1928’de doğan Arthur A. Cohen, ana teolojik çalışması Doğal ve Doğaüstü Yahudi’yi (The Natural and the Supernatural Jew) yayınladıysa da, Holokost’un dini etkileri konusuna, ancak ölümünden 5 yıl önce, 1981’de Tremendum adlı eserinde değindi. Holokost’u diğer olaylardan ayırmak için Cohen, Avrupa Yahudilerinin yok edilmesinden Tremendum diye bahseder. Bu terimin kullanımı, Alman Protestan teolog Rudolf Otto’nun The Idea of the Holy adlı çalışmasına dayanır. Burada ‘Kutsal’, Tanrı’nın mevcudiyetinin bir boyutu olarak anlaşılır. Otto’ya göre, Tanrı yakındır ve mevcuttur, ancak bir o kadar da korkutucu ve kavranması zordur. Bu durumu Otto, ‘Myterium Tremendum’ yani, ‘Mutlak Gizem’ olarak ifade eder. Kutsal’ın fenomonolojisi; Tanrı’nın, merhamet, sevgi ve adaletin geleneksel biçimleriyle değiştirilmiş dehşet- gizeminin farkındalığıyla başlar. Bu geleneksel biçimler, Tanrı’nın sarsıcı mevcudiyetini , dingin, küçük bir sese dönüştürmüştür.
Cohen’in yazdığı gibi, ‘Mutlak Gizem’in ( Mysterium Tremendum )un karşıtı ‘İnsani Tremendum’dur. ( ‘Human Tremendum’):
Artık ölümden korkmaz gözüken ya da daha doğru bir ifadeyle, bundan, ölümün kendisini reddedecek kadar bütünüyle korkan insan, bu reddediş ve inkarını , ölümün ilahiyatına bir cesetler dağı inşa ederek onaylar ve ölümü sonu gelmeyen bir cinayetin sihriyle yatıştırır. (Cohen, 1981, 18-19)
Ölüm kampları Tremendum’dur, ölümün çılgınca kutlanması için yapılmış mabetlerdir. Tartışmalı şekilde, Yahudiler de ideal kurbanlardır çünkü onların hayatta kalması, yaşamın kendisinin direnişi ve azmidir. Başka inançları benimseyen din değiştirmiş Yahudiler, Yahudiliğin yaşamsallığını artık elinde tutamadığını iddia ederler. Yahudiler ölü olarak tasavvur edilir. Dolayısıyla, Yahudi olmayanların kurtuluşu için, yaşayan Yahudilerin ölmesi gerekir. Bu bağlamda Cohen, Martin Buber’in Yahudi ulusunun tarihinde hiçbir duraklama olmadığını savunan görüşüne değinir. Buber’e göre, Kutsal Ruh’un dolduracağı bir boşluk yoktur. Cohen Yahudi tarihinin bu şekilde yorumlanmasına katılır ancak tarihin diğer yanını değerlendiremediğini iddia eder: Bu da yıkım duraklamasıdır. Tremendum çağında, zaman ve nedensellik engellenmiştir. Bu zamanda şeytani ola,n olayların dizisini birbirinden ayırır ve insanlar cehennemin dipsiz kuyusuna derin derin bakmaya zorlanır.
Yahudilik için bu onurlu bir deneyim değildir. Tapınak’ın yıkılışı ve ulusun yıkılışı da dipsiz bir kuyudur. Bunlar birer duraklamadır:
Dipsiz kuyu (Cehennem çukuru) açıldı ve Yahudiler, suçu doğrulayarak, cehennemi reddederek, şeytani olan karşısında kendi sorumluluklarını alarak bu çukuru kapattı. (21)
Yahudiler’in İspanya’dan kovulmaları da başka bir duraklamadır. Dipsiz kuyu yeniden açılmış ve Yahudiler suçlarını doğrulamışlardır. Bu olayı tarihin sonuna dönüştürmüşler ve görünmez, mistik bir boyutun başlangıcı yapmışlardır. Şeytani olanın üçüncü duraklaması da Holokost’tur. Ancak, artık birinci duraksamanın ardından yaşamlarına devam edebilenlerin yaptığı gibi karşılık vermek mümkün değildir. Yahudiler, Nazi rejimi altında başlarına gelen yıkımdan sorumlu değillerdi. Aynı şekilde, Yahudiler ikinci duraksamadan kurtulanlar gibi de karşılık vermemeliydi. İspanya sürgünün ve Sefarad Yahudilerinin büyük kısmının yok edilmesinin Kabalistik yorumu, modern Yahudilik için geçerli bir yaklaşım öne sürmez. Üçüncü ‘cehennem’ ne suçluluk duygusu ne de umutla karşılanmalıdır.
Cohen, ölüm kamplarının dipsiz uçurumunun aşılamayacağını iddia eder ve bunun yerine incelenmesi gerektiğini vurgular. Ta derinine kadar inilmeye girişilmelidir. Yahudiler için ölüm kampları tarihi gerçeği oluşturur: Yahudiler, tıpkı kendileri tanık olmuş gibi bu olayı yaşamakla sorumludur. Onlar, Tremendum’u tıpkı bütün Yahudi nesillerinin Pesah’ta , kendilerini Mısır esaretinden kurtulan esirler gibi görmekle yükümlü oldukları gibi deneyimlemelidir. Holokost hakkında dini törenler yapmak ya da midraş yazmak yeterli değildir- bunun yerine Yahudiler yeni bir dil yaratmalıdır. Tremendum’u her şeyden ayırarak ve bu derin çukura girerek , bu trajediyi insanlığın bütün deneyimi ile yeniden birleştirmek mümkün olmalıdır.
Cohen’in görüşüne göre, Tremendum, Tanrı’nın doğası hakkındaki geleneksel Yahudi fikirleri hakkında şüpheler uyandırır. Tramendum, ölüm kaplarındaki vahşete verilmesi gereken bir karşılığa ihtiyaç duyar. Holokost’tan önce geleneksel Yahudiliğin ön kabullerine saldırılıyordu. Yahudi teologlar, aşkın Tanrı doktrini ile Tevrat’ta betimlenen sevgi dolu, merhametli ve adil kurtarıcı arasındaki uzlaşmayı ancak gizem kavramına başvurarak sağlayabiliyorlardı. Tremendum bu şaşkınlığı daha yoğunlaştırır. Günümüzde altı milyonun ölüm nedenin açıklanması gerekir. Bu sorun karşısında Cohen, Tanrı’nın gerçekliğini ve Tanrı’nın yaratılmış düzenle olan ilişkisini yeniden tanımlar
Cohen, geçmişin neo-ortodoks teologlarının , Tanrı’nın dünyayla nasıl ilgilendiğini açıklarken paradoks kavramını kullandıklarına dikkat çekmiştir. Ancak bütün bu biçimlendirmeler Tanrı’yı her şeyden üstün, hayranlık uyandıran olarak tanımlar ve inançlıların varoluşsal durumlarını, imanını koruyup felsefi sorgulamalardan sakınan biri olarak ele alarak sınırlı kalır. Ancak böyle bir görüş de tatmin edici değildir çünkü Tremendum’u , orada olmayan ya da saklı kalmış Tanrı’nın karşısına koyar. Bu da birinin büyüklüğünün ötekinin gizemini , bu yüzyılın karanlık gecesinde birbirleriyle yüzleşmeye zorlamadan geçmesine neden olur. Cohen’e göre, bunun yerine yapılması gereken, birkaç tane önemli özelliği olan yapıcı bir teoloji oluşturmaktır. İlk olarak Tanrı, tarihin kötülük tarafından yaralandığı bir kainatta hüküm sürmelidir. İkinci olarak, Tanrı ile yaradılışın ilişkisi şeytani yapıları da içermelidir. Olumsuz olaylar anlamlı ve değerli olarak anlaşılmalıdır. Üçüncü olarak, Tanrı gerçeği Tanrı’nın tarih içindeki yerinden ayrılmamalıdır.
Tramendum, Yahudileri Tanrı’nın hiçliğin kıvılcımı ile canlandığını savunan mistik Yahudi inancını kabul etmeye yükümlü kılar. Kabalaya göre ( Yahudi mistisizmi) evrenin yaradılış teorisi , doğalarını ve yaşamsallıklarını Tanrı’dan alan varlık yayılımları olduğunu açıklar. En alçaktan en yükseğe doğru çıkarlar ve kendi yapılarının karmaşıklığı ile beraber İlahi Olana bağlanırlar. İlahi olanla ilişkisi açısından ‘bitmemiş’lerdir. Cohen, ancak bu Kabala düşüncesiyle Holokost’tan bir anlam çıkarmanın mümkün olduğunu vurgular. İlahi kelam , hiçlikten yaradılışın esasıdır. İlahi doğanın tümü, hiçliğin mevcudiyetiyle büyüdüğü gibi, yaradılış da, insanlardaki özgür seçim gibi, Tanrı’nın içindeki bir zorunluluktur. İlahi olan taşar: Tanrı’da mutlak olanı, O’ndaki tamlıkta kavrarız. Yeni biçimler, başlangıçlar ve yaradılışlar , zaten sonsuz Şimdideki Tanrı’nın içindedir. Bu yaratıcı süreç, esas özelliği özgürlük olan insanlar tarafından tamamlanır. Tanrı olasılıkları vücuda getirir ancak erkek ve kadınlar harekete geçmekte özgüdür.
Önceki çağlarda, Yahudiler Tanrı’nın insanlık tarihinde faaliyette olduğuna inandılar. Dolayısıyla, seçilmiş halkını Mısır esaretinden kurtardığını düşündüler. Ancak Cohen’e şöyle der: “Tanrı özelliklerimize ya da tarihi koşullarımıza göre stratejiler üretmez, aksine geleceğimizin gizemi , eylemlerimiz değil, bir arada oluşumuzdadır. (97).” Cohen şöyle devam eder: Tanrı müdahale eden olarak değil, geleceğimizin umudu olarak görülmelidir. O, tarihi olayların nedeni olmamakla birlikte, olanlara karşı kayıtsız da değildir. İlahi yasa, tarihi olanın içindeki ince bir lamba teli gibidir.Yine de, tarihi olaylar insani özgürlüğümüzün etki alanıdır. Dolayısıyla, Tremendum , lamba telinin ışık yayacağına mı yoksa yanacağına mı Tanrı’nın değil, insanların belirlediğini açıklar: “İnsan ilahi lamba telini kısabilir, yakabilir, karartabilir... tarihi, olanın, şeytani Tremendum’la belirtilmek istenen işte budur. “(98)
Önceden, Yahudiler, tarihi, Tanrı’nın eylem alanı olarak gördüler. Olaylara, Tanrı’nın sonsuz planının gerçekleşmesinin adımları olarak bakıldı. Tarih, Tanrı isteğinin bir manifestosuydu. Bu görüşe göre, tarihi olan da, Yahudilerin önemli bir rol oynadığı Tanrı krallığının manifestosunun sahnesiydi. Ancak modern dünyada, Yahudiler, dün Sina dağında oldukları gibi değiller. Tanrı’nın kainattaki tek makam olduğu- kral, yönetici ve otorite- artık mümkün değil. Tek makamın İlahi olan olduğunu düşünmek bir hata.
Dolayısıyla Cohen, Tanrı’nın kainatla olan ilişkisi hakkındaki geleneksel düşüncenin yeniden ele alınması gerektiğini savunur. Tarihi olaylar, ilahi nedensellikten çok insanın özgürlüğünün bir sonucu olarak anlaşılmalıdır. Bunun ışığında, Tremendum, dünyayı yakmış insani bir volkandır bu tıpkı ölü bir yanardağ gibidir: korkutucu ancak sessizdir, ağzının açık oluşu dehşet vericidir, ateş ve magmayı sürekli anımsatır. Ancak şimdi sessiz ve hareketsiz varlığıyla insan hayatları için açık bekler. (108-9)” Bu yıkım, ulusun yaşamında bir duraksamadır ve bu da tarihi yönlendiren ve müdahale eden klasik Tanrı kavramını yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. Cohen’e göre, Holokost, Tanrı’nın yüce planının bir parçası olmaktan çok, insanın yarattığı bir şeydir. Avrupa Yahudilerinin başına gelen bu felaketten sorumlu tutulması gereken Tanrı değil insan oğludur.
Referanslar / Arthur Cohen’in Önemli eserleri
Arthur A. Cohen, Tremendum, New York, 1981
Daha Fazla Bilgi İçin:
S. Katz, Post-Holocaust Dialogues: Cultural Studies in Modern Jewish Thought, New York, 1983