik denilen müessesenin oluşmasında rol oynamıştır.
(Cihangir Gener)



Fakat garipsedigim nokta ise Cihangir Generin Pisagoryen ogreti ile Saabiligin birlesiminden Ismaililigi çikarmasi. Bu dogru olmayabilir. Burada bir yalingi var. Cunku baska bir yazisinda sunu demekte;


Bir yandan Mısır İskenderiye okulu kökenli rahiplerin görüşlerine, diğer yandan da Saabiliğe dayanan İsmaililik, Batıni inancın tüm İslam dünyasına yayılmasında etken olmuştur. İsmaililik Şamanist Türkler arasında çok daha çabuk yayılmıştır çünkü, Şamanizm'de Batıni bir yön zaten vardır.Hallci Mansurda Osiris rahiplerinin Ali takiyyesi altinda olusturdugu sufizim felsefesinin filozoflarindan baska birisi degildir.

"Kendini bilen Tanrıyı bilir, kendini seven Tanrıyı sever" diyen Mansur, Sünni otoritelerce sapkın olarak tanımlanmış ve düşüncelerinden vazgeçmesi için önce kamçılanmış, sonra derisi yüzülmüş ve en sonunda da Sünni inanırlar tarafından taşlanarak öldürülmüştür.


Goruldugu gibi buradaysa Ismailigin Misirli Osiris Rahipleri ve Saabilik etkilesimleri sonucunda olustugu tezi var. Saabi olan topluluklarin Pisagoryen felsefeden etkilendigi bir gerçek. Ardindan Osiris Rahiplerinin gelip Karamiler Cemiyeti adi ile islam takiyyesinde baslattiklari batini akimlar/ezoterik ogretiler ilede birlesince, hem bu yeni ekolu kabul ettiler hemde eski ogretilerinden birçogunu dogal olarak yeniye ekleyerek devam etmis oldular. Keza eski ogretilerini bu yeni ekol ile genisletenler arasinda bolgeye gelen Samanist Turklerde, bolgede zaten uzun zamandir Mani,Saabi gibi inançlardan sentezledikleriyle yasayan Zerdusti Kurtler/Zazalarda vardir.

Pisagoryen felsefeden Saabi inancina Hermes, Pisagor, Orfe birer yari tanri olarak geçer Bu, bu kisilerin Tanrisal Kademeye eristigi anlamda affedilen tanrisallik olabilir. Tipki bizim Dersimdekilerin Munzuru, Duzgunu birer tanri olarak gormeleri, Alevilik deyislerinde Alinin Allah yerine koyulmasi gibi.


Bir ismi Ali’dir bir ismi Allah (Kul Himmet)
Bin bir ismi vardır bir ismi Allah (Dervis ALi)
Bin bir ismi vardır, bir ismin Hû’dur (Sadik Aga)
Men Ali’den başka Tanrı görmedim (Dervis Ali)
Kün deyince var eyledi on sekiz bin âlemi (Dervis ALi)
Alemi var eden sultan Alidir (Genç Abdal)
Ali Rahîm Ali Rahman, Ali göründü gözüme (Hilmi Dede)
(Alevi Deyisleri)


Alevilikte Tanrisal Nura erisen insnlarin varligini Pisagoryen ve Saabi inançlarindada gormek sasirtici olmalai aslinda. Bu konu hakkinda Dersim uzerine yaptigi genis çapli arastirmalar ile dikkatleri çeken Seyfi Cengiz'in bir yazisini sunmakta fayda var;

Cedlerine tanrısallık atfeden Dersimli, cedlerinden biri olarak gördüğü bu Şah Haydar’ı da öyle kabullenmiş, dahası Düzgün Baba da dediği bu Şah Haydar‘ı Dersim’in kâbesi olarak görmüştür.
O, göksel değil, yerseldi. Semavi değil, dünyeviydi. Bir ruh değil; gerçek, somut bir insandı. Başka bir alemde değil, hepimiz gibi bu dünyada yaşadı. Onun tanrısallaştırılması, geleneğimizin tanrı, insan ve doğa görüşüyle, kendi cedlerine ve önderlerine tanrısallık atfetmesi ile ilişkilidir.
Bunda anlaşılmayacak bir yan yoktur. Çünkü, “Biz insanı Hak biliriz”, çünkü, “Kıblemiz insandır bizim”, çünkü “Heq, Mordemo dê gırso“.
Yalan’ın “kutsal”ı onu yalan olmaktan çıkarmaz. Kutsal kitaplar yalan söylüyor. İnsanları yaratan Tanrı değil, tanrıları yaratanlar insanlardır. Tanrılar, insandan ve toplumdan çıkmadır.
(Seyfi Cengiz)


Buradan sonra yeniden Templiyerlilere donmek istiyorum. Anlatimlara gore, Templierliler "1118 de Isanin Fakir Askerleri" adi altinda San Bernando Di Chiaravalle ve Sovalye Hug de Payens tarafindan kuruluyor. Hug ve farkli ulkelerden 8 sovalye Kuduste savasa katiliyor. Bu konu hakkinda bazi yabanci kaynaklar farkli farklida olsa su bilgileri vermekteler;


"Johannit mezhebinin başrahipleri "Christ" adını taşırlar ve Vaftizci Yahya'dan bu yana hiç aksamadan süregelen bir zincir oluştururlar. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında (1118 yılında), başrahip olan Theocletes, Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Ona Johannit gizemlerini öğretti, ayrıcalıklı davranarak, kısa sürede rahiplik ve üst düzey yöneticilik önerdi. En sonunda, Hugues de Payens'i kendi yerine geçecek kişi olarak belirledi".
(Kenneth Mackenzie, The Royal Masonic Cyclopedia)

 
"1118 yılında, aralarında Geoffroi de Saint-Omer ve Hugues de Payens'in de bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adayarak, Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık düşmanlık eden Constantinople (Istanbul) Patrik'ine yeminle bağlandılar. Tampliyelerin herkese açıklanan görevi kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyan hacıları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel tarafından kehaneti yapılan modele uygun olarak Süleyman Mabedini yeniden inşa etmekti."
(General Albert Pike, Morals and Dogma)

"Dokuz şövalyenin gerçek görevi, eski Mısır ve Yahudi gizli geleneklerinin özü hakkında bilgiler bulunduran, bazıları tahminen Musa'nın zamanından kalma, yazıt ve kutsal eşyaları araştırmaktı...Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur. Elde ettikleri bilgiler, tarikatın gizli toplantılarında ağızdan ağza yayılmıştır."
Gaetan Delaforge, The Templar Tradition in the Age of Aquarius


Hug de Payens ve diyer Sovalyelerin Kuduse geldikte sonra Hasan Sabah ile ilk gorusmelerini yapmalari fazla zaman almaz. Birçok arastirmaci ve Ezoterik Doktirinler Tarihi yazari sevgili Cihangir Gener bize bu gorusmenin Hasan Sabahin istedigi dogrultusunda oldugunu soylemekte. Bunun bilinen nedeni; Tapinakçilarin geçmisten kalan ezoterik bir yapi olan Suleyman MAbedi uzerinde arastirmalar yapmalarini duymasidir. Tapinakçilar hakkindaki birçok bilgi onlarin ilk çikista asiri birer katolik hiristiyan olduklari, fakat kendilerine kalmak için verilen Suleyman Mamedinin temellerindeki eski bir ezoterik ogretiyi kesfedip arastirdiktan ve Hasan Sabah ile iliskilerindende sonra degistikleridir. Degisim onlari Hiristiyanlik disinda sayilacak ogretlere iterek eski Suleyman Mabedinin ezoterik inançlarina goturecektir.

Hug De Payens ve sovalyeler Alamut Kalesinde Hasan Sabahin misafiri olduklarinda belkide o unlu Alamut Kalesi kutuphanesindeki kitaplardanda faydalanarak Suleyman mabedindeki sembollerin, yazilarin, sirlarin çozulmesinde kullandilar. Bu benim bir tezim. Bu tezin dogrulugu yanlisligi tartisilir olsada, kabul edilen birsey var ki oda; Hugs'un ve gelen sovalyelerin HAsan Sabahin yillarca uzerinde çalistigi bilgilerinden yararlandiklari. Keza, hem Hassasiler hemde bolgede var olan ve var olmus diyer ezoterik ogretiler hakkinda derin bilgiler edindiler. Cihangir Gener bu gorusu su sekilde guçlendirmekte;

Kudüs'e geldikleri sırada Katolik inancın en önde gelen savunucuları arasında yer alan Templiyerler, Hasan Sabbah ve Dailerini tanıdıktan, İsmailli öğretisini derinlemesine inceledikten sonra, Katolik inanç tarzından giderek uzaklaşırlar ve akılcılığı ön plana çıkaran Ezoterik doktrine bağlandılar. Templiyer'lerdeki bu inanç değişikliği, kurdukları güçlü örgüt sayesinde tüm Avrupa'ya yayılırken, Katolik kilisesinin de giderek zayıflamasına yol açtı. İsmaillilerle ilişkileri Templiyerler'in tüm felsefesini değiştirmişti ancak bu ilişki, örgütün sonunu getiren suçlamayı da bünyesinde barındırdı. Templiyerleri yok etmek için bahane ararken Papalık, tarikatı "Müslümanlarla ilişki kurmak ve hatta Müslümanlaşmakla" suçladı.Templiyerler Hasan Sabbah'dan Ezoterik öğreti ile birlikte bir şeyi daha öğrendiler; gerçek inançlarını saklamayı ve iyi birer Hıristiyan gibi görünmeye devam etmeyi. O kadar ki, 1128 yılında Papa Honarius, gösterdikleri yararlılıklar nedeniyle tarikatın şubelerinin tüm Hıristiyan dünyasında açılmasına izin verdi. Yine Papa, 1139 yılında da Templiyerler'in herhangi bir dünyevi ve dini otoriteye tabi olamayacağını ve sadece Papanın kendisine karşı sorumlu olduklarını açıkladı. Bu izin ile Templiyerler'in üzerinden her türlü şüphe ve dini baskı kalkmış oldu.Şövalyeler, Hıristiyan görünme zorunluluğu ile Ezoterik inançlarını bir arada tutabilmek için üzerine yemin etmek üzere, Ezoterik bir yapısı bulunan Yohanna İncili'ni seçtiler.
Cihangir Gener


Hasan Sabah onlara oyle yardim eder ve bu yardimlar onlari o kadar etkiler ki bu Avrupali gozlemcilerin bile gozunden kaçmaz. Zira neredeyse savas tekniklerine kadar onlari ornek alirlar; Bu konu hakkinda bazi gozlemciler sunlari aktariyor;

"Haşişi kaleleri, etrafı surlarla çevrili bir binalar topluluğu olup, surların en zayıf noktasında bir kule bulunan, ele geçirilmesi zor korunaklardır. Aslında, bu kaleler savunma amacından çok, yapılacak operasyonlara bir üs oluşturmak görevini yerine getirirler. Hülagu'nun yaklaşık bir yüzyıl sonra Alamut'a karşı kullanacağı gelişmiş kuşatma araçlarının olmadığı bu dönemde, Suriye'de bulunan Haşişi kaleleri oldukça küçük ve İran'daki kalelerin doğal korumasından yoksundu. Tampliye ve diğer haçlı tarikatlarının, Haşişi'lerden aktarıp geliştirdikleri strateji, kalelerin, toprak kontrolü ve düşman birliklerinin yolunu kesme görevinden çok, sömürgeleştirici işlevleriydi.
(Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam)

Haşişi'lerin Suriye kolunun Tampliyelere ödediği ünlü üçyüz altın olayı, hiç bir zaman çözülememiş sırlardan biridir. Bir görüş, bu tutarın Hıristiyanlara haraç olarak ödendiğini ileri sürer.

Bir diğer görüş ise, bu ödemeyi, büyük örgütün küçüğüne destek olması şeklinde yorumlar. Haşişi'leri, fanatik Müslümanlar ve bu nedenle, kendi inançlarına göre kafir olan kişilerle asla işbirliğine yanaşmayan insanlar olarak düşünenler büyük yanılgı içindedirler. Zira, Haşişi'ler için, herşeyin doğrusunu sadece Şeyh-ül Cebel (Raşid-el Din Sinan; 1162-1193 arası Suriye Haşişi'leri şeyhi) bilir ve Kutsal Topraklarda Allah adına haçlılarla savaşan diğer Müslümanlar, Haşişi öğretisine yanaşmadıkları sürece, en az haçlılar kadar güvenilmez ve kötüdürler."
John J. Robinson, Born in Blood



Tapinak Sovalyeleri temellerinin aslinda tamamiyla Hassasilerden alindigi yonde bir çok tarafsiz kaynak mevcut. Bunlardan biri olan Edward Burman'in "The Assassins" adli kitabindaki su alinti bir ornek olarak sunulabilinir;
Haşişi topraklarına en yakın olan kaleler, 1152 yılında Tampliyelere Kudüs kralı tarafından bağışlanmış olan Tortosa kalesi ve Beyaz kale (Chastel Blanc) idi."

"Ciddi ve manevi değerlere çok saygılı kişiler olan Tampliyeler, yitik bir yetkinlik biçimini eskilerde arayıp, duygusal ve nostaljik bir şövalye düzeni ülküsünü gerçekleştirmek amacındaydılar. Kendi cesaret, bağlılık ve dini emellerinin bilincinde olan bu kişiler, Haşişi'lerin yöntem ve amaçlarını kendilerine yakın bulmazlık edemezlerdi. Haşişi'leri ve Tampliyeleri oluşturan benzer bir insan kaynağı vardı: din dışı yaşamda bir etkinlik üstlenme fırsatları olmayan, asilzadelikten uzak, taşralı alçakgönüllü toprak sahipleri. Başarıları, her iki tarikatın da baskıcı hiyerarşik yapısı ve katı kuralları altında, kendi kişisel ve dinsel kimliklerini ısrarla aramalarından kaynaklanan, yeni tür maceracılardı bunlar."

"Tampliye örgütündeki, "birader, çavuş ve şövalye" sıralaması, Haşişi'lerdeki "lazik, fedai ve refik" düzeninin eşiydi. Tampliye şövalyelerinin, kırmızı haçla bezenmiş beyaz pelerinlerine karşılık, onların Haşişi'lerdeki eşdeğeri olan refikler beyaz üzerine kırmızı çizgileri olan bir pelerin giyerlerdi."

"İki tarikatın yüksek dereceleri de, dikkat çekecek kadar benzeşmekteydi. Tampliyelerin "prior (önder), baş prior ve üstad" ünvanları, "dai, büyük dai ve şeyh" derecelerine denk düşüyordu. Bu bakımdan, Tampliyelerin tüzüğünü St. Bernard hazırlarken, hiyerarşik yapının sonradan ve çok farklı bir kaynaktan aktarıldığını gözden kaçırmamak gerekir."

Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam
Hassisilerin alt yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "lazik, fedai ve refik" siralamasini Tapinakçilarda alt yapilarinin hiyeyarsik duzeni olarak hiç bozmadan "birader, çavuş ve şövalye"seklinde kendilerine alirlar.

Yine ayni sekilde Hassasilerin ust yapilanmanin hiyeyarsik duzeni olan "dai, büyük dai ve şeyh"" siralamasini Tapinakçilar kendilerine olusturduklari ust hiyeyarsik duzende "prior (önder), baş prior ve üstad" seklinde yer verdiler.

ALT YAPIDA
lazik = birader
fedai = çavuş
refik = şövalye

UST YAPIDA
dai = prior
büyük dai = baş prior
şeyh = üstad


Yukarida açik ornekleriyle oldugu gibi Tampliye Sovalyeleri kurulus yillarinda birçok konuda oldugu gibi hiyeyarsik yapilarinin olusturulmasindada Hasisilerden oldukça etkilenmisler. Bu etkilesimler salt hiyeyarsik yapinin kurumsallastirilmasinda degil ayni zamanda var olmalarinin onlerine koydugu amaci belirlemelerindede etkisini gostermis. Hassisilerin Alamut merkezli Hasan Sabbah onderligindeki hakimiyetetin ideali "esitlik, ozgurluk ve kardeslik" ilkelerine dayanan bir akil devleti yaratmakti.
İsmaililerin hedefi, filozof Farabi'nin deyimi ile, "gerçek akıl devletini, kardeşliğe ve eşitliğe dayanan bir cumhuriyeti kurmaktı". İmam İsmail'in ölüm yılı M.S. 760 olduğuna göre, İsmaili mezhebinin de bu tarihlerde kurulduğu sanılıyor. Ancak, 7 dereceli inisiasyona dayanan İsmaili örgütlenmesine, İsmaili Şeyh El Cebel'i, Meymun oğlu Abdullah döneminde başlandığı biliniyor.
Farabi - Ismaililer ve Aleviler
Tapliye Sovalyelerininde var olmalarinin onlerine koydugu birinci amaç yine tipki Hassasilerde oldugu gibi "esitlik, ozgurluk, kardeslik" ilkelerine dayanan cumhuriyetçi bir yapi kurmakti. Hassasiler içlerinde yasadiklarini donemin krallik ve dinlerini oldukça zorladilarsada amaçlarina ulasamadilar fakat, amaçlarina ulasilabilmeleri için onu baskalarina asilamayi reddetmediler. Hassisilerin basaramadigini Tapinak Sovalyeleri fransada ki reform ve renesasn hareketlerinin baslamasinda ve basarilmasinda varguçleriyle çalisarak basardilar. Renesasn ve Reform hareketleriyle kanli isyanlar baslamis, kanli isyanlarin ardindan ise "din ve devlet islerinin birbirinden ayrildigi, kralliklarin yikilip cumhuriyet sistemine geçisin saglandigi, ulke yonetimlerinde dinin ve din adamlarin oldugu gibi saf disi birakildigi, esitlik, ozgurluk ve kardeslik ilkelerine bagli" yeni duzene geçis saglanmis oldu.

Her hali karda Tapinak Sovalyeleri bu basari ile hem geçmislerini zindan etmis fransa kralligini yok edip kilisenin varligini etkisizlestirmis, hem kralliktan hemde kiliseden buyuk bir oç almis ve hemde geleceklerin temellerini guçlendirecek yeni duzene geçisi saglamis ve bu duzende yeniden bir uyanisla eski gucune yeniden kavusmustur.


Tabiykide Hassasilerin ve Templiyelerin yakinlasmasi hem Hiristiyan aleminde hemde islam aleminde ikisinede olan nefreti buyutur. Isin garip yonuyse her ikisininde bu tehlikelerin farkinda olmalarina karsin, yinede yakinlasmaya devam etmeleri. Yakin ve uzak Alevi tarihihte atilan Mum sondu iftirasini hepimiz biliriz. Fakat pek azimiz ayni iftitaralarin hem Hassasiler hemde Templiyeliler uzerindede atildigini biliriz. Bazi Islam kaynaklarindan bir ornek;

XII. yy.’ın ikinci yarısında Suriye’deki İsmaililer’in önderi Sinan İbn Salman İbn Muhammed (Şeyh’ül Cebel) ile Tapınakçılar çok sıkı ve özel bir iş birliği içerisindeydiler ve kendisine ‘dağın yaşlısı’ adını takmışlardı. 1160 da Alamut Kalesinde yaşayan tüm Haşhaşilerin tartışmasız lideri olan Hasan Sabbah İslam şeriatini inkar etti ve kendisine bağlı olanların İslam ile olan ilişkilerine son verdi. Sabbah ile beraber İsmaililer’in inancı Zerduşi gnostisizmine son derece açık bir tarikat olarak her türlü zevkin peşine koştular: "İçki alemlerinde kadınlarla erkekler birbirine karışıyor, hiçbir erkek kız kardeşinden ya da kızından uzak durmuyor, kadınlar erkek kıyafetleri giyiyordu ve aralarından biri Sinan’ın Tanrı olduğunu ilân etti."



Hiç kuskusuz Tapinakçilarin ilerideki yuzyillarda Avrupali Hiristiyan devletlerinin, halklarinin ve kilisenin tamamiyla farklilasmasinda en onemli etken tipki kendileri gibi ezoterik bir orgut onderi olan Hasan Sabah ile karsilasmalaridir. Hasasileri sadece Temliye Sovalyeleri degil Masonluk, Illuminati, Gul Haç gibi bir çok ezoterik orgutte ornek alacakti.

Avrupa'da dinsel ya da din dışı, tüm gizli örgütlerin oluşmasına yol açan temel kavramlar Haçlılar tarafından İsmaili'lerden alınmıştır. Tampliye ve Hospitalye şövalyeleri, Loyola tarafından kurulan Cizvit'ler gibi örgütlerin tümü davalarına kendilerini adayış biçimleri günümüzde asla görülemeyen özveri sahibi kişilerden oluşmuştur. Haşin Dominiken'ler, ılımlı Fransisken'ler ve tüm kardeşlik örgütleri, ya Kahire'ye ya da Alamut'a ulaşacak biçimde geriye bağlanabilirler. Özellikle Tampliye Şövalyeleri, Büyük Üstad'ları, Prior'ları, dinsel adanmışlıkları ve hiyerarşik yapıları ile Doğu'daki İsmaili'lerle en güçlü benzeşmeyi gösterirler.
S. Ameer Ali





Belkide Hasan Sabahin Tepmliye Sovalyeleri uzerindeki en akillica etkisi Onlarin Sozde Hiristiyanlik içinde gorunurken, ozde Hiristiyanlik disinda yasayabilmelerini saglayacak o dinin içinde degil iken, o dinin içinde gorunup kendi gizli dinini yasayabilmelerine imkan saglayan takiyyeyi ogretmesiydi. Iste tamda burada hem Ismaililigin bir kolu olan Hassasilik, hem Templiye Sovalyeligi hemde Anadolu Alevileri bir noktada birlesmekte. Her uçude takiyye yoluna bir temel uzerinden gidiyor. Bu temel, Osiris Rahipler.Osiris Rahiplerinin, Islam içinde kendi inançlarini yasayabilmeleri için seçtikleri yol, Alili Islam takiyyesi ile yasamaya devam etmek. Disarida Ali taraftari Islam gorunen bu insanlar aslinda kendi eski inançlarini surdururler






Ekim 17, 2012, 09:08:28 ös
Yanıtla #8
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Şimdi Türkiye'ye oranla geçici olarak yurt dışında bir yerlerde, pek de yazmaya elverişli olmayan bir ortamda bulunduğum için, Sayın karan'ın yazdığı bu çok uzun yazıya, izleyerek yanıt veremiyorum. Döndükten sonra belki...

Bu arada elbette Sayın Karan'a söz edilmekte değildir. Edilen söz kapsamında bir teyit ya da tenkit varsa, yazılan yazı ile bağlantılıdır; kişiye değildir. Kaldı ki Sayın Karan'ın burada bu konu başlığına hayle emek harcadığı da yadsınamaz.

Bu arada bir öneride bulunabilirim: Bu forumda gerek Masonluk gerekse Tapınak Şövalyeleri Örgütü (hem geçmişte hem günümüzde) üzerine, ayrıca Prieure de Sion ile bağlantılı olarak, çok şey yazılmıştır. Forumda bu bağlamda olağanüstü diyebileceğim boyutta bir arşiv vardır. Dolayısıyla, olmayan ve tahmine dayalı varsayımlar, benzetmeler üzerinden hareketle ilişkiler kurma çabasına girişmeden önce, bu tarihsel bilgileri iyice anlamakta çok yarar vardır. Hele Tapınak Şövalyeleri konusunun Masonluğa Ne zaman, niçin ve nasıl girdiğinin de anlaşılmasında yarar vardır. Belki bu forumda "Masonluk Tarihinde Anlatılmayanlar", "Masonlukta Ritler" gibi dizi yazıları okumakta da yarar olabilir. 

Alevilik ile bağlantılı olmak üzere ise diyebileceğim bir şey yoktur. Bilmediğim bir konudur. Onu bilenler anlatsın ve tartışsın.

Sevgiler.

   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 21, 2012, 09:56:35 öö
Yanıtla #9
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bir fırsat buldum ve bir yazı hazırladım.

Bu başlık altında yazılmış olanlar ile bağlantılı olmak üzere, önce başta yazılmış olanlardan devam etmek istiyorum.

Dikkatimi çeken bir şey var. Alevilik ile Masonluk arasında ille de bir benzerlik hatta tek bir değil birçok benzerlik olduğunu gösterebilmek için, âdeta özel bir çaba harcanıyor gibi geliyor bana. Bu çaba başarıyla sonuçlanırsa ne olacak? “Alevilik paramasonik nitelikli bir kurumdur” mu diyeceğiz? Bakın burası önemli… Paramasonik ya da Masonluğa benzer sıfatının kullanılabilmesi için, benzer olanın da bir kurum olması gerekiyor.

Alevilik bir kurum mudur? Örgütsel yapılanması var mıdır Masonluktaki büyük localar, jürisdiksiyonlar, localar ve atölyeler gibi?...

Bakın, ben burada «Alevilik bir kurum değildir; Masonluktakine benzer bir örgütsel yapılanması yoktur. Bu nedenle Masonluğa benzerliği olduğu söylenemez.» demiyorum. Çünkü daha önce de değinmiş olduğum üzere Aleviliği bilmiyorum. Hele burada Aleviliğin aslında genelde bilinenden çok farklı olduğu söyleniyor ki, onu hiç bilmiyorum. Sadece soruyorum. Çünkü bir benzerlik olduğunun söylenebilmesi için her şeyden önce bunun olması gerekiyor.

Demek nasıl yeryüzünde birbirinden farklı Masonluklar varsa, birbirinden farklı Alevilikler de var. Fakat bu durum bize benzerlik kurdurur m?

Bence burada bir noksanlık yapılıyor. Masonluğun ne olduğu, bu kurumda neyin nasıl olduğu tam ve iyice bilinmeden benzerlik kurulmasına çalışılıyor. Bence öyle yapılmamalı. Önce Masonluk iyice bir incelenmeli, öğrenilmeli; benzerlik kurulmasına (varsa), ondan sonra geçilmeli. Bu savın temeli tahmin değil, bilgi olmalı.

Dolayısıyla tek tek konular alınıp benzerlik kurulmasına kalkışılması yanlış oluyor. Nitekim bu nedenle bildiğim kadarıyla sadece Türkiye’de geçerli olmak üzere Masonluk ile Lions ve Rotary arasında benzerlik kurulmasına kalkışılmıştır. (Propeller ve Soeurs optimistes pek iyi bilinmediğinden onlardan söz eden yok.) Hani Lions ile Rotary benzeştirilse neyse…

Bir mason locası iki haftada bir toplanır.
Bir …… kulübü ya da derneğinin kolları da iki haftada bir toplanır.
Şu halde Masonluk ile bu …… kulübü ya da derneği birbirine benzemektedir.

Oldu mu şimdi? Böyle mantık yürütülebilir mi?

Şimdi bu başlık altındaki ilk yazıya dönelim.

Deniliyor ki

“Madonlukta semboller vardir.
Alevilikte semboller vardir.”


Tapaj hatalarının üzerinde durmayalım. Ben de yapıyorum; hepimiz yapıyoruz.

Yanıt: Ne olmuş yani? Birçok kurumda, birçok uygulamada semboller vardır. Birçok meslekte semboller vardır. Güncel yaşamın hemen her alanında semboller vardır.

Demagoji yapmıyorum. Sadece,  böyle bir özelliğe işaret etmekle benzerlik kurulamayacağını söylüyorum.

Devam…

“Masonlukta olmedeonce olmek gibi bir rituelin var oldugunu saniyorum. Yaniliyor muyum?
Aleviliktede olmeden once olmek vardir.”


Eyvah!... Masonlukta böyle bir şey olsaydı da, bu, benzerlik oluşturmak bakımından yeterli değil diyecektik ama Forum kurallarının 17. Maddesini çiğnemeksizin, olmadığını söyleyeceğiz. Ne olacak şimdi?

Bu ölmeden ölmek konusu başka inanç  sistemlerinde var. Demek Alevilikte de var; ben bilmiyordum.

Fakat Masonluk bir inanç sistemi değil. Oysa Alevilik, ezoterik bir niteliği bulunsa bile bir inanç sistemi değil mi? Öyle ise, Masonluk ile nasıl benzeştirilebilir ki?

Devam:

“Masonlukta ustatlar sifreli kodlu yazin sekilleriyle secilmislerden olusan elit bir tabkaya kendilerinden oncekilerden aldiklari bilgileri kendilerine verildigi gibi verirler. Ayni sistem birkac yuzyil oncesine kadar aleviliktede islevligini koruyordu. Fakat Osmanli doneminde bu islevi goren Alevi Dergahlarinin kapatilmasiyla (birkaci haric) baslayan gerileme doneminden sonra Toparlanamadi.”


O dergahlara yazık olmuş… Bu forumun üyeleri arasında o konuyu benden çok daha iyi bilenler var, Satın ceycet, Sayın Alşah gibi dostlar… Ancak mason localarını dergahlar ile benzeştirmek pek doğru olmuyor. Çünkü işin içine amaçlar giriyor. Dergahlarda amaç denilen, bakıyorsunuz Masonlukta araç (vasıta) sayılıyor.

İşte bu da benzerliği bozan ya da engelleyen asal farkı ortaya çıkarıyor: Berikinde konu bireyde bitiyor, ötekinde ise bireyde başlıyor.

Örneğin Masonluk ile bağlantılı olmak üzere gündeme sıkça getirilen şöyle bir soru vardır: Bir Komünist mason olabilir mi? >Alevilikte de böyle bir soru gündeme getirilir mi yoksa bunun yanıtı “Ne bağlantısı var ki!” mi olur?

Bir Ateistin mason olup olamayacağı da tartışmalı. Kimileri olabileceğini söylüyor. Kimileri kesinlikle karşı çıkıyor. Alevilik herhalde kesinlikle karşı çıkanlardan, değil mi?

Şimdi, kesinlikle karşı çıkan Masonluk kanadının bu bağlamdaki diğer koşullarına göz atalım:

-   Tanrı’nın tüm evreni yaratan ve yöneten, kaza ve kadere egemen, yüce varlık, tüm insanların babası olduğuna inanacaksın;
-   Ruhun ölmezliğine inanacaksın;
-   Hz. Nuh’un yedi temel kuralına uyacaksın.

Soru: Bunlar Alevilikte de var mı?

Bu sorunun yanıtı kısaca ya «Evet» ya «Hayır» diye verilir. Lâfı dolandırmaya kalkışılmamalıdır.

Devam…

Deniyor ki;

“Masonlukta herkesin ulasmamasi gereken degerli bililer vardir. Bunlar sir degilsede (malum sadece 2 kisinin bildigi sirdir) sir gibi saklanir. Bu bilgiler o toplulugun var olus nedeniir.
Aleviliktede herkesin ulasmamasi gereken degerli bilgiler vardir. Bunlar ir degilsede sir gibi saklanir. Bunlar goremeyene sir gorene oldukca aciktir.”


Doğru. Bizim ailemizin de sırları var. Bazısı karım ile benim, ikimizin arasında; bazılarını çocuklarımız ile de paylaşıyoruz.

Sonra…

“Masonlukta inisiye vardir,
Alevilikte iniiye vardir. ( 4 kapi 40 makam)”


Bu ne gösterir ki? Her ezoterik kurumda vardır inisyasyon. Madem Aleviliğin ekzoterik değil ezoterik olduğu söyleniyor, zaten ezoterik olmak Masonluğa benzer olabilmek için zorunlu. Fakat yeterli değil. Aynı şey tersinden Alevilik için de söylenemez mi? Her ezoterik kurum Aleviliğe benzer mi?

Neden Aleviliği Masonluğa benzetmeye çalışıyor ki çalışan?... Tersini düşünelim: Masonluğun neresi, ne kadarcığı Aleviliğe benzer ki?

Devam…

“Bu ornekleri dahada cogaltmak olasidir. Her iki inanc arasinda ( masonluk tam olarak bir inanc mi bilmiyorum) var olan ortakliklar tesaduf degil sadece kokendasliktan oturudur. Ben bunlarin icinden Aleviligin Masonluktan yada Tapinakciliktan daha eskiye dayandigina inaniyorum. Bu nedenle etkilesimin alevilikten, ismaililikten, batinilikten Tapinakciliga dogru aktigina inaniyorum.”


Efendim, bu işler öyle inanmakla, varsaymakla, sanmakla falan olmuyor. Bunların hepsi somut belgelere dayanan doğru bilgilerle oluyor.

Hele bu işin içine bir de Tapınakçılar mı karışıyor? Şu üzerindeki spekülasyonların bitmeyip tükenmediği Orta Çağın Akdeniz İmparatorluğu…

Anlaşılan o konuya da değineceğiz, her ne kadar bu Forumda ayrı başlıklar altında uzun boylu anlatmışsak da…

Katılımcılardan bir ricada bulunacağım… Hani o daha önce anlatmış olduklarımı (Gerek masonluk gerekse Tapınak Şövalyeleri ile bağlantılı olarak) bir okusanız da, farklı bir bilginiz olduğu için karşı çıksanız bile o başlıklar altında verilmiş bilgilerle donanmış olarak gelseniz bu konuya, "ADAM şu başlık altında yazdığında şöyle diyor ama bu yanlış, çünkü...." deseniz, ne iyi olacak!


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
9765 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 10, 2008, 05:18:45 ös
Gönderen: Barbaros
23 Yanıt
45130 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 21, 2013, 01:40:30 ös
Gönderen: BuZ
21 Yanıt
19179 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2019, 05:29:27 ös
Gönderen: vendor
0 Yanıt
3935 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 25, 2009, 03:07:32 ös
Gönderen: ADAM
9 Yanıt
10931 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 29, 2014, 05:05:54 öö
Gönderen: ruzber
16 Yanıt
19811 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 13, 2012, 08:37:06 öö
Gönderen: ceycet
5 Yanıt
8079 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2014, 11:25:51 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
5441 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 01, 2011, 10:09:26 ös
Gönderen: Escalation
8 Yanıt
5203 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2015, 01:27:20 öö
Gönderen: Ömercan
10 Yanıt
4413 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 23, 2015, 09:44:50 ös
Gönderen: Spock