Ben, ADAM, sanırım bu konu üzerindeki tartışmaya katılmasam olmazdı. Forumu sürekli izleyenler benim ne diyeceğimi beklerdi. Ben de onları çok uzun süre bekletmemeyi öngördüm.
Bana göre Sayın Prometheus, bu başlığı açarken ortaya serdiği soruların yanıtlarını zaten biliyor. Dahası bu sorulara kimin nasıl yanıt vereceğini de biliyor. Bu böyle diye Sayın Prometheus’u art niyetli olarak görmüyorum. Bu bir tartışma ortamı açılmasının yöntemlerinden biridir.
Birbiri ardınca gelen birçok konu var burada. Hepsi uzun uzadıya ayrı ayrı tartışılabilir. Nitekim bazıları Sayın Prometheus ile Sayın Mustafa Kemal arasında tartışılmış bile.
Ben Sayın Mustafa Kemal’in görüş ve açıklamalarının çoğuna katılırım. Ufak tefek ayrıldığımız noktalar bulunabilir.
Burada Sayın Mustafa Kemal ‘in açıklamalarını yok sayarak kendi yanıtlarımı vereceğim. Burada alınmaca olmaz umarım. Yok sayarak derken, sanki Sayın Mustafa Kelam hiç yanıt vermemiş gibisinden…
Başlayalım…
Localarda veya toplantılarda din konusunda konuşmak yasak değil. Sadece dinler üzerinde yan tutarak övgü ya da yergi türünden konuşmalar yapılamaz, o kadar.
Bir dine inanmıyorsanız mason olamazsınız diye bir şey yok. Zaten dine inanılmaz, bağlanılır. Fakat bir dine bağlı olmayan mason olamaz diye bir şey de yok. Kimileri bu bağlamda “Ulu Yaradan’a inanmayan mason olamaz.” diyebilir belki ama o da yanlış. Çünkü, örneğin, Budistler mason olabilir ama Budizm’de ulu yaradan diye bir şey yok.
Dinler içinden çıkılmaz tartışma konusu değildir. İçinden çıkılır. Fakat masonlar tam ve yetkin kişiler olmadıkları için bu konuda tartışırken birbirlerini incitebilirler. Bu da uyum ve kardeşliği zedeler. Dolayısıyla olmasa daha iyidir. Varsın tartışılmadık bir tek bu konu kalsın.
Dinler bir gün gelecek, insanlığa sahip olmak bir yana dursun, önemsizliğe tutsak olacaktır insanlığın gücünün karşısında.
Her inanan dinini yaymakla görevli değildir. Böyle bir misyon bazı dinlerde vardır ama bazılarında yoktur. (Bu konu Masonlukla bağlantılı değil.)
Masonların dinleri tartışmayarak değil de dinsel konularda kendi inanç ya da yeğlemelerini ortaya koyarak tartışmamak suretiyle yaptıkları iş, bunun üstesinden gelmek ya da gelmemek değil, kendi yapısal ortamlarında huzur ve ahengi korumaktır.
Kimi insanlar dinleri ile daha iyi bir insan olduklarını savunabilirler ama bu her din için ortak, genel geçerli bir uygulama değildir. (Bu konu da Masonlukla bağlantılı değil.)
Masonluk bu kuruma giriş için dinlere inanç falan istemiyor. Kimi mason kuruluşlarının sadece Hıristiyanları (Katolikler hariç) kabul ettiği doğrudur. (İsveç’tekiler gibi…) Kimileri genel olarak bir teist inancı zorunlu görür; bu da doğrudur. Kimileri her ne olursa olsun bir inancı yeterli görür; bu da var. Kimileri mason olacak kimselerin din ya da inançlarıyla ilgilenmez. Dolayısıyla hepsi “kimileri”… Hiçbiri Masonluğun bütününü tek başına temsil etmez.
Temelinde dinlere kadar inen bir sürü olay elbette olacaktır. Din sosyal bir kurumdur. Masonluk da sosyal olgular ile pek yakından ilgilidir. Ancak masonların bir şeyi çözmek gibi bir iddiaları da yoktur. Dolayısıyla nasıl bilimsel, tarihsel, bilgisel birçok şeyi inceliyorlarsa toplumsal bağlamda dinlere değinmeleri de söz konusu olur. 20. yüzyıla dek insanlık tarihi dinler tarihi çevresinde dönmüştür. Bunu masonlar da bilir.
Masonlukta siyaset yasaktır, doğru. Bunun anlamı localarda siyaset yapılamayacağıdır. Locaların ötesinde bir mason örgütü, örneğin bir büyük loca, siyaset yeri değildir. Fakat bu masonların localarında politika ile bağlantılı konular ile hiç ilgilenmediği anlamına gelmez. Böyle bir şey düşünülemez. Sosyoloji de din ne kadar önemliyse politika da o kadar önemlidir. Ancak özellikle iç politika bakımından herhangi bir politik eğilim, doktrin, parti ya da eylem ne özendirilir, ne propagandası yapılabilir ne de üzerine yergi kurulabilir. Hepsi, objektif bir tutumla incelenebilir, tartışılabilir. Ancak bu bağlamda adı belli politik partilere değinilmez. Örneğin milliyetçi muhafazakar görüş karşına sosyal adaletçi evrensel görüş yerleştirilerek irdelenebilir; fakat işte o kadar.
Sayın Mustafa Kemal’in anlattıklarına karşı bir tür yorum farkı olarak anlaşılabildi mi acaba?