Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SÜMER VE BABİL’DE “TAŞ”  (Okunma sayısı 7090 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 22, 2010, 08:35:57 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Sümer ve Babil kültürlerindeki taş inançlarına bakıldığında, taşın ilâhi güçler ile bağlantı aracı olarak değerlendirildiğini görürüz. Elbette böyle bir rolü olabilen bir nesnenin büyü yapmak için kullanılmasından daha doğal bir şey de olamazdı. İşte bu yüzden bu kültürlerde taşın çok yaygın bir şekilde büyü uygulamaları için kullanıldığı bellidir. Mermer, mıknatıs taşı, beyaz ve siyah akik taş, karneol, değirmen taşı ve zümrüt gibi taşlar, bu kültürlerde diğerlerine oranla ön plana çıkar.

Sümeroloji incelemelerinde, (Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin kulakları çınlasın) “lanetlenen taşlar”, “esir edilen taşlar”, “savaşlarda gözleriyle korkunç bir şekilde bakan taşlar”, “canlı hakikat taşı”, “alal taşı” gibi motiflere rastlanır. Bunlar, Sümer ve Babil yaşamının bir parçasıdır.

Bu inançlarda konik taş ve sütunların Ashtoreth ya da Astarte ve diğer tanrıları simgelediği de bilinmektedir. Bir diğer deyişle, bu kültürlerde taşların içinde bir ruhsal yaşamın olduğuna ilişkin bir temel inanç yer alır.

Babil söz konusu olunca bir de şu ünlü “Babil Kulesi” var.

Bilinen tarih öncesinde Babil yakınında yapılmış olduğu anlatılan bu kule aslında bir ziggurat yani basamaklı piramittir. Kimilerine göre M.Ö. 4000, kimilerine göre ise 2500 dolaylarında yapılmıştır. Bu kule hakkında eldeki bilgilerde yer alan tek somut bilgi, en az 11 km uzaktan görülebildiğine ilişkin bir saptamadır. Bölgenin topoğrafyası göz önünde tutulacak olursa, bu mesafe bir abartma olmayabilir.

Mezopotamya tarzı bir ziggurat, model olarak aslında şöyledir:



Ancak Babil kulesi’nin biçimine ilişkin tasarımlar bundan biraz farklıdır. İşte bu genellikle sisler içinde bir kule biçiminde yapılmış tasarımlardan biri şöyle:



Bu kulenin Babil krallarından Nimrod (Nemrut) zamanında yapıldığı ileri sürülmektedir. Dinsel anlatımlardaki simgesel içeriği bakımından, insanın Tanrı ile boy ölçüşmeye kalkışması, Tanrı’nın buyrultusuna karşı gelmesi şeklinde dile getirilmektedir. Nitekim Tevrat’ın ilk bölümünün 2. babındaki anlatı, bundan ötürü Nimrod’un cezalandırılması ve o zamana kadar hepsi aynı dili konuşan insanların Tanrı’nın gazabından sonra değişik diller konuşup birbirlerini anlayamaması, dolayısıyla toplumun bölünüp dağılması tarzında yansıtılır. (Basit düşünceyle bu anlatım sahiden de insanların bir zamanlar hep aynı dili konuştuğu sanısını uyandırırsa da, orada asıl anlatılan “söz” yani “kelâm”ın birlik ve bütünlük için ne denli önemli olduğudur.)

Bu anlatımlardan, Babil Kulesi’nin tepesine Baal tapınımına özgü bir taşın yerleştirilmiş olduğunu çıkarıyoruz.

Baal tapınımda insan niteliğindeki krala mı yoksa bir tanrıya mı tapıldığına ilişkin birbirinden farklı görüşler olsa da, ortada olup da değinilmeyen bir başka gerçek, bir ziggurat biçimindeki bu tapınağın büyük olasılıkla ilgili Tanrı’ya adanmış kurbanların da kesildiği bir mezbaha olduğu şeklindeki varsayımdır.

Zigguratlar yukarıdaki çizimde görüldüğü üzere basamak basamak yükselen bir şekilde inşa ediliyordu. Aslında diğer eski piramitler de öyle yapılmıştır ama bunlardan Mısır’da Gize’deki gibi bazılarının sonradan basamaklarının arası doldurularak yapının yüzeyi düz hale getirilmiştir.

Mezopotamya’daki zigguratlar Kaldeli yöneticilerin ve kültürün kozmolojik algılamalarını simgeliyordu. Bunlar aynı zamanda dünyanın minyatür bir temsili olarak da algılanıyordu.

Babil Kulesi, dünyanın temel taşı üzerine inşa edilmiş ve kozmos ile onun alt evrenleri ve dünya arasında binlerce yıl sonra Yakup’un rüyasında görmüş olduğu merdiven, pek popüler tanımıyla “Yakup’un Merdiveni” teremiyle betimlenecek bir geçiş ya da bağlayış biçimlenmesi sağlamaktaydı.

Tevrat’taki anlatıma göre, Babil Kulesi’nin yedi kademesi vardı. Bunlardan her biri bir gezegene adanmıştı. Buna ilişkin dört melek, hem Akat, Saburtu, Elam ve batı ülkeleri gibi yönleri işaret etmekte hem de dört sayısı eski Sümer inançlarındaki “dört köşeli cennetsel dünya”nın simgesini içermekteydi. Her kademe değişik gezegenleri simgelemek üzere ayrı bir renkte boyanmıştı. Bu renkler, aynı zamanda folklorik amaçları da karşılamaktaydı.

Dörtler simgeciliğinin cennet, büyü ya da bilgeliğin ise yedi basamaklı olarak algılanması, devrin Babil inançlarında önemli bir yer tutmaktaydı. Kaldeli rahipler açık bir şekilde kuleyi ona yaklaşan sıradan insandan korumayı amaçlamaktaydı.

Babil inançlarında, bir yapının temel atma ritüeli de önemli bir yer tutardı. Bazı kayıtlardan, kralın imajını simgeleyen bir taş ya da heykelciğin yanına birçok gümüş, altın nesne ile çeşitli mücevherlerin kutsal yağ ile birlikte yerleştirildiğini anlıyoruz. Bu esnada kral ailesinin, taşıdıkları değerli araç ve gereçleri ile birtakım ritüelik hareketlerde bulunduğunu ve temel atmada kullanılan kil ya da harç içine şarap karıştırdıklarını, sonra da kralın şu ritüelik sözleri eşliğinde temel atma işini yürüttüklerini görüyoruz:

«Ben bu tapınağı Eshara’nın önünde inşa ettim ve içten gelen bir mutlulukla bir dağ gibi kulesi tanrım Marduk’a yükseldi; tıpkı eski günlerde olduğu gibi.
Ben onu izlenecek bir manzara için yaptım. Oh! Marduk, tanrım benim bu iyiliklerimi gör. Aldığım emir ile ki o asla değiştirilemez. İzin ver ki ellerimin yaptığı ebediyen baki olsun. Aynen El-Temen-Anki’nin topları gibi ki onlar ebediyen baki kalacaktır. Beni de tanrım baki kıl bütün zamanlarda.
El-Temen-Anki tamir eden kuralı ebediyen kutsar Marduk neşe ile ona bakanı kayırdığı zaman o tapınak Marduk’a seslenir, tanrım ve en büyük eserim diye.»

Kutsal tepecik-taş-tapınak ilişkisi Mezopotamya kültüründe kendini Babil Kulesi ile yansıtmıştı. Ziggurat dediğimiz kuleler aynı zamanda bir dünya dağı ya da çok zaman sonra Yakup’un rüyasında ortaya çıkan, bulutlara uzanan merdiven gibi göksel cennetlere uzanmanın tek yolu olarak görülmekteydi.

Babil’deki o ünlü kule “El-Temen-An-Ki” adı altında inşa edildiği zaman, bu o tarihlerdeki Babillilerin dilinde “cennetlerin ve dünyanın temel taşının evi” anlamına geliyormuş. Bundan birkaç yüz yıl sonra da Tevrat’ta belirtildiği şekli ile Babil Kulesi olarak anılmış.

Yedi basamak, dört ana grup ve dünyanın dörde katlı nesnelliği ya da yedi gökler biçimindeki simgesel tasarım, aha sonra gelecek tüm düşünce ve inanç sistemlerinde izler bırakacaktır.

Taş derken aslında kuleye geçtim ama bu ikisi birbirinden ayrılabilir değil ki!

Babil inançlarının temelini rahipler sınıfının evreni algılayışı ve temel kuralları kendi işlerine geldiği gibi kullanma çabaları yani bugünkü adlandırılışıyla okült-maji gelenek ve inançları kontrol etmekteydi. Tanrıların kızdırılıp küstürülmemesi, en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biriydi. Böyle bir durumda, kızan tanrıların başka ülkelere gidip orada hüküm süreceğine inanılır, Kalde diyarlarında ise kaosun başlayıp kötülüğün yaygınlaşacağından korkulurdu.

Az önce de değinmiş olduğum üzere; tapınağın basamakları aynı zamanda eski bilgeliğin basamaklarını simgelemekteydi. Ölümsüzlüğün peşinde koşan krallar tarafından yaptırılmıştı bunlar.

Bazı kaynaklarda ziggarutların aslında yüksekliğinin en çok 30 m olduğu ve her kilden yapılma tuğlaya kralların yüceliğini göstermek için bir krallık mührünün basıldığı da belirtilir. Bunlarda bir çeşit insanüstü sayılan kralların övünmesi ve âdeta tanrısallaşmasını yansıtan bir görünüm ve amaç vardır.

Elbette bu anlatımlar kısmen kutsal kitaplardan esinlenerek oluşturulduğundan, bu konuda tam objektif bir bilgiye sahip değiliz.

M.Ö. 625-604 yıllarında Babil’de hüküm sürmüş Kral Naboplassar,. yaptıklarını şöyle anlatır:

«Benim zamanımdan önce çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş olan  El-Temen-An-Ki adlı kuleyi, Yaratıcı Marduk’un emriyle dünyanın kalbine temel yaptım. Sayısız adamlarla onu ülkeme taşıdım.

Tuğlalar yaptım sayısı sayılmaz kadar; göksel cennetlerden dökülenler gibi, aynen suların taşması kadar. Marduk’un ilhamı ve Hea’nın yardımıyla ve Nebo ve Nisaba’nın bilgeliğiyle son karara vardım. Hea’nın ve Marduk’un bilgeliği ve sihirsel güçlerinin yardımıyla olduğu esas yeri temizledim ve onun temelini attım.»

Bu kültürde temel atma töreninin bir evresinde kralın imajını gösteren bir tabletin gümüş, altın, mücevherler ve iyi ile doğru özelliklere özgü bir yağ ile, ayrıca her türlü baharat ile birlikte temele konulduğunu ve üstlerine şarap döküldüğünü de anlıyoruz.

Kutsal Kitap anlatımlarında Tanrı Elohim, bu günah dolu, büyüsel güçlerle inşa edilmeye çalışılan yapıyı durdurmaya karar verir ve bu hareketinin sonucunda bütün inşaat işçileri birdenbire farklı dillerde konuştuklarını fark edince dağılır. Böylece kralın Tanrı’ya ulaşma ve onunla bir olma isteği de yarıda kalır.

Zaten taşı kullanma, kule yapmanın amacı hep o: Tanrı’ya ulaşma ve onunla birleşme.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3242 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 17, 2007, 07:39:41 ös
Gönderen: shemuel
32 Yanıt
19431 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 19, 2009, 09:29:05 ös
Gönderen: sun
0 Yanıt
3217 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 17, 2010, 10:24:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3273 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 18, 2010, 08:16:10 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3312 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 19, 2010, 01:05:11 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3718 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 12, 2010, 05:21:11 ös
Gönderen: ozak1977
0 Yanıt
5649 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 06:07:52 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
4073 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2016, 09:19:47 ös
Gönderen: deha
0 Yanıt
2506 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 02, 2010, 02:30:04 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5951 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 11, 2011, 02:01:54 ös
Gönderen: smyrnali