Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SÜMER MİTOLOJİSİ  (Okunma sayısı 7730 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 25, 2010, 12:35:57 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Yaratılış Efsanesi:

Babil'in yaratılış destanı Enuma Eliş, tanrıların düşüşünü ve aralarındaki ilk yabancılaşmayı, diğer pek çok dinde rastlanan büyük tanrılarla genç tanrılar arasındaki savaşları anlatan hikayelere benzer bir öyküyle aktarır. Evrensel boşlukta ilkin erkek dev Absu'yla dişi dev Tiamat varmış, bunların birleşmesinden erkek yılan Lakamu meydana gelmiş, yılanların birleşmesinden de gökyüzü tanrısı Anşar'la yeryüzü tanrısı Kişar doğmuş, yeryüzüyle gökyüzü birleşerek Anum, Enlil ve Ea'yı doğurmuşlar. Böylelikle sessizlik bozulmuş ve evrende gürültü başlamış. Sessizliğe alışık olan Absu'yla Tiamat bu gürültüden tedirgin olmuşlar. Absu, bütün yarattıklarını yoketmeye karar vermiş, çocuklarının yok olmasını istemeyen Tiamat her ne kadar ona karşı koymuşsa da dinletememiş. Ne var ki büyükbabasının bu kararını sezgileyen Ea bir büyüyle onu yoketmiş. Kocasının yokoluşuna çok üzülen ve o oranda da çok kızan Tiamat bir canavarlar ordusu kurarak öcalmak ve bütün tanrıları yok etmek istemiş. Tiamat dehşet verici yaratıklardan -akrep adamlar, kentaurlar ve başka korkunç yaratıklar- oluşan bir demon ordusunun başına komutan olarak konkunç dev Kingu'yu getirmiş ve kader ipleri'ni de onun eline vermiş. Tanrılar önce korkudan titremişler, sonra çaresizlik içinde kendilerini savunmaya karar vermişler. Önce Anum ve sonra Ea savaşı yönetmeyi denemişlerse de becerememişler ve korkup kaçmışlar. Tiamat'la başa çıkamayacaklarını anlayan tanrılar sonunda Marduk'a başvurmak zorunda kalmışlar. Marduk, kendisini bütün tanrıların başkanı yapmaları ve kaderin iplerinide kendisine vermeleri şartıyla başkomutanlığı kabul etmiş. Anum'un diplomasi yolunu denemesine karşın Marduk güç kullanmayı seçer ve kadın ceddine alevler, fırtınalar ve şimşeklerle saldırır. Tiamat onu yutmak üzere ağzını açar(kaos, her şeyi silip süpüren dişi, düzen ilkesini yutarak, yeniden soğurarak, onu ilk çıktığı yer olan ana rahmine geri göndererek yok etmeye çalışmaktadır), ancak Marduk, fırtınanın rüzgarını onun ağzından içeri sokarak midesine gönderir ve bedeninin acılar içinde şişmesine neden olur. Tiamat gücünü kaybettiği bir anda Marduk okunu çeker ve onu öldürür. Kozmosu meydana getiren, hayat veren su aynı zamanda yok edilmesi gereken kaos, yani Tiamat'tır.

Kingu ve ordularını fazla zorlanmadan alt eden Marduk, Tiamat'ı ikiye böler(yani Kozmos'u ayırır), bir yarısını gökyüzüne yerleştirir ve kendisi ve diğer tanrılar için bir saray inşa eder. Marduk şimdi evrenin örgütlenmesini, kozmosun yaratılışını tamamlar ve fiziksel dünyayı meydana getirdikten sonra, insanı yaratmaya koyulur. İnsanı tek bir amaç, kendisine ve diğer tanrılara hizmet etmesi için yaratmıştır: Bu nedenle, insanın başlıca görevi, tanrılara kurban sunmak ve tapınaklarda çalışmaktır. Tuhaf olan şudur ki, Marduk insanları Kingu'nun kanından yapmıştır. Bu konuyla ilgili insanın düşmüş doğasının, atalarından, Tiamat'ın oğlu olan bu kötü prensten kaynaklandığı söylenebilir.

Babil'in yeraltı tanrıları, en iyi durumda "müphem" sayılabilecek özellikler sergiler. "Karanlıkların kraliçesi" Ereşkigal'dir. Önceden bir gökyüzü tanrıçasıyken, canavar Kur tarafından zorla kaçırılarak ölüler diyarına indirilmiştir ve orda Kur'un eşi olarak tahta çıkmıştır. Tahtını, Enlil'in oğlu ve aslında bir güneş tanrısı olan Nergal ile paylaşır. Nergal, silah olarak sıcağı ve yıldırımları kullanarak ölüler diyarına(yeraltı dünyasına) iner ve Ereşkigal'i yok etmekle tehdit eder. Ereşkigal yok olmaktan kurtulabilmek için onunla evlenmeye razı olur. Bu karanlık ilahlar yıkım, salgın hastalık, savaş ve ölüm tanrılarıdır; bununla birlikte, her ikiside ikircikli özelliklerini gerek işlerinde (Nergal aynı zamanda iyileştirici tanrıdır) gerekse ölüler diyarına düşen gök tanrılar olarak kökenlerinde göstermektedirler. Yıldızların tanrıçası İştar (Sümer-İnanna) kız kardeşi olan Ereşkigal, onun kökteşidir ve İştar'ın ölüler alemine inişiyle ilgili ünlü mit bu ilişkiyi doğrulamaktadır. İştar tam olarak bilinmeyen nedenlerden dolayı ölüler alemine iner -olasıki yeraltı dünyasını yönetmeyi arzulamıştır. Ancak, anlaşılabilir nedenlerden dolayı kız kardeşi Ereşkigal'in, bu cesareti yüzünden ona kızacağından ve onu yokedeceğinden korkar. Yedi kapıdan geçmesi gerekir ve geçtiği her kapıda onu bir demon karşılayarak giysilerinden bir parça soyar. En sonunda "Çırılçıplak ve dizlerinin üzerinde, Ereşkigal'le, Alt Dünya'nın en korkulan yedi yargıcı Annunaki'nin huzuruna getirilir. Ölüm dolu bakışlarını onun üzerinde toparlar ve o an bedeni bir cesete dönüşür; cesedi bir direğe asılır. İştar öldüğünde, yukarıda tüm yeryüzünün dölü kesilir. Enki'nin yardımıyla İştar yeniden canlanır, ancak ölüler aleminin kuralı odur ki, kendi yerine bir kurban bırakmadan hiç kimse yaşama geri dönmeyecektir. İştar yukarıya geri döndüğünde, kocası çoban Tammuz'un yaşadığı Kullab'a gider. Temmuz(Sümerlilerde Dumuzi), onun yokluğuna yaz tutmak bir yana, hükümdar olmanın zevkini çıkarmaktadır. İştar ona "ölümün gözü"yle bakar ve onu hiç bir zaman dönmeyeceği ölüler aleminin demonlarına teslim eder. Cehennem burada yanlızca ölümün hüküm sürdüğü bir bölge değil, aşk ve doğurganlık tanrıçasını tutsak ettiğinde, dünyada kuraklık ve kısırlığada yol açabilen bir güçtür.

Mezapotamya demonları genellikle tanrılardan daha az saygınlığa ve güce sahip ikincil derece düşman ruhlardı. Zaman zaman Tiamat'ın zürriyetinden oldukları kabul edilse de, daha sık olarak üst-tanrı Anum'un çocukları olarak düşünülürlerdi. Dehşet verici Anunnaki'ler ise cehennemdeki ölülerin gardiyanlarıydı. Etimmu mutsuz ölenlerin hayaletleriydi. Utukku çöllerde ya da mezarlarda yaşardı. Diğer kötü ruhlar, salgın hastalıkların demonları, karabasanların demonları, baş ağrılarının demonları, fırtınaların demonları(Pazuzu) gibi ve çeşitli hastalıkların demonlarıydı. Bu demonların en korkunçlarından biri de Lilitu'dur. Lilitu geceleri dolaşıp "succubus" olarak erkeklere saldıran ya da onların kanını içen frijit, kara kuru, kocasız "umutsuzluk bakiresi"ydi. Labartu, iki elinde birer yılan taşırdı ve genellikle bir köpek ya da bir domuz eşliğinde dolaşarak, çocuklara, annelere ve dadılara saldırırdı. İnsanlar bunlardan korunmak amacıyla muskalardan, efsunlardan, demon kovma dualarından ve diğer büyülerden yararlanırlar, ancak özellikle de kendi koruyucu tanrılarına özenle ibadet ibadet edip onların sevgisini kazanmaya çalışırlardı.


a l ı n t ı
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 02, 2010, 08:11:54 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Sümer başlığını görünce ne kadar memnun olduğumu anlatamam. Sayın cecyet'in kaynağının Babilceden yapılan çeviriler olduğunu düşünüyorum. İştar İnanna'nın Babilcedeki adıdır çünkü. Ben de Sümer tabletlerinden Diana Wolkstein tarafından yapılan çevirilerden (Samuel Kramer artık kitaplarını Diana Wolkstein ile birlikte yazmaktadır) bir derlememi  paylaşmak istedim.

Sümer uygarlığının gelişimin en önemli belirleyicisi evren ve insanın yaradılışına ilişkin görüşlerine şöyledir:

 Hemen hemen her şiirin başında yer alan mısralara bakalım beraberce:

Gök yerden uzaklaştıktan sonra,
Yer gökten ayrıldıktan sonra,
İnsanın adı konduktan sonra,
An göğü ele geçirdikten sonra,
Enlil yeri ele geçirdikten sonra,
Ereşkigal Kur’un ödülü olarak ele geçirilip götürüldükten sonra;

Evrenin kökenini açıklayan mısraların altını çizdiği kavramlar şöyledir:

•Başlangıçta, her zaman var olduğu düşünülen, ilksel deniz vardır.
•İlksel deniz içinde kubbeli bir gök ile düz yerin birliğinden oluşan kozmik dağ meydana gelmiştir. Bu kozmik dağ ilksel deniz içinde bir biçimde hareket etmeden durmaktadır.
•İnsan biçiminde kişiselleştirilen tanrılardan An ( gök) eril, Ki ( Yer) dişildir ve onların birleşmelerinden hava tanrısı Enlil doğmuştur.
•Hava tanrısı Enlil yerden göğü ayırmış ve babası An göğü ele geçirmiş, Enlil annesi Ki’yi yeri ele geçirmiştir. Gök ile yer arasında yerden göğü ayıran, hareket eden ve genleşen atmosfer (hava) vardır. Parlayan cisimler; ay, güneş, yıldızlar ve gezegenler bu atmosferde biçimlenmişlerdir.
•Enlil ile annesi Ki’nin birleşmesi evrenin düzenlenmesini, insanın, hayvanların, bitkilerin yaradılışını ve uygarlığın kuruluşunu başlatmıştır.

Sümerli tanrıbilimcilere göre evren çağlar boyunca, insan görünümlü, ancak insanüstü ve ölümsüz, ölümlülere görünmeyen, her birine dingir (tanrı) denilen, bir grup canlı varlık tarafından oluşturulan bir panteon tarafından, iyi yapılmış planlar ve uygun biçimde konulmuş yasalarla, yönetilmiş ve düzenlenmiştir ve bu açıklamaya gerek duyulmayacak kadar gerçektir.

Sümerli düşünürler, panteonu oluşturan bütün tanrıların aynı öneme sahip olmadıklarını düşünmüşler ve panteonu başında bir kralla bir meclis gibi iş görür olarak tasarlamışlardır. En önemli tanrılar gök-tanrısı An, hava-tanrısı Enlil, su-tanrısı (aynı zamanda bilgelik tanrısıdır) Enki ve büyük ana-tanrıça (yer) Ninhursag (Ki) dir.

Bitkilerin ve hayvanların oluşturulmasından ve tanrıların ekmeklerini sağlamak üzere dişi ilahların var olmasından sonra, tanrıların yapılması gereken işlerden şikayet etmeleri, biz insanoğlunun yaratılmasının gerekçesi olur.

Annesinin “Tanrılara hizmetkarlar biçimle, kendi eşlerini kendileri üretsin."demesiyle; Enki konu üzerinde düşünür, iyi ve soylu şekilleyicilerin başına geçer ve ilksel denize şöyle der:
   
   Ey ana, sözünü ettiğin yaratık var edildi,
   Onun üzerine tanrıların suretini yerleştir;
   Dipsiz derinliğin yüzeyindeki kilden yüreğini yoğur,
   İyi ve soylu şekilleyiciler kili berkitecekler,
   Sen, sen onun uzuvlarını ortaya çıkar;
   Ninmah, toprak – ana tanrıça, senin üstünde çalışacak,
   Doğum tanrıçaları sen biçimlerken yanında olacaklar;
   Ey ana, yeni doğanın yazgısını belirle,
   Ninmah onun üstüne tanrıların suretini yerleştirecek
   Bu İNSANDIR….

Böylece insanın tanrılara hizmet etmek üzere, tanrıların suretiyle ve topraktan yaratıldığı İÖ üçüncü binyılda ilk defa yazılı olarak tarihe geçer. Üstelik insanoğlunun yaradılışı oldukça ayrıntılıdır. Kısır kadından, hadım insan ve geri zekalı acubeye kadar 7 değişik insanoğlu yaşam bulmuştur.

Sümer tabletlerinde böyle yazılmış işte.

Lilith  anaerkil dönemin son bulmasının taşıyıcısıdır diyerek bu konudaki paylaşımımı daha sonraya erteleyeyim.


Saygılarım ve sevgilerimle


Kasım 03, 2010, 07:50:33 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın ZAMAN,

bende bu konuya öğlesine bir giriş yaptım ve olası tepkileri bekledim.Baktım ki,fazla ilgilenen yok,konuyu dondurdum.Aslında çok daha fazla detaylandırmaya olanaklı bir konu.

İlgili olduğunuz için bilirsiniz,Sümer tabletlerinde anlatılanlara ne kadar aşinayız değil mi?...

Bugün,kutsallığa atfedilen olguların binlerce yıl önce yazılmış olmasından da anlaşılacağı üzere,günümüzde kabul gören dinler ve bu dinlere ait söylemler kendi içlerinde yaşadıkları evrim sürecinin ürünleridir,diye düşünüyorum.

Keşke bu evrim devam edebilseydi.

Belki ozaman,bugün boğuşmak zorunda kaldığımız hurafelerin nekadar anlamsız olduğunu çok daha kolay kavrayabilirdik.

Bu anlamda,Sümer tarihini ve mitolojisini fazlasıyla önemsiyorum.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 03, 2010, 01:02:15 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Görüşünüzü paylaşıyorum. Sanırım 2000'li yılların başıydı Uygarlık ve Sümer başlığında bir araştırma ve derleme yapmıştım. O gün bu gün Sümerlerle ilgili çalışmalarımı sürdürüyorum . Öğrendim ki ve öğreniyorum ki günümüzdeki neredeyse tüm olgulara ilişkin temel değişiklikler veya söylemler Sümerlerdeki kent devletlerinin din devletlerine dönüşümünde yaşananlara dayanıyor. Konu mitoloji olmanın çok çok ötesinde taşan bir konu, tarihi belgelerle ispatlanma hali daha sıklıkla yaşandıkça belki Sümerleri tarih bölümüne taşımak gerekir diye düşünüyorum.

Araştırmalarım sırasında karşılaştığım başka bir olgu aslında tabletlerin gerçek çevirilerinin akademik düzeyde kalması ve kamuoyu ile paylaşılmamasıdır. Bu durumu değiştiren Diana Wolkstein oldu, şimdi neredeyse Sümerler yeniden yazılıyor.

Nedeni açık. Bu arada aynı nedenle  belki izlemişsinizdir ülkemizdeki bir televizyon kanalında Harward'lı bir Türk edebiyatçı (altını çizmek istiyorum EDEBİYATÇI) tabletlerin vahiyin ilk biçimi olduğu şeklinde açıklamalarda da bulunuyor. Neden böyle bir zorlama ilişki kurmak gereksinimi duyulur sorusuyla, tabletlerin gerçek çevirilerinin yıllarca kamuoyundan saklanmasını ama önlenememesini birleştirince neden daha da açık oluyor değil mi?

Bence bu başlığın forumda yer almasına öncülük ederek önemli bir girişimde bulunmuşsunuz Sayın ceycet. Devam ettirelim mi beraberce?

Saygılarımla,


Kasım 03, 2010, 01:15:32 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Çok memnun olurum sayın ZAMAN.

Benim ilgili olduğum bu konuda anladığım kadarıyla siz yeterince bilgilisiniz.Bu konunun,başka birçok konuyla dolaylı veya doğrudan ilişkilendirilebileceğini düşündüğüm için,zenginleştirilmesinin forum adına önemli bir katkı olacağına inanıyorum.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 03, 2010, 10:40:13 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Sayın Ceycet

"bende bu konuya öğlesine bir giriş yaptım ve olası tepkileri bekledim.Baktım ki,fazla ilgilenen yok,konuyu dondurdum.Aslında çok daha fazla detaylandırmaya olanaklı bir konu."

Böyle düşündüğünüzü beklemiyordum bende Sümer Mitolojisiyle yakından ilgili biriyim. Bilgim sizin kadar değildir bunu asla iddia edemem ancak Sayın Zaman ve sizin düşüncelerinizi paylaşıyorum tarihin başlangıcıdır. Sizi takip ediyordum ancak yorum yapmıyordum bundan sonra Sümer Mitolojisiyle ilgili düşüncelerimi yazmak isterim çünkü böyle bir konuya ihtiyacım olduğunu düşünüyorum.

Birde küçük bir soru sormak isterim. Sümer Mitolojisinde Güneş ve Adalet Tanrısı olan Utu'nun eşi var mıdır? Varsa kimdir? Şu aralar kafama takılan bir sorudur iki tane Sümerle yakından ilgili kişi bulunca sormak istedim.


Kasım 04, 2010, 03:41:49 öö
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

Benim bildiğim kadarıyla Utu Ay Tanrısı Nanna'nın oğlu ve İnanna'nın erkek kardeşidir.Güneş Tanrısı olarak nitelenir. Larsa ve Sipar'da tapınakları bulunmuştur.

Adalet konusu şöyle: Sümer panteonunun hemen hemen bütün büyük tanrılarının (Utu ve Inanna bu gruptadır) temel işlevi ahlaksal düzeni denetlemektir. Yani adalet tanrısı olmak sadece Utu'ya ilişkin bir nitelik değildir. Ancak Utu ile ilgili başka bir husus var. Bir tablette ölülerin Güneş Tanrısı Utu tarafından yargılandığı belirtilmektedir. Yani Utu yargıçtır ama ölülerin yazgısını Ay Tanrısı Nanna belirler.

Utu'nun eşine gelince: Tek bir tablette yer alan bir kahramanlık öyküsünde  Sümer kenti Erek'in rahip beyi Enmerkar Utu'nun oğlu olarak nitelenmektedir. Ancak bu nitelemenin panteona ait bir nitelememi yoksa herkes Utu'nun oğludur bağlamında mı olduğu konusunda fikir birliğine rastlamadım. Utu'nun aile hayatı ve/veya eşine gönderme yapan bir tablet var mı? çözümlendi mi bilmiyorum, şimdiye kadar böyle bir metne de rastlamadım.

Saygılarım ve sevgilerimle


Kasım 05, 2010, 10:32:38 öö
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Sayın Zaman çok sağolun sorularıma bir nebze cevap oldu. Ben Gılgameş adlı Romanı okumuştum gerçekliğine pek güvenilmez evet ancak orda Şamaşın eşi Göksel Tanrıça Ayadan bahsedilmişti buda kafama takılmıştı. İnternet ortamında çünkü doğru düzgün pek bilgi bulamamıştım bir kaynak Ayadan bahsederken diğer kaynak İnanna ikiz kardeşi hemde karısı yazıyordu. Kafa karışıklığımın sebebi aslında buydu. Tekrar çok sağolun.


Kasım 05, 2010, 05:14:23 ös
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

Tablet çevirileriyle Sümer’de hukuksal düzeni paylaşmak istedim.

Dünya yaratıldıktan, Sümer ülkesinin ve Ur kentinin yazgıları belirlendikten sonra, Sümer’in iki baştanrısı An ile Enlil ay-tanrısı Nanna’yı Ur krallığına atarlar. Bir gün bu Tanrı, Sümer’i ve Ur’u yönetsin diye Ur-Nammu’yu temsilcisi olarak seçer. Ve yeni kral politik ve askeri güvenlik işlerini tamamladıktan sonra dünyanın bilinen en eski yasa kitabesini yazdırır.

Ur-Nammu Yasa Kitabesi’nin bazı maddeleri der ki:

1.Eğer biri birinin bir aletle ayağını keserse, 10 gümüş şekel ödeye.
2.Eğer biri birinin bir silahla kemiklerini kırarsa, 1 gümüş mana ödeye.
3.Eğer bir adam büyücülükle birini suçlarsa, büyücülükle suçlanan nehire atıla. Suçlanan nehirde boğulmaz ise, suçlayan 3 gümüş şekel ödeye.

Göze-göz, dişe-diş yasası yerine, İ.Ö. 2000’den önce bile daha insancıl bir yargılama sistemiyle, bedensel cezalandırmanın yerini para cezasının almış olduğu, iftiranın suç olarak kabul edildiği dikkatinizi çekmiştir.

Şimdi de dikkatinizi  İ.Ö. 1850 dolaylarında Sümer ülkesinde işlenen bir cinayet ile ilgili davaya çekmek istiyorum.

Nippur Meclisi olan Puhrum’da görülen dava  “Suskun Kadın” adıyla bilinmektedir. Olay üç kişinin nişakku görevlisini öldürmeleri ile ilgilidir. Katiller bilinmiyen bir nedenle kurbanlarının karısına kocasını öldürdüklerini haber verirler. Kadın onların sırrını saklar ve yetkililere bildirmez. Ama uygar Sümer yurdunda cinayet açığa çıkarılır ve konu krala bildirilir. O da davanın Nippur Yurttaşlar Meclisi’nde ele alınmasını ister. Meclis üyelerinden dokuzu katiller ile birlikte kadının da ölümle cezalandırılmasını isterlerken, kadının savunmasını üstlenen iki üye ise, kadının iştirak etmediği, sadece sonradan öğrendiği bir olay nedeniyle cezalandırılamıyacağını belirtir. Nippur Meclisi üç katilin öldürülmesine, kadının ise serbest bırakılmasına karar verir. Birleşik Devletler hukuk otoritelerinin yazılı görüşlerinde Nippur’daki mahkemenin verdiği kararı tekrarlaması ise dikkate değer diğer bir konudur.

Saygılarım, sevgilerimle


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
7108 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2010, 08:35:57 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5275 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 21, 2011, 12:14:04 ös
Gönderen: oasis
3 Yanıt
2736 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 25, 2012, 02:37:55 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2761 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2012, 12:20:59 ös
Gönderen: peacewings
0 Yanıt
2409 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 13, 2015, 12:16:16 ös
Gönderen: Risus