Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Modernizm Ve Edebiyat  (Okunma sayısı 5302 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 21, 2009, 05:52:07 ös
  • Ziyaretçi

Yazınsal değerlerin değişmek zorunda olduğu ilkesine sahip çıkılması sonunda edebiyatımız modernizmle buluştu. Modernizm, roman, öykü ve şiirde yükselmeye başladığı zamanlarda da düşünsel bir sorun olarak yeterince tartışılamadı.Modernizm ya da postmodernizm, öyle ya da böyle sık sık sözü edilen, ama değil yalnızca okurların, yazarların da nasıl tanımlayıp edebiyatımızın neresini birine ya da öbürüne ekleyeceğini tam kestiremediği kavramlar. Yaşayageldiklerini bildiğimiz, ama açık seçik anlatmakta güçlük çektiğimiz bu iki kavram, oysa anlaşılmadan çevremizi aydınlatamayacağımız iki ayrı gerçeklik alanı olarak da önümüzde duruyor. Modernizmi postmodernizmle aynı kefeye koymak ya da tartmak aklımdan geçmez; bizim edebiyatımızda bile modernizmin yarattığı dünya, bugün sahip olduğumuz edebiyat kültürünün itici gücü, neden sonra doruğu olmuştur.

Gene de yoksulluğumuz bitmez. Türkçenin uluslararası bir dil olamayışı yüzünden kapanık bir kültüre sahip oluşumuz ve öteki dünyaları keşfetmeye meraklı olanlarımızın azlığı yüzünden, dünya edebiyatında geçen yüzyılda olup bitenleri kapsamlı biçimde içselleştirememedik. Modernizmin roman ya da şiirdeki verimini ve çeşitliliğini tam anlamıyla kavramak için elimizde yeterli metin bulunmadığı gibi, eleştirinin modernizmin içinden ya da çevresinden yaptığı derin çözümleme ve tartışma metinlerine uzanmak da büsbütün zor oldu. Sözgelimi, D.H. Lawrence’ın klasik edebiyatla modernizm arasında nasıl bir köprü kurduğunu doğrudan romanlarından çıkarmak gerekir; ama bu arada Lawrence’ın edebiyat yazılarından Lukacs’ın modernizmi hiçleştiren tartışma metinlerine uzanan bir çevren de kuşatılmalı. Yazık ki pek dardı bu yelpaze ve sözgelimi Paul de Man’ın 1971’de yayımlanan, okunmazsa olmaz Körlük ve İçgörü kitabına belki de kimileri yalnızca yazarının Nazilerle işbirliği yapıp yapmadığı sorgusunun gölgesinde uzandı.

Dolayısıyla duruş biçiminde pek yakınlık göstermediği modernizmi şiirlerinde başyapıt düzeyinde ortaya koyan Yahya Kemal ile tam bir modern olmakla birlikte kendini Marksizm içinde tanımladığı için bir modernist olarak öne çıkarılmamış Nâzım Hikmet, şiirimizi erken döneminde modernizmin burçlarına çıkardı. Çağdaş Türk edebiyatı, başlangıcında yaşadığı kararsız değişimi, süreğen çelişkiler içinde, ancak 1950’lerde çözdü. Gene yoktu temel kaynaklar; sözgelimi Sait Faik, Fethi Naci’nin deyişiyle çöpsüz üzümdü; ama 1950 Kuşağı’nın birkaç öncüsünden biri olan Vüs’at O. Bener de çöpsüz üzümdü. Demek modernistlerimizi yerleştireceğimiz bir bağlamdan yoksunduk (Sait Faik ya da Vüs’at O. Bener gibi yaratıcıların değeri bir de böylece artar mı?) ve ne yazık ki bu yoksunluk kısa sürmedi. Öte yandan, bugüne dek üstünde durulmadı, ama neyse ki artık bir zamanlara gömdüğümüz “bizde eleştirmen yok” yargısının, anlamı düşünülmeksizin uzun yıllar boyunca yinelenmesinin asıl nedeni de modernizmin yazınsal bir düşünce olarak içselleştirilememesiydi.

Modernizmin bir kavram olarak edebiyatımızda yer ettiği zamanlarla bir gerçeklik olarak canlandığı zamanlar üst üste örtülebilir; birinin ötekinin önüne koşulamamasının nedeni de aslında düşünceyle eylemimiz arasındaki kararsızlıktır. Sonunda 1950 Kuşağı, Batı’dan aldığı bilgi ve etkiyle filin gövdesine de sarılmaya başladı ve kavramla gerçekliği ayrı ayrı görmemizi sağladı.

Kemalizm’in tanımladığı
Bizde moderniteyle Cumhuriyet’in kuruluş süreci özdeşleştirilemez. Batılılaşmaydı asıl sorun, ama modernizm değildi. Paul de Man, “tarih ile modernliğin edebiyat ile modernlikten bile daha uyuşmaz olabileceğinin farkında olmadan, bu terimi bir tarihsel dönemleştirme aracı olarak kullanırız,” diyor ki, modernizmi kendi tarihimiz için kullanmakta herhalde çok daha zorlanırız. Bizde geleneksel ve dural olana Batılı değerleri ekleyerek bulduğumuz yöndür Cumhuriyet ideolojisi; Kemalizm de bu çizgiyi tanımlar, ama modernizmi değil. Yoksa uluslaşma ve yeni Türkiye ülküsünün ardına düşen yazarların modernizmle iç içe geçmeye başlamaları gerekirdi. Oysa ne Halide Edip keşfetmişti modernizmi, ne Yakup Kadri’nin kalıpları, ne Refik Halit Karay’ın muhalefeti, ne de Reşat Nuri Güntekin’in edebiyatın değerlerini öne çıkaran tutumu. Onlar da anlatamamışsa, toplumsal ve siyasal bir çözülmenin beklenmesi gerekecekti. 1950’ler, bu açıdan bakıldığında da modernizmin, tarihsel değil, ama hem düşünsel, hem yazınsal bir olgu olarak önümüze gecikmeksizin içine girilmesi zorunlu bir dünya serdiğini anlatmaya başlamıştı. Üstelik şaşırtıcıdır ki, 1950 Kuşağı’nda bile modernist bilinç ne içeriden, ne de dışarıdan açıkça görülüyordu. Belirsizlik uzun yıllar boyunca taşındı, ama öylesine belirgin bir tortu bırakmıştı ki, ondan hiçbir zaman uzaklaşılamadı.

Yazınsal değerlerin değişmek zorunda olduğu ilkesine sahip çıkılması ve yaratıcılığın bu yeni değerlerle taçlandırılması sonunda edebiyatımız modernizmle buluştu. Taş üstüne taş konarak oluşan modernizm, roman, öykü ve şiirde birbirine koşut biçimde yükselmeye başladığı zamanlarda da düşünsel bir sorun olarak yeterince alınıp tartışılamadı. 1950 Kuşağı’nın bütüncül bir yenilikçilik ortaya koyması, bu arada düşüncenin evreninin Marksizm dışına da açılmaya başlamasıyla ancak 1960’larda modernizmi çok yönlü biçimde keşfetmeye başladık. Gene de İkinci Yeni’nin modernist içgörüsü üstünde durulmadı da, “Şiir nasıl yazılır?” bağlamının kısıtları içinde kalındı. Paul de Man, Batı’da da modernizmin “çok büyük olasılıkla dada, gerçeküstücülük ya da dışavurumculuk gibi avangard hareketlere bağlılıkla” örtüştürüldüğünü belirtiyor. Klasik ve geleneksel olana karşı bir varoluş biçimi olarak da pekâlâ tanımlanabilecek modernizm, bu asal özelliğiyle bile bizim edebiyatımızda kendini anlatamamıştır. Sözgelimi İkinci Yeni şiiri üstüne tartışmalar, Memet Fuat’ın yazılarında modernizm bağlamına oturtulmamış (Asım Bezirci’nin İkinci Yeni Olayı kitabındaysa, “kaçış şiiri” ile toplumculuk arasındaki çatışma kısıtlarında alınmış); Selahattin Hilav, üstünde çok kapsamlı biçimde durduğu Gerçeküstücülüğü “devrimci bir hareket” olarak çözümlerken modernist bir dışavurum olarak görememiştir. Daha doğrusu, Memet Fuat İkinci Yeni’yi, Selahattin Hilav Gerçeküstücülüğü büyük bir yetkinlikle modernizm içinde açımlamış, ama yaptıkları çözümlemenin adını koyamamamışlardır ki, düşündürücüdür.

Kendileri de katkısız modernistler olan Memet Fuat ile Selahattin Hilav’ın gözlerine perdeyi indiren, içinde yaşadıkları kültürün gücüydü, öteki etkenlerin yanı sıra. Hem toplumcu kaygıların baskın oluşu, hem Marksizmin aydınların büyük çoğunluğunca içselleştirilmiş gücü, edebiyatımızın kendiliğinden modernistlerini kendilerini tanımlamaktan alıkoymuştu.

Edebiyatımızın modernitesi Cumhuriyet’in yeni bir kültür kurma endişesiyle başlatılabilir, ama Batılılaşma kültürüne eğilen bu seçim, 1930’lardan sonra egemen ideoloji olarak edebiyatımızın ana akımını oluştururken, yazınsal bir gerçeklik olarak ancak 1970’lerden sonra fark edilmeye, 1980’lerden sonra anlaşılmaya başlandı. O başlangıçta Yahya Kemal’in, kendisi geçmişte dururken yazdığı şiir; Nâzım Hikmet’in fütürizmi tanıdıktan sonraki şiir devrimi; Garip’in geleneksel şiiri parçalayan yeniliği; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur ve öteki romanlarında, kendinden önce yazılmış romanlardan bambaşka bir düşünsel kaygıya yazınsal yapı kazandırması vardı; sonra da Yusuf Atılgan’ın öyküleme biçiminde bilinenleri yıkan Aylak Adam ile Anayurt Oteli romanları; 1950 Kuşağı’nı önceleyen Vüs’at O. Bener ile kuşağın sonra gelen yazarları, Demir Özlü, Ferit Edgü, Orhan Duru, Leyla Erbil, Adnan Özyalçıner, Onat Kutlar; bir başına incelenmesi gereken Sevim Burak; o arada İkinci Yeni Şiiri; Bilge Karasu’nun hem çok etkili olmuş, hem de öykünülmesi olanaksız yaratıcılığı; 1950’lerden, ama özellikle 1960’lardan sonra Batı’daki yenilikçi edebiyat akımlarıyla anlayışlarının edebiyatımıza taşınıp içselleştirilmesi... Kendi modernizmimiz üstüne daha doğru dürüst çalışmadık...

                                                                                                                                                                         SEMİH GÜMÜŞ. RADİKAL KİTAP. 16 OCAK 2009
« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 02:58:57 ös Gönderen: dogudan »


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
6502 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 06, 2007, 11:50:02 öö
Gönderen: Hamlet
0 Yanıt
3049 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2008, 01:34:10 ös
Gönderen: poyraz06
0 Yanıt
2666 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2008, 08:28:30 ös
Gönderen: akasya
0 Yanıt
3857 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2010, 02:19:34 öö
Gönderen: scherif
4 Yanıt
4037 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2011, 06:05:06 ös
Gönderen: Özer Baysaling
1 Yanıt
3569 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2013, 11:51:41 ös
Gönderen: Melina
0 Yanıt
2587 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2013, 08:42:12 ös
Gönderen: Melina
0 Yanıt
2322 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 14, 2013, 06:51:41 ös
Gönderen: Melina