Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Rennes-la-Château Olayları - 10 (Kilise)  (Okunma sayısı 4580 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 21, 2010, 09:41:13 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bérenger Saunière, Rennes-la-Château’ya döndükten kısa bir süre sonra onartmış olduğu kilisenin iç dekorasyonunu düzenlemeye girişti. Oraya başka hiçbir kilisede görülmemiş garip resim ve heykeller koyduruyordu.

Rennes-la-Château yakınlarında bir yerde “lânetli” olduğu kabul edilen bir hazinenin gömülü olduğu, öteden beri köylünün dilinden düşmezdi. Bérenger Saunière, birçok garip işinden sonra bir süre için ortalıkta görünmeyip, sonra birdenbire hayli paralı biri olarak dönünce; köylü, rahibin o lânetli hazineyi bulmuş olduğunu sandı. Kiliseyi dekore ediş tarzına bakınca da, şeytanla ilişki kurduğunu düşündüler.

Kiliseye astırdığı ne olduğu anlaşılamaz resimler, yaptırdığı o hiçbir yerde görülmemiş heykeller, bunu değilse neyi gösterirdi? Hele kapının yanına diktirdiği şu nesne, şeytanın ta kendisinin sureti değil de neydi?




Bunlar yetmezmiş gibi, kilisenin kapısının üzerine, sanki Hıristiyanlığa küfür eder gibi bir söz yazdırmıştı:

“TERRIBILIS EST LOCUS ISTE” (Burası dehşet bir yer.)

Köylü Latince bilmezdi ama Fransızca okuyup yazan bir kişi, bu sözün kendince anlamını hemen çıkarırdı.

Yanılıyorlardı. Fransızca düşündükleri için, Latincede “dehşet” anlamına gelen “terribilis” sözcüğünü “korkunç” sanmış, kötüye yormuşlardı.

Bérenger’in yaptıklarının ne denli doğru ne denli yanlış olduğu ayrıca tartışılabilir elbette. Ancak ne yaptığını ve gerekçesini anlayabilmek için, bunları tek yönlü ve bağnazca bir bakış açısıyla değil, biraz daha geniş bir bilgi desteği ve toleransla incelemek gerekiyor.

Kapının üzerindeki o söz, Tevrat’ın “Tekvin” başlıklı ilk kitabının 28. bölümünden alınmadır. Yakup’un şu ünlü rüyası hakkındaki anlatımda geçer. Bunun bir de devamı vardır: “...... Burası Tanrı’nın evi olmalıdır; cennete açılan kapı olsa gerektir.” (Tevrat’ın Türkçe metninde şöyle yazılmış: “Bu yer ne heybetli! Bu başka bir şey değil, ancak Allah’ın evidir ve bu göklerin kapısıdır.) 

Köylü, bunun kaynağını ve birbirini bütünleyen bir söz olduğunu ne bilsin!

Tevrat’ın aynı bölümünde anlatıldığına göre; Yakup Babil’de iken, bir gece dağda başını bir taşa yaslayıp uyumuş. Meğer o taş cennetten inmeymiş. Rüyasında, yıldızlara doğru uzanan “yedi basamaklı bir merdiven” görmüş. Yatıp uyuduğu o yer dünyanın merkeziymiş.

Bu, cennetten inmiş olduğu söylenen taş ile gökyüzüne uzanan merdiven konusu, İslâ inancındaki “Miraç” olayında da geçer.

Bir yanda “cennetten inmiş taş”, diğer yanda “dünyanın merkezi”, sonra da “yedi basamaklı merdiven”... Bunlar birbirleriyle ilişkilendirilen simgeler.

Yakup’un rüyası Babil’de geçtiği için, “yedi basamaklı merdiven” ziggurat ile de ilişkilendiriliyor. Çünkü Babil Kulesi de bir ziggurat idi.

Rennes-la-Château ile birlikte bir eş kenar beşgen oluşturacak şekilde yerleşmiş diğer tepelerin her birinin çok eskiden yapılmış yedi basamaklı zigguratlar olduğu belirtilerek, işte burasının dünyanın merkezi olduğuna inanılması da bundan ileri geliyor. (O beşgenlerin oluşumunu “Coğrafya’da Geometrik İlişkiler” başlıklı yazı dizimin bir bölümünde anlatmıştım.)

Demek cennetten inmiş taş, bir başka deyişle “Kutsal Kâse” de buradaydı.

Bérenger’in, kilisenin dekorasyonu ile vermek istediği mesajlar vardı. Köylülerin kapının hemen içinde “şeytanın ta kendisi” olarak nitelediği şey, Asmodeus adlı ifritin bir tasarımsal heykelidir:

Bekçi ifrit... Elbette heykelinin korkunç hatta iğrenç olarak nitelenebilecek bir görünümü vardı. Tıpkı David Teniers’in tablosundaki yaratıklar gibi... Bu bir bakıma Tapınak Şövalyelerinin “Bafomet” adlı simgesinin Eliphas Lévi tarafından yapılmış tasarımına da benzetilebilir. (Bu tasarımı da daha önceki bir yazımda vermiştim ama sizi araştırma zahmetine sokmayıp buraya aktarayım.)




Bérenger, kilisenin iç dekorasyonunda birçok simge kullanmıştı. Bunları anlayıp aralarındaki bağlantıları kurabilmek için hem ilgili konuları hem de simgecilik tekniğini iyi bilmek gerekir. Zaten ona göre; bunları sıradan kişiler değil, anlayabilen anlardı. Anlayabilecek olanlar da elbette nereye ve nasıl bakılacağını bilirdi.

Kimileri, Bérenger’in kullandığı yöntemi göz önünde tutarak, orun mutlaka ezoterik nitelikli bir kurumda inisyasyondan geçmiş olduğu kanısına varmıştır. Birçok kaynakta ya Masonluğa ya da Martinizm’e girmiş olduğuna değinilir ama buna ilişkin herhangi bir delil bulunamamıştır.

Bérenger’in Rennes-la-Château kilisesini nasıl dekore ettiğini anlatmakla başa çıkmak olanaksız… Birçok ayrıntıya girip, uzun uzun açıklamalar yapmak, sonra da yapılan açıklamaları açıklamak gerekir. Aslında buna girişebilirdim ama hem konudan uzaklaşmamak hem de sizi ayrıntılara boğmamak için sadece “özellikle dikkate değer” sayılabilecek birkaç noktaya değinmekle yetineceğim.

Döşeme, bir satranç tahtasına benzer biçimde siyah ve beyaz kare taşlardan oluşturulmuştu. Bu bir bakıma Masonluktaki uygulamayı anımsatıyordu. Masonlar, bu uygulamanın Süleyman Tapınağı’ndan alınma bir simgeleme olduğunu söyler. Bérenger’in ise döşemede böyle bir düzenlemeyi seçmesinin gerekçesi bambaşka olabilir. Bunun, köyün eski rahibi Antoine Bigou’nun düzenlediği belgelerden birinin şifresinin çözümüyle bağlantısı kurulabilir.

Bérenger, kilisedeki simgesel anlatımlarında da aynı şifreyi kullanmıştı. Burasını bir satranç tahtası gibi düşünmüştü. Satranç oyununda atın hareketini izlemek gerekiyordu. Önce ileri doğru iki ve sonra yana bir ya da bunun tersine bir ilerleme... Böylece bir simgeden diğerine gidiş... Kilisedeki simgeler bu sıraya göre dizilmişti. Süleyman Tapınağı ya da Masonluk ile ilgisi yok.

Buna karşın, kilisede Masonlukta hayli sık kullanılan birçok simge ve simgesel deyişe yer vermişti. Örneğin, bir tablo üzerinde şöyle bir söz görülür:

“Dağılmış taşları yeniden birleştirmek için gönye ve pergel ile çalış.”

Gerek “taş”, gerek “gönye” gerekse “pergel”, Masonlukta çok önemsenip sık sık kullanılan simgelerdir.

Kimileri «Bunlar sadece Masonluğa özgü simgeler midir?» diye sorar.

Masonlar sanki öyleymiş gibi bir izlenim yaratır ama aslında bu simgesel düzenleme hem Masonluktan çok daha eski hem de yansıttığı töresel kavramlar bakımından başka kurumlardan alınmadır. Doğruluk ya da dürüstlük erdemi ile birlikte mecazi bir anlamda olmak üzere “ölçü”... Birçok meslek ve zanaat kurumunda bu kavramlar gönye ve pergel ile simgelenmiştir.

Rennes-la-Château köyündeki kilisede günümüzde de olduğunca korunmuş olup, Masonlukta görülenlere benzer birçok simge ve söz vardır ama bunlara bakarak bir bağdaştırma yapmak, bu kilisede doğrudan Masonluktan alınma öğelere yer verildiğini ileri sürmek, hele bunların Bérenger’in mutlaka bu kurum ile bağlantısını gösterdiğini söylemek doğru olmaz. Çünkü;

1.   Masonlukta kullanılan simgeler ve öz deyişler, başka birçok kilisede görülebilir. Bunların Masonluktan alındığını ileri sürmek yanlış olur. Çoğu Masonluğun ortaya çıkışından çok daha eski kaynaklıdır.

2.   Bu simge ve öz deyişlerden birçoğu salt Masonluğa özgü değildir. Başka kurumlarda da rastlanır. O kurumlar da kendi ilke ya da öğretilerine uygun düştüğü için aynı simge ve öz deyişleri benimsemiştir.

Bir diğer örnek olarak, Asmodeus’un heykelinin üzerine yerleştirilmiş olan bir levhadaki söz gösterilebilir. Orada, bu kez Fransızca olarak “Par ce signe tu le vaincras” (Bu işaretle onu yeneceksin) yazılıdır. Bunun çok daha popüler olan versiyonu Latincedir: “In hoc signe vinces”.

Bu deyiş, genellikle baş harfleri alınarak “I.H.S.V.” biçiminde kısaltılır. Bazı mason ritlerinde kullanıldığı görülür. Ancak Masonluğa özgü olduğu söylenemez. Şövalyelik tarikatlarının birçoğunda da kullanılmıştır.

Burada söz konusu olan “işaret” ise, “Labarum” olarak da anılan simgedir. Yunan alfabesindeki “çi” (X) ve “ro” (P) harflerinin üst üste getirilmesiyle oluşturulur.  (Buna da bir başka yazımın kapsamında ayrıntılı olarak değinmiştim.)

Rennes-la-Château kilisesindeki simgeler ve simgesel bir nitelik taşıyan anlatımlar çok yönlüdür. Kimisi Alşimi (Simya), kimisi Okültizm, kimisi Kabala, kimisi Tapınak Şövalyeleri ile bağlantılıdır. Prieuré de Sion’un benimseyişlerine de rastlanır.

Anlaşılan, Bérenger, Rennes-la-Château kilisesinde çeşitli kurum ve örgütlere ilişkin birçok öğeyi bir arada kullanmış. Böyle bir buluşma, İskoçya’daki ünlü Rosslyn Şapeli’nin dışında bir yerde zor bulunur. Ancak Bérenger’in yaptığı her işten ille de böyle bir anlam çıkarmaya kalkışmak da gerekmez.




Bu kilisenin gerçekten çok ilginç olduğu anlaşılıyor. Ben Languedoc’u gezdiğimde ne yazık ki turuma sapa kaldığı, sırf oraya gitmek için araba kiralamak gerektiği için Rennes-la-Château köyüne uzanamamıştım. Yazık oldu. Fakat bu anlatımlara bakarak, o bölgeye gidecek olanlara mutlaka bunu yapmalarını öneririm.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
3937 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2019, 10:06:25 ös
Gönderen: ebedicirak
0 Yanıt
2873 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2010, 09:44:23 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2679 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 14, 2010, 11:23:44 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3771 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2010, 02:32:01 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2516 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 16, 2010, 08:15:18 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5938 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 19, 2010, 11:41:46 ös
Gönderen: AKTUĞ
0 Yanıt
3037 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 20, 2010, 09:35:43 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
5066 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 22, 2011, 08:21:55 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3128 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2010, 10:24:56 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2544 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 24, 2010, 09:09:17 öö
Gönderen: ADAM