Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Çevre Kirliliği  (Okunma sayısı 6371 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 21, 2007, 02:00:04 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

En geniş anlamıyla çevre “ekosistemler” ya da “biyosfer” şeklinde açıklanabilir. Daha açık olarak çevre, insanı ve diğer canlı varlıkları doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etmenlerin tümüdür.

İnsanları çevre kirliliği konusunda duyarlı hale getirebilmek için 1997 yılı çevre yılı olarak kutlandı.

Çevrenin doğal yapısını ve bileşiminin bozulmasını, değişmesini ve böylece insanların olumsuz yönde etkilenmesini çevre kirlenmesi olarak tanımlayabiliriz. Artık hepimizin bildiği gibi çevreden, içindeki varlıklara göre en çok yararlanan bizleriz. Çevreyi en çok kirleten yine bizleriz. Bu nedenle “Çevreyi kirletmek kendi varlığımızı yok etmeye çalışmaktır” denilebilir.

Bilinçsiz kullanılan her şey gibi temiz ve sağlıklı tutulmayan çevre de bizlere zarar verir. Bu nedenle çevre denince aklımıza önce yaşama hakkı gelmelidir. İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkı, canlı ya da cansız tüm varlıkları sağlıklı, temiz ve güzel tutarak dünyanın ömrünü uzatmak, gelecek kuşaklara bırakılacak en değerli mirastır.

1970′li yıllardan sonra bilincine vardığımız çevre kirliliği dayanılmaz boyutlara ulaştı. Çünkü artık temiz hava soluyamaz olduk. Ruhsal rahatlamamızı sağlayacak yeşil alanlara hasret kalmaya başladık. Yüzmek için deniz kıyısında bile yüzme havuzlarına girmek zorunda kaldık.gürültüsüz ve sakin bir uyku uyuyamaz, midemiz bulanmadan bir akarsuya bakamaz olduk. Kısaca artık kirleteceğimiz çevre tükenmek üzeredir. 2000-3000 yıl önce bir doğa cenneti ve büyük bir kısmı otlaklarla kaplı olan Anadolu’yu günümüzde bu durumlara düşürdük.

Doğada kirlenmeye neden olan etmenleri, doğal etmenler ve insan faaliyetleri ile oluşan etmenler olmak üzere iki grupta inceleyebiliriz.

Doğal etmenler:depremler, volkanik patlamalar, seller gibi doğadan kaynaklanan etmenlerdir.

İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan etmenler ise aşağıdaki gibi sıralanabilir.

Evler, iş yerleri ve taşıt araçlarında; petrol, kalitesiz kömür gibi fosil yakıtların aşırı ve bilinçsiz tüketilmesi.

Sanayi atıkları ve evsel atıkların çevreye gelişigüzel bırakılması.

Nükleer silahlar, nükleer reaktörler ve nükleer denemeler gibi etmenlerle radyasyon yayılması.

Kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması.

Bilinçsiz ve gereksiz tarım ilaçları, böcek öldürücüler, soğutucu ve spreylerde zararlı gazlar üretilip kullanılması.

Orman yangınları, ağaçların kesilmesi, bilinçsiz ve zamansız avlanmalardır.

Yukarıda sayılan olumsuzlukların önlenmesiyle çevre kirliliği büyük ölçüde önlenebilir.

Çevre bilimcilere göre genelde, aşağıda verilen iki çeşit kirlenme vardır.

Birinci tip kirlenme; biyolojik olarak ya da kendi kendine zararsız hale dönüşebilen maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Hayvanların besin artıkları, dışkıları, ölüleri, bitki kalıntıları gibi maddeler birinci tip kirlenmeye neden olur. Kolayca ve kısa zamanda yok olan maddelerin meydana getirdiği kirliliğe geçici kirlilik de denir.

İkinci tip kirlenme: biyolojik olarak veya kendi kendisine yok olmayan ya da çok uzun yıllarda yok olan maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Plastik, deterjan, tarım ilaçları, böcek öldürücüler (DDT gibi), radyasyon vb. maddeler ikinci tip kirlenmeye neden olur.

Kalıcı kirlenme de denilen ikinci tip kirlenmeye neden olan maddeler bitki ve hayvanların vücutlarına katılır. Sonra besin zincirinin son halkasını oluşturan insana geçerek insanın yaşamını tehlikeye sokar. Örneğin; Marmara denizine sanayi atıkları ile cıva ve kadminyum iyonları bırakılmaktadır. Zararlı atıklar besin zincirinde alglere, balıklara ve sonunda insana geçerek önemli hastalıklara ve ani ölümlere neden olmaktadır.

Köy gibi kırsal yaşama birliklerindeki insanlar genellikle büyük kentlerde yaşayan insanlardan daha sağlıklı ve daha uzun ömürlüdür. Çünkü kırsal ekosistemler, çevre kirliliği yönünden kentsel ekosistemlerden daha iyi durumdadır. Bunu bilen kent insanı fırsat buldukça, çevre kirliliği en az olan kırlara, köylere koşmaktadır.

Günümüzde en yaygın olan kirlilik su, hava, toprak, ses ve radyasyon kirliliğidir.

« Son Düzenleme: Haziran 07, 2011, 08:20:17 ös Gönderen: Nomen est omen »


Temmuz 21, 2007, 02:00:33 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

SU KİRLİLİĞİ

Yeryüzündeki içme ve kullanma suyunun miktarı sınırlıdır. Zamanla su kaynaklarının azalması, insan nüfusunun artması ve daha önemlisi, suların kirlenmesi yaşamı giderek zorlaştırmaktadır.

Su kirliliğini oluşturan etmenlerin başında lağım sularıyla sanayi atık suları gelmektedir. Bunun yanında petrol atıkları, nükleer atıklar, katı sanayi ve ev atıkları da önemli kirleticilerdir. Bunlar deniz kenarındaki bitki ve alg gibi kaynakları yok etmektedir. Kirlenme sonucu denizlerde hayvan soyu tükenmeye başlamıştır. Örneğin; Marmara denizi, kirlilik nedeniyle balıkların yaşamasına uygun ortam olmaktan çıkmıştır. Karadeniz’deki kirlenme nedeniyle hamsi ve diğer balık türleri giderek azalmaktadır. İstakozların larva halindeyken temiz su bulamamaları nedeniyle nesilleri tükenmektedir. Nehir ve göllerimizde kirlilik nedeniyle canlılar tükenmek üzeredir.

Yeni yeni kurulmaya başlanan arıtma tesisleri, lağım ve sanayi atık sularını hem kimyasal hem de biyolojik olarak temizlemektedir. Böylece hem sulama suyu gibi yeniden kullanılabilir su kazanılmakta hem de denizlerin kirlenmesi önlenmektedir. Bu nedenle sanayileşme mutlaka iş yerleri planlanırken arıtma tesisleri ile birlikte düşünülmelidir.


Temmuz 21, 2007, 02:23:31 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

HAVA KİRLİLİĞİ

Hava, içinde yaşadığımız gaz ortamı oluşturmanın yanında yaşam için temel bir gaz olan oksijeni tutar. Oksijen yanma olaylarını da sağlayan temel bir maddedir.

Temiz hava olarak nitelendirilen atmosferin alt katmanı; azot, oksijen, karbondioksit ve çok az miktarda diğer gazlardan oluşur. Ayrıca atmosferin üst katmanında bir de ozon gazının (O3) oluşturduğu tabaka vardır. Ozon, güneşten gelen zararlı ışınların çoğunu yansıtıp bir kısmını tutarak yeryüzüne ulaşmasını engeller.

Evler, iş yerleri, sanayi kuruluşları ve otomobillerin çevreye verdikleri gaz atıklar havanın bileşimini değiştirir. Havaya karışan zararlı maddelerin başlıcaları kükürt dioksit (SO3), karbon monoksit (CO), karbon dioksit (CO2), kurşun bileşikleri, karbon partikülleri (duman), toz vb. kirleticilerdir. Ayrıca deodorant, saç spreyleri ve böcel öldürücülerde kullanılan azot oksitleri, freon gazları ile süpersonik uçaklardan çıkan atıklar da havayı kirletir.

Zararlı gazların (özellikle kükürt bileşikleri); yağmur, bulut, kar gibi ıslak ya da yarı ıslak maddelerle karışmaları sonucunda asit yağmurları oluşur. Asit yağmurları da bir yandan orman alanları vb. yeşil alanları yok etmekte bir yandan da suları kirletmektedir.

Aşırı artan CO2, atmosferin üst katmanlarında birikerek ısının, atmosfer dışına çıkmasını engeller. Böylece yeryüzü giderek daha fazla ısınır. Bu da buzulların eriyerek denizlerin yükselmesine kıyıların sularla kaplanmasına neden olabilecektir. “Sera etkisi” denilen bu olay sonucu denizlerin 16 metre kadar yükselebileceği tahmin edilmektedir.

Freon, kloroflorokarbon (CFC) gibi gazların etkisiyle ozon tabakası incelmektedir. Bunun sonunda güneşin zararlı ışınlarıyeryüzüne ulaşarak cilt kanseri gibi hastalıklara ve ölümlere neden olmaktadır. Sonuçta, biyosferin canlı kitlesini yok etme tehlikesi vardır.

Büyük yangınlar da önemli ölçüde hava kirliliği yaratır. Örneğin; orman yangınları, körfez savaşında olduğu gibi petrol yangınları vb.

Hava kirliliği aşağıda verilen uygulamalarla önlenebilir:

Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir. Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece, otomobil egzozlarının neden olduğu kirlilik azaltılabilir.

Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.

Yeşil alanlar artırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.

Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmamalıdır.



Temmuz 21, 2007, 02:27:48 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

RADYASYON

Radyoaktif element denilen bazı elementlerin atom çekirdeğinin kendiliğinden parçalanarak etrafa yaydığı alfa, beta ve gama gibi ışınlara radyasyon denir. Çevreye yayılan bu ışınlar, canlı hücreleri doğrudan etkileyerek mutasyon denilen genlerdeki bozulmaya neden olur. Çok yoğun olmayan radyasyon, canlının bazı özelliklerinin değişmesne neden olurken yoğun radyasyon, canlının ölümüne neden olabilir. Örneğin; 1945′te Japonya’ya atılan atom bombası, atıldıktan sonraki 7 gün içinde, vucutlarının tamamı 10 saniye radyasyon almış insanların % 90′ı hiç bir yara ve yanık izi olmadan öldü. 26 Nisan 1986′da Çernobil’deki nükleer kazanın; ani ölümler, gebe kadınlarda düşük olayları, kan kanseri, sakat doğumlar gibi olumsuz etkileri oldu.

Bir çevredeki belli bir dozun üzerinde olan radyasyon, canlının vücut hücrelerini etkileyerek doku ve organlarda bozulmalara, anormalliklere, üreme hücrelerini etkileyerek doğacak yavrularda sakatlıklara neden olur. Uzun süre radyasyon etkisinde kalmanın yaratacağı sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Kanser oluşması,

Ömrün kısalması (erken ölümler),

Katarakt oluşması,

Sakat ve ölü doğumlar şeklinde sıralanabilir

Radyasyonun zararlı etkilerinden korunmak için, alınabilecek başlıca önlemler şunlardır:

Özel giysiler (kurşun önlük, özel maske) kullanılmalıdır.

Radyasyon kaynağından uzak durulmalı, en kısa sürede radyasyonlu ortam terk edilmelidir.

Radyasyonlu cihazlarla yapılan teşhis ve tedaviye sık sık başvurulmamalıdır.

Radyasyon, doğadaki radyoaktif maddelerden çok, bunların kullanıldığı ortam ve olaylardan çıkar. Bunlar; nükleer santraller, nükleer enerjiyle çalışan gemiler ve nükleer denemelerdir. Ayrıca teşhis ve tedavide kullanılan bazı cihazlar, tıbbi malzemelerin ve suların dezenfekte edilmesi için kullanılan araçlardan da radyasyon yayılmaktadır



Temmuz 21, 2007, 02:57:34 öö
Yanıtla #4

Gürültü Kirliliği

Kent gürültüsünü artıran sebeplerin başında trafiğin yoğun olması, sürücülerin yersiz ve zamansız klakson çalmaları ve belediye hudutları içerisinde bulunan endüstri bölgelerinden çıkan gürültüler gelmektedir. Meskenlerde ise televizyon ve müzik aletlerinden çıkan yüksek sesler, zamansız yapılan bakım ve onarımlar ile bazı işyerlerinden kaynaklanan gürültüler insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz yönde etkilemekte, fizyolojik ve psikolojik dengesini bozmakta, iş verimini azaltmaktadır.


Gürültünün insan üzerindeki etkilerini 4'e ayırabiliriz:

1.Fiziksel Etkileri:
Geçici veya sürekli işitme bozuklukları.

2.Fizyolojik Etkileri:
Kan basıncının artması, dolaşım bozuklukları, solunumda hızlanma, kalp atışlarında yavaşlama, ani refleks.

3.Psikolojik Etkileri:
Davranış bozuklukları, aşırı sinirlilik ve stres.

4.Performans Etkileri:
İş veriminin düşmesi, konsantrasyon bozukluğu, hareketlerin yavaşlaması.


Gürültüye maruz kalma süresi ve gürültünün şiddeti, insana vereceği zararı etkiler. Endüstri alanında yapılan araştırmalar göstermiştir ki; işyeri gürültüsü azaltıldığında işin zorluğu da azalmakta, verim yükselmekte ve iş kazaları azalmaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre; meslek hastalıklarının %10'u, gürültü sonucu meydana gelen işitme kaybı olarak tespit edilmiştir. Meslek hastalıklarının pek çoğu tedavi edilebildiği halde, işitme kaybının tedavisi yapılamamaktadır.
ars longa, vita brevis...


Temmuz 29, 2007, 12:24:10 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

gerçektende gürültü kirliliği ciddi bir  sorun, özellikle büyük kentlerde.


Haziran 07, 2011, 12:48:09 ös
Yanıtla #6

yeni bir konu başlatmak istedim ama olmadı, sanırım sorun var, ama bu ilginç haberi buraya eklemek istedim

İnsanlığı bu et mi kurtaracak?
Eğer laboratuar çalışmaları başarıyla sonuçlanırsa; 2 ay içerisinde 10 hücreden 50 bin ton et üretilecek.
ntvmsnbc
Güncelleme: 12:23 TSİ 07 Haziran. 2011 Salı
İSTANBUL - Geçtiğimiz yıl gıda sektöründe yaşanan mali sıkıntılar ve et fiyatlarının bir hayli pahalılanmasıyla beraber "ithal et" gündeme gelmişti. Yerli üreticiler büyük sıkıntı içerisindeydi, çünkü talebe yeterli cevap verilemiyordu. Yapılan et ithalatından sonra kasaplar ve marketlerdeki et reyonlarında fiyatı çok daha ucuz olan ithal etler yerini almaya başladı. Kimi üreticiler ve vatandaşlar bu duruma tepki gösterirken, bir kısım ise olumlu karşıladı.

Tartışmalar helan sürerken, şimdilerde gündemde yepyeni bir konu var: "Laboratuar eti"

Bilim adamları, laboratuarda yenilebilir et üretecek. Hollanda, İngiltere ve ABD'de yapılan çalışmalarda ciddi bir yol kat edildi.

Eğer çalışmalar sonuçlanırsa, hayvanlar et için öldürülmeyecek

Peki bu laboratuar eti nasıl hazırlanacak? İşte formülü...


resmi kopyalayamadım, ama yaşadığımız 21.yy, yeni nesillere bambaşka bir yaşam biçiminin yavaş yavaş geldiğini gösteriyor
yeni devrimlere hazır olalım
sevgiler...saygılar...
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


Haziran 07, 2011, 03:18:09 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Sayın sahnesarsan,
Belkide yeni konu açmamanız daha iyi olmuş. Tesadüfler bazen iyidir. Böyle bir konu hakkında bir kaç şey söylemek isterim.
Greenpeace gibi kuruluşlara da inanmayın lütfen, hepsi sahtekardır.
Kişisel mücadelenin de hiçbir faydası yoktur. Yani daha az kağıt kullanalım, havayı kirletmeyelim, çevremizi temiz tutalım, geri dönüşümlü şeyler kullanalım safsatasına da inanmayın lütfen. Bunların hiçbir anlamı yoktur. Dilediğiniz gibi yaşayın bence,  artık çevre kirlenmesinin önüne geçilemez. Zaten geçilecekse bile sizin kullanımızla hiç bir bağlantısı yoktur.
Bakmayın onca reklama hepsi kandırmaca.

Yazı hakkında ise, böyle bir şey yapılabilirse, çok şey değişebilir. Dünyada su kullanımının çoğu tarıma gider, tarımsal ürünlerin %70 ise hayvan besiciliği için yapılır.


saygılarımla...

« Son Düzenleme: Haziran 07, 2011, 03:29:13 ös Gönderen: Prometheus »
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Haziran 07, 2011, 08:05:56 ös
Yanıtla #8

« Son Düzenleme: Haziran 07, 2011, 08:19:52 ös Gönderen: Nomen est omen »
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


Haziran 07, 2011, 11:58:12 ös
Yanıtla #9
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 667
  • Cinsiyet: Bay

Saygılar,
iki kelam edeyim, Demekki herşeyin kirliliği olabiliyormuş, Dikkat edin, herşeyi kirleten insan. Doğa kendi kendisini kirletmediğine göre. Bu durumda temizlemek de insana düşüyor. Günümüz dünyası olarak düşündüğümüzde bu temizliğe büyük ihtiyaç var. Bu durum da, önce insanı temizlemeliyiz. ''İnsan temizlemeliyiz'' demiyorum :), ''insanı temizlemeliyiz''. Bu da eğitimle olacak bir şey. Eğitimden de kastım köklü ve yalansız bir eğitimden söz ediyorum. Üniversite düzeyi, müfredatı sade bir meslek içeren bir eğitim değil. Doğru bilgilerle, farklı müfredatlı bir eğitimden söz ediyorum. Çevrenizde dikkat ediyorsanız üniversite eğitimi almış insanların dahi, çevre kirlenmesine duyarsız olduğunu görebilirsiniz. Farklı bir müfredat farklı bir eğitim bu yüzden gerekli bence. İnsanı temizlediğimizde bu sorun ortadan kalkar. Yanılıyormuyum.
Saygılarımla


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
5275 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 05, 2009, 03:06:52 ös
Gönderen: Mozart
1 Yanıt
4778 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 24, 2009, 06:41:29 öö
Gönderen: erdal
11 Yanıt
4863 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2014, 10:11:33 öö
Gönderen: edebiyat_ogr