Forum'da daha önce yayınlanmış yazılardan referans verilince, ne denilmek istendiği biraz daha iyi anlaşılıyor.
Masonluğun bir anayasa serüveni var; yüzyıllardan bu yana süregelen bir serüven...
Bunlardan ilki 1723 tarihli. Hep örnek verileni de zaten o.
Ancak o metnin öyle sadece bir tümcesi değil, bütünü okunmalı. O zaman, Masonluğun o tarihteki anayasasındaki benimseyişin monoteist falan değil, "deist" nitelikli olduğu anlaşılır.
Bunu burada yinelemenin gerekli olduğunu sanmıyorum. Forum arşivinde vardır. İstenirse yeniden gözden geçirilir. Sayın Mustafa Kemal'in demiş olduğu üzere, oradaki "budala ateist" terimi üzerinde demagojik değerlendirmeler yapanlar da olmuştur.
Fakat burada, bu başlık altında önemli olan o değil. Zaten o anayasa metni öyle kalmamış, üzerinde birtakım değişiklikler yapılmış, kimisi önceki özgün metni kimisi değiştirilmiş metinlerden birini benimsemiş, kimileri yenisini yazmıştır. Konu kişilerle kalmayıp kurumsal olduğu için, mason örgütlerinin tutumları da zaman içinde değişim göstermiştir.
Masonlukta daha başlangıçtan var olan farklı tutum, eğilim, amaç, ilke, düşünü ve anlayışların, ilerleyen yıllar içinde daha da belirginleştiği görülür. Çünkü günümüzdeki Masonluk 18. yüzyılın ilk çeyreği gibi biraz şanssız bir dönemde, üstelik o zamanın koşulları uyarınca Londra'da ortaya çıkmıştır. (Dikkat: Londra'da, İngiltere'de değil. Bunlar o tarihte birbirinden çok farklıydı.) Şayet o tarihte ortaya çıkamasaydı, (böyle bir seçenek söz konusuydu; Alman asıllı kralı kandıramasalardı kurulamazdı) o zaman daha sonraki bir tarihte, olasıdır ki Fransa’da kurulacaktı.
Masonluğun bu ilk kuruluşundaki amaç ve ilkelerinin bugünün amaç ve ilkeleri olduğu sanılmasın. O zamanlar öyle tüm insanlık için benimsenen bir ülkü olmadığı gibi, günümüzde benimsenen ilkeler de yoktu. 18. yüzyıl bambaşkaydı; 19. yüzyıl da başkadır, 20, yüzyıl başka olmuştur; 21. yüzyıl daha başkalaşıyor.
Masonluğun ilk kuruluşu perde arkasında saklanmış olan bir politik amaç ile bağlantılıdır. Bu aslında bir Avrupa konusudur ama Masonluğun o ilk kuruluşu sırasında Britanya konusu ile de özdeşleşmiştir.
Bütün bunların anlatılışı, şu Masonluk ile bağlantılı olarak da kullanılan Ateizm kavramının öyle basit, kolayca geçiştirilecek bir durum olmadığını ortaya koymak içindir. Bu sorunun doğru dürüst anlaşılabilmesi, önce Masonluğun tarihinin iyi bilinmesini, sonra günümüzde dünya yüzündeki durumunun esaslıca irdelenmesini gerektirir.
Bu anlatımlar ve irdelemeler o kadar uzun sürer ki bir noktada durmak gerekir. O nedenle duralım ve aslında gerekçesi anlatılmamış bir sonuç belirtelim.
Dünya yüzünde Masonluk hiç kimsenin tekelinde değildir. Ne İngiltere’nin, ne Amerika’nın, ne Fransa’nın ne de herhangi bir diğer ülkenin ya da bir ülkedeki herhangi bir mason kuruluşunun. Masonluk evrenseldir.
Böyle olunca, kendi bünyesi içinde farklı tutumlar, benimseyişler ve eğilimler olması da doğaldır. Masonluğun en önemli ve en değerli yanı, dünya çapında ayrı ayrı mason örgütleri ve farklı tutum ve benimseyişlere karşılık, evrensel ölçekte tek bir kardeşlik oluşudur.
Hiçbir mason kuruluşu ateizmi savunmaz. Bazı mason kuruluşları ateizme karşı çıkar; bazıları ise yansız bir tutum takınır. Çünkü tüm insanların birlik ve beraberliği için zorunlu tutumlardan biri inanç ayırımcılığı yapmamak, ayırımsızlıktan yana olmaktır.
Ateizm bir inanç sistemidir. Deizm ya da Panteizm gibi Teizme karşıt bir inanç sistemidir. Kapsamında bir tanrı ya da yaradan kavramı bulunmadığı için, birer doktrini bakımından bir “izm” olan “teizm” olmayan din ve inançlar da vardır. (Budizm, Şintoizm gibi…)
Kişilerin mason olabilmesi için bir yaradan ya da tanrı inancı koşulunun öngörülüşü, dünya insanlarının en az yarısının masonluğun dışında bırakılması demektir. Bu konu, Masonlukta da tartışması yapılan şu Ateizm sorunundan çok daha önemlidir.
Ancak bazı Hıristiyanlara göre (Hele Katolik Kilisesi’ne göre) siz ya Hıristiyansınızdır ya da sapkın bir ateist. Dolayısıyla, yerine göre Ateizm terimi de farklı bir anlamda değerlendirilebilmektedir.
Bazı mason kuruluşları ise, aralarına alınacak kimselerin dinleriyle, inançlarıyla değil, onların bireysel nitelikleriyle yani öncelikle dürüst ve onurlu kişi olup olmadıklarıyla ilgilenmektedir.
Nitekim Masonluğun ilk ve özgün anayasasında yazılı olan da odur.
Bütün bunlar Masonlukta bir bölünmüşlük gibi görünebiliyorsa da, konuya daha geniş bir perspektiften evrensel bir bakış açısıyla bakıldığında, farklı kültürlere uyum gösterebilen bir kurum oluşu nedeniyle Masonluğun zenginliğini yansıtır.
Bu işin bir başka boyutu daha var ama bu yazı çok uzadığı için istenirse, ilgilenilirse, o başka boyutunu bir başka yazıya bırakalım.