Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Endülüs Kültürü ve Etkileşim - 7  (Okunma sayısı 4209 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 11, 2010, 01:04:49 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu bölümdeki konumuz: Müsta’reb, Müvelled ve Müneccenler

İber Yarımadası’nda Müslümanlarca ele geçirilen yerlerde yaşayan gayri müslim halk, “müsta’reb” olarak anılırdı. Sözlük anlamı bakımından “Araplaşanlar” demektir. Bu sözcüğün İspanyolcadaki karşılığı da kullanılırdı bir dönüştürme olarak “mozarabes” diye.

İspanyolcada Arapçadan dönüştürme olarak alınmış böyle çok sözcük var. Hepsi Endülüs kültürü etkisiyle o tarihlerde oluşmuş.

Müsta’rebler, İber Yarımadası’nın siyasî, toplumsal ve kültürel alanlarında Yahudilerinkine benzer bir rol oynamıştır. Ancak Yahudilerin toplumsal etkinlikleri fetih yıllarından başlayarak sürerken, müsta’rebler çok sonra ortaya çıkmıştır. Özellikle Reconquista eyleminin hızlandığı, Hıristiyanların birtakım önemli İslâm kentlerini işgâl etmeye başladıkları 11.yüzyıldan sonra toplumsal yaşamda etkili olmaya başlamış, bundan sonraki yıllarda da Müslüman-Hıristiyan etkileşiminde yer tutmuşlardır.

Hıristiyan halkı, emir ya da halife tarafından kendi içlerinden seçilen kont unvanlı ve “kûmis” (comes) adı verilen bir cemaat lideri yönetirdi. Bu lider aynı zamanda sarayda temsilci olarak da görevliydi. Diğer bir görevli de vergi işlerini yürütürdü.

Hıristiyanların kendi mahkemeleri olduğu gibi, kontun başkanlığında kurulan “istinaf mahkemeleri” de vardı.

Hıristiyan yurttaşlar, mülkî ve askerî devlet makamlarına atanır, dinsel hoşgörü ve yasal eşitlikten yararlanırlardı.

Fethedilen kentlerde hayli yüksek olan müsta’reb nüfus, kendilerine gösterilen hoşgörülü tutumun etkisiyle Müslümanların dil ve yaşam biçimlerini benimseyerek huzur içinde yaşadı. Yüzyıllar boyunca, İslâm kültürü ve uygarlığını yaşayarak öğrenmiş olmanın getirdiği yüksek düzeylerini, işgalden sonra da korudular. Hıristiyan devletlerin, siyaset, yönetim, ekonomi, eğitim, ticaret, mimarlık gibi alanlarda arayıp çok yararlandıkları kişiler oldular.

Endülüs İslâm hükümetleri, daha Endülüs Emevî Devleti döneminden başlayarak, özellikle siyasî elçilik konusunda müsta’reblerden yararlanmıştır. Bu kişiler arıca yönetim, ordu ve saray içi bazı görevlere de getirilmiştir.

Fetih yıllarının ardından, Endülüslü komutan Alkame, Reconquista eyleminin başlatıcısı sayılan Asturiaslı Pelayo’nun sığınağı Covadonga mağaralarına, direnmesinin işe yaramayacağını anlatması için müsta’reblerden birini elçi olarak göndermişti. Emevî hükümdarları 2. ve 3. Abdurrahman ile Hakem el-Müstansır da, Kuzey İberya ve diğer Avrupa ülkeleri ile Bizans’ta elçi olarak, Endülüs vatandaşı olan Hıristiyanlardan seçtiği kişileri görevlendirmişti.

Bu tür görevde bulunanlara en güzel örnek, İşbiliye hükümdarı el-Mu’tezid bin Abbâd’ın vezirlerinden müsta’reb Sisnando Davides olsa gerektir. Sisnando Davides, el-Mu’tezid’in babası İbn Abbâd’ın Kulumriye bölgesine düzenlediği bir akın sırasında genç yaşta tutsak alınmış, sarayda eğitim görmüş, zekâsıyla göz doldurunca bu göreve getirilmişti. Ancak, kıskanıldığını fark edince geleceğini düşünerek Endülüs’ten kaçmış, Kastilya Kralı Fernando’ya sığınmıştı. Orada çok iyi karşılanmış ve aynı göreve bu kez özgün İberyalılar adına devam etmişti.

Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılmasının ardından Doğu İberya bölgesine sahip olan Emir Mücâhid Amilî’nin azatlı kölesi de bir müsta’reb idi. Ebu Âmir İbn Garsiye adlı bu kişi, Müslümanlar arasında yaşarken dinini korumuştu. Bir fırsatını bulup kuzeydeki Hıristiyan bölgesine kaçmış, oradan efendisine Arapları ve Müslümanları aşağılayan mektuplar göndermişti.

Fethin ilk yıllarından başlayarak kuzeyli dindaşlarıyla sürekli iletişim halinde olan Endülüslü Hıristiyanlar için, bu bağlantıyı kolaylaştıran öğeler de vardı; sınırlarda karşılıklı sivil giriş-çıkışı engelleyici herhangi bir kısıtlamanın olmayışı gibi. Bu sayede Hıristiyanlar, kendi dilleri ve ona bağlı olarak kendi kültürlerini sonraki kuşaklara aktarma olanağını buldu. Bazı iç savaşlarda Müslümanlara ihanet ya da düşmanlara yardım etmeleri bir yanadursun; görünüm, giyim, dil, alışkanlık ve kültürel birikimlerini İslâm topraklarında kazandılar.

Endülüs toplumu için önemli sayılabilecek bir başka örnek de Arapça “müvelled” denilen kesimdir. Bu sözcüğünün İspanyolca karşılığı “Muladies”dir. Bu, İber Yarımadası yerli halkından Müslüman olanları nitelemekteydi. Sözlük anlamı, “doğurtulan” yani bir Arap baba tarafından Arap olmayan bir anneden doğan kimsedir. Buna karşın, ana ve babası Hıristiyan ama kendiliğinden İslâm dinini seçenlere de bu ad verilirdi. Soy bakımından Arap olmayan ama Arap-İslâm kültürüyle yetişen kimseler için de kullanılmıştır. Nitekim fetih sonrasında İberya halkı yavaş yavaş Müslümanlaşarak çoğunlukla Arap adları alıp, Arap geleneklerini benimsemiştir. Kimileri de yakınlık kurma yoluyla çeşitli Arap kabilelerine bağlanarak onları taklit etmiştir.

Endülüslü yöneticiler, yerli halkın İslâm dinini seçmesi için onları zora başvurmadan teşvik etmiştir. Doğu İslâm ülkelerinde olduğu gibi, yeni Müslümanlaşan yerli halktan haraç alınmaya devam edilmesi gibi uygulamalar, Endülüs’te görülmemiştir. Bunun gibi etkenler sonucu, Endülüs yerli halkı arasında İslâmlaşma, dolayısıyla müvelledlerin ortaya çıkması fethin hemen sonrasında başlamış, Emevîler döneminde hızlanmış ve 9. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde yarımada üzerinde Müslüman halk çoğunluğu oluşturur hale gelmiştir.

Özellikle 3. Abdurrahman zamanında olduğu gibi tutarlı dönemlerde, müvelledlerin toplumsal konumları üst düzeylere ulaşmıştır. Buna karşın, merkezî idareye egemen Arap aristokrasisiyle yerel aristokrat aileler arasındaki çıkar çatışması, bazen vergilerin fazla olması, bazı yerlerde ikinci sınıf vatandaş konumunda görülmeleri yanında kuzeyli kralların tahrik ve desteği gibi nedenlerle, müvelledler, 796 yılında 1. Hakîm’in tahta geçişinden başlayarak Emirlik Dönemi sonlarına kadar çıkardıkları isyanlarla Endülüs Devleti’ni neredeyse dağılma noktasına getirmişlerdir. Ancak bu olumsuz tutumlarına karşın, müvelledlerin Endülüs kültür yaşamına önemli katkıları olduğu da yadsınamaz.

Gelelim müdeccenlere…

Müdeccen, bir yerde oturup oraya alışan kimse anlamına gelen Arapça bir sözcüktür. İspanyolcada “mudejares” biçiminde yazılmıştır. Reconquista savaşları sonucu kaybedilen Endülüs topraklarındaki Hıristiyan yönetimi altında yaşamak zorunda kalan Müslümanları niteler.

Endülüs kentlerinin birer ikişer düşmesinden sonraki ilk yıllarda çoğunlukla yerinde kalan müdeccenler, teslim anlaşmaları gereği ve biraz da yerleşik halka, nitelikli işçi ve çiftçilere olan gereksinim nedeniyle yani siyasî ve ekonomik koşulların zoruyla Hıristiyan yöneticilerce önceleri iyi karşılanmıştır. Ancak, sonraki yıllarda, özellikle 1086 yılındaki Zellâka Savaşı ertesinde Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki didişmenin bir ölüm kalım savaşına dönüşmesiyle, müdeccenlere kötü davranılmasına, sonra da şiddet uygulanmasına başlanmıştır.

Müdeccen Müslümanlar, üzerlerindeki baskının artmasıyla birlikte dinî ve toplumsal bazı kısıtlama ve haksızlıklara uğramıştır. Yahudiler gibi ayırt edilici giysi giymek, kentin belirli semtlerinde yaşamak zorunluluğu ve ağır vergilerle cezalandırılmak en belirgin olanlarıdır. Ancak bu arada müdeccenler eğitim, bilim, kültür, tarım, zanaat ve mimari alanlarında İberyalı Hıristiyanlara sayısız değerler aktarmaktan geri kalmamıştır. Müdeccen sınıfının ortaya çıkması, yüzyıllar boyunca süregelen kültürel etkileşimin daha da güçlenmesine neden olmuştur. Ne yazık ki bunların pek azının yaşam ve yapıtları hakkında bilgi bulma olanağı vardır. Çünkü sonunda tüm Endülüs toprakları elden çıkmış ve bir daha İslâmiyet’e döndürülememiştir.

Son olarak şunu söyleyebilirim: İberya Hıristiyanları, Endülüs Müslümanlarından insancı değerler konusunda da çok şey öğrenmuştur. Müslümanlar ile ortak yaşamın getirdiği etkileşim sayesinde, cömertlik, arkadaşlık, dostluk, hoşgörü, güzel ahlâk ve görgü kuralları gibi insanlar arası iyi ilişkilerin öğeleri, Hıristiyan yaşamına da girmeye başlamıştır. Hıristiyanlar, çocuk, kadın ve yaşlıların haklarını gözetmeyi de Müslümanlardan öğrenmiştir.

Tüm bunlardan ötürü de İber Yarımadası’nın Orta Çağ kültürü, Avrupa’nın diğer tüm yerlerinden çok farklı özellikle taşımıştır.




Bu kültür etkileşiminde önemli bir öğe daha var: Müzik-musiki… Haydi onu da bir sonraki bölümde gözden geçirelim.
[/size


]
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5549 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2010, 01:49:43 ös
Gönderen: Prenses Isabella
2 Yanıt
4343 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2010, 01:27:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
4472 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2010, 01:42:56 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
4657 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2010, 02:08:45 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3776 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 30, 2010, 06:13:48 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2513 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 04, 2010, 12:15:39 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4070 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 05, 2010, 12:51:04 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2884 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2010, 06:26:21 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5421 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 12, 2010, 11:53:52 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
2576 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 18, 2014, 09:53:37 öö
Gönderen: animi et spiritus