Paranoya ve Megalomani, insanlığın ana temel kanunu bilinemedikçe yeterince bilinemez kalmıştır. Üzerine fazla inceleme de yoktur. Olanlar da çok sınırlı ve öykümsü olmaktan çıkamayan ölçülerdedir : konu , ana kanun çerçevesinde ele alınamadıkça ya pek dokunulmaz ya da konuyu aydınlatmak çabası içerisinde konu uzatılır durur. Yani beyin dosyaları konunun ana halkasını yakalamak üzere kendini karıştırıp durur. Fakat ana kanun , konuya uygulanabilince konu adeta kendiliğinden aydınlanır.
İnsanın (kişinin – ailenin - sınıfların – zümrelerin ve toplumların) en temel arzusu yaşamak-yücelmektir. Ya korkusu nedir ?
toplumsal seleksiyon korkusudur.
Yani elenme ; dibe vurma – toplumdaki yerini bütünüyle kaybetme – yok olma korkusudur. Her korku bu temellere göre olur. Çünkü bu temeller genetiktir –gelenekseldir.
Kof yücelimler korkulara ,Korku paranoyaya sıçrar. Paranoya üst derecelerine sıçrar.
Kişi paranoyak olmamak için olması gerekenden çok daha alt düzeyde bir göreve ve yaşama katlanır hale girer.
Örneğin kaçmak - sığınmak , evinden işinden çıkmamak , yöresinden ayrılmamak ve benzeri gibi. Ama toplumsal evrim durmaz ; her kişiyi kendi ininde bulur ve onun katlanamayacağı yaşamı ona gösterir.
Basit Korkularımızın ve paranoya derecesindeki korkularımızın derecelerini ve derinliğini anlayabilmek için doğadaki canlı düzeyindeki korku temellerine inmemiz gerekir. Doğadaki bir canlının en büyük korkusu nedir ?Canlı, kendisi bilinçle bilemez, fakat genlerinin (organizmasının) determinizmiyle bilir : canlının en büyük korkusu : DOĞAL SELEKSİYON kanunlarının gidişinde elenmek – yok olmaktır.
Bu korku , canlı birey için de canlı tür için de geçerlidir.
Canlı tür daha oluşurken bütün genleri – hücreleri bu korkularla dolup taşar. Doğada iklimler köklü değişiklere uğradıkça canlılar yeni gelen iklim – bitki ve hayvan örtüsü koşullarına ayak uydurmak için DNA’larıyla – hücreleriyle büyük bir seferberliğe girerler. Çünkü uyum yapanlar ayakta kalıp yaşayabilirler.
İşte bu geçiş aşamasında canlılar , kendi türlerinin her bireyinde ölüm dirim savaşını insandan çok daha keskin bir şekilde yaşadıkları için korku her hücreyi genlerine dek sarar.
Canlılarda bu yüzden paranoya olma elastikiyeti yoktur veya çok zayıftır : korku paranoyaya varamadan canlı korkunun
yüksek derecesinden ölür.
Ve zaten tür içinden sadece genleri en yetenekli olan birinin çıkıp yeni uyum mekanizmaları geliştirinceye kadar eski tür bire dek kırılır. Kırılırken de korku hücreleri sarar. Genlerine dek işler. Yeni uyum sistemini geliştiren yeni bir türe atlamış ve yeni yavrularda yeni organlar çıkarmış olur.
Ama bu kadarla da kalmaz. Doğal Seleksiyon kanunları canlıları her an korku içerisinde yaşatır. Yaşama ve üreme savaşları da adı üzerinde her an kaçmaca – kovalamaca içinde geçer.
Ölüm – dirim savaşı ve imha biraz esnese de araya ricat – savunma – saldırı gibi aşamaları daha elastiki biçimlerde koysa da ; yani imha aşaması , hemen birdenbire iklim başkalaşımlarında olduğu gibi kısa süreli baskınlar biçimlerinde gelmese de Son duruşmada hep o imha korkusuyla yaşanır. Korku , canlıların yaşamında bu yüzden daha kolay anlaşılabilir . İnsan elastikileşir.
İnsan toplumunda her şey binlerce milyonlarca misli elastikleşmiş duruma girer. Böylece korku ve paranoya da esnek ve aldatıcı bir savunma – saldırı mekanizması kazanır. Fakat sonuç : canlının İnsanlaşırken olağanüstüleşmiş muhteşem bir uyum elastikiyeti kazanmasıdır .
Korku canlıda ölümle sonuçlanır , insanda ise paranoya ile sonuçlanırken ölüme veya seleksiyona (elenmeye) karşı bir savunma mekanizması haline gelir. Ölümün önü paranoya ile kesildiği gibi , paranoyaların önü de , yeni yaşam biçimleriyle (kişinin daha katlanılabilir bir yeni yaşam biçimiyle) kesilir. Kişi ve toplum böylece kendi içlerindeki denklik yasası gücüne göre yeni yaşam biçimlerine saparak bir hiyerarşı kazanır.
Örneğin devrimci kuşaklar genellikle yarışa eşit başlasalar da eşit bitiremezler. Kimisi katlanacağım sanabilir ama katlanamadığını gördükçe kendi gerçek gücüne uygun bir yolu deneyip bulur. Hiyerarşi de böylece yerli yerine oturmaya başlar. Bu gerçekliği kabul etmek elbette akıl yoluyla olmadığı