Evet, kesinlikle…
Bir ülkedeki mason örgütlerinin, yasaların indinde “ulusal” bir nitelik taşımakta oluşları, o ülkedeki Masonluğa ulusallık kazandırmayabilir. Bu olgu ancak masonların içtenlikle bir gerçek “ulusallık bilinci” ve anlayışına sahip olmalarıyla sağlanabilir.
Bir zamanlar, bir topluma “ulus” denilebilmesi için çok katı zümresel koşullar aranırdı. Yalnızca ortak ataların soyundan gelen, bununla da kalmayarak damarlarında kesinlikle katışıksız bir kan taşıyan kişilerin oluşturduğu bir topluma “ulus” denilebileceği kabul edilirdi. Sonraları, aynı toprak parçası üzerinde ve aynı bayrak altında yaşayan, “vatan” ya da “yurt” olarak niteledikleri topraklarının bütünlüğünü korumak için başkalarıyla savaşan insanların oluşturdukları topluluğa “ulus” denilir oldu; “toprak bütünlüğü ve ona sahiplenme”, ırk ve soy birliğine oranla öncelik kazandı.
Çağımızda ise “ulus” kavramı, artık ırk ve soy birliği zorunluluklarından uzaklaşmıştır. Uygarlıkta gelişememiş ya da az gelişmiş ülkelerde henüz ilkel çağlardaki ulus kavramı geçerliğini sürdürmektedir ama dilleri ve kültürleri gelişmiş ülkelerde artık ırk ve soy birliği değil, ortak duygular, ortak amaçlar, ortak heyecanlar, özellikle “içtenlikle birlik olma” istekleri öncelikli tutulmaktadır.
Çağımızın anlayışına uygun bir ulus “dil, kültür ve ülkü birliği ile, belirli bir sınırla çerçevelenmiş topraklar üzerinde yaşayan ve birbirlerine bağlı yurttaşların oluşturdukları sosyal ve politik topluluk” biçiminde tanımlanmaktadır. Masonlukta benimsenen ulus kavramı işte böylesidir.
Şimdi sorulması gereken şu: «Ulusallık, Masonluktaki “evrensellik” ile çelişmez mi?»
Ulusseverliği oluşturan asal etken, aynı toprak parçasının üzerinde yaşamak değil, ulusun bireyleri arasındaki birlik, bağlılık ve yakınlıktır. Bu tür bir ulusseverlik, İnsan Sevgisi’nin, İdeal İnsanlık Birliği’nin çok değerli bir aşamasıdır.
Bağnazlığa varan aşırı ulusçuluk, insanların, kendi uluslarından olmayanları aşağılamalarına, kötülemelerine, onların kendilerinden üstün oluşlarını çekememelerine, onlara düşmanlık beslemelerine, tüm dünyanın yalnızca kendileri için olduğunu sanmalarına, bunun sonucunda birçok ulusun düşmanlığını kazanmalarına, yani barışın bozulmasına neden olur.
Masonluk, ulusseverliğe aykırı bir kozmopolitlik değildir. Kendi ulusuna karşı sevgi ve bağlılık duygularından yoksun olan bir insanın, başka insanlara sevgi ve saygı besleyip insancılığın (hümanizmin) gerektirdiği yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenemez.
Her insan gibi her mason da önce kendi ulusunun bir bireyi, sonra insanlığın bir parçasıdır. Masonluğu ve masonları ulusal duygulardan, yurtseverlikten uzak sayanlar, gerçek insan severliğin ne olduğunu kavrayamayanlar ya da bunu anlamak istemeyenlerdir.
Konuyu yurdumuza getirelim: «Türk Masonluğu’nda nasıl bir ulusallık bilinci vardır?»
Hiçbir Türk masonun, ulusal çıkarlara ve ulusal bütünlüğe karşı ne bir sözü duyulmuş, ne de bu konuda bir eylemi görülmüştür.
Türkiye’deki mason derneklerinden hiçbirinin T.C. yasaları ve ulusal çıkarlara aykırı bir tutum takınmaları, herhangi bir olumsuz girişime kalkışmaları söz konusu olmamıştır. Türkiye’deki mason örgütleri, milli duyguları zayıflatan ya da ortadan kaldırma emelini güden birtakım doktrinlere ve davranışlara hiçbir zaman yanaşmamışlardır.
Türk masonları, birtakım “fanatik ideolojiler”e, yurdu emperyalist güçlerin sömürülerine âlet etmeye kalkışan girişimlere, özgürlükleri ortadan kaldırıp yurttaşları âdeta birer robot olmaya yöneltmeyi öngörür nitelikli rejimlerin Türkiye’de filizlenmesine her zaman karşı olmuşlardır.
Türk masonları için Türk Ulusu’nun bağımsızlığı, mutlu geleceği, bunun için gelişimi ve uluslararası platformlardaki yücelmesi hep öncelik taşımıştır.
Türk Masonluğu’ndaki ulusallık bilinci, her zaman Türk masonlarının dünya görüşlerini oluşturan temel öğelerden biri olmuştur. Bu bilinçte, Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” deyişi, âdeta bir masonik düstur edinilmiştir. Bu bakımdan, Türk masonlarının dünyadaki tüm diğer masonlara örnek oldukları bile söylenebilir.