Masonlar.org - Harici Forumu

Mason ve Masonluk Nedir? => Evrensel Masonluk => Konuyu başlatan: MASON - Mayıs 02, 2007, 09:14:13 ös

Başlık: Mason Düşmanlığı
Gönderen: MASON - Mayıs 02, 2007, 09:14:13 ös
Mason Düşmanlığı


The US Holocaust Memorial Museum’da Almanların işgal ettikleri ülkelerde Judeo Masonluk sorununu halletmek üzere yaptıkları çalışmaların binlerce belgesi muhafaza ediliyor. Bu çalışmada, bu belgelerin içinden Hürmasonlukla ilgili olanlar değerlendirilmiştir.

Mike Martin’in konferansından derleyen Celil LAYİKTEZ
 
 
 
 
   SSCB

1917’de, Bolşeviklerin ilk eylemlerinden biri Rusya’da bulunan tüm Locaları kapatmak oldu. Moskova’da tertip edilen 4. Enternasyonal Komünist Kongresi tüm Komünist Masonların Loca üyeliklerini iptal etmelerini emretti. Yasaya göre, bu Kardeşler Localarından istifa ettikten ancak iki yıl sonra önemli görevlere getirilebilirlerdi. 1925’te Telepneff şöyle yazıyordu: "Bolşevik hükümetin aldığı zecri tedbirler nedeniyle, her çeşit muntazam Masonluk Rusya’da faaliyetini sona erdirdi.” Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Rusya’da Hürmasonluk yeniden teşkilatlanmaya başladı.
 
Finlandiya

1822 yılında Çar 1. Alexander Finlandiya’da, Hürmasonluk dahil olmak üzere, her çeşit gizli cemiyetin faaliyetini yasakladı. Sonuç olarak, Hürmasonluk ancak 1920’li yıllarda, Rus işgali bittikten sonra, New York Büyük Locası’nın verdiği beratlarla yeniden teşkilatlanmaya başladı ve Finlandiya Büyük Locası 1924 yılında kuruldu.İkinci Dünya Savaşı’nın başında Finlandiya tarafsızlığını ilân ettiğinde SSCB bazı toprak taleplerinde bulundu. Bu talep reddedilince, 1939 Kasımında Sovyet ordusu Finlandiya’yı işgal operasyonuna girişti. “Kış Savaşı” diye bilinen bu dönemde Büyük Loca tüm Locaların faaliyetini tatil etti. 1941 yılında Almanya Rusya’ya saldırınca Finlandiya tekrar tarafsızlığını ilân etti. Ancak Finlandiya topraklarına Almanların girmesi üzerine Rusya Fin kentlerini bombaladı. Savaş sonrası Hürmasonluk yeniden faaliyete geçti.
 
İtalya

Mussolini İtalya’da Hürmasonluğu yok etmek üzere, 1924 yılında Faşist Parti üyelerinin Mason oldukları takdirde, partiden veya Masonluktan istifa etmelerini emretti. İleri gelen Faşistlerden ve aynı zamanda İtalya Grand Orient’ının Büyük Üstat Kaymakamı olan General Cappello, Masonluktan ayrılmayı reddederek Kardeşlerine ve idealine ihanet etmedi. General Cappello bu hareketini pahalı ödedi: bir yıl geçmeden Mussollini’ye suikast tertip etmekle suçlanarak 30 yıl hapse mahkûm edildi. 1925 yazında Mussolini İtalya Hürmasonluğunu resmen kapattı. İl Duce’ye (Mussollini) yazdığı bir açık mektupta Grand Orient’ın Büyük Üstadı Domizio Torrigiani, demokrasi ve düşünce özgürlüğünü savunma cesaretini gösterdi, sonucunda Lipari adasına, yüzlerce tanınmış Masonla birlikte, sürgün edildi. Mason düşmanlığı hareketinin zirvesine ulaştığı 1925 – 27 yıllarında, siyah gömlekli holiganlar (Faşist Partisi Gençlik Kolu) Milano, Floransa ve diğer büyük kentlerde yaşayan ünlü Masonların evlerini yağmaladı ve yüzden fazla kişiyi katletti.
 
İspanya

Faşistler Orta Avrupa’da kontrolü ele geçiriyorlardı ve egemen oldukları ülkelerde Masonları hedef alıyorlardı. 1925’te, İspanya’nın ilk diktatörü General Primo de Rivera Hürmasonluğun kapatılmasını emretti. 1936 isyanıyla başlayan iç savaşta, General Franco egemen olduğu bölgelerde Masonları ve sendikacıları tutuklatıp idam ettirdi. İdam edilen 75000 kişinin içinde Masonların çoğunlukta olduğu kanaati yaygındır. 1937’de General Franco, "Tüm enternasyonal etkisiyle, Hürmasonluğun İspanya’nın politik işasının mimarı olduğunu” iddia etti. Mart 1940’da Franco Hürmasonluğu yasakladı ve Mason olmanın, hâttâ Masonluk ilkelerini savunmanın suç olduğuna dair bir kararname imzaladı ve bu kişilerin tüm maddi varlıklarına el konulmasını emretti.İstifa etmiş Masonlar dahil, tüm Masonlar artık suçlu sınıfına girmişti ve otomatik olarak 12 yıl hapse mahkûm edildiler. Büyük Loca Görevlileri ile İskoç Riti’nde 18 derecenin üzerinde olanların cezaları ağırlaştırıldı. Tüm Masonlara kararnamenin ilânından sonra teslim olmak üzere iki aylık bir süre tanındı. Başka Masonları ihbar edenlerin cezaları hafifletildi.
 
Almanya

Büyük Harpte iki kere yaralanan Hitler küçük çapta bir harp kahramanıydı. Hürmasonluk hakkındaki paranoyası ilk önce “Mein Kampf” (Kavgam) adlı kitabında kendini gösterdi. Mein Kampf’ı Hitler, Kasım 1923 tarihli başarısız Münih Birahane İsyanı’ından sonra 5 yıl hapse mahkûm edildiğinde, 1924’te, hapiste yazmaya başladı. Kitabında Hitler, Enternasyonal Yahudilikle onun aleti olduğunu iddia ettiği Hürmasonluğu hedef alıyordu. Kitaba göre, 1917 – 18 yıllarındaki marksist ve masonik komplo ve grevler Almanya’nın harbi kaybetmesine neden olmuştu. Mein Kampf’ın “Irk ve İnsanlar” başlıklı 11. bölümünde Hitler Hürmasonluğu şöyle değerlendiriyordu:

Sözde entelektüellerin sinesinde Hürmasonların yaptığı propaganda ile bunların barışçı düşünceleri milletin kendini savunma duyusunu felç etmiştir.” Birinci Dünya Savaşında Alman denizaltılarının başarısının mimarı olan General Erich Ludendorff, Hitler’in gözünde büyük bir kahramandı, Nazi Partisinin ileri gelenlerindendi ve 1923 yılındaki darbeye Hitler’in yanında iştirak etmişti. Ludendorff 1918 sonrasında, Hürmasonların etkisinde Almanya’nın mağlup olduğunu ispatlamak için tüm zamanını harcamış ve bu arada “Sırlarının Açıklanması ile Hürmasonluğun Yok Edilmesi” başlıklı kitabını 1924’te yayınlamıştır. Hürmasonluğun sırlarını açıkladığı bu kitapta “Halkın Yahudilere karşı savaşmasını önleyerek, Yahudiliğin yedek kuvveti olan Hürmasonluğun çalışması mümkün olmuştur” demektedir. Nazi’ler 1934’te iktidarı ele geçirince, Prusya Başbakanı Herman Goering ilk icraat olarak, bir kararname ile Büyük Locaları kapatmıştır. Kararnamede, “Nasyonal Sosyalist Almanya’da Hürmasonluğa yer yoktur” denilmektedir. 1935 yılında Hitler Üçüncü Reich’ın kontrolünde olmayan tüm dernekleri ve 10 Büyük Locayı kapatarak Masonluğu kanun dışı faaliyet olarak tanımladı. Tüm Mason Localarının devlet aleyhinde çalışmış olduklarını beyanla, mallarına el koydu. Masonluğun ileri gelenleri tutuklanarak toplama kamplarına gönderildiler. Gestapo Büyük Locaların üye listelerini ele geçirdi ve masonik kütüphane ve obje koleksiyonlarını yağmaladı. Bu yoldan elde edilen malzeme Goebbels’in Münih’te 1937’de açtığı “Anti-Masonik Sergi”de teşhir edildi. Sergide tüm tezyinatları ile Mason mâbetleri de sergilendi. Nazi Partisi “Hürmason” ve “Loca” kelimelerinin kulanımını ve her türlü masonik dış ilişkiyi yasakladı. Gayrı muntazam “Üç Küre” Büyük Locası “Büyük Frederik’in Millî Hıristiyan Nizamı (Order)” adını aldı. Büyük Üstat Dr. Otto Bordes masonik merasimlerin icra edilmeyeceğini ve hiçbir tekrisin yapılmayacağını kabul etti. Bu gayrı muntazam cemiyet arî mitlerine dayalı dereceler geliştirdi. Almanya’da takriben 70.000 muntazam Mason vardı. Eichmann’ın bunların öldürülmesi için bir gizli emir verdiği söylenir. Sonuçta yaklaşık 65.000 Alman Mason toplama kamplarında öldü, Büyük Locaların matrikül cetvellerinde gözükmeyen 5000 kadar Mason da kaçabildi veya yeraltı teşkilâtlarına katıldı.


 
Avusturya

Avusturya 1938’in Mart ayında Üçüncü Reich’a katılır katılmaz Viyana Localarının Üstadı Muhteremleri ve ileri gelenleri tutuklanarak, çoğu Bavarya’da Dachau toplama kampına olmak üzere, muhtelif toplama kamplarına yollandılar.
 
Çekoslovakya

Almanya 1939’un Mart ayında Çekoslovakya’yı ilhak etti ve Nazi birlikleri Bohemya ve Moravya’yı işgal ettiklerinde, Avusturya’da uygulanan sistem aynen tekrarlandı. 1938 yılının Çek Locaları matrikül cetvelleri Nazilerin elindeydi. Slovakya!’da özgür faşist cumhuriyet ilân edildi ve olaylar orada da aynen tekrarlandı.
 
Polonya

Eylül 1939’da Nazi birlikleri batı ve merkez Polonya’yı işgal ettiler, Sovyet birlikleri de Doğu’dan Polonya’ya girdiler. Ülke ikiye bölündü. Almanlara karşı direnmeye çalışan Polonya halkı cezalandırıldı, Hürmasonluk da kapatıldı. Sovyet işgal bölgesinde binlerce Polonya’lı Sibirya’ya sürüldü, çok kişi de öldürüldü. Nazi’ler 1941’de SSCB’ye saldırdıklarında Sovyet işgalindeki Polonya’yı ele geçirmekle işe başladılar. Naziler Polonya halkına zulmederken, milyonlarca Yahudi’yi ve bu arada Masonları, toplama kamplarında sistematik şekilde yok ettiler. 1939’da Nazi birlikleri batı ve merkez Polonya’yı işgal ettiler, Sovyet birlikleri de Doğu’dan Polonya’ya girdiler. Ülke ikiye bölündü. Almanlara karşı direnmeye çalışan Polonya halkı cezalandırıldı, Hürmasonluk da kapatıldı. Sovyet işgal bölgesinde binlerce Polonya’lı Sibirya’ya sürüldü, çok kişi de öldürüldü. Nazi’ler 1941’de SSCB’ye saldırdıklarında Sovyet işgalindeki Polonya’yı ele geçirmekle işe başladılar. Naziler Polonya halkına zulmederken, milyonlarca Yahudi’yi ve bu arada Masonları, toplama kamplarında sistematik şekilde yok ettiler. 1939’da Nazi birlikleri batı ve merkez Polonya’yı işgal ettiler, Sovyet birlikleri de Doğu’dan Polonya’ya girdiler. Ülke ikiye bölündü. Almanlara karşı direnmeye çalışan Polonya halkı cezalandırıldı, Hürmasonluk da kapatıldı. Sovyet işgal bölgesinde binlerce Polonya’lı Sibirya’ya sürüldü, çok kişi de öldürüldü. Nazi’ler 1941’de SSCB’ye saldırdıklarında Sovyet işgalindeki Polonya’yı ele geçirmekle işe başladılar. Naziler Polonya halkına zulmederken, milyonlarca Yahudi’yi ve bu arada Masonları, toplama kamplarında sistematik şekilde yok ettiler.
 
Hollanda

Hollanda Mayıs 1940’da işgal edildi. Nazi birlikleri derhal Hürmasonluğu yok etmeyi görev edindiler. Büyük Locanın arşivleriyle banka hesaplarına, Masonların kişisel varlıklarına el konuldu, mâbetler yıkıldı. Arşivler Almanya’ya nakledildi, bina ve mobilyalar açık artırma ile satıldı. Büyük Üstat H. van Tongeren üç ay sonra Almanya’daki bir toplama kampında öldü.
 
Belçika

Belçika Mayıs 1940’da işgal edildi. İşgal hazırlığında Naziler Belçika Masonları hakkında 2000’den fazla kişisel dosya hazırlamışlardı. Masonluk kapatıldı. Brüksel’de 82 sandık dolusu masonik kitap, sanat eseri ve Loca mobilyasına el konuldu. Belçika’nın tamamından 179 sandık yağmalanmış masonik eşya Almanya’ya yollandı.
 
Norveç

Norveç Haziran 1940’da işgal edildi. Norveç ordusunun yenilgisinden sonra vatan haini Binbaşı Quisling hükümetin başına geçti. Onun da icraat gündemindeki ilk madde Masonluğu yok etmekti.
 
Fransa

Fransa, Haziran 1940’da Nazilerle mütareke imzaladı. Kukla Vichy hükümeti Grand Orient ve Grande Loge de France ile diğer masonik kuruluflları kapattı, mallarına el koydu. Daha sonra bu mallar açık artırma yöntemiyle satıldı. 1942’de Paris’te, Petit Palais’de tertip edilen anti Masonik ve anti Yahudi sergide bu mallardan örnekler sergilendi.
 
Yunanistan

Yunanistan Nisan 1941’de işgal edildi. Yunan Masonlar Kuzey Epirus dağlarında Almanlara karşı aktif olarak savaştılar, Localar savunmaya ellerinden gelen lojistik desteği verdiler. 1941’de Yunanistan Kralı ve Başbakanı Mason’du. İşgalin başladığından 21 gün sonra Naziler Atina’ya girdi. İlk icraatlarından biri Mason merkezine gidip tüm evrak ve kayıtlara el koymak oldu, mal ve mülke ağır hasar verdiler. Daha sonra ülke genelinde aynı uygulama yapıldı. Büyük Üstat Philotas Papageorgiou çok ağır şartlarda hapse atıldı. Birkaç ay sonra serbest bırakılmasına rağmen kaybettiği sağlığını tekrar kazanamadı ve 1947’de öldü.
 
Romanya

Savaşın başında Romanya tarafsızlığı seçti, ancak iç politikasını Miğfer güçlerinin hizasına getirdi, Nazi’lere dostluk gösterisinde Hürmasonluğu yasakladı. Haziran 1940’da, Almanya itiraz etmeden SSCB Besarabya ile Bukovina’yı işgal etti. Romanya’nın petrol tesisleri Almanya için önemliydi, SSCB’ye karşı harekete geçen Almanya, ilk önce Romanya’yı işgal etti.
 
Bulgaristan ve Yugoslavya

Nisan 1941’de Nazi’lere uyumlarını ispat etmek zorunda kalan bu iki ülke Yahudilere ve Masonlara karşı yasalar çıkardı. Bu kararı beklemeden Yugoslavya Büyük Locası 2 Ağustos 1940’da faaliyetini tatil etti. Bu Büyük Loca, Alman işgalinden sonra Komünist yönetim döneminde de kapalı kaldı. Ancak 23 Haziran 1990’da uyanabildi.
 
Macaristan

Mart 1919’da iktidarı ele geçiren Bela Kun tüm sanayi ve ticari işletmeleri, bankaları devletleştirdi, birçok gazeteyi ve Hürmasonluğu kapatarak proletarya diktatörlüğünü ilân etti. İkinci Dünya Savaşı çıkana kadar Macaristan’da birçok hükümet değişikliği yaşandı, ancak Masonluk tekrar açılamadı. İkinci Dünya Savaşı başında Nazilere yakınlığı ile bilinen Macaristan tarafsız kalmayı yeğledi. Almanlar 1944’de Macaristan’ı işgal ettiklerinde, zaten aktif bir Masonluk bulunmadığından, Masonlukla ilgili bir tedbir almak ihtiyacını hissetmediler.
 
İngiltere

Savaşın çıktığı 1939 yılında İngiltere Birleşik Büyük Locası kısa bir süre faaliyetini tatil etti, aynı yılın Aralık ayında da tüm düşman ülkelerinde doğmuş olan veya vatandaşı olan üyelerinin, Kardeşler arasında ahengi korumak maksadıyla, muvakkatten ayrılmalarını istedi. Manş Denizi’ndeki İngiltere’ye ait adalar Naziler tarafından işgal edildi, Masonlara ait binalar talan edildi ve Masonluğun ileri gelenleri Almanya’ya esir kamplarına yollandı. Alman propagandası İngiltere’de de faaliyette bulundu. Oswald Mosely’nin “Faşistlerin Britanya Birliği” ile Spencer Leese’nin “Imperial Faşist Ligi” anti-semit veanti-masonik propogandaya alet oldular. Savaş sonrasında, Nazi istihbaratının İngiltere’nin işgalini öngörerek “Büyük Britanya için Özel Arama Listesi” (Sonderfahndanglist G.B.) hazırladığı anlaşıldı. Bu listede ileri gelen Masonların isim ve adresleri, el konulacak masonik mülklerin yöneticileri Mason olan şirketlerin ayrıntıları bulunuyordu. Tabiidir ki listede, Sir Winston Churchill, Kent Dükü’nün ve Kral 6. George’un isimleri de vardı.
 
Notlar

• Konferansçı Mike Martin Kardeş, 1940 yılında işgal edilen Danimarka’da Masonluğa karşı bir uygulama bulamamıştır. (Danimarka Kralı Yahudilerin kıyafetlerine sarı yıldız takma mecburiyeti karşısında, “ilk yıldızı ben takacağım” demiştir. Kralın Büyük Üstat olduğu da biliniyor. Danimarka tek işgal edilmiş ülkedir ki Yahudilerle Masonlara zulmedilmemiştir – CL).

• Yazar 1940’da işgal edilen Lüksemburg hakkında da bilgi sahibi olmadığını söylüyor. Grande Düşes Charlotte, Londra’da sürgünde Lüksemburg hükümetini kurdu.

• Molotov-Ribbentrop Antlaşması’na göre, Haziran 1940’da SSCB birlikleri Estonya, Latviya ve Lituanya’yı işgal ettiler. 6 Ağustos 1940’da Estonya SSCB’ye bağlı bir cumhuriyet oldu. Haziran 1941’de Almanlar Estonya’yı işgal ettiler. Bolşeviklerin etkisindeki bu ülkelerde, savaş öncesinde de ciddi bir Masonluk zaten yoktu.
Başlık: Re: Mason Düşmanlığı
Gönderen: Einsof - Mayıs 31, 2007, 01:30:08 ös
Geçenlerde Beyoğlu locasının önünden geçerken,loca önünde bekleyen korumaların yüzünde hayli tedirgin bi ifade gördüm..Korkaklık,kaygı,tedirginlik vs..Harun Yahya türü yazarların aslında olaya geniş çapda bakıldığında masonluğa hizmet ettiğini yani masonluğun işine gelecek yayınlar yaptığını düşünebilirsiniz..Ama koyu islamcı bi tip bu yayınlardan etkilenerek gidip locaya herhangi bir saldırıda bulunduğunda,aslında bırakılan olumsuz etkinin çok daha fazla olduğu ortaya çıkar ama iş işten geçmiş olur..Bence antimasonik yayınların önünün biran önce kesilmesi gerekiyor..Hemen bugün!
Başlık: Re: Mason Düşmanlığı
Gönderen: Itzhak - Mayıs 31, 2007, 06:04:50 ös
Ne ılk , nede son olacaklar ....
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: hewal73 - Mart 10, 2009, 07:41:46 ös
naziler neden mason localarına saldırdılar yada diğer devletler bunun arkasında masonların yahudiliğe daha yakın durduğuna inandıkları için olabilirmi (masonluğun din ayrımı yapmadığını biliyorum) çünkü çoğu kişiler ki tabi masonluğu araştırmayanlar bu görüşte birleşmişler arkasında yahudi düşmanlığı olduğu için mi mason localarına kapatmayı tercih ettiler
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: karahan - Mayıs 15, 2009, 04:25:23 ös
   SSCB

1917�de, Bolşeviklerin ilk eylemlerinden biri Rusya�da bulunan tüm Locaları kapatmak oldu. Moskova�da tertip edilen 4. Enternasyonal Komünist Kongresi tüm Komünist Masonların Loca üyeliklerini iptal etmelerini emretti. Yasaya göre, bu Kardeşler Localarından istifa ettikten ancak iki yıl sonra önemli görevlere getirilebilirlerdi. 1925�te Telepneff şöyle yazıyordu: "Bolşevik hükümetin aldığı zecri tedbirler nedeniyle, her çeşit muntazam Masonluk Rusya�da faaliyetini sona erdirdi.� Sovyetler Birliği�nin dağılmasından sonra, Rusya�da Hürmasonluk yeniden teşkilatlanmaya başladı.
 


Sn.Mason yazınızdan alıntı yaptığıım şu bölüme bir analiz yapmak isterim.Analiz biraz siyasi ,belki birazda komplo gibi bir yaklaşım görebilir umarım yazınızın özünü bozmaz.
Rusyada ortaya çıkan Komünist öğreti Yahudi Amerikan emperyalist düzeninin bir tasarımıdır.Karl Marx kuramcısı yahudi ve masondur.Lenin ve diğerleride hemen hemen,Mason localarının kapatılması sadece şu sonucu verir Olayın ardına Yahudi tezgahı yada Mason localarını atmaktan kurtarır.Perdeleme gibi yani komplo gibi koksada bugün birçok araştırmacı yazar bu konuyu dillendiriyor aşağıda vereceğim linkte bu yönde bir anlatım var ilginizi çekeceğini umuyorum.


http://www.dailymotion.com/video/x5e6l9_erol-bilbilik-komunizm-abdnin-bir-t_news
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: Genius Loci - Mayıs 15, 2009, 04:38:22 ös
"Rusya'da çıkan Komünist öğreti..." tabi canım I. Enternasyonal Bakunin Proudhon, sonra Saint Simon Robert Owen falan havagazıydı. Ya bunları söyleyenler bari biraz marx engels okusalar ne bileyim belki az bakunin Platon bile olabilir.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: karahan - Mayıs 15, 2009, 04:42:25 ös
Sanırım videoyu izleyerek yorum yaptınız.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: Genius Loci - Mayıs 15, 2009, 04:51:39 ös
o programı daha önce seyretmiştim. komikti ve hala komik olduğunu düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: karahan - Mayıs 15, 2009, 05:06:07 ös
Sanırım Eğer yaşarda bir gün Amerikada aynı şekilde çöktüğünde aynı muhabbeti yapma şansımız olur.uMARIM SENİ YANILTMAMIŞTIR YORUMU YAPAN ADAM ESKİ BİR KOMÜNİST idi
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ceycet - Mayıs 15, 2009, 05:06:40 ös
Videoyu seyrettim.Kırmızıya takmış olmasından başka hiçbirşey anlamadım.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: karahan - Mayıs 15, 2009, 05:08:11 ös
O programın daha uzun anlatımlı halide var alında onu izlemek lazımdı sevgili ceycet.Bu tip konularda uzman araştırmacı yazar kendisi.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ceycet - Mayıs 15, 2009, 05:22:26 ös
Sayın  Karahan;

Ben,Komunizmin mi bir tasarım,yoksa komunizmi yıkmak için mi bir tasarımın var olduğunu anlayamadım.Bu konuda çelişkili ifadeler algıladım.Komunizm(daha doğrusu sosyalizm)Rusya'da türemiş değil.Marx,Almanya'da veya İngiltere'de öncelikli olarak devrim olacağını hesaplamıştı,yanlış hatırlamıyorsam.Çünkü henüz Rusya,sanayi devrimini tamamlamamıştı.Devrim yapacak çoğunlukta proleter yoktu.Ayrıca bir komplo tasarlanmış olsaydı,müttefikleri olan Rusya'nın konumunu  ve henüz devam eden 1.dünya savaşını da hesap etmeleri gerekirdi diye düşünüyorum.


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: karahan - Mayıs 15, 2009, 05:34:43 ös
Sn.Ceycet
Tasarım olması konusuna ben inanıyorum ve birçok nedeni var bunun.Hem 1,hem de 2.dünya savaşının çıkış ve yapılış nedenlerini sorgulaman başlangıç için yeterli.Heleki hitler savaşı yapmak için yahudilerden finansı ve silahı sağlarken her savaştığı ülkede ne garip tesadüfkü hedef sadece yahudilerdi.Olayın sonuç kısmıa kime yarar sağladı gözü ile bakarsakta israil devleti kuruldu akabinde.Heleki o 48 yıllık süreci ortadoğuda çok iyi incelemek lazım ve ben bunu yaptım ordan bu sonucu çıkardım.Rusya komünizm için model ülke nüfus kalabalıklığı ve potansiyel olarak emperyalizme en büyük katkıyıda 1990 lı yıllara kadar süren soğuk savaşla yaptılar dikkatle izlersen bu dönem amerika ve israil dünyayı resmen silaha boğdular komünizmle korkutarak bir önemli şey daha yaptılar üstler kurarak dünya geneline yayıldılar.işi bitincede komünizm bir anda bitti enteresan olan kısmıda o oldu kimse beklemiyordu.Dikkat edin komünizmden sonraki söylemler islami terördü ve şimdi dünyaya yayılma ve korkutma modelleri bu.Tarihlerine bakar başkanlarının söylemlerini incelerseniz sizinde bu sonuca varmanız zor olmaz.sanırım.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ceycet - Mayıs 15, 2009, 05:56:34 ös
Sayın Karahan,

Dikkat ederseniz,1917 deki Rusya'daki devrim emperyalistlerin bütün hesaplarını altüst etmiştir.İngilizlerin Osmanlı imparatorluğu ve kafkasya üzerindeki beklentileri boşa çıkmıştır.Takdir edersiniz ki,o dönemde engüçlü ülke İngiltere idi.Rusya'daki devrim 2 yıl sonra olsaydı,bugün kü sınırlar emperyalistlerin lehine oldukça farklı olabilirdi.Bizim kurtuluş savaşını kazanmamızda bile Rusya'daki devrimin oldukça katkısı olduğuna inanıyorum.


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: karahan - Mayıs 15, 2009, 06:06:26 ös
Sn.Ceycet
Bakış açısına göre öyle bende uzun yıllar öğrenciliğimdede böyle biliyordum.Komünizmi bilmek yetmiyor asıl emperyalizmi bilmek insanı sonuca götürüyor.Geniş perspektifte nedir bu emperyalizm bu sömürü nasıl kurulur ve hangi materyallerden faydalanır.Paranın acımasız düzenine karşı insanlığın en ufak bir değerinin olmadığı bir sistemi kullanarak dünyayı yönetmeye talip olmak.Çıkış noktası bu bence hatta size ilk başlarda tesadüfen okuyup tanıdığım dünyanın en zengin adamının hayatını okuyunca şu soruyu sordum kendime acaba ben rodshield olsa idim bu kadar korkunç parayı nasıl muhafaza ederdim ve geliştirirdim.Sonra annelerinin bir sözü çok ilgimi çekti benim çocuklarım istetersse dünyada savaş olmaz.Komedi gibi gelişti tabi sonrası bir çok bilgi edindim bir çoğu çöplükte olsa ayrıştırarak bir sentez yapıyorsunuz.Bugün Komünizme bir tasarım idi diyebiliyorsam aynı şeyi Amerika içinde düşünüyorum buda o sorunun içinden çıkıyor parayı nasıl muhafaza edierim.Hemde israili her tür tehdite karşı nasıl korurum arkadaşlar bu ifadelr basit kmplo teorisi sözcükleri ile açıklanamayacak kadar derin konular bence ilgilenilmesi lazım.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 07, 2009, 01:16:31 ös

Mason düşmanlığı kuşkusuz salt düşüncede kalmıyor, eyleme de geçiyor.

Bu bağlamda Sayın MASON’un vermiş olduğu örnekler var; sanırım bu başlık altında olmasa da başkaları da vardır. Hele geçmişte çok var.

Bundan yirmi yıl kadar önceydi. İş gereği kısa bir süre için Amerika’ya gitmiştim. Bu gidişlerimde genellikle pek sıkılırdım; çünkü gündüz iş-güç ama akşamları yapabilecek bir şey bulamazdım otel odasında televizyon izlemekten başka. İşte o yirmi yıl önceki gidişimde pek ilginç bir yayına takıldım. John Ankerberg adlı birinin açmış olduğu dehşetli bir Masonluk karşıtı kampanya idi bu; öyle az buz olay değil.

O kadar ilgimi çekti ki, bu kampanya sadece televizyon yayınları ile kalmadığından ötesi ile de biraz ilgilendim.

Eğer sıkı bir Hıristiyan olsaydım, sanırım şöyle düşünürdüm: «Bu Masonluk denilen nesne dinimize kökünden aykırı.» Ancak sıradan bir Hıristiyan olarak güler geçerdim.

Bu konu acaba bu forum başlıklarına yansıdı mı? Aradım, bulamadım.

Biraz anlatsam, ilgi çeker mi, yararlı olur mu acaba?

Sevgiler,

Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: hiram - Eylül 07, 2009, 02:16:46 ös
Sn. ADAM en azından benim ilgimi çekeceğine emin olabilirsiniz. Merakla anlatacaklarınızı bekliyor olacağım umarım en kısa sürede bu konuda bizi aydınlatırsınız...

Saygı ve Sevgi ile...
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 08, 2009, 10:28:38 öö
Burada anlatacağım olaylar, 1990’lı yılların başlarında ABD’nde geçmiştir.

Konu çok uzun olacağı için bunu bölümlere ayıracağım.

Bunun genel başlığını da izninizle şöyle koymak istiyorum:

JOHN ANKERBERG SHOW

Buradaki “show” sözcüğünün Türkçedeki karşılığı “gösteri” olarak değil, “açıklama” olarak alınmalı. John Ankerberg Show, Amerika Birleşik Devletleri’nde o tarihlerde yapılmış bir seri televizyon programının adı. (Keşke Kanal 7 bir seri program yaparken bundan biraz örnek alsaydı!)

Bu televizyon programları, “National’ Religious Broadcasters” (Ulusal Dinsel Yayıncılar) adını taşıyan bir örgütün “EFICOM” kısa adıyla bilinen yetkili komisyonunca da onaylanmış durumdaydı yani yasal bakımdan da herhangi bir boşluk söz konusu değildi.

Bu program, beş ayrı televizyon kanalında her hafta ayrı saatlerde yayınlanıyor, her biri yarım saat kadar sürüyordu. İzleyicileri bıktırmamaya özen gösteriyorlardı. Araya reklamlar da giriyordu elbette.

Program, aynı anda birçok radyo istasyonundan da veriliyordu.

Televizyon programının kapsamı her hafta değişiyordu ama gene de sonuç olarak her yeni programda aşağı yukarı aynı şeyler söyleniyordu. Kapsamın her hafta değiştirilmesinin amacı galiba her bir programın ayrıca ilgi çekmesini ve baştan sona izlenebilmesini sağlamaktı.

John Ankerberg Show, yalnızca bir televizyon programı olarak kalmamıştı. Ülkenin çeşitli yerlerinde önceden belirlenmiş günlerde konferans ve açık oturumlar da düzenleniyordu. Dahası, bu program çerçevesinde yayımlanmış 70 kadar kitap, bu kitapları destekleyen video ve ses bantlan da vardı.

Dolayısıyla bunun büyük ve çok iyi organize edilmiş programın bir kampanyası olduğu söylenebilir.

Bu kampanyayı düzenleyen kurumun merkezi Tennessee eyaletinin Chattanooga kasabasında. “Ankerberg Theological Research Institute” (Ankerberg Teolojik Araştırma Enstitüsü) adını taşıyordu. Buradan anlaşıldığına göre; John Ankerberg, sergilenen bu oyunun hem yazarı, hem yönetmeni hem de baş aktörüydü.

Kampanyanın amacı şöyle özetleniyordu: “Halka, Hıristiyanlığın tek doğru yol olduğunu göstermek, böylelikle herkesin Hıristiyanlığı benimsemesini ve bu benimseyişini başkalarıyla da paylaşmasını sağlamak.”

Dolayısıyla bu yalnızca bir antimasonik kampanya değildi. Genelde Hıristiyanlığı yücelten, Hıristiyan olmakla birlikte dinsel bağlanışları zayıf nitelenebilecek kimselerin inançlarını güçlendirip sağlamlaştırmaya çalışan, Hıristiyan olmayanları da İsa’ya inanmaları için isteklendirici propagandalar yapan bir uygulamaydı. Masonluk karşıtı eylem de bu çalışma çerçevesinde önemli bir yer tutuyordu.

Peki, bu kampanya, aslında Hıristiyanlığın yüceltilmesini amaçlamaktaysa, neden Masonluğa böylesine çok yükleniyordu?

Bu sorunun yanıtı çok kısa basit olarak şöyle veriliyordu: “Hıristiyanlar da dahil olmak üzere çoğu kimse Masonluğun gerçek kapsamı üzerinde pek az şey biliyor. Masonluğun ne denli anti-Hıristiyan olduğunun farkında bile değiller. Bu bilgi yetersizliği, Masonluğun Hıristiyan Kilisesi’ne sokulup yerleşmesine hatta Kilise’nin üzerinde etkili olmasına yol açıyor. Çünkü Kilise ileri gelenleri de Masonluğun gerçeklerini bilmiyor ve yalnızca kendine ilişkin söylediklerinin doğru olduğuna kanıyorlar. Bunu engelleyebilmek için, Masonluğun gerçeklerini açıkça ortaya sermek gerekiyor.”

Televizyondaki her John Ankerberg Show programı ille de Masonluk karşıtı bir propagandayı içermeyebiliyordu ama her programın içeriği mutlaka dinlerle, inançlarla ilgiliydi. Bir bakıyordunuz, bir programda Masonluktan hiç söz edilmiyor; bir bakıyordunuz, o günkü program tümüyle Masonluğa yönelik.

Kuşkusuz, her bir sonraki programın neleri içereceği önceden bildiriliyor; ayrıca, araya giren reklamların dışında program kendi reklamını da yapıyordu.

Eğer John Ankerberg Show salt Mazsonluk karşıtı bir kampanya olsaydı, Amerikalı masonlar bu programın sürekli bir şekilde yürütülmesine engel olmakta pek güçlük çekmezdi sanırım. Ancak kampanyanın aslında Hıristiyanlığın propagandasına yönelik oluşu, ilgi ve destek görmesini sağlıyordu. Başta John Ankerberg olmak üzere bu kampanyayı düzenleyenler, masonların kendilerine karşı bir yıkıcı eylemde bulunabileceklerini göz ardı etmiş değildi. Üstelik eğer böyle bir karşıt girişim söz konusu olursa, bunun yiğitçe bir söz düellosu şeklinde olmayacağını, arkadan vurulacaklarını da biliyor, söylüyorlardı.

Bir önlem olmak üzere de, çoktan unutulmuş olan eski bir olayı anlatıyorlardı:

“1827 yılında William Morgan adlı biri, New York’ta bir antimasonik kampanya açmıştı. Bir basımcı ile anlaşmış, Masonluğa karşıt yayınlar yapmaya girişmişti. Basımevi kundaklanarak yakılmış, William Morgan da öldürülerek cesedi denize atılmıştı. Masonlar, kendilerine ve kurumlarına karşı düzenlenen bir kampanyayı işte böyle durdurmuşlardı.”

Ben bu olayı araştırdım. Aslında gerek nedenleri gerekse sonuçlarıyla biraz başka türlü… Üstelik William Morgan’ın değil masonlarca öldürülmüş olması, öldürülmüş olup olmadığı bile kesinlikle bilinmiyor. Sözü edilen basımevinin niçin yanmış olduğu da belirsiz. Bütün bunlar, Thurlow Weed adlı bir kişi tarafından politika malzemesi yapılarak böyle yorumlanmış. Bu varsayıma inananlar da olmuş. Olayın bu şekilde anlatılışı, onların işine geliyordu. “Masonlara dokunacak olanların vay haline!” şeklinde bir kaygılı düşünü vurgulanıyordu.

John Ankerberg Show’un çerçevesinde, kurumun, o güne kadar yayımlamış olduğu kitap ve kasetleri isterseniz belirli bir “hediye” (!) karşılığında elde edebiliyordunuz. Onların kasetleri bizim video oynatıcılara uymuyordu ama kitaplarından bir ikisini aldım.

Bu kampanyayı değerli ve yararlı bularak düzenli bir katkıda bulunmak isteyenler ise, “30/30 Club” adı verilmiş olan bir organizasyona ya da 30 dolar (yapılan reklama göre günde yalnızca 1 dolar) bağışta bulunarak abone olabiliyordu. Böylelikle “inancı savunma” yolunda sağladıkları bu destek karşılığında, ayrıca “hediye” vermeleri gerekmeksizin, bundan böyle kampanyanın tüm yeni çıkan kitap ve kasetleri adreslerine gönderiliyordu. (Öyle deniyordu. Yalan söylediklerini sanmam.)

Burada size John Ankerberg’i de kısaca tanıtayım:
Hıristiyan düşüncesi tarihi üzerinde master, sonra teolojik kapsamlı bir doktora yapmış. Çeşitli üniversite ve yüksek okullarda seminerler, okyanus aşırı birçok ülkede konferanslar vermiş. Bütün bunların ötesinde, üstün ve etkileyici bir hitabet yeteneği olan bir kişi. Televizyondaki konuşmalarında gerçekten de çok başarılıydı; ses tonuyla, mimikleriyle, ağırbaşlı fakat gülümser tutumuyla, tüm programı boyunca izleyicinin ilgisini (en azından benim ilgimi) çekmekte oldukça başarılı bir kişiydi.

Bu âdeta bir “sunuş” oldu. Bundan sonrası programda anlatılanlar.
Sevgiler,
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 08, 2009, 02:57:57 ös


ANTİMASONİK ETKİNLİK İÇİN HAZIRLIK

“John Ankerberg Show” kampanyası çerçevesinde yürütülen antimasonik etkinlik için, önce sistemli bir hazırlık yapılmış.

Bu çalışmanın hayli geniş bir bibliyografyası var. Listelenen kitapların birçoğu doğrudan masonların yapmış olduğu çalışmalar; hele içlerinden bazıları dünya çapında ünlü masonik yapıtlar. Bu forumda ara sıra sözü edilen Morals&Dogma gibi…

Bu hazırlıklara, önce eski ve yüksek dereceli masonlardan bazılarıyla görüşmelerde bulunularak başlanmış. Kendilerine şöyle bir soru yöneltilmiş:
«Masonluğun ilkeleri ve kapsamı, her mason locasında verilmekte olan masonik öğreti ve ritüellerin içeriği üzerinde otorite olarak nitelenebilecek bir kişi ya da kuruluş var mıdır? Masonluğu tam olarak anlayabilmek için kime ya da hangi kaynağa başvurmak gerekir?»

Masonlar bu soruları ya yanıtlayamamış ya da kaçamak yanıtlar vermişler. Çoğunun yanıtlan açık ve somut olmadığı için yetersiz ya da çapraşık bulunmuş. Kimisi, Masonluğun otoritesinin doğrudan ritüellerinin içeriğinde yer aldığını söylemiş. Oysa ritüellerde ne yazılı olduğu belli; önemli olan bunların yorumu ve değerlendirmesi bakımından kime ya da nereye başvurmalı?

Bilgilerine başvurulan masonlar, bu konuda belirgin bir yargıda bulunamamış ya da bir öneride bulunmaktan kaçınmışlar.

Bunun üzerine, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm büyük localara birer mektup yazılmış. Bu konudaki resmi görüş ve önerileri sorulmuş.

Büyük localardan 25’i yani aşağı yukarı yarısı, bu mektubu ciddiye alarak yanıtlamış, diğerleriyse umursamamış ve yanıt vermemişler.

Aslında diğer büyük localar da bu mektubu yanıtlamış olsalardı, herhalde ötekilerden pek farklı bir öneri getirmiş olmayacaklardı ve sonuç değişmeyecekti.

Soruyu yanıtlayan büyük localardan her biri kendince “birer otoriter masonik kaynakça” olarak başvurulabilecek birkaç kitap adı vermiş.

Bunların karşılaştırılması yapıldığında, dokuz masonik nitelikli yayının, genelde diğerlerine oranla öncelikli tutulduğu görülmüş. Hepsi incelenmiş ama içlerinden çoğunluğun önerdiği ilk üçü ağırlıklı tutulmuş.

Büyük locaların çoğunluğunun öncelikle önermiş olduğu kaynaklar, dünya çapında ünlü masonik araştırıcı ve yazarların yapıtları: Albert G. Mackey ve Henry Wilson Coil tarafından ayrı ayrı kaleme alınmış olan iki masonik ansiklopedi ile Joseph Fort Newton’un “The Builders” (Yapıcılar) adını taşıyan kitabı. Dolayısıyla, bu üç ünlü masonik yazarın, MASONLUK konusu üzerinde birer otorite olduğu, kitaplarında yazdıklarının da Masonluk ile ilgili doğruları yansıttığı kabul edilmiş.

Bu seçimde pek bir yanlışlık yapıldığı ya da ön yargılı davranıldığı söylenemez. Çünkü gerçekten de bu üç mason, yalnızca Amerika’da değil, dünya masonik yazınında isimlerini duyurmuş olan kimseler. Hele Amerika Birleşik Devletleri’nde konu üzerindeki otoriteleri tartışma götürmez.

Bu üç masonun dünya çapında ün kazanmış olan yapıtları baştan sona titiz bir şekilde incelenmiş.

İşte bu aşamada ön yargılı bir tutum benimsenmiş olduğu rahatlıkla söylenebilir çünkü•bu otoritelerin yapıtlarındaki anlatımlarının nasıl Masonluğa karşıt bir amaçla kullanılabileceği belirlenmiş.

Nitekim yayınladıkları kitaplarda da öncelikle Mackey, Coil ve Newton’un yapıtlarının çeşitli yerlerinden alıntılar var. Daha seyrek olmakla birlikte, büyük localardan bazılarının önermiş olduğu diğer yapıtlardan alıntılar aktarılmasından da geri kalınmıyor.

Bütün bu alıntıların ortak yanı, amacı ve yönü önceden belirlenmiş bir antimasonik girişimdeki görüşlerin desteklenmesinde işe yarayabilir olmaları. Kitapların içerdiği diğer bilgiler göz ardı edilmiş.

Kuşkusuz bu kadarla da yetinilmemiş. Ritüeller, diğer masonik kitap ve kitapçıklar, ayrıca büyük locaların periyodik yayınlarının bir bölümü de incelenmiş. Belirli bir ön yargıyla yapılacak olan antimasonik eylem için yararlı olabilecek, bu eylemin görüşlerini destekler ya da kanıtlar nitelikte her ne bulunduysa derlenip toplanmış.

Fakat gene de özellikle Mackey ile Coil’m görüşleri öncelikli tutulmuş; büyük olasılıkla bunlar, yapılan antimasonik nitelikli propaganda için daha yararlı malzemeler sağlamakta.

Amerikalı masonların, bu antimasonik kampanyada ileri sürülenlere bireysel karşı çıkışta bulunmaları, hele yalan-yanlış şeyler söylendiğini ve gerçeklerin başka türlü olduğunu belirterek Masonluğu savunmaları hemen hemen olanaksız.

Büyük locaların bile bunu örgütsel boyutta açıklamalar ile yapabilmeleri pek zor. Çünkü bu antimasonik kampanyada doğrudan büyük locaların birer otorite olarak göstermiş olduğu kişilerin Masonluk üzerine yaptıkları açıklama, görüş ve yargılar temel olarak alınıyor. Büyük locaların çıkıp da, «Bu kişilerin yazmış ve söylemiş oldukları yalnızca kendi bireysel düşünü ve yorumlarıdır. Herhangi bir masonik örgütü, hele evrensel boyutta Masonluğu bağlayıcı olarak alınamaz. Üstelik bu kişilerin yazdıkları yalnızca yaşadıkları dönemlerde geçerli sayılabilirdi. O zamanlar Masonluğun görüş ve yaklaşımı da başkaydı. Şimdi artık bunlar çağımızın gerisinde kaldı.» diyebilmeleri için artık çok geç.

Kaldı ki, Amerika Birleşik Devletleri’nde hiçbir büyük loca Masonluk üzerine gerçekten de birer otorite oldukları onanmış bu masonik yazarların görüş ve yorumlarına karşı çıkmak istemez.

Böylelikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 25 büyük loca, istemeden bir antimasonik kampanyada âdeta birer maşa gibi kullanılmış. Kendilerine yapılan başvuruya hiçbir yanıt vermemiş olan büyük localar, bu oyuna düşmemiş olmalarından ötürü kendilerini kutlayabilir.

Devam edeceğim.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 08, 2009, 03:57:22 ös


ÖZET OLARAK KAMPANYANIN YAKLAŞIMI

John Ankerberg, televizyon programlarında önce bilgi vermek bakımından bir mason locasının nasıl çalıştığını özetliyordu. (Bunu her zaman yapmıyordu ama ayrı ayrı yaptığı oldu.)

Sonra rıtüelik ayrıntılara giriyordu. Bu ayrıntıları yorumsal değerlendirmelerle açıklıyordu. Bunu yaparken, yalnızca kendi görüşlerini yansıtmakla kalmıyor; büyük locaların birer masonik otorite olarak benimsemiş oldukları ünlü kişilerin görüş ve yorumlarını öncelikli tutuyordu.

Ekrana çıkarttığı masonları konuşturuyor; önceden seçilmiş ayrıntılar üzerinde onların da görüşlerini alıyordu.

Sonunda hepsini birleştirip, kendi dinsel yaklaşımıyla, akıl ve dinsel mantığa uygun fakat demagojik bir yöntemle kendi yorum ve değerlendirmelerine geçiyordu.

Kampanyada temel olarak üç konu üzerinde duruluyordu:

1.   Masonluk Hıristiyanlık ile çelişkilidir hatta Hıristiyan dininin gerektirdiği inanç ilkelerine aykırıdır.

2.   Masonluk Hıristiyanlık ile çelişkili olmakla kalmamaktadır; niteliği ve içeriği bakımından kendine özgü bir dindir.

3.   Masonlukta gerekli görülen söz verişler (yeminler), bu söz verişlerde bulunan Hıristiyanları kendi dinlerinden dönmüş, Hıristiyanlığa ihanet etmiş ve bir başka dinin inançlısı durumuna sokmuş olmaktadır.

Eğer Amerika Birleşik Devletleri, anayasası uyarınca bireylerin hak ve özgürlüklerini koruyan, temelde laikliği benimsemiş, üstelik uluslararası politikasında bu bakımdan tüm dünyada örnek olduğunu ileri süren bir ülke olmasıydı; bu kampanyanın sonunda “Masonluğun yasak edilmesi ve tüm mason localarının kapatılması gerekir.” şeklinde bir öneri beklenebilirdi.

John Ankerberg ise böyle bir önerinin öncelikle kendi programına zarar verebileceğinin de bilincinde görünüyordu. Dolayısıyla, masonik kuruluşlara, hele hele masonlara yönelik hiçbir suçlamada bulunmuyordu. Genelde Masonluğu küçük düşürücü bir yaklaşımdan kaçınmıyor fakat bu yaklaşımını herhangi belirgin bir masonik kurum üzerinde somutlaştırmıyor ve kişileştirmiyordu.

Büyük localara rıtüellerini değiştirmelerini önermiyordu. Geçmişte Masonluğun amaç ve ilkelerini kendilerine göre açıklamış olan masonik yazarların görüşlerini, dünya çapında kazanmış oldukları ünlerine karşın yadsımalarını, artık onların görüşlerinin çağ dışı ve geçersiz kalmış olduğunu açıkça ilan etmelerini istemek gibi bir eğilimi ya da yaklaşımı da yoktu.

Çünkü bütün bunlar herhalde John Ankerberg’i hiç de ilgilendirmiyordu. Üstelik Amerika’daki Masonlukta böyle bir değişiklik söz konusu olursa, “John Ankerberg Show” kampanyası kapsamındaki ilgi çekici antimasonik girişim de kendiliğinden sona ermek durumunda kalırdı sanırım.

John Ankerberg ve ekibinin, Masonluk ile ilgili araştırmalarında Amerika Birleşik Devletleri’nin sınırlarını aşıp aşmadıkları, Avrupa’da neler olup bittiğini inceleyip incelemedikleri de pek belli değildi. Dünya yüzünde birbirinden farklı masonik anlayışlar bulunduğuna pek kısa olarak ve ancak bir ayrıntıda değinilmişti.

Bunu pek de yadırgamamalı, çünkü mason olsun ya da olmasın, bir Amerikalı için Avrupa ya da dünyanın herhangi başka bir yerindeki Masonluk hiç de ilginç bir konu olmaz. Böyle bir durumda genel olarak Masonluğu değil, özel olarak “Amerikan Masonluğu”nu eleştirmek gerekebilir. Bu da hiçbir Amerikalının işine gelmez ve hoşuna gitmez.

Dolayısıyla John Ankerberg, programında yalnızca Amerikalılara sesleniyor ve salt bireylere yönelik olmak üzere şöyle önerilerde bulunuyordu:
«Eğer henüz Masonluğa girmemişseniz, bundan sonra da bu yanılgıya düşmekten sakınmayı bilin. Çünkü hiçbir gerçek Hıristiyan mason olmayı istememelidir. Masonluğa girmek, bir Hıristiyanı dininden eder.»

«Eğer bir gerçek Hıristiyan iseniz, İsa’ya ve İncil’e gönülden bağlanarak inanıyorsanız fakat bu arada yanlışlıkla Masonluğa girmişseniz; çok geç kalmadan hatta hemen bugün üyesi olduğunuz locaya istifa mektubunuzu gönderin. Tövbe edin, günah çıkarın ve kutsal inancınıza dönün. Tanrı sizi bağışlayacaktır.»

Masonluğa girmemiş olanlar için sorun yok ama daha önce “mason” olanlar ne yapacak, Masonluktan nasıl ayrılacak?

John Ankerberg buna da çözüm getiriyordu. Gerek Masonluktan ayrılarak tövbe edecek ve günah çıkaracak olanların bunu nasıl yapacağına ilişkin ayrıntılı yönerge gerekse bir masonun locasına göndereceği istifa mektubunu örneği hazırdı; isteyene hemen faxlanabilirdi.

Şimdi John Ankerberg Show’da, gerek televizyon yayınları gerekse bu kampanyanın ileriye dönük kalıcılığını sağlayan kitaplarda öncelikle üzerinde durulan, aslında birbirlerine bağlı olmakla birlikte ayrı ayrı ele alınan konuların ayrıntılarına gireceğim.

Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 08, 2009, 06:16:34 ös

MASONLUĞUN HIRİSTİYAN DİNİ’NE AYKIRILIĞI GÖRÜŞÜ - I

Masonluğun ne Hıristiyanlığa ne de bir başka dine aykırı olması söz konusudur. Dinler ve inanç sistemleriyle ancak bilimsel bir yaklaşımla ilgilenilir. Dinlerin ve inanç sistemlerinin tümü incelenir; kaynakları ve gelişimleri gözden geçirilir; gerek bireyler gerekse toplumlar üzerindeki etkileri ve bu etkilerin sonuçlan araştırılır; insanların ve toplumların barış ve esenlik içinde daha mutlu bir geleceğe yönelebilmeleri için ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiği üzerinde durulur.

Masonluk, ne belli bir dinden ya da inançtan yanadır ne de herhangi birine karşı çıkar. Bunu, bireyin kendine bırakır.

Buna karşın Masonluğun yöntemi, ritüellerinde yer alan sosyal ve töresel nitelikli öğütleme ve aşılamalar, yalnızca Hıristiyanların değil, herhangi belli bir diğer dinin inançlılarınca, kendi dinsel benimseyişleriyle uyum içinde olmayabilir. Bu elbette böyle olacaktır; çünkü dünya yüzünde gerek gelmiş geçmiş gerekse varlığını sürdürmekte olan dinlerden her birinin arasında uyuşmazlıklar vardır.

Konuya salt belli bir dinin dogmaları ve inanç ilkeleri açısından bakılacak olursa; bu din ile Masonluk arasında da elbette uyuşmazlıklar hatta yer yer çelişkiler bulunacaktır. Bu durum, Masonluğun o dine karşı olduğunu göstermez. Fakat eğer o dinin inançlıları, hele o dini daha geniş bir çerçevede yaygınlaştırmayı öngörenler, Masonluğun kendi dinsel ilkeleri ve benimseyişleriyle tam bir uyum içinde olmasını isleyecek olursa; o zaman Masonluğun da o dine aykırı olduğu üzerinde göreli bir değer yargısına varmaları beklenmedik bir sonuç değildir.

Konu Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Masonluk olduğunda, buradaki temel sorun şudur: Amerikalı masonlar, öteden beri Masonluğu doğrudan Hıristiyanlık ile bağdaştırmaya çalışmakta ve Masonluğun Hıristiyan dini ile çelişkisinin olmadığını savunmaktadır.

Az önce de değinmiş olduğum üzere; John Ankerberg için Masonluk, salt Amerika Birleşik Devletleri’nde benimsenmiş ve uygulanmakta olan türdeki Masonluktur. Oradaki Masonluğun birçok derecesinde birtakım dinsel ilkeler, doğrudan Hıristiyanlığın Kutsal Kitapları’ndan yani Tevrat ile İncil’den alıntılar vardır. Ancak bu ilkeler ve alınlılar, gene de bu ülkede uygulanmakta olan tür Masonluğun genelde herhangi bir din ile, özelde ise Hıristiyanlık ile tam ve çelişkisiz bir uyum sağlamış değildir; çünkü bunu gerektirmediği gibi, aslında hiç de böyle olmamasını gerektirmektedir.

Ancak tüm bunlar bana göre öyle… Siz benimle bu görüşleri paylaşmamakta olabilirsiniz.

Dolayısıyla, John Ankerberg Masonluğun Hıristiyan dinine aykırı olduğunu ileri sürerken boş konuşmuş olmuyordu. Ancak bu görüşün yaratıcısı da değildi. Tarih boyunca birçok zaman diliminde ve birçok yerde Masonluğun Hıristiyanlığa aykırı olduğu ileri sürülmüştü. Belki de bu denli titiz ve tutarlı bir çalışma yapılmamıştı ama varılan sonuç aynıydı.

Buna karşın, masonları dinsel inanç ve benimseyişlerine göre oranlayacak olursak, dünya yüzündeki tüm masonların büyük çoğunluğunu gene de Hıristiyanların oluşturduğunu görürüz.

Bu durumda, ister istemez ortaya şöyle bir soru çıkar: «Nasıl oluyor da masonlar böyle bir çelişkiye düşebiliyor?»

Bu soruyu evrensel bir boyutla genel olarak değil de, salt Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Masonluk açısından yanıtlamaya girişecek olursak, üç ayrı olasılıktan söz edebiliriz:

a)   Masonlar ritüelin içeriğindeki dinsel nitelikli öğelere pek aldırış etmiyor; çünkü ya zaten dinsel inançları yeterince güçlü değil ya da Masonluktan bekledikleri şeyler başka.

b)   Masonlar, ritüelik kapsamın dinsel inançlarıyla çelişkili olduğunun pek farkında değil; çünkü dinleri uyarınca inanç gereklerini yeterince iyi bilmediklerinden, ritüellerinde yer alan dinsel öğelerin Hıristiyanlık ile tam bir uyum içinde olduğunu sanıyorlar.

c)   Masonlar, dinsel inançlarıyla ritüelin dinsel nitelikli öğelerini ayrı tutabiliyor; çünkü kendilerini dinsel dogmaların hiç olmazsa bir bölümünden -en azından akıl ve mantık ile bağdaşmayan ilkelerden- arındırabiliyorlar.

Bu seçenekler John Ankerberg Show’dan alınma değil. Zaten John Ankerberg’in konuya yaklaşımı uyarınca, bunlardan ilkinin üzerinde durmaya değmez; çünkü Masonluğun Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sosyal yönü, Amerikalıların Masonluğa girişinin nedenleri ve bu bağlamdaki diğer etkenler, bu antimasonik kampanyanın ilgi alanının dışında kalıyor. Sonuncu seçenek ise, John Ankerberg’in yaklaşımı açısından kesinlikle söz konusu olamaz; çünkü ona göre «Bir Hıristiyan, önce dinini ve inancını, ne olması ve nasıl olması gerektiğince bilmelidir. Eğer bilmiyorsa öğrenmelidir. Ya mason olmalıdır ya da Hıristiyan. İyi bir Hıristiyansa, mason olmamalıdır çünkü bu olamaz. Mason olmak bir Hıristiyanı başka ve uyduruk bir dine yöneltecektir. Masonluğun ilkeleriyle Hıristiyan dininin doğru inançları bağdaştırılamaz ve bir arada yaşatılamaz.»
Masonluğun “başlı başına bir din” olduğu, bu kampanyada ileri sürülen görüşlerden bir diğeriydi. Bunun ayrıntılarına daha sonra gireceğim. Ancak bu aşamada bu konuya şöyle bir değinmek istiyorum.

Amerika Birleşik Devletleri özgür ve görünüşte laik bir ülke; bizim gibi anayasasında öyle yazmasa bile... Herkes inancında ve dinsel benimseyişinde serbest... İsteyen dinini ya da mezhebini değiştirir; isteyen inançsızlığı hatta ateistliği seçer... İsteyen gidip yeni bir tarikat hatta bir din kurar; becerebilirse bunu kurumlaştırır ve yaygınlaştırır. Buna karşın halkın büyük çoğunluğu gene de Hıristiyan inancına bağlıdır. Çeşitli mezhepler arasında Protestanlık daha yaygındır.

Antimasonik nitelikli girişimlerde, Masonluğun başlı başına bir din olduğu üzerine görüşler, bunu ileri sürenlerce kanıtlanmış sayılsa bile, bazı kimselerce yeterli bulunmayabilir ya da islenilen ölçüde önemli görülmeyebilir. Kimisi, bu kurumun kendine özgü bir inanç sistemi ve ritüelik uygulamalar dizisi üzerine kurulu oluşundan çok, kendi dinsel inançlarına aykırı, öteden beri bağlanmış olduğu dogmalarıyla çelişkili olduğunu gördüğünde daha çok etkilenebilir ve kendinden beklenen olumsuz tepkiyi ancak böyle bir durumda gösterir.

Masonluğun Hıristiyanlık ile uyumsuzlukları hatta Hıristiyanlığa aykırılıkları bulunduğunu ortaya koymak bu kampanyanın en etkileyici noktası olarak belirlenirken, bireylerden bu olası duygusal tepki bekleniyordu.

Bu konuda, önce birçok mason locasında yıllarca çalışmış, yüksek dereceler almış, çeşitli görevler üstlenmiş birkaç mason televizyon ekranına çıkarıldı ve programa canlı katkılarda bulunmaları sağlandı. Özellikle seçilmiş olan bu masonlar, önlük ve kordonlarını kuşanmış olarak bir mason mabedinde ya da dekorasyonu mabet gibi yapılmış bir stüdyoda Masonluğun bazı derecelerinin her birinde ayrı ayrı olmak üzere Amerika’daki localarda uygulanan ritüelik çalışma yöntemlerini anlattı. Dolayısıyla masonların o üstünde çok durdukları “sır” bir bakıma kalmadı sayılabilir. Her bir dereceye özgü işaretleri canlı olarak gösterdiler. Bu işaretlerin ve çeşitli masonik simgelerin ne anlama geldiği ya da ne anlamda kullanıldığı üzerinde açıklamalar yaptılar.

Sırası gelmişken değinmem gereken bir diğer nokta daha var.
Bu kampanyada Masonluğun ileri ve yüksek dereceleriyle pek az ilgileniliyordu. Simgesel (sembolik) derecelerde çalışmakta olan büyük locaların, her eyaletteki en yetkili masonik kuruluş olduğuna değiniliyor ve örgütsel düzen bakımından bunun ötesine pek geçilmiyordu. Yalnızca yer yer Masonluğun Hıristiyanlıkla çelişkili olduğunu göstermek bakımından çok daha kapsamlı malzeme kullanılması istendiğinde, bazı yüksek derecelerin ritüellerinden kısa pasajlar aktarılmasıyla yetiniliyordu.

Televizyon programlarında, bu programlara katılan masonların yaptığı açıklamalar üzerine John Ankerberg, kendilerine «Bütün bunları Hıristiyan inançlarıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?» diye ya da benzer anlamda bir soru yöneltiyordu. Masonlar da antimasonik nitelikli bir programda kendilerinden beklenen yanıtı vermekten geri kalmıyordu:

«Bu işaret, simge ve sözcükler, taşımakta oldukları anlamlar ve diğer ritüelik uygulamalarla birlikte değerlendirildiğinde; bunları Hıristiyan ilkeleriyle bağdaştırma olanağı yoktur.»

John Ankerberg mutlu oluyordu; yüzüne savını kanıtlamış olmanın utku duygusuyla karışık, belki de biraz alaycı görünümlü fakat gene de ciddiyetini yitirmeyen bir gülümseme yayılıyordu.

Masonluktaki ilkelerle Hıristiyan dininin ilkelerinin taban tabana zıt olduğunun gösterilebilmesi bakımından, yalnızca eski ve deneyimli birer mason olduğu söylenerek ekrana çıkarılan kimselerin görüşlerinin ortaya konuluşuyla yetinilmiyordu. Çünkü bu kişileri tanımayanlar, onlara hiç de inanmayabilir; bunun bir uydurmaca gösteri olduğunu sanabilirlerdi.

Bu nedenle gene eski masonik otoritelerin yazmış olduklarına dönülerek, çeşitli örnekler veriliyordu. İşte bu örneklerden biri:

«Henıy Wilson Coil, Masonik Ansiklopedi’sinde şöyle yazıyor: “Işık, her yerde uyanıklığın, bilginin, öğrenmenin, doğrunun simgesidir; bilgisizliği ve kötülüğü simgeleyen karanlığa karşıttır. Bu nedenle, törenlerde, adayın karanlıktan aydınlığa yöneltildiği belirtilir.”

Eğer Coil’in dediği doğruysa, hiçbir Hıristiyan doğruya sahip olmadığı, ruhsal bir bilgisizliğin ve kötülüğün egemen olduğu bir ortamda yaşamakta olduğunu itiraf edip locanın andını benimsememelidir. Kutsal Kitapta açıkça, tüm Hıristiyanların karanlık içinde olmadığı ve hepsinin gün ışığının çocukları oldukları belirtilmektedir.

Bu böyleyken, nasıl olur da bir Hıristiyan, İsa’nın öğretilerini yadsıyan mason ritüellerine uyum gösterir ve bambaşka dine hizmet eder?»

Masonlukta, bir insanın “yetkinlik” doğrultusuna girebilmesi için önce iyi ve doğru, onur sahibi ve erdemli bir kişi olmaya çalışması gerektiği önce kendi gerçeklerini, sonra da evrensel gerçekleri bilim ve akıl verilerine güvenerek araştırmaya girişmesi önerilir. Bu Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan Masonlukta da böyle.

John Ankerberg buna çok takılıyor ve şöyle diyordu:

«Masonluk, bu tür öneri ve öğütlemeleriyle, Kutsal Kitapların ruhların kurtuluşuna ilişkin yargılarım yadsımış olmaktadır. Bir insan, bu dünyaya ilişkin doğruluk ve dürüstlük kavramlarıyla Tanrı’nın huzuruna çıkmayı nasıl göze alabilir? Üstelik Masonluğun bu önerisi yalnızca ilk üç dereceye özgü de değildir. Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti ile York Riti’nin toplam kırk derecesinin hepsinde, masonların bu dünyadaki iyi işlerinin Tanrı’nın indinde hoş karşılanacağı söylenmektedir.»

Çeşitli ritüellerden bu konuyla ilgili bazı pasajlar aktardıktan sonra da şunları ekliyordu:

«İşte, açıkça görülüyor ki, Masonluk locadaki kişilere, iyi insan olurlarsa Cennet’e alınacakları sözünü vermektedir. Oysa böylesine yanlış ve yıkımcı bir öğretinin Tanrı tarafından lanetlenmiş olduğunu biliyoruz.

Hiçbir Hıristiyan, dinine ve inancına böylesine karşıt, İncil ile böylesine çelişkili bir öğreti veren bu kuruma gitmemelidir; ne de onu zaman ve çaba harcayarak ya da parasal katkılarıyla desteklemelidir. Hele bu yanlış amentünün İsa’nın ve İncil’in doğru öğretileriyle bağdaştığım hiç sanmamalıdır.»

John Ankerberg, gene bu konuyla ilgili olmak üzere bu kez İncil’den ilgili pasajları verdikten sonra şöyle diyordu:

«İncil’deki bütün bu dizeler, Kurtuluş’un Tanrı’nın bir armağanı olduğunu gösterir. Kurtuluş, yalnızca Tanrı’nın bir lütfudur. Bireysel doğruluk ya da iyi şeyler yapıp etmeyle Tanrı’nın lütfunu kazanmamıza olanak yoktur. Bu nedenle de, bir locanın üyesi olmakla bir Hıristiyan mason, insanlara yalancılıkla nasıl kurtulabileceklerine ilişkin bir uyduruk yol gösteren yanlış bir amentü peşinde koşmaktadır.»

Bir diğer örneklemede gene Mackey’in ve Coil’in ansiklopedilerinden pasajlar aktarılıyordu. Her iki masonik yazar, yapıtlarında yer yer, bir mason mabedinde mutlaka bulundurulması gerekliği öngörülen “Kutsal Kitap” ile İncil’i özdeşleştiriyor, sonra da İncil’in “Tanrı’m dileğini yansıtan bir simge” olduğunu belirtiyorlar.

Bunun üzerine John Ankerberg Show’da, Mackey ve Coil’in görüşlerinin kimilerince yeterli sayılmayabileceği düşünüsüyle olsa gerek, diğer kimi masonik yazarların da bu konuya ilişkin benzer görüş ve açıklamaları veriliyordu. Bundan sonra da şöyle deniyordu:

«Masonik otoriteler şu üç konuda birleşmektedir: 1) İncil yalnızca bir simgedir; 2) Bir mason İncil’e inanmak zorunda değildir ve 3) Bunun yerine bir başka kitap da konulabilir.

Demek oluyor ki Masonlukta İncil “inanç ve tapınınım kuralı ve rehberi” değildir; yalnızca bir simgedir. Hepimiz simgenin ne olduğunu biliriz. Amerikan bayrağı özgürlüğün simgesidir. Bayrak kendi basma özgürlük değildir; yalnızca özgürlüğü simgeleyen bir kumaş parçasıdır. Aynı şekilde, Masonlukta öğretildiğine göre İncil de Tanrı’nın sözü değildir; yalnızca Tanrı’nın sözünü simgeleyen bir kağıt parçasıdır. Bu da İncil’in neden “locanın eşyasının bir parçası” olduğunu açıklar.

Masonluğa göre İncil işte budur: Bir eşya. Bayrak kumaştır; İncil de eşya. Bunlar sadece bir başka şeyi simgelemekte oldukları için önemli tutulmaktadır. Bu simge de masonları aslında bir başka doktrine yöneltmektedir. Bu böyleyken, İncil’in açıkça ve somut olarak “Tanrı’nın Sözü” olduğuna inanmakta olan bir Hıristiyan mason, nasıl olur da İncil’in Tanrı’nın Sözü olduğunu ve İsa’nın bunun üzerine kurulu öğretilerini yadsıyan bir organizasyona katkıda bulunabilir?»

Ancak bunun ardından Hıristiyan masonlara şöyle bir yol gösteriliyordu:

«İncil der ki; eğer bir insan ne anlama geldiği kendinden saklanmış olan bir ant verir ve sonra bunun anlamını kavradığında Tanrı’nın töresel yasasına karşı gelerek suç işlediğinin farkına varırsa, günahını açıklayıp bundan sıyrılabilir.»

Başa dönmüş oluyoruz. Hıristiyanlığa gönülden bağlı masonlara verilen öğüt açıkça şöyle:

«Masonluk sizi Tanrı’nın ve İsa’nın yolundan uzaklaştırır. Masonlukta kalarak dininize ve kutsal inancınıza ihanet etmeyi sürdürmeyin. Bugüne kadar bir yanılgıya kapılmış olabilirsiniz ama kurtuluş yolunuz vardır. Bu olanağı kullanın ve ruhunuzu şeytandan kurtarın. Masonluktan istifa edin ve günah çıkarın.»

Günah çıkaracak olanların bunu nasıl yapacağı da anlatılıyor, bu amaçla önce bir dua örneği veriliyordu. Ardından, bunun yeterli olmayabileceği, eğer kendilerine başvururlarsa gerekli yardımda bulunabileceği söyleniyordu. Kuşkusuz bu “yardım”, isteyenlere bazı kitap, kaset ve benzeri malzemenin gönderilmesinden oluşuyordu; “hediyesi karşılığında”. (!)

Çok uzattım. Bu noktada bir kısa ara vereyim; sonra devam ederim.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 09, 2009, 07:27:02 öö

MASONLUĞUN HIRİSTİYAN DİNİ’NE AYKIRILIĞI GÖRÜŞÜ II

John Ankerberg bu konuyu burada bitirmedi. Masonluğa alınacak adayların ve masonların, ritüelik olarak andiçmeleri gerektiğinde, bunun neden “Kutsal Kitap üzerine” yapıldığına ilişkin kendi yorumunu katıyordu:

«Masonlukta verilen antların en önemli yönü Masonluğa ve ilkelerine bağlı kalmaktır. Andiçecek kişinin bu andı kutsal saydığı kitap üzerine yaptırmasıyla, andın gücü artırılmış olmaktadır. Burada insanlar, kendi kutsal kitaptan üzerine, masonik dinsel inançlara uyacaklarına dair andiçmekte, bunu yaparken de farkında bile olmadan kendi kitaplarının öğretilerini yadsımış olmaktadırlar. Böylelikle Masonluk, her inancın kutsal simgesiyle alay etmektedir.

Gerek Hıristiyanlar gerekse diğer inançlarda olanlar dehşetli bir şekilde aldatılmaktadır. Neden Masonluk bir Hıristiyan‘dan İncil üzerine andiçmesini istemektedir?... Elbette öyle olacaktır; bir Hıristiyandan, Masonluğa bağlı kalacağına dair andiçmesi istenirken, bunu Kuran ya da Upanişad gibi hiçbir inanç bağlantısının olmadığı kitapların üzerine yapmasını istemenin bir anlamı yoktur.

Hıristiyanlar İncil’in kutsallığına inanmış olduğuna göre, kendilerinden onun üzerine andiçmeleri istenir. Diğer inançlarda olanların önlerine de kendi inançlısı oldukları dinin kutsal kitabı getirilir. Masonluğun, bu kutsal kitaplara, kişinin söz verişini yerine getirmesi için bir güç kaynağı olarak kullanmanın dışında hiçbir saygısı yoktur.»

John Ankerberg, kutsal kitapların Masonluktaki yeri konusunu kendine göre şöyle özetliyordu:

1. İncil locada yalnızca bir adayın kendi kendisini Masonluğa bağladığı bir büyük “ışık”, bir eşya parçasıdır.

2. İncil’e inanmak gerekli görülmemektedir, çünkü o Tanrı’nın dileğinin bir simgesi olarak alınır.

3. Masonluk, diğer dinlerin kutsal kitaplarını da İncil ile eşdeğer ölçüde buyurucu sayar; daha doğrusu hepsinin de buyuruculuklarını eşdeğer ölçüde yadsır.


4. İncil Tanrı’nın gerçek sözü olmadığını göre, ona gerçekten bağlanmak gerekmez.

5. Tanrı’nın gerçek sözü masonik doktrindir.

Hıristiyanlar bilir ki, İncil yadsınamadığı gibi, ne bir simgedir ne de okunacak bir alegoridir. İncil’e Tanrı sözü olarak inanmak ve uymak gerekir.

Masonluğun Hıristiyanlığa aykırı olduğunu ileri süren hatta kendine göre kanıtlayan hu kampanyanın tutunduğu bir diğer nokta, masonik ritüellerde yoğun bir dinsel nitelik bulunmasına karşın, İsa’nın adının hemen hiç, geçmemekle oluşu... Öyleymiş!... Bunun üzerine şunlar söyleniyordu:

«Masonluk, kendi dualarından ve Kutsal Kitap’tan yaptığı alıntılarından İsa’nın adını çıkarmıştır.

Çünkü Masonluk, insanları İsa’nın, yolundan saptırmaya çalışmaktadır, Hıristiyan bir masonu İsa’ya inanmamaya yöneltmektedir.

İsa’nın tanrısallığını yadsımaktadır; masonları İsa’nın buyrultusuna kaşı çıkmak üzere isteklendirmektedir.

İsa’nın, dünyanın kurtarıcısı olduğunu reddetmektedir; buna karşılık, ruhların kurtuluşuna ilişkin bazı eski paganist öyküleri yozlaştırılmış biçimlerde anlatmaktadır.

Masonluk, loca çalışmaları sırasında İsa ile ilgili olabilecek her türlü görüşmeyi yasaklamış, böylelikle masonların İsa’ya uymamalarını sağlamıştır.

Masonluk, bir Hıristiyan masona, Masonlukta onun diniyle ve Tanrı‘ya karşı olan görevleriyle çatışan hiçbir şey bulunmadığını söylemiş, bu yalan ile kendi üyelerini de aldatmıştır.»

Buradaki başlangıç noktası belki de doğru. Belki de masonik ritüellerde İsa’nın adı geçmez. Ancak başlangıç noktasından sonra yapılan yorumsal değerlendirme yanlış. Her ne ölçüde İncil’den alıntıları olursa olsun, bir ritüelde İsa’nın adının geçmemekte oluşu, Masonluğun bu peygamberi yadsıdığı ve masonlara da din ya da inançlarından uzaklaşıp bir başka doğrultuya girmelerini öğütlediği anlamına gelmez. Ancak fanatik dinciler böyle bir yorum yapabilir.

Bir karşı soru da şöyle olabilir: «Ritüellerde adı geçmeyen peygamber yalnızca İsa mı?»

Elbette bu soru John Ankerberg’e sorulsa, işin o yönünün onu ilgilendirmediğini söyleyebilirdi.

Ancak olay Masonluğun dine aykırılığı ile kalmadı; başlı başına bir din olduğu iddiası ile devam etti. Bir sonraki anlatımda ona geleceğim.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 09, 2009, 10:39:07 öö

MASONLUĞUN BİR DİN OLDUĞU GÖRÜŞÜ


John Ankerberg, Masonluğun başlı başına bir din olduğunu ileri sürüyordu.

Bu görüşünü kanıtlamak için önce dünya çapında ünlü ve hemen herkesin kullandığı Webster’in Yeni Dünya Sözlüğü’nden “din” sözcüğünün kısa ve standart tanımını aktarıyordu: “Tanrısal ya da üstün nitelikli insansal bir güce, ona boyun eğerek ve onun evrenin yaratıcısı ve egemen yöneticisi olduğunu benimseyip tapınarak inanmak; bu inanışın, bireysel tutum ve ritüel uyarınca uygulamaya konuşu”.

Bundan sonra gerek Mackey’in gerekse Coil’in masonik ansiklopedilerinden Masonluğa ilişkin tanımlamalarını oldukları gibi veriyordu. Bunlara bir de gene dünya çapında ünlü masonlardan Albert Pike’ın “Morals and Dogma” adı altında yayımlanmış büyük kitabından pasajlar ekleyerek görüşünü güçlendiriyordu.

Bu masonik nitelikli kitaplardaki tanımlamalarda Masonluğun kendine özgü bir din olduğu mu söyleniyor? Hiç sanmam. Yalnızca Masonlukta gerekli olan temel inanç ilkelerinden söz ediliyor kuşkusuz. Masonluk anlayışının tipik benimseyişleri yansıtılıyor. Ötesi bu ünlü masonik yazarlar Masonluğu kendi bireysel anlayışları doğrultusunda tanımlamıştır. Bu tanımlamaların tüm Masonluğa mal edilebilmesi aslında olanaklı değildir. Fakat Amerika’daki büyük locaların yarısı, bu ünlü kişilerin, MASONLUK konusu üzerinde birer otorite olduğunu peşinen bildirmiş durumdalar.

Ankerberg, bu masonların yapıtlarında yer alan “Masonluk” kavramına ilişkin tanımlamaları, sözlük ve ansiklopedilerden aldığı “din” sözcüğünün tanımlama ve açıklamalarıyla karşılaştırıyordu. Böylelikle, kendine göre Masonluk ile din arasında pek büyük bir fark olmadığını ortaya koymuş oluyordu.

Eğer Masonluk, gerçekten de 19. yüzyılın o Amerikalı masonik araştırıcı ve yazarlarının kendi görüş ve benimseyişleri doğrultusunda yaptıkları tanımlamalar gibi olsaydı; bence Ankerberg haklı sayılabilirdi.

John Ankerberg, bazı sorular ortaya atarak, bunların yanıtlarını Amerika Birleşik Devletleri’ndeki localarda uygulanmakla olan ritüellerin kapsamından çıkarıyordu.

Bu noktada, aktarımlarımı dikkatli yapacak ve onun her söylediğini buraya yazmayacağım. Bu forumun kurallarını çiğnememeye özen göstereceğim.

«1. Masonluk, tüm üyelerinin bir Yüksek Varlığa inanmalarım gerekli görür mü?... Evet!

Masonluk her loca üyesinin yalnızca Tanrı’ya inanmasını gerekli görmekle yetinmez. Aslında ateistlerin mason olmalarına izin verilmez.

Masonluğun kendi saygın tuttuğu yazarlarına göre, Tanrı inancı Masonlukta öylesine bir temeldir ki, bu olmazsa Masonluk diye bir şey kalmaz.

Her mason, daha Masonluğa girerken Tanrı‘ya inandığına ilişkin yemin vermek zorundadır.

2. Masonluk üyelerinin her birinin Tanrı’nın sözüne uymalarım gerekli görerek, Webster’in sözlüğündeki din tanımıyla uyum sağlıyor mu?... Evet!

Masonluğun birinci dereceden otuz iiçüncü dereceye kadar tüm ritüelik sistemi, masonlara Tanrı’nın sözüne (masonik görevlerini yerine getirerek) uymaları gerektiğini belirtiyor.»

Bu aşamada John Ankerberg’in gerçekleri saptırdığını söylemek olanaksız. Fakat Amerikan ritüellerinde böyle öğütlemeler var diye, Masonluğu hemen bir “din” olarak nitelemek yanlış bir yaklaşım.

Ankerberg, aynı şekilde yanıtladığı üçüncü sorusuyla bu konuda bir adım daha ileri gidiyordu:

«3. Masonluk, üyelerinin Tanrı ya evrenin yaratıcısı ve egemen yöneticisi olarak tapınmalarım isterken, Webster’in din tanımıyla uyum sağlıyor mu?... Evet!

Her mason, yaptığı iyi işlerle Masonik Tanrı’ya tapınmış sayılıyor. Böylelikle, doğrudan Tanrı’nın gelip içinde oturacağı bir kutsal mabet yapımına katkıda bulunduğu söyleniyor.»

İşte bu noktada John Ankerberg, bince Masonluktaki olguyu saptırmıştı. Bunun da salt onun konuya bakışı açısından toleransla karşılanabilecek bir yönü olabileceğini düşünüyorum.

John Ankerberg tam anlamıyla bir “dogmatik”. Onun indinde her söz ve her terim, açık ve kesin olan sözlük anlamıyla geçerlik kazanıyordu.

Ona göre; hiçbir sözcüğün bir içrek ve simgesel anlam taşımasının olanağı yok; eğer bir “mabet” sözü geçiyorsa, bunun anlamı ancak dinsel tapınım amacıyla kullanılacak olan somut duvarları ve çatısı bulunan bir bina olabilir.

Aslında insanın Masonluğu böylesine ayrıntılı bir şekilde incelemiş olan bir kişinin bu kadar basit düşünebileceğine ve simgeciliği, “simgesel dil” denilen şeyi anlayamayacağına inanası gelmiyor. Fakat bir antimasonik yaklaşımda elbette yer yer saptırmalar da olacak.

Ankerberg, uzun incelemelerden, örneklemelerden ve karşılaştırmalardan sonra, tüm değerlendirmelerini şöyle özetliyordu:

«Görmüş olduğumuz gibi Masonluk,

1) Din sözcüğünün tanımlamasıyla uyumludur;

2) Kendine göre bir kurtuluş planı sunmaktadır;

3) Kendine özgü bir amentü içermektedir;

4) Kendine özgü belirli inanç andını gerektirmektedir;

5) Kendi belirgin teolojisi üzerine kumludur;

6) Özel bir tapınım ritüeli uygulamaktadır; ve

7) Bir kilisede ya da bir sinagogda bulunanlara benzer simgeler kullanmaktadır.

Bütün bunlar, açıkça Masonluğun bir din olduğunu kanıtlar. Aradaki tek fark, Masonluğun, üyelerine kendini bir din olarak görmelerine izin vermemesidir.

Masonik araştırıcıların bile kabullendiği üzere, Masonluk bir din ise, o zaman neden hemen tüm masonlar Masonluğun bir din olmadığı görüşünde diretiyor?..

Nedeni şu: Eğer Masonluk bir din olarak bilinseydi, loca Masonluğa bu kadar çok dönme sağlayamazdı. Masonluğun niteliği üzerinde yalan söylemek, gerek eski üyelerin tutulabilmesi gerekse yeni üyeler sağlanabilmesi için gerekli gibi görünüyor.

Eğer siz bir Hıristiyansanız, bir başka dine geçmiş olduğunuzun farkında mısınız?»



İşte bu antimasonik kampanyanın en etkili vurgusu bu noktadaydı: Bir Hıristiyanın, Masonluğa girmesi durumunda farkında bile olmadan dinini değiştirmiş olduğuna ilişkin görüş...

Bu kadarla kalmadı. Dahası var. Bundan sonra sıra Masonluktaki törenlere gelecek. Onlar da çok ayrıntılı olarak anlatılıyordu ama ben yine bu forumun kurallarına uyarak yazacağım.

Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 10, 2009, 08:49:13 öö

TÖRENLER

John Ankerberg Show’un televizyon programlarında bir de localardaki ritüelik törenlerden örnek bölümler gösteriliyordu. Sanki yıllar sonra Kanal 7 onu taklit etmiş gibi ama onun gibi banal bir biçimde değil.

Burada, bir ritüelik yemin etme aşaması üzerinde özellikle duruluyordu. Bu yemin tarzının ancak bir dine özgü olabileceği fakat kapsamı bakımından da Hıristiyanlık ile olan çelişkileri bir kez daha vurgulanıyordu. Oysa bir başkasının bakış açısıyla, Amerika Birleşik Devletlerindeki localarda uygulanan ritüellerdeki bu yeminlerin kapsamı “özellikle Hıristiyanlaştırılmış” olarak nitelenebilir.

Belli ki bu gösteriler bir oyun ya da bu program için özel olarak hazırlanmış video bantlan değildi. Doğrudan bir gerçek locanın çalışmaları sırasında, renksiz fakat sesli olarak çekilmişti. Büyük olasılıkla eskiden bir mason, amatör olarak kendi locasında bu törenleri filme almıştı. Ancak televizyon programında bu konuda herhangi bir ayrıntılı bilgi verilmiyordu. Tıpkı Kanal 7 olayında olduğu gibi ama çok daha önce.

John Ankerberg Show’da gösterilen bu filmleri bir mason locasında çekilmiş olduklarını bilmeksizin bir başka yerde görsek, bir de önlükler ve kordonlar tümüyle masonik olmasa ve arada sırada “Masonluk” sözü de geçmese; sonra bize bundan ne anlamış okluğumuz sorulsa, ancak şöyle bir yanıt verebilirdik:

«Bu herhalde, dinsel nitelikli bir ezoterik tarikatın tekris töreninden bir bölüm olsa gerektir.»

Kampanyanın televizyon programlarında bir locanın oturumunda çekilmiş olan bu filmlerin gösterilişinin iki amacı olduğunu söyleyebiliriz:
a) Masonlukta uygulanan ritüeli yalnızca sözle anlatmakla yetinmeyip, canlı olarak da göstermek suretiyle; bir locadaki masonik çalışmaların tümüyle dinsel bir nitelik taşıdığını gözler önüne sermek;

b) Özellikle Masonluktaki yemin ile Hıristiyan inançlarına nasıl karşı çıkıldığını, Masonluktaki söz verişlerin Hıristiyan inançlarına oranla daha üstün ve öncelikli tutulmakta olduğunu vurgulamak.

Bu gösteriler Amerikalı masonları oldukça kızdırmış olsa gerek. Gösteriliş amacı bakımından değil, salt gösterilmelerinden ötürü.

Bu kampanyada, Masonluğun başlı başına bir din olduğunun kanıtlanabilmesi bakımından ortaya serilen daha bir dolu örnek vardı. Burada bunların hepsini anlatmam olanaksız. İçlerinden birinde, önce dünya yüzündeki büyük dinlerden bazılarındaki Tanrı inancının temel nitelikleri özetleniyor, sonra da şöyle deniliyordu:

«Masonlukta, bütün dinlerdeki Tanrı kavramının dönüp dolaşıp aynı noktaya vardığı söylenmektedir. Bu yanlıştır. Masonluk, bütün dinlerdeki Tanrı inancının masonik Tanrı benimseyişiyle uyum içinde olduğunu belirtisinde de yanılgıya düşmektedir. Dinlerdeki tanrıların hepsi aynı değildir. Kiminde kişilikli, kiminde kişiliksizdir; kiminde kutsal, kiminde değildir; kimine göre tek, kimine göre üç öğeden oluşur; bazısında sonsuz, bazısında belli bir kapsamdadır; birinde sevecenlikle dolu iken bir diğerinde acımasızdır. Tanrı’nın varlığını savunanların yanı sıra, var olmadığını ileri sürenler de vardır.

Dolayısıyla Masonluğun, bütün insanların tapındığı Tanrı’nın Masonluktaki Tanrı ile aynı olduğu üzerine görüşünün doğru olarak kabul edilebilmesi olanaksızdır. Masonluğun kendine özgü belirgin bir Tanrı kavramı vardır ve bu kavram hemen hiçbir dinin kendine özgü Tanrı kavramıyla uyuşmaz.»

Bütün bu sözler, gelişigüzel ve mesnetsiz atışlar değil. Özellikle Mackey ve Coil, masonik ansiklopedilerinde, kendi bireysel görüşleri uyarınca Masonluktaki Tanrı inancını anlatmış. Amerikalı masonlar arasında büyük bir çoğunluk bu masonik yazarların görüşlerini benimsediği, üstelik birçok büyük loca bu yazarları “Masonluğun Otoriteleri” olarak gösterdiği için, bir Amerikalı antimason da böyle yorum ve değerlendirmelere varırken kendince bir haklılık kazanmış oluyor.

“John Ankerberg Show” kampanyasında bu noktaya gelindiğinde, Masonluktaki “tolerans” kavramına değinilmeden de geçilmiyor ve şöyle deniliyordu:

«Masonlar, locanın tüm inançlara karşı “toleranslı” olduğunu ve tüm insanların inandıkları bir Tanrı’yı kabul ettiğini ileri sürerken, dürüstlükten sapmış oluyor. Gerçek olan, Masonluğun hiçbir dindeki Tanrı’yı kabul etmediği ve her dinin Tanrı inancım bir belirgin fakat garip “Masonik Tanrı” görüşüne dönüştürerek bunun adını da “Evrenin Ulu Mimarı” olarak koymasıdır. Masonluğun, tüm diğer inançlara karşı toleranslı olduğunu sahtece ileri sürüşü, değişik dinsel inançları olan kimseleri Masonluğa çekebilmek içindir. Uygulamadaki gerçekte, bir mason, kendi dinsel inançlarındaki Tanrı inancını terk etmek ve Masonluktaki yeni Tanrı inancını benimsemek durumundadır.»

Masonluktaki “tolerans” kavramının uygulamadaki yeri böylesine dar kapsamlı ve yanlış bir şekilde değerlendirildikten sonra, aslında bu kavramın “gerçekleri gizlemek için kullanılan bir perde”den başka bir şey olmadığı da ileri sürülüyordu.

(Devam edeceğim.)



Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ceycet - Eylül 11, 2009, 12:43:39 ös

Masonluk din değil,"İlim"dir.Yorumlama ilmi...Ahlaki değerlerin desteklediği yorumlama ilminin öğretilmesi ile üyelerinin fikir üretme becerisini oluşturmayı ve adım,adım geliştirmeyi hedefler bence.
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 11, 2009, 05:00:47 ös
Masonluğun güzel bir tanımı. Bir yerime saklayıp kullanayım. Ancak dikkatli de olmalıyım. Altına mutlaka "Ceycet, masonlar.org" yazsam iyi olur.

Sevgiler,
ADAM
 
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ceycet - Eylül 11, 2009, 05:05:48 ös
 :) :) :)
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 11, 2009, 05:28:07 ös


MASONLUKTAKİ TANRI İNANCI ÜZERİNE GÖRÜŞLER

Masonluğun bir din olduğu ileri sürülünce, kuşkusuz bu “din”in kendine özgü bir “Tanrı inancı” da olmalıydı. “***” kavramının Masonik Tanrı’nın (!) adı olduğunu söylemek yeterli değil; bu Tanrı’nın niteliklerinin neler olduğu da ortaya konmalıydı.

John Ankerberg, bu konuda herhangi bir boşluk bırakmıyordu; önce Masonik Tanrı’nın, Hıristiyanlıktaki Tanrı inancı ile bağdaşıp bağdaşmadığını inceliyor ve şöyle görüşler ileri sürüyordu:

«Masonlukta Tanrı’nın birçok adı vardır. Birinci derecede ona “***” ya da “***” denir. İkinci derecede “***” ya da “***” adını alır. Üçüncü derecede “***” adı kullanılır.

Mavi locanın ikinci derecesinde (kalfalık derecesi), masona daha çok tanrısal “ışık” verilir. Bu aşamada bir mason “***” ile tanıştırılır ve kendisine bunun Tanrı’nın simgesi olduğu, onun kutsal adını yansıttığı söylenir.

Çeşitli dinden olan masonlar -Budistler, Hindular, Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Mormonlar, Taoistlcr, Şintoistler v.b., hepsi bu Tanrı’nın huzurunda yemin ederek bu Tanrı’ya dua etmek üzere eğitim görürler.»

Burada ritüellerde geçen sözcükleri kullanmanın uygun düşmeyeceği görüşüyle “***” yazdım.

İşte bu aşama, John Ankerberg’in uydurmalara girişmiş olduğu noktaydı. Sanırım bunları kendi kafasından çıkarmıyordu. Birçok mason, zaman zaman bu konu üzerinde kendi bireysel yorum ve değerlendirmelerini ortaya koymuş olsa gerektir. Coil ve Mackey gibi ünlüler, kendi yapıtlarında yer yer başkalarının yapmış olduğu bu yorumsal değerlendirmelere de yer vermişlerdir. Bu da Ankerberg’in antimasonik kampanyası bakımından işine yaramış: almış kullanıyordu.

Bunların üzerine kendi görüşünü şöyle belirtiyordu:
«Masonluğa göre, insanların Tanrı’ya değişik isimler takmaları ve onun niteliklerini farklı şekillerde betimlemeleri, daha iyisini bilemeyişlerinden ileri gelir. Bu bilgisizliklerinin, bir ruhsal karanlık içinde bulunuşlarından kaynaklandığı söylenir. Masonluk, tüm insanların aynı Tanrı’ya tapınmalarının sağlanmasıyla bu karanlığın giderilebileceğini ileri sürer.»
Burada yine Ankerberg’in bilerek ya da kendi eğilimlerine aykırı düştüğü için Masonluktaki “karanlık” kavramını salt sözlük anlamı çerçevesinde değerlendirmeye yöneldiğini görmekteyiz. Kuşkusuz bundan daha önemlisi, “Masonların bireysel Tanrı inançları her ne olursa olsun birleşmeleri” şeklindeki ülkünün, “Masonların aynı Tanrı inancında birleşmeleri” şeklinde saptırılmış olması... Fakat Ankerberg bununla kalmış olsa gene iyi.

Bir programda Masonluğun bazı yüksek derecelerinde geçen bir sözcüğü ele aldı. Ya kendiliğinden ya da bir masonik kaynakçadaki yorumdan yararlanarak, şöyle bir yorum yaptı:
«İşte Masonik Tanrı daha sonraki derecelerde bu adı alır. İlki, Hıristiyanlığın Tanrısı olan “***” sözcüğüdür. İkincisi Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’nın antik çağdaki ulu putu, sonuncusu ise, Eski Mısır’ın tanrılarından “Osiris”in kısaltılmış adıdır. Böylelikle Masonluk, kendine özgü ve paganist inançlar doğrultusunda bir yapay tarı oluşturmuş olmakladır.»

Masonluktaki başka sözcükleri de alıp, bunları da gene birer “Masonik Tanrı adı” (!) olarak niteleyebilirdi. Fakat öyle bir yaklaşım, ters bir tepki de yaratabilirdi. Bu durumda Masonluğun politeist bir din olduğunu ile sürmek gerekecekti. Bu kez bunu kanıtlamak gerekirdi ki, o zaman iş sarpa sarabilirdi. 

Enayi değildi Ankerberg. Hatta belki uyarılmış olsa gerek ki, birçok programı tekrarlanırken bu konuyu bir daha dile getirmedi.

(Daha bitmedi.)

Sevgiler,




Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 12, 2009, 10:30:47 öö

MASONLUĞUN ZARARLI OLDUĞU GÖRÜŞÜ


John Ankerberg Show kampanyasının temel görüş ve aşılamaları uyarınca; bir insan, ancak İncil’e uyarsa ve İsa’nın dediklerini yaparsa “iyi” olabilir.

Dolayısıyla bu kampanyanın bir diğer görüşü de şöyleydi:

«Masonluk Hıristiyanlığa aykırı olup İncil’i yalnızca locanın dekoratif öğelerinden biri olarak aldığı ve masonları İsa’nın gösterdiği yoldan çevirdiği için; insanları olduklarından daha iyiye yönelebilmeleri bakımından hiçbir ise yaramaz. Aksine, bu bakımdan da insanlara zararlı olur.»

Bu konuda şöyle görüşler ileri sürülüyordu:

«İnsanın doğası, Tanrı karşısındaki durumu ve yanlışlıklarını nasıl giderebileceği konusunda locadaki öğretim ile İncil arasında büyük çelişkiler olduğu kolayca gösterilebilir.

Masonik ritüel, simgeleri ve amblemleriyle, insanın dinsel bakımdan günahkâr olmadığını, yalnızca geçici olarak ve ikincil değerde noksan kalmış olduğu üzerine bir öğretim vermektedir. Masonluk, günahın dinsel niteliğini kavrayamamıştır.»

Bundan sonra, Masonlukta geçen şu “ham taşın yontulması” simgesel deyişi, (Ben bu deyişi çok güzel buluyorum.) , âdeta alaycı bir yaklaşımla şöyle hafife alınıyordu:

«İncil’e göre, insan basitçe öyle bir çekiç çıkarıp bununla doğasının pürüzlerini gideremez. Günah, insana çok daha derinlemesine işlemiştir. Birkaç sivri ucu yontmak bu günah sorununu çözümleyemez; ne de insanın Tanrı’nın karşısına doğru bir şekilde çıkmasını sağlayabilir. Bu masonik öğreti, kutsal metinlerde insanın düşüşüne, bunun sonucu olarak insanın günahına ve Tanrı’nın kutsallığı ile günaha karşı tepkisine ilişkin söylenenleri tümüyle yadsımaktadır.
Çoğu localarda bulundurulan İncil ile çelişkili olmak üzere, Masonluk insanın doğuştan günahkâr olduğunu benimsememektedir. Masonlukta günahın ciddiyetiyle ilgili hiçbir kavram yoktur; Tanrı’nın günaha karşı olan tepkisel tutumuna da hiç değinilmemektedir. Bu özgün günaha inanmak konusunda Masonluk bu kavramı tümüyle yadsımaktadır.»

John Ankerberg, ileri sürdüklerinin birer gerçek olduğunu kanıtlayabilmek bakımından, ritüellerden çeşitli pasajlar aktarıyor ve Masonluğun günahı ciddiye almadığı için bu konuda işe yarar bir çözüm ve insan için bir çıkar yol getiremediğini de ekliyordu. Bundan sonra da sıra, İncil’de bu konuda neler yazılı olduğunun ve İsa’nın öğretisinin anlatılmasına geldi.

Kuşkusuz, eğer insanın İsa’ya ve İncil’e körü körüne inanması, doğanın gerçeklerine ilişkin bilimsel bilgi ve bulgulara hiç güvenmemesi, akıl yeteneğini de hiç kullanmaması, tümüyle dogmaya sarılması ve dogma ile çelişkili her şeyi bağnazlık ile yadsıması, böylelikle kendisini tek bir öğretiye tutsak etmesi uygun düşüyorsa, Ankerberg’in haklı olduğu bile söylenebilir.

Ne var ki, tarihin birikimi, bu yolun insanları hiçbir yere götürmediği gibi onları miskinliğe yönelttiğini, evrimsel gelişimi durdurduğunu, kötülükleri ve çirkinlikleri gidermede başarılı olamadığını, farklı dogmalara inanan insanlar arasında bölücülük yaratarak onları birbirlerine düşürdüğünü, böylelikle ne bireye ne de topluma barış ve esenlik sağlayamadığını göstermiştir.

John Ankerberg, Masonluğun felsefesi ile Hıristiyanlığın dogması arasındaki çok önemli bir çelişkiyi yakalamış… Fakat bu çelişkiyi, Masonluktaki görüş açısından değerlendirmeye hiç yanaşmıyordu; yanaşamazdı da. Masonlukta bir insanın doğuştan günahkâr olduğu benimsenir mi, bunu bilmiyorum. Benimseniyorsa, bence bu hiçbir şekilde akla ve mantığa sığmaz. Hıristiyanlar inanabilir; onlara bir diyeceğim yok. Ancak ben şöyle düşünüyorum: Her insan iyilik ve kötülük gibi birbirine karşıt öğeleri genlerinde taşıyarak doğar; doğuşta iyilik ağır basar, yaşamının sonraki aşamalarında yetkinliğe doğru ilerlemekte yetersiz kalacak olursa noksanlıkları belirginleşir, böylece kötülüklere eğilimli olabilir; ancak kendi bireysel buyrultusuyla noksanlıklarını giderip olumlu erdemler edinebilir. Masonluk, masonlara bu bağlamda yardımcıdır.

Ankerberg şöyle diyordu:

«Madem ki İncil Masonluğun Büyük Işığı’dır; o zaman Masonluk neden bir kerecik bile olsun imanları cehennem üzerine uyarmıyor? Ne mavi localarda ne York Riti’nin yedi derecesinde, ne de İskoç Riti’nin otuz derecesinde uygulanan ritüellerden birinde cehenneme değinililiyor. Hiçbir şey masonik locanın bu bakımdan insanlara yaptığı ölçüde kötülük edemez. Tanrı’nın gerçek kurtuluş yolunu reddetmek ve insanlara dünyada yaptıkları iyi işlerinin sonucunda otomatik bir şekilde cennete gideceklerini aşılamak olacak şey değildir.
Cennetin var olduğunu biliyoruz; çünkü İsa bize İncil’de onun varlığını söyledi. Tüm insanlık tarihi boyunca öldükten sonra dirilen tek kişi olduğu için, İsa’nın sözüne inanmak zorundayız.»

Ankerberg’in Masonluktan istediği şu: Dünya yüzünde gelmiş geçmiş tüm düşünürlerin insana ve insanlığa ilişkin sözlerine hiç kulak asılmayacak; bilimsel veriler bir yana atılacak; akıl çalıştırılmayacak; İsa’ya ve bir tek ona, onun da gerçekleri söylemiş olup olmadığı bilinmeyen fakat başka kişilerce aktarılmış varsayımsal sözlerinin tam ve kesin gerçekliğine inanılacak.

Bana sorarsanız olacak şey değil. Eğer Masonluk, bırakın Hıristiyanlığı, herhangi bir dinin ya da herhangi bir filozofik akımın kurucusu ya da önderini putlaştırarak, onu kendine eleştirilemez, sorgulanamaz ve yargılanamaz tek rehber edinecek olursa, işi biter.

Masonlar bu bağlamda Ankerberg’e bir şey söyledi mi, bilmem. Zaten söylemiş olsalar sonuç değişmemiştir ki.

Bunları anımsayınca içim sıkılıyor ama biraz daha devam edeceğim.

Sevgiler,



Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 12, 2009, 06:03:27 ös


John Ankerberg Show kapsamındaki antimasonik kampanyada Masonluğun bir diğer yönü daha, ya yanlış anlaşılarak ya da saptırılarak eleştiriliyordu. Şöyle:

«Masonluk, tüm dinleri birleştirdiğini, dolayısıyla tüm dünyayı tek bir kardeşlik birliğinde topladığını savunmaktadır. Ancak, tüm dünyayı Masonluğun tek bir dinsel kardeşliğinde birleştirmenin olanağı yoktur.»

Buradaki saptırma açık seçik bir şekilde belli. Masonlukta insanların bağlanmış olduğu dinleri birleştirmek gibi bir amaç söz konusu değil. Fakat konuya “Masonluk kendine özgü ve başlı başına bir dindir.” şeklînde bir yanlış önyargı ile girişince, Masonluğun tüm insanlara ve tüm toplumlara yönelik olan evrensel birlik ve beraberlik oluşturma amacı da saptırılıyor. Oysa bildiğimce Masonlukta öngörülen, tüm insanları ve tüm toplumları, din ve inançları nedeniyle aralarında hiçbir ayırım gözetmeksizin, böyle bir ayırımın gözetilmesine karşı çıkarak birlik ve beraberlik içinde toplayabilmek.

Gene de bu önyargılı yaklaşımın gerekçesinin nasıl oluşturulduğuna bakalım:

«Dünyadaki dinler tek bir kardeşlik birliği altında toplanamaz. Çünkü Budizmin, Hinduizmin, İslâmın, Yahudiliğin Hıristiyanlığın, Animizmin ve dünyanın diğer tüm dinlerinin hepsinin tanrısı başka başkadır. Bir de dünyada hiçbir tanrıya veya dine inanmayan yüzlerce milyon kişiyi düşünün. Masonluk bunu nasıl birleştirecek?»

İşle bu deyişi bence John Ankerberg’i ele vermiş ve Masonluğun üstünlüğünü göstermişti. Demek ki John Ankerberg’e göre farklı tanrı inancını benimsemiş olan insanlar bir araya getirilemez ve aralarında hepsinin paylaşacağı bir barış ve esenlik ortamı oluşturulamaz. Demek ki farklı tanrı inançları ve farklı dinler, insanlar arasında bölücülük tohumları saçıyor. Oysa Masonlukta bu olgu yadsınmadığı gibi, insanların evrensel boyuttaki birlik ve beraberliklerinin sağlanabilmesi için ne tüm dinlerin ve inançların ortadan kaldırılması ne de tüm insanların tek bir din ve tek bir inanç çatısı altında bir araya getirilmesi tasarlanıyor. Yanılıyor muyum?

Masonlukta tek istenilen ve peşinden koşulan ülküyü şöyle dile getirebilir miyiz acaba: “Dinleri ve inançları her ne ve her nasıl olursa olsun, tüm insanlar, dinlerinden ve inançlarından dönmeksizin, bunlara ilişkin benimsedikleri tapınım yöntem ve geleneklerini terk etmeksizin, birbirlerini sevgiyle, saygıyla, içtenlikle, toleransla kucaklasın; aralarındaki din ve inanç farklılıkları, birlik ve beraberlik içinde olmalarını etkilemesin.”

Fanatik dincilerin bir türlü benimseyemeyeceği bir yüce ülkü bu.

Konu “insanlığın birlik ve beraberliği”ne geldiğinde, John Ankerberg Show kampanyasında bu kez Masonluğun kötülenmesi bir yana bırakılarak eleştirilmesine girişiliyordu. Henüz Masonluğun dünya çapında kendi içindeki birlik ve beraberliği bile sağlamakta başarılı olamadığına değiniliyordu.

Kuşkusuz bu aşamada ben de biraz demagoji yapabilirim. Dinlerin birçoğunun kendi içindeki birlik ve beraberliği sağlayamadığını, birbiriyle uyumsuz çeşitli mezheplerin bunun bir göstergesi olduğunu söyleyebilirim. Söyledim bile...

Fakat bölücü değil yapıcı olmalı. Bu yüzden, antimasonik savları başka karşıt savlarla çürütmeye kalkışmanın gereği yok.

Masonluğun dünya çapındaki bölünmüşlük olgusu konusunda aslında John Ankerberg ve ekibinin yeterli ve gerekli ayrıntıda bir inceleme yapmış olduğu söylenemez. Bu konuyu ya hiç bilmiyor ya da üzerinde durmaya değer bulmuyorlardı. Yalnızca Oliver G. Street adlı bir masonun, bu konuda yazdıklarından alıntılar yapılmakla yetiniliyordu.

O masonu aradım ve kim olduğunu öğrendim. Bu konuya da kısaca değinen bir çalışma yapmış. Bu kampanyada kaynakçalarından biri olarak kullanılmış “Little Masonic Library” (Küçük Masonik Kitaplık) adlı bir derlemenin 4. cildinde geçiyormuş onun yazısı.

Masonluğun kendi içindeki birlik ve beraberliği dünya çapında henüz gerçekleştirememiş olduğu anlaşılınca, her ne kadar bu antimasonik kampanya açısından Amerika Birleşik Devletleri dışındaki Masonluk hiç de ilgi çekici değilse de, bunun da Masonluğu eleştirebilmek için kullanılmasından geri kalınmıyor ve şöyle deniyordu:

«Eğer masonlar kendi localarının içinde kardeşliği oluşturamıyorsa, kendileriyle aynı görüşü paylaşmayan dünyada nasıl sağlayacaklar ki?»

Buraya kadar iyi; zaten Masonluğu anlayamayan ya da anlamak bile istemeyen bir antimasondan ancak böyle kendi olumsuz yanıtını kendi içinde taşıyan bir alaycı soru şeklindeki eleştiri beklenir. Fakat bu olgu John Ankerberg için ya yeterince ilginç değildi ya da kampanyayı izleyenleri Masonluk ile ilgili bu tür bir yönde bilgilendirmekten kaçınmayı yeğledi ki, bu sözler de tek bir programda geçti ve yinelenmedi. Ancak şöyle demekten de geri kalmadı:

«Masonlar, tüm mason olmayanların bir ruhsal karanlık içinde yaşadığını ileri sürüyor. Bununla da kalmıyor, kendi inisiyelerine bile on üçüncü dereceye gelindiğinde, bundan önceki dinsel inançlarının batıl olduğunu söylüyorlar.

Buradan anlaşıldığına göre, Masonluk, dünyadaki tüm inançlar arasında yalnızca kendi öğretmekte olduğunun asıl doğru inanç olup, diğerlerinin tümünün yanlış bir batıl olduğunu aşılıyor. Böyle bir inançla, Masonluğun tüm dinleri bir ortak kardeşlik birliği alımda topluma arayışında olduğu söylenemez.»

Bana sorarsanız John Ankerberg’in sözleri bazı zaman bir masonu çileden çıkaracak niteliğe bürünüyordu. Elbette Masonluğun tüm dinleri bir ortak kardeşlik birliği altında toplama arayışında olduğu söylenemez. Çünkü Masonluk, tüm dinleri birleştirmeyi öngörmüyor ki. Masonluğun amacı, dinleri ve inançları ne olursa olsun, insanları birleştirmek. Yanılıyor muyum?

Masonluğun dinleri birleştirmeye yönelik bir öngörüsü olduğunu bence Ankerberg kendi kafasından çıkarıyordu. Çünkü onun indinde, birlik ve beraberlik ancak ortaklaşa benimsenen bir “Doğru Tanrı inancı ve doğru tapınım” (!) ile gerçekleşebilir.

John Ankerberg’in özellikle televizyon programlarında çok yumuşak bir tutumu vardı. Fakat görüntüdeki bu yumuşak tulumun ardında tolerans diye bir şey yoktu. Buna karşın, Masonlukta çok önemli ve çok değerli bir yeri olduğunu bildiğim “tolerans” kavramını eleştirmekten de geri kalmıyordu:

«Masonluk tüm dinlere saygılı ve toleranslı olduğunu söyler ama bu bir yalandır. Masonluk, diğer dinlerdeki inançlara ancak kendi inancıyla uyumlu olduğu sürece saygı gösterir. Masonluk, başkalarının dinlerine ve inançlarına saygılı olduğunu ve tolerans gösterdiğini söylemektedir ama aslında onları değiştirmeye çalışmaktadır. İnsan Masonluğu daha çok okuyup daha çok inceledikçe, onun kesinlikle açık ve yadsınamaz gerçeğini, Masonluğun tek ve gerçek din olduğuna ilişkin inanç ve iddiasını daha iyi anlamaktadır. Masonluk bu görüşe ne kadar karşı çıkarsa çıksın, bu böyledir.»

Eğer birisi sözünü “Bu böyledir; başka türlüsü olamaz.” şeklinde bitirecek olursa, zaten yapacak ve söylenecek bir şey kalmamış demektir. Bu olsa olsa o kişinin kibirliliğini, salt kendini ve aşın ölçüde beğenmişliğini ya da karşıt bir düşünüyü dinlemeye bile dayanamayacak ölçüde bağnaz, olduğunu gösterir. Bunlardan ilki küçüklük kompleksi ile bağdaşıktır; ikincisi ise korku ile kaynaşmıştır. Böylesine kısır bir yaklaşım, gerçeklerin araştırılmasının en büyük engellerinden biridir. Hiçbir sav, karşıtı olmaksızın kendi geçerliğini kanıtlayamaz; bu bir bilimsel gerçektir. Fakat fanatik dincilerin indinde dogmanın karşıtı yoktur; dogma, hiçbir kanıtı gerektirmeyen saltık gerçek olarak nitelenir.

Dolayısıyla, olanak bulunsa bile bu konuda oturup John Ankerberg ile ya da aynı görüşü paylaşan diğer kimselerle tartışmanın bir yararı olmasa gerek.

Kim bilir, belki de bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki büyük localar ve konu üzerinde engin bilgisi olduğundan kuşku duyulamayacak yüzlerce mason, John Ankerberg Show kampanyasına bir yanıt bile vermeye girişmedi. Belki yaptılar; ben bilmiyorum.

Eğer gerçekten girişmediyseler, doğrusunu yaptılar. O zaman buna hem akıllıca hem bilgece bir tutum denilebilir. Masonluğun, kendi amaçlarını gerçekleştirebilme doğrultusunda ilerleyebilmesi için, karşıtlarını ortadan kaldırması gerekmez bence.

Çok yazdım ama hâlâ bitiremedim.

Sevgiler,
Başlık: Ynt: Mason Düşmanlığı
Gönderen: ADAM - Eylül 13, 2009, 08:35:25 öö

Bu konu başlığını açıp anlatmaya girişirken böylesine uzun süreceğini düşünmemiştim. Artık sıktı; aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyorum; bitirmeliyim.

Bu anlatımın başlarında değinmiş olduğum üzere; John Ankerberg Show adı altındaki bu kampanyanın amacı salt antimasonik propaganda yapmak ve Masonluk ile savaşmaktan oluşmuyordu. Dünya yüzünde tarih boyunca görülmüş ve günümüzde de yer yer görülmekle olan diğer antimasonik etkinliklerden oldukça farklı bir yaklaşımı vardı. Özellikle, Masonluğun örgütlenme şekli ve locaların çalışma yöntemi eleştiri konusu bile edilmiyordu. Çünkü bunlar, bu kampanyanın amacı bakımından hiç de önemli değildi anlaşılan; önemli tutulan, masonik ritüellerin kapsamı ve dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde verilmekte olan masonik öğretinin içeriğiydi.

Masonluk, bu kampanyanın dolaylı fakat kaçınılmaz hedeflerinden biriydi. Bence bunun da gözden kaçırılmaması gereken bir nedeni var:

Özellikle 1950’li yıllardan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kiliselerde görevli din adamları, dinsel dogmaları kırmaya başladı. Kendi alanlarının dışında da giderek bilgilenmeye ve bilinçlenmeye yöneldiler. İçlerinden birçoğu Masonluğa da girmiş. Zamanla, mason olan din görevlilerinin sayısı artış göstermiş. Masonluğun etkisiyle olsun ya da olmasın, Hıristiyanlıkta izlenmesi öngörülen dogmaları sorgulamaya girişmişler. Bununla da kalmayarak, çağdaş bilimin ortaya çıkarttığı gerçekler ile dinin dogmaları arasında çelişkiler başgösterince; bağnazca bir tulumla dogmalara sarılıp kalmak yerine, bilimin ve aklın kabul edemeyeceği saçmalıklara karşı çıkmaya başlamışlar. Bunları halka da anlatmaya yönelmişler; özellikle Pazar vaazlarında.

İşle bu olgu Kilise için çok tehlikeli bir durum olarak nitelenmiş. Dinin ve dogmalarının olduğu gibi tutulup korunması gerektiği görüşünde olan bazı çevrelerce, Masonluk da bu olumsuz gidişin sorumlularından sayılmış. Oysa Vatikan bile son zamanlarda ne denli yumuşadı bu bağlamda…

Nitekim John Ankerberg Show çerçevesinde, bu konuya da özenle ve uzun uzun değiniliyordu. Söylenenlerden birkaç örneğin özeti şöyle:

«Masonluk, bir Kilise gibi işlev görmekle, bir masonun yaşamında Kilise’nin yerini almaktadır. Din adamları, masonların aralarına girmesine izin vermemeli, Kilise’nin yönelimi üzerinde etkili olabilecek pozisyonlara geçmelerini engellemelidirler.»

«Masonların, Kutsal Metinler’i kendilerine göre ve masonik doktrinler uyarınca yorumlayarak değiştirmelerine karşı çıkılmalıdır. Tanrı, din adamlarına yalan yanlış öğretilerin karşısına dikilmelerini buyurmaz mı? Masonluk da bir yalan yanlış öğreti sistemi değil mi?... Bu yüzden tüm Hıristiyan liderlerinin, Masonluğun Kilise’de etkili olmaması için ellerinden geleni yapmaları gerekmez mi?

Tanrıya ve insanlığa karşı olan görevi herkese Hıristiyanlığı öğretmek, İsa’nın öğretilerini göstermek, onların bu asıl doğru olan yola girmelerini ve günahlarının bağışlanabilmesi için dua etmelerini sağlamak olan din adamları, herkesten önce kendilerini Masonluğun dışında tutmalı ve onunla savaşmalıdırlar.»

John Ankerberg, benim izleyebildiğimce bütün deyişlerinin sonuna şunları da eklemişti

«Masonluk üzerine birçok şeyler söyledik. Bunlardan bazısı çok sert bulunmuş olabilir. Bireysel olarak hiçbir masonu hedef almadığımızın da bilinmesini isteriz. Hiçbir masona “mason” olduğu için karşı değiliz ve onu kötülemiyoruz. Aksine. biz bu girişimi Tanrı’nın Sözü’ne ve onun kullarına olan sevgimizden, onların ruhsal gelişim ve saflıklarım sağlamaları dileğimizden ötürü yürütüyoruz. Çünkü Tanrı kullarını sever ve onların iyiliğini ister. Tanrı, bu sevgi ve ilgisini locada yer alıp gerçeği bilmeyenlerden de esirgemez.»

Kuşkusuz hepsi bundan ibaret olmasa gerek. Ben oradayken bu kadardı. Zaten bu konuda daha da ayrıntıya girmek isleyenlerin, belirtilen kitapları edinmeleri öneriliyordu; “hediyesi karşılığında”. Ben bunlardan ikisini sipariş edip almıştım.

ANKERBERG, John & WELDON, John
“The Facts on the Masonic Lodge”
Eugene, Oregon, 1989

ANKERBERG, John & WEI.DON, John
“Christianity and the Secret Teachings of the Masonic Lodge’
Chattanooga, Tennessee, 1989

(http://img198.imageshack.us/img198/2114/ankerberg.jpg)


Bütün bunların sonucunda kendimce bir değerlendirme yapabilirim. Zaten yaptım da; arada dayanamayıp kişisel görüşlerimi belirttim.

Bunların üzerine söylenecek, söylenmesi gereken bir şey varsa, söz masonlarda…

Sevgilerle,

BİTTİ