David in oğlu Salomon un heybet ve ihtişamı son dereceyi bulduğu zaman idi.Akıl ve hikmetiyle meşhur olan bu hükümdar ibadet ettiği Yehova(Lucifer) namına muhteşem bir mabed inşa ettiriyordu.Bu tapınağı yapmaya memur olan Mimar Hiram idi.
Bu adam kimdi?Nereden geliyordu?...MOLOH'nam.Mabuda tapan SUR ahalisinin hükümdarı tarafından Salomon a gönderilmiş olan bu adam akıl almaz derecede garip tavırlı idi.Kudüs te tam manasıyla herkese hürmet ve itaat ettirmek yolunu bulmuştu.Onun cüratkar dehası kendisine bağlı insanların gözünde onu zirvelerin zirvesine çıkarmıştı.Hiram ın aklı insan aklının ötelerine taşıyordu,ve herkes onu üstad namıyla yad ederek;onun iradesi ve esrarengiz nüfuzu önünde eğiliyordu.Derin manalar taşıyan yüzüne iyiliksever ve hüzün nakşedilmişti.Onun geniş alnı hem ruh nuru ve hem de şeytansı dehalığı simgeliyordu.Büyük bir heykeltraş olan Hiram hiç kimseden sanat öğrenmemişti.Bu kadar beceriyi harap mabedlerin ölümcül sessizlikleri arasında düşüncelerini geliştirerek elde etmişti.
İktidar ve tasarrufu çok büyük idi,emri iradesi altında üç yüz binden fazla işçi vardı.Bu adamlar Himalaya eteklerinde Saken(Sanskrit) lisanıyla görüşenlerden,yani Hindistan dan başlayarak Libya çölüne kadar her lisan ile görüşen memleketlerden ve ahalisinden idi.Üstad Hiram ın bir emri üzerine karalara taşan,vadileri dolduran dalgalar gibi,amele baş gösterir ve davete koşarlardı.
Hiram ın ve amele ordusunun işleyişi:
Bir kayanın üzerine çıkarak işleri başına gitmekte olan amele ordusuna hepsini yerinde donduran müthiş bir bakış fırlattı.Üstad Hiram ın ikinci bir işaret vermesiyle bütün yüzler ona doğru çevrildi.O vakit üstad sağ kolunu kaldırdı,açık eliyle havada dairevi bir hat çizdi sonra Süryani alfabesindeki T harfine benzer bir şekil yaptı.Bu işaretin verilmesiyle beraber amele kitlesi,rüzgara tutulmuş gibi harikulade dalgalandı.Sonra teker teker guruplar teşekküle başladı.Muntazam alaylar sevk olunan bu amele ordusu üç büyük kısma ayrılmıştı.Ve sıra ile yürüyorlardı:
Evvela ÜSTADLAR
İkincisi KALFALAR
Üçüncüsü ÇIRAKLAR
Ortada bir de taş işleriyle meşgul amele,sağda marangozlar,solda demirciler bulunuyordu.Amele yüzbinlere kadar varıyordu.Yürüdükçe yerler onların metin adımları altında titriyordu ve bu yürüyüş sahile yaklaşan okyanustaki dalgalara benziyordu.
Ne bir ses,ne bir gürültü...En ufak uğultu bile duyulmuyordu.Ancak adım atışlarında hasıl olan sesten,adeta fırtınaların müjdecisi olan esinti ve yıldırımları andıran bir gürültü işitiliyordu.
Bu muazzam ve heybetli insan kitleleri üzerine herhangi bir şey çıkıp diklense idi,bu canlı dalgalar karşısındakine ayakta kalma imkanı bırakmayan hortum gibi kudretiyle her önüne geleni,herşeyi sürükleyip götürecekti.
Henüz kendi kendini bilmeyen bu korkunç kuvvetin huzurunda Salomon tir tir titriyordu.Bir bu heybetli kitleye,bir de mahiyetindeki kahin ve gizemci güruhuna baktı;sandı ki bu canlı dalgalar,kendisini de tahtını da kahinlerini de bir an içinde perişan edecekler...
Lakin üstad HİRAM kolunu uzattı,bir an içinde bu akan heybetli kitle donmuş gibi durdu!...
İşte,mason localarında içlerinde birçok sözde aydın-entelektüel,bilgin bulunan insanlar önünde söylenen nutuk aynen budur.
Yahudi efsanesi ve İsrael oğlunun hayal ve mübalağa dolu hikayesi.
Bu efsane ve abartmalar bugün hala her memleketin sözüm ona aydınları sinesinde toplayan 21.asır Farmason mabedlerinde tekrarlanmaktadır.İnsanlığın düştüğü uçurumu ve zihni sığlığı gösteren ne kadar acınacak ve ibret verici bir durumdur bu!
Bu konuyu anti masonik bi siteden buldum Sn uyeler.