Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Mu Kıtası ve Atatürk  (Okunma sayısı 1796 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 02, 2020, 06:45:12 ös

Merhabalar efendim. İyi okumalar dilerim.

Atatürk'ün Türklüğe ve Türk tarihine olan ilgisini hemen hemen herkes bilir.

30’lu yıllarda Türk merkezli yeni bir tez geliştiren Atatürk ;Türk tarihinin gizli yönlerinden bahsederken Türklerin kökeninin Hz. Nuh peygamberin oğlu Yafes’e kadar dayandığını ileri sürmüştür.

Atatürk’ün bu tezi ileri sürmesinde etkili olan alt metin ”Dünyada Türk’e yurtluk etmemiş bir anakara yoktur.” düşüncesinden ileri gelmektedir.

Atatürk Türklerin Dünya tarihinde oynadıkları önemli rolü ABD Büyükelçisi Charles N. Sherrill’e şu sözlerle açıklamıştır:

”Bizim Türk milletimiz asil ve şerefli bir millettir.Zaten Orta Asya’nın Altay yaylasında yetiştiği için,kartalın meziyetlerini daha başlangıcından kazanmıştır.Çok uzakları görür,hızlı uçar ve ruhunu barındıracak kadar güçlü bir bedeni vardır.İster maddi ister düşünce bakımından olsun,sıkıcı sınırlar içinde kalamaz.Nitekim Altay yaylasındaki anayurdun dört bir yana uzaklığına da isyan etmiştir.İşte bu isyan sonucu Türkler Doğu’ya ve Batı’ya yayılmaya başlamışlardır.”

 Atatürk Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya geldiğini biliyordu. Lakin Atatürk, Türklerin Orta Asya'ya nereden geldiğini bilmek istiyordu. Bunun üzerine yoğun çalışmalar yapan Atatürk, Tahsin Bey'i Meksika'ya gönderdi. Maya ve Türk dilinin birbirine çok benzediğini Atatürk'e ileten Tahsin Bey, incelediği Maya takvimlerinde Pasifik Okyanusunda bir kıtadan söz edildiğini anladığında Atatürk'ün konuya olan ilgisi giderek artmıştı.

Tahsin Bey, kıtanın adının "Mu" olduğunu, yüksek bir uygarlığa ulaştığını, Avustralya Kıtasından daha büyük olduğunu ve tufan sonucu sular altında kaldığını not etmiştir. Bu arada James Churcward Tahsin Bey'e tabletleri bilgi olarak sundu. Churcward'ın bu konu ile ilgili yazdığı 6 kitap Atatürk'e gönderilmiş, 60 kişilik Tercüme heyeti ile tercüme ettirilmiş, basılmamış, sadece Atatürk'e sunulmuştur.

Atatürk kitabı büyük bir heyecan ve ilgi ile okurken "insanın yaradılışı ve ada nufusunun 64 Milyona ulaşması" bölümlerinin üzerinde ayrı bir ilgisi gözlemlenmiş, kendisi bu satırların altını çizmiştir. Kitabın "Mu'nun batışı" adlı bölümde "Ya Mu bizi Kurtar" diye bağırdıklarını okumuş ve Mu'nun aslında bir ilah adı olduğunu anlamıştır. Atatürk, okuduğu özel isimleri Öz Türkçe ile kıyaslıyor, not alıyordu. Atatürk, Mu'nun Demokrasi ile yönetildiğini ve aydınlatma için güneş enerjisi kullandıklarının altını çizmiş ve not almıştır.

Bu konu için yaptığım araştırmalardan edindiğim bilgileri özet bir şekilde siz değerli site üyelerimizle paylaşmak istedim. Esen kalın.

Kaynakçam:
www.bilimdili.com
Atatürk ve Kayıp Kıta MU - Sinan Meydan
WAHRHEIT


Eylül 02, 2020, 10:36:24 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 289
  • Cinsiyet: Bay

Çok güzel bir konu. Paylaşımlarınızın devamını bekliyorum.
Saygılar.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...


Eylül 02, 2020, 10:58:29 ös
Yanıtla #2

Çok güzel bir konu. Paylaşımlarınızın devamını bekliyorum.
Saygılar.

Şükranlarımı sunuyorum Sn. Özgürefe
İmkan buldukça yazmaya çalışacağım. Saygılarımla..
WAHRHEIT


Eylül 08, 2020, 03:15:24 ös
Yanıtla #3

Hep tartışılır Atatürk Mason muydu değil miydi diye! İki tarafında argümanları kesin yargıya izin vermemekte.
Ancak ben Atatürk'ün tekris olmuş pek çok masonun başarmak isteyip ulaşmaya çalıştığı noktada olduğunu düşünüyorum. Bunu bu konu üzerinden örneklemiş olayım.

Aristoteles diyor ki:
"Bir fikri kabul etmeksizin o fikir üzerine kafa yorabilmek eğitimli bir aklın işaretidir."

Atatürk sadece bu değil başka konularda da aynı yolu izlemiştir. Tarafları dinlemiş, farklı bakış açılarından konuları araştırmış, bir tarafın zihin kölesi olmayıp, sentez mekanizmasını iyi çalıştırmıştır. Kimi konularda net fikre varıp bunu deklare etmişken kimilerinde ise bu net noktaya ulaşmamış, fikrini veya tarafını belli etmemiştir.
Şimdi bu konuda Churchward'un eserleri ortada. Bu konuda heyet kurdurmuş, tercümesini yaptırtmış, ANCAK YAYIMLATMAMIŞTIR.

Churchward'un iddiaları ilginç de olsa Naacal tabletlerini ilgili rahiplerin bir tek kendine açıkladığı, öğrettiği gibi iddiaları var. Bilimsel yöntem izlemek gerekirse hemen aklımıza şu sorular gelmeli değil mi: Bu rahipler nerede? Bu tabletler nerede. Ve dahası... Öyle sanıyorum ki bu sorulara bilimsel yöntemle doyurucu cevaplar alınamadığından daha öteye geçilmemiştir.

Atatürk düşmanlarının da en sık yaptığı bir hatadır. Söylemleri ve eylemleri zaman, mekan, içinde bulunulan durumdan kopararak değerlendirince anlamsız yorumlar mümkün olabiliyor. Ancak 1800 lerden başlayarak antropoloji bilimiyle birlikte 'Ari' ırk fikirleri, kafatası ölçümleriyle halkları defterlere kaydederek sınıflandırma, üstün ırk arayışı ve kendini üstün veya tüm insanlığın atası ilan etme çalışmaları tüm dünyada bir dönem moda idi. Avrupa bu anlamda Alman/Nazi akımıyla kafkaslarda ve diğerleri Helen denilen Yunan medeniyetinde köklerini arıyordu. Hatta Napolyon ile Mısır bile denebilir.

Bu kendine tarih uydurma fikri Kara Athena kitabında Martin Bernal tarafından incelenmiştir.

Diyeceğim: Ne olmuş diye arayıp kafa yormak başka, ancak her aradığın fikre her okuduğun kitaba ve yazarlarının yönlendirmesine saplanıp kalmamak; işte asıl meziyet o...


Bu arada Atatürk'ün Nutuk ve Geometri dışında da kitapları vardır. Ancak Mu Kıtası bunlardan biri değildir.

1- Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih

2- Takımın Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1908)

3- Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları (1909)

4- Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)

5- Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912)

6- Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)

7- Nutuk (1927)

8- Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla yayımlandı) (1930)

9- Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)

Esenlikler. Öncelikle bu konu üzerinde yaptığım araştırmaları, okumakla kalmayıp, siz saygıdeğer forum üyeleri ile tartışmak amaçlı bu yazıyı burada paylaşmış bulunmaktayım. Bu metni yazarken yararlandığım kaynakları ise metnin hemen aşağısında görmüş olmalısınız. Yazdığınız metinler ve verdiğiniz bilgiler için ise müteşekkirim.

Yazdıklarınızı okumanın bilinci ile bir kez daha konuyu derinlemesine araştıracağım. Hatta halihazırda bu konu üzerine yazılmış bir kitabı okumakla meşgulüm.

Konuya dönecek olursak. Aklıma tek bir şey takıldı. İzninizle onu sormak isterim. Yukarıda "1800 lerden başlayarak antropoloji bilimiyle birlikte 'Ari' ırk fikirleri, kafatası ölçümleriyle halkları defterlere kaydederek sınıflandırma, üstün ırk arayışı ve kendini üstün veya tüm insanlığın atası ilan etme çalışmaları tüm dünyada bir dönem moda idi." dediniz. Şu cümle özellikle.. "Tüm insanlığın atası ilan etme çalışmaları." Anladığım kadarıyla Mu Kıtası üzerindeki (varsa) arayışları buraya bağlıyorsunuz. Bence hepsi de en eskiye gidemeyeceklerini fakat kendilerinin geçmişini ne kadar derinleştirirlerse kendilerinin o kadar yüksekten görüleceklerini biliyorlardı. Lakin kökeni çok çok eski zamanlara dayandığı zaten bilinen Türkler ve o zaman ki yöneticileri neden böyle bir eğilime girmeliler ki? Yanlışım varsa düzeltin ama. Zaten tarih ortada değil mi? O zamanlarda belirli ırklardan kopup çıkagelmiş, tabiri caizse milletleşmiş halk toplulukları böyle bir eğilime girebilir, hatta haklı bir şekilde desteklenebilir de. Ama bir Çinli/Türk/Arap/Yahudi veya sayamadığım nice kadim topluluklar gelip bana tarihini anlatmaya kalksa, onların tarihlerini iyi bildiğimi ve çok köklü bir geçmişe sahip olduklarını zaten söylerdim.

Konuyla alâkadar olduğunuz için teşekkür ediyorum. Saygılar, sevgiler..
WAHRHEIT


Eylül 15, 2020, 09:45:02 öö
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 174
  • Cinsiyet: Bay

Hatırlanacağı üzere Coğrafi Keşiflerle başlayıp geçen yüzyılın ortalarında biten uzunca bir dönemde Dünya coğrafyasının büyük bölümü bir kaç Avrupalı gücün elindeydi. Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı'nın çöküşü "kolonyal" (sömürge kavramı günümüzde başka anlamlar da kazandığı için koloni kelimesini kullanıyorum) biçimde Dünya paylaşımının son örnekleri oldu. 1917 Rus Devrimi ve Türk Kurtuluş Savaşı ise kolonyal sistemin çöküşünün başlangıcı oldu. Bu kolonyal dönemde bu bir kaç Avrupalı güç Dünya Hakimiyetlerinin nedenini "kültürel üstünlükleri" ile açıklıyorlardı. Haksız da değillerdi ürettikleri kültür barışçıl olduğu kadar savaşçıydı ve en güçlü silahları ve en etkili fikirleri üretiyordu. İşte Türkiye'de Ulus Devlet kurulurken Atatürk sorunun özüne inerek kurduğu kurumlar ve yaptığı icraatla "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür" dedi. Türk Ulusunun Dünya sahnesinde hakettiği yeri alabilmesi için mevcut fikri akımları inceledi, inceletti. Bulduğu ip uçları tükenene kadar takip etti... Genel Türk Tarihi kürsüsünü kurdu. Bu günden bakınca mümkün değil denebilir ama Türk kültür ve kimliği yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Osmanlı'nın son dönemindeki milli uyanışın nedeni bu duruma karşı duruştur. Mesele tarihi olduğu kadar her zaman bir ölçüde politiktir. Bu nedenle tarihsel kişiliklerin özellikle siyasi aktörlerin fikir ve eylemlerini tek boyutlu düşünmemek gerekir. Yaşadıkları dönemdeki iç ve dış gelişmeler, dengeler dikkate alınmalıdır.
En içten saygılarımla. 
no one