Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: KÜÇÜK HİKAYELERLE YAHUDİLİK KAVRAMLARI  (Okunma sayısı 8882 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 16, 2007, 04:57:52 öö
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

BET-AMİKDAŞ’IN BATI DUVARININ  ÖZELLİĞİ NEYDİ?

Uzun yıllar önce, Yeruşalayim şehrinde, Şlomo adında çok bilge bir kral hüküm sürüyordu.

Krallığının dördüncü yılında, Kral Şlomo kutsal tapınak Bet -Amikdaş’ ı inşa etmeye karar verdi. “Bizi koruyan Tanrımızın muhteşem bir tapınağı olması lazım” dedi, Kral.

Böylece Kral Şlomo komşu krala sordu; “Lütfen, bana en güçlü ağaçlarınızı yollayın ki Tanrımız için Kutsal Tapınağı inşa edebileyim.”

“Elbette.” Diye cevap verdi diğer kral.

Kral Şlomo diğer bir krala; “Tanrımız için Kutsal Tapınağı inşa edebilmem için bana lütfen en iyi taşlarınızı yollayın.” Dedi.

“Elbette.” Diye cevap verdi diğer kral.

Krallar en güçlü ağaçlarını ve en iyi taşlarını Yeruşalayim’ deki Kutsal Tapınağın inşaatı için yolladılar. Aynı zamanda en iyi ustalarını da göndermeyi teklif ettiler.

O gece Şlomo ilginç bir rüya gördü. Tanrının bir meleği ona göründü ve  konuştu: “Yeruşalayim Kralı Şlomo! İnşa etmek istediğin tapınak bütün İsrael halkına aittir. Bu yüzden tapınağı başka ülkelerin işçileri değil, İsrael halkı, her biri yapabileceğinin en iyisini yaparak, inşa etmelidir.”

Sabah, Kral Şlomo kalktığında meleğin sözleri hala kulaklarındaydı. Kendi kendine “Melek haklı!” diye düşündü. “Eğer halk tapınağı kendi elleriyle yaparsa; Onu daha da çok sever.”

Kral bütün halkını sarayının önünde topladı.

“ Ey İsrael Halkı! Zenginler ve fakirler, soylular ve subaylar, Kohenler ve Leviler” diyerek sözlerine başladı, “Burada Yeruşalayim’de, Tanrımız için özel bir ev, kutsal bir tapınak inşa etmek istiyorum. Aranızda kura çekeceksiniz ve her biriniz tapınağın başka bir kısmını yapacak. Böylece tapınak her birinizin ve hepimizin bir parçası olacak.”

Bilge Kral Şlomo dört parça kağıt hazırladı. Birinin üzerine “Kuzey”, diğerinin üzerine “Güney”,  üçüncüsüne “Doğu” ve sonuncusuna “Batı” yazdı. Her grup bir kağıt seçti.

“ Bizim kağıdımızda Doğu yazıyor.” Diye haykırdı zenginler.

“Siz tapınağın Doğu Duvarını inşa edeceksiniz.” Diye cevap verdi Şlomo.

“Bizim kağıdımızda Kuzey yazıyor.”Diye  haykırdı subaylar ve soylular.

“Siz Kutsal Tapınağın Kuzey kısmını, ayrıca sütunları ve merdivenleri yapacaksınız.”diye cevap verdi Şlomo.

“Bizim kağıdımızda Güney yazıyor.” Diye haykırdı Kohenler ve Leviler.

“Siz Kutsal Tapınağın Güney kısmını yapacaksınız ve ayrıca kutsal bölmeyi yapıp perdesini de dokuyacaksınız.”Diye cevap verdi Şlomo.

“Bizim kağıdımızda Batı yazıyor.” Diye haykırdı yoksullar.

“Siz Kutsal Tapınağın Batı Duvarını inşa edeceksiniz.” Diye cevapladı Şlomo.

Çalışma başladı. Zenginler, soylular, subaylar, Leviler ve Kohenler kendi adamları arasından, onlar yerine çalışacak işçi ve ustaları  işe aldılar. “İnşaatı yapabildiğiniz kadar çabuk yapın,” diye emrettiler. “Fakat çok dikkatli çalışın. Kutsal Tapınağın çok güzel ve çok özel olmasını istiyoruz. Emeğiniz için size iyi bir ödeme yapacağız.”

Fakat yoksulların kendilerine yardım edecek işçilere ödeyecek paraları yoktu. “Biz de payımıza düşenin Kutsal Tapınağa yaraşır şekilde olmasını isteriz.” Dediler. “Bırakın bu işçileri seyredelim ve işimizi nasıl yapacağımızı onlardan öğrenelim.” İşçileri dikkatlice seyrettiler ve ondan sonra inşaata başladılar. Her erkek, karısı ve çocuğu ile birlikte, çok fazla çalıştı. Yaşlılar bile çalışabilecekleri kadar fazla çalıştılar. Saatlerce, günlerce, haftalarca kendileri çalıştılar ve  yüreklerinde Kutsal Tapınağın yapımı için paylarına düşeni yapmanın sevinciyle çalıştılar.

İşlerini önce zenginler bitirdi; onları soylular ve subaylar, Kohenler ve Leviler izledi. Yoksullar en son bitirenler oldular. Ve işte! Kutsal Tapınak bütün ihtişamıyla bitmiş bir şekilde duruyordu.

Bunun üzerine Tanrı melekleriyle konuştu. “Kutsal Tapınak benim evim, fakat benim için en özel yeri Batı Duvarı. Bu duvarı yoksul insanlar kendi elleriyle yaptılar. Emekleri benim için çok değerli.

Yıllar sonra Bet-Amikdaş  İsrael’ in düşmanları tarafından saldırıya uğradığında, melekler Batı Duvarı’nın üzerinde, onu korumak için kanat çırptılar. “Batı Duvarı yoksulların el emeği,” diye haykırdılar. “Hiçbir zaman yıkılmamalı.” Ve gerçekten de, Bet-Amikdaş toprağa kadar yandı fakat Batı Duvarı güçlü bir şekilde ayakta kaldı.

Üzerinden uzun yıllar geçti. Yeruşalayim’de binalar yükseldi, binalar yıkıldı fakat Bet-Amikdaş’ın Batı Duvarı hala yerinde duruyor.
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


Nisan 16, 2007, 04:59:13 öö
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

ALTIN MENORA

 

Çok çok uzun zaman önce, Yeruşalayim’de Bet-Amikdaş’ta altından yapılmış yedi kollu büyük bir şamdan- menora -dururmuş. Bu menoranın yanında ise içinde saf zeytinyağı olan altın bir şişe varmış. Her gün Bir Kohen menorayı zeytinyağıyla doldurup, onu yakarmış. Menora yandığında alevleri öylesine parlaklık saçarmış ki Yeruşalayim’in tüm tepeleri aydınlanırmış.

Derken bir gün Romalı askerler gelmiş. Yeruşalayim’i ve Bet-Amikdaş’ı yakmışlar. Altın menorayı ve Bet-Amikdaş’taki tüm hazineleri çalarak bunları başkentleri Roma’ya götürmüşler. Komutanları Titüs’ün önünde eğilen askerler şöyle demişler:

“Yeruşalayim ve yahudilerin mabetleri yıkılmıştır. Size bunun kanıtı olarak altın menorayı getirdik. Yahudilerin ülkesi artık yok ve bir daha hiç yükselmeyecek.” Bu sözler üzerine altın menoranın parıltısı sanki utanırcasına gittikçe kararmış ve tamamen kaybolmuş.

Romalı komutan Titüs adamlarına şöyle emretmiş:

“Roma’nın tam ortasına mermerden yapılmış muhteşem bir kemer inşa etmenizi istiyorum. Mermerin üzerine de Yeruşalayim’den yedi kollu menorayı omuzlarında taşıyarak geri dönen Romalı askerlerin  resmini oyun. Bu oymanın altına da “Yehuda esir alınmıştır” sözlerini kazıyın.”

Titüs’ün askerleri zafer kemerini inşa etmişler. Çok büyük ve etkileyici olmuş. Roma’ya gelip onu gören herkes Yehuda’nın kaybettiğini anlar olmuş.

   Peki altın menoraya ne olmuş?

Zamanla ortadan kaybolmuş.

Yıllar sonra, yahudiler kendi topraklarına dönüp ülkeyi  tekrar inşa etmişler. Yeruşalayim’i kendilerine başkent seçip birbirlerine şöyle demişler:

“Şimdi yeniden kendi ülkemize sahipsek altın menorayı unutmayalım ve onu İsrail’in simgesi yapalım. Yehuda artık bir esir veya yıkılmış değildir.Tüm ülkeler bizim yeniden topraklarımızda özgür olduğumuzu görecektir. Yeruşalayim başkent olarak sonsuza kadar yaşayacaktır.”

Ve yahudiler altın menorayı o toprakların simgesi yaptılar. Her iki tarafına bir zamanlar menorada yanan saf zeytinyağını hatırlatması için iki zeytin dalı yerleştirdiler. Tam altına da “İsrail” ismini yazdılar.   
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


Nisan 16, 2007, 05:17:58 öö
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

                                                                                           KENDİM İÇİN DEGIL COCUKLARIM ICIN

Uzun zaman önce, Adrianus adında bir kral vardı. Bu kral İsrael topraklarında seyahat etmekteydi. Bir gün bu yolculuk sırasında, bir tarlada, yere diz çökmüş yaşlı bir adam gördü. Kral Adrianus bu yaşlı adamın ne yapmakta olduğunu çok merak etti. Atını durdurdu ve atı tersine çevirip yaşlı adamın bulunduğu yöne doğru sürmeye başladı. Kral, adamın yanına yaklaştığında atından indi ve  bu yaşlı adamın toprakta bir çukur kazmış olduğunu gördü.
 
 

Kral “İyigünler” dedi. “Ne yapıyorsunuz, neden bir çukur kazıyorsunuz?” diye sordu.

Yaşlı adam doğrularak cevapladı. “Bir incir ağacı dikeceğim.”

Kral “Peki bu ağaç ne zaman meyve verecek?” diye ekleyince,

Yaşlı adam bunun “üç yıl içinde” gerçekleşeceğini söyledi.

Kral bu sefer  “Sen kaç yaşındasın?” diye sordu.

“Yüz yaşındayım.” dedi yaşlı adam.

“Gerçekten çok yaşlısınız. Anlayamıyorum, niçin hala ağaç dikiyorsunuz? Bu incir ağacının meyvelerinden yararlancak kadar uzun yaşayacağınızı düşünüyor musunuz ki?” diye sordu kral.

          Yaşlı adam krala bakarak güldü ve “Belki bu incir ağacının meyvelerinden yararlanamayacağım ama bu ağacı kendim için dikmiyorum.” dedi. “Bu dünyaya geldiğimde, İsrael topraklarını ağaçlarla kaplı buldum. Bu ülkede ağaç dikmek bir mitsvadır. Herkes bulduğundan daha fazla ağaç dikmelidir. Bu nedenle de dünyadan, doğduğumda bulduğumdan  daha fazla ağaç dikerek ayrılmakla yükümlüyüm. Nasıl atalarımız bizler için ağaç diktilerse, ben de İsrael topraklarında çocuklarım ve çocuklarımın çocukları için ağaç dikmeliyim.” diye anlattı.

Kral hayrete düşmüştü, çünkü daha önce hiç kimsenin bu şekilde konuştuğunu duymamıştı. Yaşlı adamı kutsadı, ona sağlık dileyerek yoluna devam etti. Arkasına baktığında yaşlı adamın çoktan işine geri dönmüş olduğunu gördü.

Üç yıl sonra, kral Adrianus İsrael topraklarında tekrar yolculuk ederken yine aynı araziden geçti. Bir de ne görsün! Aynı yaşlı adam, meyve dolu uzun bir incir ağacının yanında durmaktaydı. Kral yaşlı adamı selamladı ve yaşlı adam ondan önce davranarak eğildi ve güldü.

            Yaşlı adam eline bir hasır sepet alarak sepetin içini ağaçtaki olgunlaşmış sulu incirlerle doldurdu. Krala yaklaşarak şunları söyledi: “Ben gerçekten de üç yıl evvel ağaç dikerken gördüğünüz o yaşlı adamım. Tanrı bana iyi davrandı. (Sadece çocuklarım değil, torunlarım hatta onların çocukları bile bu ağacın meyvelerinden yararlanıyorlar ve ben dahil bunlardan zevk alabilmek için hala hayattayım.”)

Yaşlı adam sepeti krala uzattı ve ekledi: “Bu içi dolu olgun tatlı incirler sizin için kralım! İsrael topraklarının meyvelerini yeyin ve bunların tadını çıkarın!”

Kral hayrete düşmüştü ve çok memnun olmuştu. Hizmetkarlarına dönerek “Bu sepeti alın, içindeki bu nefis incirleri başka bir kaba boşaltın ve sepeti ağzına kadar altın sikkelerle doldurup yaşlı adama verin.” dedi.

          Hizmetkarlar kralın emrini hemen yerine getirdiler. Yaşlı adama sepeti verdiler ve kral “ Bana emeğinin meyvesini tatmama izin verdiğin için teşekkür ederim. Bu altın sikkeler sizin için yaşlı adam. Umarım daha uzun yıllar sağlıkla çocuklarınız, torunlarınız ve onların çocukları için daha çok ağaç dikersiniz ki onlar da bu zevki tatsın.” diye konuştu.

Kral daha sonra yoluna devam etti ve yaşlı adam da evine döndü. Yaşı adam evine gitti, içi altın sikkelerle dolu olan sepeti gösterdi  ve olan biten herşeyi ailesine anlattı.

          Bu arada yaşlı adam olanları anlatırken, yakında oturan bir kadın da adamın karısını ziyaret etmekteydi. Kadın içi altın sikkelerle dolu sepeti duyunca çok kıskandı. Evine geri dönerek, kocasına şöyle dedi: “ Ne duyduğuma inanmıyorum! Bazı insanlar çok şanslı! Yaşlı komşumuz krala içi incirlerle dolu bir sepet verdi ve kral incirleri altınlarla değişti. Bence sen de aynısını yapmalısın. En büyük sepetimizi al, içini elmalarla, narlarla, en güzel meyvalarla doldur. Çabuk ol ve kralı yakala, sepeti armağan olarak krala ver. Eminim ki çok hoşuna gidecek, bizim sepetimizi de tıpkı komşumuzun sepetini doldurduğu gibi altın sikkelerle dolduracak.”

         Adam karısına “Senin dediğin gibi yapacağım ama kral belli ki incirlerden hoşlandığı için sepeti incirlerle dolduracağım.” dedi. Adam dediğini yaptı, evden aceleyle çıkarak krala yetişti. Krala yaklaşarak kralı selamladı ve şunları söyledi: “Kralım size bir armağan getirdim. Lütfen bu tatlı incirleri kabul edin.”

Kral sepete baktı, adama baktı ve adamın niyetini anladı. Kaşlarını çattı ve kızarak “Bana bu incirleri veriyorsunuz, çünkü diğer yaşlı adama yaptığım gibi sizin de sepetinizi altın sikkelerle doldurmamı istiyorsunuz. Onu yapmayacağım, ama size daha iyi bir hediye vereceğim.” dedi. Bunun üzerine kral hizmetkarlarına dönerek sepet boşalana kadar incirleri adama birer birer fırlatamalarını emretti.

Hizmetkarlar kralın emrini yerine getirdi. İncirler adamın yüzüne çarptıkça, yapışkan tatlı incir suyu adamın yanaklarından ve çenesinden süzüldü. Hatta çoğu ağzından damlayarak adamın dudakalarında harika bir lezzet bıraktı. Sepet boşaldığında, kral yoluna devam ederken adam da elindeki boş sepeti taşıyarak ve gülmekten yürümeye zorlanarak evine döndü.

Adamın karısı onu ön kapıda karşıladı. “Neden gülüyorsun? Sepetin içinde bir tane bile altın sikke yok! Yüzün ezilmiş incirlerle kaplı ve sen sanki hayatının en komik şakasını duymuş gibi gülüyorsun.” dedi.

Kahkahaların arasında adam ağzından kaçırdı. “Senin önerdiğin gibi sepeti elma ve narlarla doldurmadığım için çok mutluyum. Onlar harika meyveler ama aynı zamanda çok sertler. Gülüyorum, çünkü sepeti yumuşak incirlerle doldurduğum için çok şanslıyım. İncirler yüzümü yaralamadı ve dökülen incir suyu ağzımı tatlı mı tatlı bir lezzetle doldurdu!” dedi.   

 
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


Nisan 16, 2007, 05:26:46 öö
Yanıtla #3
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

(PESAH)
TÜRK İPEĞİ
 

 
  Pesah gecesiymiş.  Rusya’nın bir köyünde Rav Levi şamaş’ı odasına çağırmış.  “Aaron, senden bir ricam var” demiş.  “Git bana Türk ipeği bulup getir.”
“Türk ipeği mi?” diye şaşırmış Aaron.  “Bilirsiniz, her istediğinizi yerine getiririm ama Türk ipeği satın almak kanuna karşıdır.  Ülkemiz Osmanlılar ile savaş halinde.  Oraya ait bir şeye sahip olmak yasa dışıdır.”
 
        "Bunun farkındayım” demiş Rav Levi “ama lütfen git ve bana Türk ipeği bul.”

Aaron hahamın odasından çıkmış ve on beş dakika sonra elinde bir torba ile geri dönmüş.  “İşte Rabi, size Türk ipeği getirdim.”

“Teşekkür ederim.” demiş rabi.  “Ama nasıl bu kadar çabuk bulabildin?”

“Çok kolay oldu” diye cevap vermiş şamaş.  “Yasal olmadığı halde her sokakta ya da bodrumda Türk ipeği bulabilirsiniz.”

“Şimdi senden bir ricam daha var.” demiş Rav Levi.  “Lütfen Yahudi evlerinden birine git ve bana bir dilim ekmek getir.”

“Pesah’ın hemen öncesinde bir dilim ekmek mi?”  Aaron kulaklarına inanamıyormuş.  Ama rabi öyle istemişti ve Aaron söylenileni yapmaya gitmiş.

Birkaç saat sonra Aaron eli boş dönmüş.  “Rabi, bütün Yahudi evlerine gidip ekmek istedim.  Kırıntısı bile yok.”

Rav gülümsemiş ve gökyüzüne bakmış.  “Görüyor musun Haşem, Yahudi ulusu nasıldır?  Çar, Türk ipeği Rusya’ya girmesin diye kanun çıkarmış.  Bu kanunları korumak için polisler var.  Yine de herhangi bir eve girip Türk ipeği satın alabiliyorsun.

“Üç bin yıl önce Yahudi ulusuna Pesah sırasında evlerinde hamets bulunmaması gerektiğini söyledin.  Bir hafta boyunca ekmek yok.  Senin kanunlarını korumak için polis yok ama bütün köyde bir kırıntı hamets bile bulunamıyor.  Yahudi ulusunun ne kadar harika olduğunu görüyor musun?”
 
SEVİVONDAN ALINMISTIR..
 
 
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


Ağustos 16, 2007, 12:36:58 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Sevgili kardeşim bu yazıları şu an gördüm dersem inanmazsın.Okudum ve beyendim ne diyebilirimki


Ağustos 16, 2007, 01:31:35 öö
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 654
  • Cinsiyet: Bay

samuel sen sevivon daki hikayeleri bilmiyormusun ben bile biliyorum
Çilesini çekmediğin dert senin değildir...


Ağustos 16, 2007, 02:09:03 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

samuel sen sevivon daki hikayeleri bilmiyormusun ben bile biliyorum
sevgili kardeşim ben yazıların buraya yazıldığını yeni okuduğumu söyledim. :)
tabiki hazırladığım ve kurduğum sevivonu biliyorum. ;)


Ağustos 16, 2007, 02:11:04 öö
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 654
  • Cinsiyet: Bay

samuel sen sevivon daki hikayeleri bilmiyormusun ben bile biliyorum
sevgili kardeşim ben yazıların buraya yazıldığını yeni okuduğumu söyledim. :)
tabiki hazırladığım ve kurduğum sevivonu biliyorum. ;)

Çok fanatik bulduğum bir site ama bir yahudi için çok güzel bir site ibranice dersleri falan hoş bir yer.
Çilesini çekmediğin dert senin değildir...


Ağustos 16, 2007, 02:14:31 öö
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

 :D :) :)
Aslında o kadar fanatik değilde gelenekçi diyebiliriz.


Ağustos 16, 2007, 02:18:21 öö
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

En azından Yahudilik hakkında ne arasan oraya aktarılmış her şey yazıyor.
Oraya yazdıklarımızın bir çoğu gözlem yayınlarından çıkan kitaplardan kaynak alındı.
ayrıca Tevratta yazanlarda alındı.  :)
Bu günlerde bir iki ekleme yapmayı düşünüyorum.Ama ortaklarıma danışmam lazım.sadece benim emeğim yoktur


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
8 Yanıt
6010 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 11, 2008, 10:37:40 ös
Gönderen: Isis
0 Yanıt
2721 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 24, 2008, 05:09:47 ös
Gönderen: bugfree
2 Yanıt
8408 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 06, 2016, 05:25:22 ös
Gönderen: Hacamat
3 Yanıt
3956 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 13, 2010, 08:20:56 öö
Gönderen: Halsond
0 Yanıt
2524 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 15, 2010, 10:19:12 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
8210 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 21, 2010, 11:58:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2972 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2010, 11:57:46 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3651 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2010, 12:45:03 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3232 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 20, 2013, 02:36:25 ös
Gönderen: asimov
0 Yanıt
1794 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2015, 04:00:41 ös
Gönderen: evvah