Osmanlı kimliği üzerine yoğunlaşan araştırmalar, devletin bu mozaik yapısından ötürü, Türk kimliğini bir yana itmektedirler. Böylece ağırlığı Yeniçeri, Devşirme e Enderun ( Ermeni-Rum-Yahudi-Sırp-Arnavut-Hırvat vb. azınlıklar dahil) olmak üzere bu mozaik kuruluşun bazen “Osmanlı kültürü” olarak da ifade edildiğine tanık olmaktayız. Osmanlı kimliği üzerinde araştırma yapan bazı aydın grupları ileri sürdükleri görüşlerin yoğunluk noktası; Acaba tek bir Osmanlı kimliği var mı? Kimine göre. Bizzat, Osmanlının kendisini algılayışına göre bir Osmaanlı kimliğinden söz açmak mümkün değildir.” veya “Osmanlı kimliği derken çeşitli kimliklerle karşı karşıyayız.” Buna göre “Osmanlı çoğulcu kimliktir”. “Milli kimliği Batıda burjuvazi yaratmıştır.” “Osmanlı’da burjuvezi yoktur, çünkü kendi burjuvazisi gayri müslimdir”. Tartışmalarda, OSmanlı kimliği ile Osmanlı kültürünü özdeşleştiren görüşler yanında, Osmanlı kültürü gibi bir kavramı kullanmayan düşüncelere de rastlamaktayız. İlber Ortaylı’ya göre; “ Osmanlı öyle bir imparatorluk ki bir yönden Rönesans kültürüne bulaşır, diğer tarfta göçebe zirai bir topluluktu. Bu nedenle,Osmanlı kültürü üzerinde konuşmak çok zordur.” Ortaylı “ Osmanlı kültür kavramını bir yana iterek, bu hususta “Osmanlı kurumları” üzerinde durulması görüşündedir. Ayrıca kültür sözcuğünü ki Latince Colere, toprağı sürmek anlamına geliyor Türkçeye çevirmek bir anlamsızdır. Bu nedenle kültür tanımlamaza olduğu gibi kulanılması tezi savunulmaktadır. Ancak, antropojik anlamda kültür tanımında birtakım zorluklar mevcutsa da bir noktada bilim dünyası birleşmiş bulunmaktadır. Malinovksi Ogburn Rivers Linton Kroeber, Herskovits, Redfield ve nihayet Parsons gibi dünyaca tanınmış antropolog ve sosyologlar kültürü belirlemede ittifak etmiş bulunuyorlar. Bu da “maddi ve manevi unsurları olan insanın doğaya karşı öğrenilmiş davranış biçimleridir” tarzımdadır.
Prof. Doktor Orhan Türkdoğan, Milli Kimliğin Yükselişi
İlber Ortaylı, Yavuz Sultan Selim'e dek olan dönemde padişahların Bektaşi Kültürü'ne yakın olduklarını belirtmiştir. Kaynak aklımda değil, ama bu sonraki padişahlara da bir şekilde yansımıştır. Hatta Güneri Civaoğlu köşesinde bu duruma değinmiştir.
Yukarıdaki yazıyı Osmanlının "ebru" görünüşü için alıntıladım. Padişahlar da aynı biçem içindedirler...
Sağduyulu davranışla, yürek gözü ayrıdır. Sağ duyu, kişinin biraz da karşıdaki kişiyi sürekli övmesine yaslanır. Yürek gözü denense geçmişten biriktirerek gelen yani bir filozofun iç-bilinç dediği bir kavramdır.
Şimdi ben yukarıdakileri yazdım, bir yığın sünniyi karşıma aldım, Alevi kökenlileri de, bu ben de bu denli bir sıkıntı oluşturuyorsa, oluşturdu....
Bağlar zor kavranır, kimi yazarlar bizi birbirimize düşürmek için ellerinden geleni ardına koymaz, tarih bunların en başında gelir, Doğu Anadolu'da yaşanan tehcir bunun örneğidir, Sayın Dino'nun yazdıklarını bu anlamda önceki paragrafımda, sözlerimi bitirirken yazdım...
(Ben Bektaşi-Alevi Kökenli değilim, bu da gereksiz bir dipnot)