Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Lou Andreas Salomé  (Okunma sayısı 4624 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 18, 2013, 08:27:31 ös
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Kendisi hem kitap hem şiir yazarı olduğu için konuyu 'edebiyat' başlığı altına açmayı uygun buldum.



Nietzsche ve Rilke’nin aşık olduğu, Freud’un yakın dostu olan kadın sevgili ve güzel Salome… Nietzsche ve Paul Rée’nin evlenme tekliflerini reddederek entelektüel birlikteliği savundu; asla cinsel birlikteliğin yaşanmadığı bir evlilik yaptı. Sadakat’i reddetti, Freud’la dostluğu ölene dek sürdü. Girdiği her ortamda etkili oldu; yaptığı ve öğrendiği her şey üzerine düşündü ve yazdı.
 Bu adamların yaşamana dokunmuşluğunun yanında kimdir Salome, onların yanında olmak dışındaki kimliği neydi? Ne düşündü? Ne yazdı?“Sizin geçiş dediğiniz şey nedir? Eğer bunun arkasında onun için bu dünyadaki en harika şeyi yani özgürlüğü terk etmek gibi bir art amaç varsa, o zaman ben hep geçişe saplanıp kalmak istiyorum; çünkü vazgeçmiyorum.” Bunları yazdığı zaman yirmili yaşlarının başındaydı Salome ve bu yazısıyla o zamanlar bile ne istediğini açıkça söylüyordu. Tamamen özgürlük, kendisi için hiçbir kimseye, hiçbir şeye hesap vermemek, sürekli geçiş içinde yaşamak belirsiz ve yeni olana ilerlemek.
 
Rusya’da yaşayan Alman asıllı bir ailenin en küçük çocuğudur. Babası Çar’ın hizmetinde bir generaldi. Çok erken yaşta insan ilişkilerine karşı ilgi duymaya başladı. Hayalperestti. Annesinin göstermek istediği kadın imgesinden uzaktı. Kabul törenlerine katılmaktan da bu yüzden kaçınıyordu. Annesinin ona tanıttığı tanrı fikride Salome’de kişisel bir tanrıya dönüşür. Hayallerini anlattığı, konuştuğu, şakalaştığı arkadaş, dost bir tanrıdır onunki. Ergenlik döneminde tanrının ortadan kayboluşu diye isimlendirdiği durum ortaya çıkar. Onun tanrı imgesi birden bire gerçeklikle örtüşmeyen bir duruma gelir. Kendisi bu durumu, ilk çocukluk deneyimini ölüm olayıyla betimler. Salome tanrının varlığından kuşku duymuyordu tanrı sadece ölmüştü hepsi bu…
 
Hayatına giren ilk erkek kendisinden yirmi beş yaş büyük bir rahip olan Hendrik Gillot’ur. Bu ilişki onun gelişimi açısında önemli bir yapı taşıdır. Spinoza’yı, Leibniz’i, Kierkegaard’ı, Dostoyevski’yi ondan öğrenir. Bazı pazar vaazlerini yazar. On dokuz yaşında ailesine karşı gelerek Zürih’e gider. Burada teoloji, felsefe ve sanat tarihi okur. Yirmi dört yaşındayken “Tanrı ile Savaşım” adlı ilk romanını yazar. 1882’de İtalya’ya gider ve burada Maldivia von Meysenburgu tanır. Yalnız yaşayan ve aydın bir yazar olan Maldivia, Salome için özgür bir hayat sürmenin kadının hakkı ve görevi olduğu düşüncesini simgeler.
 
Bir süre sonra Roma’da Nietzsche ile tanışır. Aralarında kurulan tinsel ilişki Nietzsche tarafından bir evlilik teklifine kadar varır. Salome’den olumlu yanıtın gelmemesi ilişkilerinin kesilmesine ve Friedrich’in kötü yorumlarına neden olur. “ Bu kuru, kirli, kötü kokan maymuncuk, yalancı memeleriyle bir felaket.” Yine de Nietzsche başlangıçta Salome’nin güçlü benlik bilincinden etkilenmiş, biçemini tiksindirici bulsa da bir gün yazmayı öğreneceğini düşünmüştür. Nietzsche haklı çıkar. 1890’dan 1934’de kadar Salom’e günlük gazetelerde, haftalık dergilerde, yazınsal, felsefik ve psikolojik yayımlarda yüzden fazla makale, öykü, şiir ve kitap konuşması yayımlar. 1885-1931 arasında on dokuz kitabı çıkar. Hayat Lou’nun felsefesinin temelini oluşturur. Geleneklere uymayan bir hayat sürer. Paul Reey’le evliliğinin bitmesinin ardından Carl Andreas’la evlenir. Güvenli burjuva ortamında bir çok aşk ilişkisi yaşar. Bu aşk maceraları içindeki en ilginç olay evli olmasına rağmen ilk cinsel ilişkisini Rilke ile yaşamasıdır.
 
1903’te Berlin’e taşınır. Orada tiyatro “Frei Bühne”yi kuran ve haftalık dergi çıkaran sanatçı ve yazar grubuna katılır. İlk sergiledikleri oyun İbsen’in bir oyunudur. İbsen’in kadın karakterleri Salome’yi çok etkiler. Bu ilgi İbsen’in kadınları adlı bir eser yayımlayana kadar sürer. Psikanalize ilgi duyan Salome Viyana’da Freud ile tanışır. Freud’un onu desteklemesi ve onurlandırması Salome’yi cesaretlendirir. Psikanalizde en çok ilgisini çeken konu Narsisizmdir. Özneyle uğraşmayı özel tutkusu olarak niteler. Çalışmalarını dergilerde yayımlar.
 
Salome’nin en tanınmış ve en özgün yapımı “Erotik”tir. Erkek ve kadın arasındaki aşk üzerine yazılan dört makaleden oluşur. Aşk bir erkeğe yada kadına yönelik değildir.Ona göre erotik sevgi içinde biz, sandığımız gibi başkasıyla dolu değilizdir. Kendimizle, kendi durumumuzla doluyuzdur. Biz başkasına değil kendimize sarılıyoruzdur. Aşk kendi ölümüne çabalar. Aşk bu amaçtan vazgeçerse, gerçekleşmemiş bir çaba olarak yaşar. Salome için sadakat, özgürlüğü engelleyerek aşkın kendisini yok etmesinde önemli rol oynar. “Kadınların düşünceleri kalplerinden doğar” gibi kimi ifadeleri onun hemcinsleriyle arasına mesafe koyduğunu gösterir.
 


Evlilik, sevginin katilidir; evli eşler “birbirleri için önemsizdirler”. Sevgi, arkadaşlığın bayağı alt sıralarındadır; arkadaşlık, sevgiye ve daha da kötüsü cinselliğe dönüşerek yok olma riskinden korunmalıdır, çünkü “bedensel tutkudan ruhsal sempatiye giden yol yoktur, ama ikinciden birinciye gidilebilir” Her iki yolda da Salome’den bir tek şiir düşer insan aklına
 
Kıyamete kadar olmak, düşünmek, yaşamak
 Tut beni sımsıkı kollarında
 Verecek başka mutluluğun yoksa,
 Acılarını ver bana…
 
-
 

-
 Yazar ve psikanalist Lou Andreas Salome önceki yüzyılın en ilginç simalarındandı. 19. yüzyıla damgasını vuran üç erkek, Nietzsche, Rilke ve Frued onun sevgilisi olmuşlardı. “Salome Yaşamı ve Yapıtları” adli kitap, birilerinin sevgilisi ya da arkadaşı olarak değil bağımsız bir insan, düşünür ve yazar olarak onu anlatıyor…
 
Özgür ve entelektüel…

Selami Akbaş
 
Çoğumuz, Salome’yi, Nietzsche Ağladığında adlı kitaptaki entelektüel, erkeklerin başını döndüren, cüretkâr ve başına buyruk genç kadın olarak merak ettik ama tanımadık. Roman bize Salome’yi diğer erkeklerin gözünden anlatıyor ama bir karakter olarak islemiyordu. 1993 yılında Afa Yayınlarından çıkan “Kız kardeşim, Karım” adini taşıyan H.F. Peters imzalı kitap Salome’yi yakından tanıma fırsatı verse de piyasada baskısı tükendiğinden arayanlar ulaşamıyordu. Ayrıntı Yayınları bu hafta, Angela Livingstone’un kapsamlı çalışması Salome-Yaşamı ve Yapıtları’nı yayımladı.
 
Petersburg, Viyana, Berlin, Münih ve Paris’te geçmiş; sanata, yazına, felsefeye adanmış yetmiş altı yıllık bir ömür; ünlü dostlar, sevgililer, meslektaşlar; romanlar, şiirler, oyunlar, felsefe yazıları, bilimsel çalışmalar; Zerdüşt’e, Duino Ağıtları’na ve psikanalize vurulan damga; en çok da tutkuyla örülmüş bir yasam: Düşünmeye, yazmaya ve yasamaya dört elle sarılmış bir kadın… Çekici, özgür ve dolu dolu yaşanmış bir hayat.
 
Büyülü etki

Lou Andreas-Salome hakkında en iyi bilinen şey belki de onun zamanının önde gelen pek çok ismiyle ahbap olduğu ve bunların hepsi üzerinde büyülü denebilecek bir etki bıraktığıdır. Görünüşe bakılırsa Salome, ya şans eseri hep doğru zamanda doğru yerde olmuş ya da bulunduğu yer her neresiyse, zekâsı ve çekici kişiliğiyle orayı renklendirmiş, zenginleştirmiş. Bu ikilem, ölümünden sonra onun yasam öyküsünü yazanların aklını epeyce karıştırmış olacak ki, bazıları ne şirretliğini ve cadılığını bırakırken bazıları da onu bir Tanrıça gibi göklere çıkarmış. Belki de Salome’nin bu büyülü etkisini anlamak için onu, kendi anlattıklarıyla ya da onun yaşamını araştıranların söylemleriyle değil de yaşamına girdiği kişilerin söyledikleriyle değerlendirmek daha doğru olacak.
 
Nietzsche
 
Nietzsche için Salome, düşüncesinin varisiydi ve onu bu konuma, tanışıklıkları daha birkaç aylıkken oturtmuştu. Aslında ilişkileri fazla uzun sürmedi. Nisan 1882′den aynı yılın kasım ayına kadar süren ilişki, Nietzsche’ye büyük duygu çalkantıları yaşattı. İlişki devam ederken olduğu gibi, bittikten sonra da Nietzsche, Lou’ya zaman zaman çok büyük nefret duydu; zaman zaman da onu yoğun bir askla sevdi. Zaten yaşamında ikinci kez evlenme teklifinde bulunduğu kadındı Lou. Ama bu teklifi götürmesini, yanlış bir aracıdan, Lou’yu daha uzun zamandır tanıyan, ona âşık olan ve evlenme teklifinde bulunan, ama aşkına karşılık bulamayan zavallı Paul Ree’den istemişti. Ne var ki ilişkinin tek taraflı duygusal niteliği bir yana, en çarpıcı yönlerinden biri, Nietzsche’nin Lou için “Ancak onu tanıdıktan sonra Zerdüşt’üm için olgunlaştım” demesiydi. Nietzsche’nin yaşamında Zerdüst’ün yeri düşünüldüğünde Elizabeth Forster- Nietzsche ve Fritz Kögel gibi kimilerinin Lou’yla ilgili karalamalarını çekememezliğe yormaktan başka seçenek kalmıyor geriye.
 
Rilke
 
Salome’nin yaşamı boyunca ilişkisini en uzun süre (tam otuz yil) sürdürdüğü kişilerden biri, Rainer Maria Rilke’ydi. Ünlü şairin yaşamı boyunca en fazla etkisi altında kaldığı insanin (ve kadının) Lou olması şaşırtıcı değildi. Büyük korkuları ve güvensizlikleri olan Rilke, onun sağlam kişiliğinde sığınacak bir liman bulmuştu. Lou’nun kişisel yaşamı açısından bu ilişkide ilginç olan nokta ise Rilke’nin onun ilk sevgilisi olmasıydı. İlk gençliğinde Peder Gillot’yu, ardından Paul Ree’yi ve Nietzche’yi reddeden Salome, biraz geç yasta (36 yaşında), üstelik de evliyken Rilke’nin aşkına karşılık verdi. Salome, aşkı geç buluşunu, bu kuvvetli duygunun mutlaka boyun eğmeyi gerektirmesine ve kendisinin de asla, hiçbir şeye boyun eğmeme kararlılığına bağlıyordu. İşte bu yüzden kendisi otuz altı yaşındayken yirmi iki yaşında bir gence; o, sanat çevrelerinde kendini kanıtlamış bir düşünür ve yazarken toy bir saire aşık olduğunu düşünüyordu. Rilke, bu ask ilişkisinden büyük esin aldı ve aralarında şairin başyapıtı kabul edilen Duino Agitlari’nin bazılarının da bulunduğu yüzü aşkın şiirini ona yazdı. Lou’nun tanıdığı bir erkek daha, onun için, “Eğer Lou Andreas-Salome’yi tanımamış olsaydım, şair olarak tüm gelişimimi etkileyen yolları seçmemiş olabilirdim” diyordu.
 
Freud
 
Lou’nun duygusal anlamda değilse de düşünüş tarzıyla etkilediği bir diğer ünlü erkek Freud’du. Bu öyle bir etkiydi ki Freud, Lou’nun psikanaliz saflarına katılmasını “hareketimiz için bir onur” olarak nitelendiriyordu ve hakliydi da. Salome, yaşamının ileriki yıllarında tanıştığı psikanalize, kendini bütün varlığıyla adamıştı. Kendini belki de en iyi psikanaliz alanında ifade etmişti. Çocukluğunda çok önemli yeri olan “hayal oyunları” düşünüldüğünde, bu şaşırtıcı değildi. Çocukken gördüğü insanlara kafasının içinde yasamlar ören Lou, yaşamının son dönemlerini, var olan yasam örgülerini çözümlemeye adadı. Kliniklerde uzun yıllar sürdürdüğü psikanaliz uygulamalarının yanı sıra bu konuda ciddi bilimsel makaleler ve bir kitap yazdı. Bunlar, “psikanalitik bir çalışmayı eleştirmek yerine pek *** takdir etmediği” Freud’un, “takdir etmekten kendini alamadığı” yapıtlardı.
 
Lou’nun, onların sayesinde haksiz bir öneme kavuştuğu varsayılan üç kişinin onun hakkındaki yorumları bunlar. Evet, Nietzsche, Rilke ve Freud, kendi sözleriyle eleştirmenlere yanıt veriyorlar. Elbette Lou Andreas-Salome’nin yaşamı bu üç kişiyle ilişkilerinden ve onun hakkında böylesi hayranlık dolu yorumlar yapanlar da bu üç erkekten ibaret değil.
 
Diğer kadınlar
 
Bunları söylemişken, Salome hakkında iki yanlış anlamayı düzeltmek gerekiyor. Birincisi, Salome’nin entelektüel erkeklerin başını döndürüp onları tuzağa düşüren bir dahi erkek avcısı olduğu kanısı. Salome, uzun ya da kısa bir süre birlikte olduğu bu erkekleri, duygusal ya da bedensel değil zihinsel bir düzeyde, düşünceleriyle etkilemişti. Birbirinden ayrı üç alanda büyük önem kazanmış bu üç erkek, gördükleri güzellik karşısında büyülenerek Lou’yu zihinsel anlamda yanlış değerlendirmişlerse bu, Lou’dan çok bu erkeklerde aranması gereken bir kusurdur. İkinci olarak, Salome’den bu denli etkilenmiş olanlar veya onun yaşamında önemli yer tutanlar yalnızca erkekler değildir. Paul Ree ve Nietzsche’nin arkadaşı olan Malwida von Meysenbug, Rilke’nin bir süre ayni evi paylaştığı Loulou Albert-Lasard, Sigmund Freud’un kızı Anna Freud, yazar Frieda von Bulow gibi kadınlar da Lou’nun büyüsüne kapıldılar. Ama 19. yüzyılın erkek egemen dünyasında (buradan 20. yüzyılın böyle olmadığı sonucu çıkarılmamalı) varlık gösteremedikleri için mi yoksa gösterdikleri varlık, bu dünya tarafından önemsenmediği için mi bilinmez, bunların Lou’ya ilişkin yorumları fazlaca dikkate alınmadı. Bu da kendi gibi yazar ve düşünür olan kadınlar arasından sıyrılan Lou’nun, yasadığı döneme nasıl bir damga vurduğu ve kişiliği hakkında önemli ipuçları veriyor.
 
Kadınlardan söz etmişken, Elisabeth Nietzsche’den sonra, Lou Andreas-Salome’ye ciddi eleştiriler yönelten ikinci kişiden, Hedwig Dohm’dan söz etmemek olmaz. Zamanın radikal feministlerinden Dohm’un, Salome’ye en büyük eleştirisi, onun feminist harekete katılmamasıydı. Hatta katılmamak bir yana Lou, harekete zarar veriyordu. Mesleki açıdan etkin bir kadın olduğu halde, kadınların bu tür etkinliğe kendilerini vermelerine karşıydı. Bunun anlamı, Lou’nun kadınlara “evinin kadını” olma görevini yüklemesi kesinlikle değildi. Lou’ya göre kadın, kendi özel yeteneklerini geliştirmek için çalışmalıydı. Aslında Dohm’unki gibi radikal değil daha akilci bir açıdan bakıldığında, bu tavır, kadının yaşamdaki gizil gücünü bularak onu geliştirmesi, Maslow’un deyimiyle “kendini gerçekleştirmesi” anlamına geliyordu. Feminizme zarar verdiği düşünülen bu bakış açısının özellikle geleneksel kalıplara sıkıştırılmış kadın yaşamında ne kadar derin bir değişiklik yapacağı konusunda fazla söze gerek yok.
 
Bazılarına göre Salome, hiçbir zaman feminist olmamıştı. Ama Lou Andreas-Salome, kadınlarla ya da erkeklerle olsun, bütün insan ilişkilerinde kendini karsısındakiyle eşit görüyordu. Erkeklerden bir eksiği olduğunu hiçbir zaman düşünmemişti. On yedi yaşındayken, popüler bir din adamı olan Peder Hendrik Gillot’ya ondan ders almak isteğini dile getirdiği cüretkâr bir mektup yazdığında ya da yirmi bir yaşındayken, Paul Ree ve Nietzsche ile birlikte entelektüel bir üçlü yaşama modeli tasarladığında, kendini bu erkeklerle eşit düzeyde görüyordu.
 
Aslında bu tavır, onun tüm yaşamına damgasını vurmuştu. Lou Andreas-Salome, hiçbir zaman kendini bir insan, bir kadın, bir yazar ya da bir düşünür olarak kanıtlamaya ya da kabul ettirmeye gerek görmedi ve bu yönde herhangi bir çaba göstermedi. Salome, yaşamını “doğal kuvvetlerin işleyişine benzer bir zorunluluk duygusunun yönettiğini söylüyordu ama aslında zorunluluk adini verdiği bu duygu, onun özgüveninden başka bir şey değildi. Çevresindeki insanları ona çeken ve bağlayan da belki bu özgüven ve onun getirdiği doğallıktı.
 
Lou Andreas-Salome, kendi deneyimlerinden yola çıkarak geliştirdiği fikirlerini çok sayıda makaleyle yazıya döktü. Bu makaleler, başlıca üç konu üzerineydi: Din, ask ve psikanaliz. Bunlar, onun yaşamının belli dönemlerinde ağır basan konular gibi görünse de onun kişilik özellikleri ışığında, aslında belli dönemlerde yasamın kendisiydi. Salome için yasam, önce din, sonra ask ve daha sonra da psikanaliz oldu. Yasama nasıl bir tutkuyla bağlı olduğunu 1882′de, yirmi bir yaşındayken Petersburg’dan sonra gittigi ilk Avrupa şehri olan Zürih’te yazdığı şiirle anlatıyordu:
 
Var olmak! Ve düşünmek! Bin yıllarca…/ Daha sıkı sar beni kollarınla / Eğer verecek mutluluğun kalmadıysa/Olsun! Başka acıların var ya…
 
Nietzsche, bu şiirden, özellikle de son iki dizesinden öyle etkilenmişti ki, ona bir beste yapmış ve şiirdeki, yaşamın getirmesi olası her şeyi kabul etme isteğine, en önem verdiği değerlerden birini, kahramanlığı yakıştırmıştı.
 
Angela Livingstone, “Salome: Yasami ve Yapitlari” adli kitabinda Lou Andreas-Salome’nin yaşamını bütün yönleriyle ele alıyor. Anlatımında, Lou’nun son dostlarından biri olan Ernst Pfeffier’inkiler basta olmak üzere pek çok kaynaktan yararlanan Livingstone, bu 19. yüzyıl kadın düşünürünün yaşamındaki gizemleri bir bir çözüyor. Kitapta ayni zamanda Lou’nun yaşamı ve düşüncesine ilişkin önemli ipuçları veren kurgu ve kurgu dışı yapıtlarından parçalar da bulunuyor ve kitap, birilerinin sevgilisi ya da arkadaşı olarak değil, bağımsız bir insan, düşünür ve yazar olarak Salome’yi anlatıyor. Zaten Salome de yazınsal ve düşünsel kimliğiyle ve farklı kişiliğiyle başlı başına bir inceleme konusu olmayı hak ediyor.
 
Salome-Yasami ve Yapitlari, Angela Livingstone, Çev.: Semra Kunt Akbas, Ayrinti Yayinlari, 2001.
 
Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi eki, 25 Mart 2001, Sayi: 783, Sayfa: 6-7
Adequatio intellectus et rei


Temmuz 18, 2013, 08:30:15 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Ve bu şiir de Nietszche'nin, Salome'ye yazmış olduğu Anladım isimli şiir;

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
 Cenneti de gördüm, cehennemi de
 Öyle bir aşk yaşadım ki
 Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
 
Bazıları seyrederken hayati en önden
 Kendime bir sahne buldum oynadım
 Öyle bir rol vermişler ki
 Okudum okudum anlamadım.
 Kendi kendime konuştum bazen evimde
 Hem kızdım hem güldüm halime
 Sonra dedim ki ‘ söz ver kendine ‘
 Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
 Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
 Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
 Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
 Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
 Öyle çok değerliymiş ki zaman
 Hep acele etmem bundan, anladım…


http://www.yakuter.com/nietzscheden-salomeye/
Adequatio intellectus et rei


Temmuz 18, 2013, 11:52:51 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 405
  • Cinsiyet: Bay

Ve bu şiir de Nietszche'nin, Salome'ye yazmış olduğu Anladım isimli şiir;

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
 Cenneti de gördüm, cehennemi de
 Öyle bir aşk yaşadım ki
 Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
 
Bazıları seyrederken hayati en önden
 Kendime bir sahne buldum oynadım
 Öyle bir rol vermişler ki
 Okudum okudum anlamadım.
 Kendi kendime konuştum bazen evimde
 Hem kızdım hem güldüm halime
 Sonra dedim ki ‘ söz ver kendine ‘
 Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
 Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
 Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
 Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
 Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
 Öyle çok değerliymiş ki zaman
 Hep acele etmem bundan, anladım…


http://www.yakuter.com/nietzscheden-salomeye/

şiir sevmem ama hoşuma gitti orijinali de var mı sizde.


Temmuz 19, 2013, 12:01:53 öö
Yanıtla #3
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Orjinali derken ?.. Maalesef somut bir kaynak olarak mevcut değil; internet üzerinden faydalanabiliyorum ancak.
Adequatio intellectus et rei


Temmuz 19, 2013, 11:07:43 öö
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 405
  • Cinsiyet: Bay

Orjinali derken ?.. Maalesef somut bir kaynak olarak mevcut değil; internet üzerinden faydalanabiliyorum ancak.
Orjinali derken nitztsche'nin bu şiiri Türkçe yazdığını zannetmiyorum Almancası yok mu?


Temmuz 19, 2013, 11:22:04 öö
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 426
  • Cinsiyet: Bay

Hayatta hep iki şık gördüm,anlamlandırdıklarını kullanıp ,metaryelist dünyanı kurarsın,yada anlamlandırdıklarını dünyaya yayıp bir görüş acarsın.tarihlerde etkin kişiliklerin düştüğü hatalar. benliklerini reklam yapmaya calışırken
anlatmak istedikleri olgulardan uzaklaşmışlardır
Saygılar
ܚܠܐ -ܕܡܐ- -ܩܪܒܐ