Londrra Büyük Locası'ndaki Çekişmeler
Londra Büyük Locası kurulur kurulmaz, yeni masonların ilk işi, çoğunun aslında öyle bile olmadığı ama Operatif masonluk bakımından hâlâ geçerliğini koruyan “kabul edilmiş mason” unvanını bir yana itip, “özgür mason” unvanına sahip çıkmak oldu.
Bunun üzerine başta İngiltere’nin kuzeyindeki York Locası olmak üzere ülkede inşaatçılık mesleğini sürdürmekte olan localar kızılca kıyameti kopardı. Bu işten genel olarak kabul edilmiş masonları sorumlu tuttular; onları nankörlükle, öte yandan bu meslekle hiçbir ilgisi olmayıp Londra Büyük Locası denilen örgüte girerek yüzyıllar boyunca kendilerinin onurla taşıdığı adı çalanları da hırsızlıkla suçladılar. Londra Büyük Locası ile hiçbir ilgisi olmayan kabul edilmiş masonları localarının üyeliğinden çıkardılar ama bu neye yarardı ki?
Operatif mason locaları kendi açılarından haklı sayılırdı. Ancak bu haykırışlarına kulak asan çıkmadı. Karşılarındaki politik destekli güç ile başa çıkabilecek durumda değildiler. Tek bir kozları kalmıştı: Londra Büyük Locası’nın 1723 tarihli anayasasının ilk maddesini örnek göstererek, onu Kilise’ye şikayet etmek.
Anglikan Kilisesi bunu ciddiye aldı ve tarihte bugünkü Masonluk anlayışına göre “antimasonik” nitelikli sayılabilecek ilk etkinliği sergiledi. Nitekim 1725 yılında İngiltere Büyük Locası adını alan ilk Çağdaş Masonluk örgütü, üzerinde kurulan baskıya dayanamayarak 1738 yılında anayasasının ilk maddesini değiştirmek zorunda kaldı.
Şimdi burada elbette söz konusu anayasaya değinmek gerekiyor ama bunun ayrıntılarına girecek olursak o hem bambaşka bir konudur hem “Masonluk Tarihi’nde Anlatılmayanlar” başlığı altındaki bu yazı dizimin olması gereken kapsamı dışına çıkar. Bununla birlikte şu noktaya değinmeliyim:
Londra Büyük Locası’nın gerek ilk kuruluş hazırlıkları sırasında gerekse kuruluşundan sonra Masonluğa alınacak kişilerin nitelikleri bakımından öyle pek büyük bir özen gösterilmemişti. Pek özenli davranılamazdı çünkü bir an önce çok sayıda masona gereksinme vardı. Örgütün kuruluş boyunda kalmaması, bir an önce genişletilmesi gerekiyordu. Nitekim 1722 yılına gelindiğinde Londra Büyük Locası’na bağlı olarak çalışan locaların sayısının 20’ye ulaşmış olması bu hızla sayısal gelişimin bir göstergesidir.
İşte bu hızlı sayısal gelişim, büyük locaya dehşetli bir “çok seslilik”, dolayısıyla çelişkili görüş ve eğilimler de getirdi. Locaların çalışmalarının bir düzene, belli kurallara bağlı olması gerekiyordu. Bunun için, kuruluş sırasında düşünülmemiş olan bir anayasa düzenlenmeliydi.
Ancak bu nasıl yürürlüğe konulacaktı?... Belirlenmiş olan örgütlenme tarzı uyarınca bir krallık buyruğu gibi tepeden inme değil, loca temsilcilerinden oluşan büyük loca genel kurulu kararıyla; bir diğer deyişle demokratik yöntemle. Oysa İngilizler demokrasiye hiç de alışık değildi. Demokratik yöntemle sağlanabilen tek olgu, bol miktarda çekişme ve çok yönlü uyuşmazlıktı.
Bu nedenle, genel kurulun önüne konulan anayasa tasarıları bir türlü çoğunluğun onayını alamıyordu. Büyük loca çerçevesinde bir başıbozukluk almış yürüyordu. Bunun üzerine George Payne, ikinci büyük üstatlık döneminde hiç olmazsa çalışma kurallarını belirlemek üzere bir tüzük hazırladı. Aslında önce yasanın belirlenmesi, sonra bunun ayrıntılarını düzenleyen bir tüzüğün yürürlüğe konması gerekirdi ama madem yasa üzerinde uyuşulamıyordu, bari tüzük geçsindi.
Nitekim öyle oldu. Tüm localar için bağlayıcı nitelikli olan “Genel Tüzükler” 1720 yılında kabul edildi. Anayasa üzerinde tartışmalar, düzeltmeler, yeniden genel kurula sunmalar iki yıl daha aldı. 1722 yılında kabul edilmiş olan bu anayasa büyük üstadın onayını gerektirdiği için zar zor ancak 1723 yılında yürürlüğe girebildiği içindir ki Masonlukta “1723 Anayasası” olarak anılır. Buna birtakım başka adlar da verilmiştir ama burada işi o yönüne girmeyelim.
İşte Çağdaş Masonluk böyle doğdu. Bunların çoğu Masonluğun resmi tarihinde anlatılmamış şeyler…
Ancak bu bana göre, benim araştırmalarımdan çıkarmış olduğum sonuçlara göre böyle… Başkaları, özellikle de masonlar benim gibi düşünmeyebilir. Burada anlatmış olduklarımın çok yanlış, tutarsız, ön yargılı, dayanaksız hatta art niyetli uydurmacalardan oluştuğunu söyleyebilirler; tıpkı benim Masonluğun resmi tarihinin bu aşaması için «Bu bir İngiliz uydurmacasıdır.» dediğim gibi…
Bana göre, Masonluğun tarihçesini sadece bilinen masonik nitelikli kitaplardan okuyarak öğrenmek yetmiyor. Bu insanı yanılgıya sürükleyebilir; niteakim sürüklüyor da… Doğruyu öğrenmek isteyenler, -özellikle masonlar- sadece mason yazarların yazdıklarıyla yetinmemeli; bu konuya da değinen çeşitli kaynakları incelemeli. Hiçbirine “tam ve kesin doğru” diye bağlanmamalı; her yazarın birtakım ön yargıları olabileceğini, gerçekleri saptırabileceğini de göz önünde tutmalı.
Masonluğun tarihçesinin sonrasında olanlar da en az bu ilk örgütlenme olayı kadar ilginç. Daha neler neler olmuş… Daha neler neler anlatılmadan, sakıncalı bulunarak, üstü kalın perdelerle örtülüp saklanmış… Ancak ben bu yazı dizisine bu noktada son vereceğim. Ötekileri belki daha sonra bir başka başlık altında ele alıp, anlatırım.
Sevgilerle,
BİTTİ.