Metafizik düşünce biçimimin karşıtı olan diyalektik düşünce biçimine alışabilmek, onu kullanabilmek için yüzyıllardan bu yana kökleşmiş olan, bizim de ister istemez kendimizi kaptırdığımız düşünme alışkanlıklarından kurtulmalıyız. Öyle ki, bir idealistin yani düşüncecinin, bir teistin, ona karşı çıkan bir deistin, farklı telden çalan bir panteistin, hepsini kötüleyen bir ateistin, bir deterministin, bir materyalistin, bir pozitivistin, bir rasyonalistin, bir natüralistin hatta geriye dönüp bir metafizikçinin bile düşünce tarzından yararlanarak, bunların kimisi çürütülse bile tümüne değer vererek, hepsini bilgelikle bir diyalektik dünya görüşü içinde birleştirmek ve uzlaştırmalıyız.
Dolayısıyla diyalektiğin işletilmesi lâfta kolay ama aslında hiç de kolay bir iş değil. Doğada kendi kendine gayet güzel işliyor da, bir insanlar doğa ile pek bir uyum içinde olmadığımızdan bize ters gelir. Metafizik düşünce yöntemi çok daha kolay.
Daha önce de değinmiş olduğum üzere; diyalektik asal olarak metafizik dünya görüşünün karşıtıdır. Olay ve olguların birbirinden apayrı ve bağımsız olarak değil, tüm yanlarıyla ve tüm ilişkileriyle birlikte kavranmasını öngören bir dünya görüşüdür.
Antik Yunan düşünürü Herakleitos’dan sonra diyalektik düşüncenin en önemli ve er etkili adı Hegel’e bakarsak, özetlme şöyle bir önermede bulunduğunu görürüz: «Herhangi bir şeyin anlaşılır duruma gelebilmesi için, onu karşıtı ile birlikte düşünmek gerekir.» Dolayısıyla, gerçekleri araştırırken kullanılan diyalektik düşünce yöntemi uyarınca, metafizik yaklaşımı da göz ardı etmemek zorunludur.
Metafizik dünya görüşüyle uyuşan felsefelerin ortak özelliği, hepsinde de varlığın tümünün ruhsal bir kaynaktan gelip ruhsal bir ereğe doğru yöneldiğine ilişkin bir ön kabul bulunmasıdır. Diyalektik dünya görüşüne göre ise, evren her şeyin her şeye bağlı olduğu ve karşılıklı olarak birbirini etkilediği bir bütündür. Olaylar ve olgular arasındaki evrensel bağ, aynı zamanda bir deterministik neden ve sonuç ilişkisi sayılır. Nedenler ve sonuçlar karşılıklı olarak birbirlerini etkileyip yer değiştirebilir.
Metafizik felsefelere göre, her varlık ya da olgu her zaman kendisinin aynıdır. Bir şey hiçbir zaman başka bir şey olamaz. Bir şey ya doğrudan kendisidir ya da kendisinden başka bir şeydir.
Diyalektik düşünce biçimine göre ise; hiçbir şey hiçbir anda kendisinin aynı değildir. Her şey her an bir başka şeydir çünkü sürekli olarak değişmektedir. Fakat bir şey aynı zamanda hem kendisidir hem de karşıtıdır. Her şeyin kendisinden sonra olacak şey, öncekini de bünyesinde taşır. Herhangi bir sentez, bir tez ile antitezin çatışmasından oluşur ama içeriğinde önceki tez de ona karşıt olan antitez de vardır. Oluşan sentez ne önceki tezin ne de onun antitezinin aynısıdır. Bu nedenle sentez, hem teze hem antitezine karşıttır.
Bunu anlamak biraz zor… Düşünmek gerekiyor. Karşıtına, yani metafiziğe bakalım: Orada her şey daha kolay, daha anlaşılır. (Az önce dediğim gibi ona alışmış olduğumuz, alıştırılmış olduğumuz için…)
Metafizik dünya görüşüne uygun bir felsefe, kavramları bütünden soyutlayarak inceler. Aynı anda var olan iki zıt kavramı birbirlerinden apayrı, bağımsız olarak ele alır.
Oysa gerçekleri araştırıyorsak doğaya bakıyoruz demektir. Doğadaki hiçbir olay ya da olgu çevresindeki koşullar ile ilişkisiz ve onlardan bağımsız olarak düşünülemez. Öyle yapılırsa, olay ve olguların tümü değil, sadece bir bölümü kavranabilir. Her şeyi gerek karşıtları gerekse bütünleriyle birlikte incelemek zorunludur.
Metafizik dünya görüşü bilime karşı değildir. Ancak bu görüş, bu düşünce tarsı uyarınca bilimsel bir yasa birtakım nesnel koşullarla değişemez. Çünkü bir yasa ya vardır ya yoktur. Hem var hem yok olamayacağına göre, eğer varsa sonsuza dek hiç değişmeden kalır. Yoksa, sonsuza dek yok demektir.
Metafiziğe dayanan bir düşünce tarzı, varlık ya da olguların değişmezliğini öngörür. Değişmenin yalnızca bir biçim ya da durum değiştirme olduğunu, eylemin ise yer değiştirmeden başka bir şey olmadığını savunur.
Diyalektik düşünce ise, doğadaki her şeyin ve her olayın içyapısında sürekli çelişkiler oluştuğunu, değişimi bu içsel çelişkilerin yarattığını ileri sürer. Dolayısıyla, evrensel olay ve olgular yalnızca birbirleri arasındaki çelişkilerle değil, kendi içlerindeki çelişkiler de (buna iç dinamik diyebiliriz) göz önüne alınarak incelenmelidir. Kaldı ki, çelişkilerin oluşturduğu değişim de incelenmelidir. Her an hem kendisinin aynı hem de kendisinden ayrı olma durumunda bulunan her şey, kendisini değiştiren öğeleri de kendi bünyesinde taşır.
Diyalektiğe göre; bu çelişki ve değişimin sonunda doğadaki her şey bir nicelik değişmesinden bir nitelik değişmesine sıçrayarak gelişir. Bu nedenle de her olay ve her olgu ancak kendi koşulları altında geçerlidir. Dünün gerçekleri bugün artık birer kör inanç haline dönüşmüş bulunabilir. Bugünün gerçekleri de gelecekte geçersiz, gerçek dışı sayılabilir. Evrim doğrultusundaki bu değişim ve gelişim, engellenemez, durdurulamaz, evrenin oluşumundan bu yana böyle evrilerek gelmiştir ve hep sürecektir.
Ben bile bunları anlatırken tam anladım mı, dolayısıyla doğru dürüst anlatabildim mi bilemiyorum. Ben felsefeci değilim; sosyal bilimci de değilim. Dolayısıyla bunları anlamak bana biraz zor geliyor. Ancak katılımcılardan belki daha iyi, daha anlaşılır bir tarzda anlatabilen olabilir.
Bittimi?... Hayır. Ancak bu aşamada biraz duraklamak gerektiğini düşünüyorum. En azından ben yoruldum yazarken. İzin verirseniz biraz dinleneyim; kafamı toparlayayım.