Ermeni, Ermenistan'da ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan bir millete verilen genel addır.
Rakamlar tartışmalı olmakla birlikte yeryüzünde çeşitli ülkelere dağılmış 7 milyon civarında Ermeni olduğu sanılmaktadır.Türkiye'deki Ermeni sayısı 45.000 civarındadır. Bunların büyük bir çoğunluğu İstanbul ve çevresinde yaşamaktadır. Bazı kaynaklar bu rakamı 35.000'e kadar indirmektedir. Sayıları azalmaktadır. Ermenistan'daki Ermeni nüfusu resmi rakamlara göre 3 milyonu aşmaktadır. Ancak göçler ve misafir işçilikler ile birlikte bu rakamın 2,5-3 milyona kadar indiği sanılmaktadır.
Diasporada Ermeni nüfusunun en yoğun olduğu ülkeler Rusya Federasyonu, ABD ve Fransa'dır. Ancak dünyada Ermeniler birçok ülkede yaşar. Bu kişilerin çoğu Ermenice konuşmaz. En çok konuşulan diller Rusça, İngilizce, Fransızca, Türkçe, Arapça ve Farsça'dır. Ayrıca Doğu ve Batı olmak üzere iki ayrı Ermenice konuşulmaktadır. Ermenilerin (Türkiye Ermenileri için de geçerli) ezici çoğunluğu Hıristiyan Ermeni Apostolik Kilisesi mensubu (Gregoryen), küçük bir bölümü Katolik, Protestan veya Müslüman'dır.
Türkiye Ermenileri (İran Ermenileri gibi) kendilerini Ermeni Diasporasından saymazlar. Anadolu'nun anavatanları olduğunu düşünürler.
Ermenilerin Kimliği ve Tarihçeleri
Ermeniler kendilerine "Hay" diye isim verirken ülkelerine de "Hayastan" veya "Hayk" ismini vermişlerdir, buna rağmen neden kendilerinde ve coğrafyalarında bu isimleri kullanmadıkları hala açıklanmış bir soru değildir. Khoren’li Moise,Heredot,Jacques de Morgan ve Gatteyrias bu konu hakkında pek çok araştırmada bulunmuşlar ama görüşleri bir efsaneden öteye gitmemiştir.Örnek vermek gerekirse ‘’Khoren’li Moise Ermenileri Urartular olarak görmüş ve Ermenistan isminin de Urartu kralı Aramu’dan geldiğini ileri sürmüş iseler de bugün Ermeni tarihçileri bile bu yakıştırmayı bir kenara bırakmışlardır...’’.[1] Burada düşünülmesi gereken ismin gerçektende Armanudan sonraki dönemde ona izafeten kalmış olabileceği ve zamanla gerçek anlamı unutularak bir coğrafi terim olarak orada yaşayanlara Ermeni denilmiş olabileceğidir.İlk olarak Ermeni sözcüğüne M.Ö. 521 yılında kalma Bistun yazıtında rastlanmış ve Elazığ yakınlarında ayaklanan bir kavime denildiğinden bahsedilmektedir.
Ermenilerin kökenlerin nereden geldiğine dair çeşitli görüşler vardır.Bunları şöyle sıralayabiliriz ;
a) Ermenileri Nuh Peygambere dayandıran görüş: Ermeniler soyu Nuh'un torunu olan Hayk'tan gelmektedir. Nuh'un gemisi Ağrı Dağı'na oturduğu için bu bölge Ermenilerin anayurdu sayılmaktadır.Bu görüş sadece efsanelere dayanmakta olup hiçbir bilimsel açıklaması yoktur.
b) Ermenileri Urartulara dayandıran görüş: Urartuların M.Ö. 3 bin yılına kadar uzandıkları, M.Ö. 7 ve 6. yüzyıllarda İskitlerin ve Medlerin saldırıları ile yıpranıp dünya tarihinden silindikleri, yaşadıkları bölgenin Medlerle Lydialılar arasında pek çok mücadeleye maruz kaldığı ve sonunda Medlerin nüfuzunun altında girdiği bilinmektedir.Burada önemli bir noktada Ermenilerin dilinin Hint-Avrupa dillerinin Satem grubunda iken Urartuların Ural-Altay dil grubuyla benzerlik göstermektedir ki bu da bu tezin doğru olma ihtimalini zayıflatmaktadır.
c) Ermenileri Urartu bölgesini işgal eden bir Trak-Frig soyuna dayandıran görüş:Bu görüş dünya tarihçilerin en çok benimsediği teoridir.Ermenilerin Balkan kökenli ve Trak-Frig soyundan olduğunu, İllyrialıların baskısıyla M.Ö. 6. yüzyılda Doğu Anadolu'ya göç ederek yerleşmişlerdir. Ermeni adına ilk kez M.Ö. 521 yılında Med (Pers) İmparatoru Darius’un Bistum yazıtında rastlanılması ve Darius'un "Ermenileri yendim" demesinin bu görüşünün doğru olabileceğini göstermektedir.Bu görüşün doğru olması Nuh ve Urartu görüşlerini gerçek olmadığını bize gösterir.
d) Ermenileri Güney Kafkas ırkı olarak kabul eden görüş:Ermeniler anayurdu olarak Güney Kafkasya'yı kabul eder. Kafkas boylarına benzerlikleri ve kültür akrabalıkları bu teoriye gerekçe olarak gösterilmektedir. Bu görüşü desteklerken de Darius'un "Ermenileri yendim" derken oradaki kavimden değil de Kafkasya'dan bahsettiği ileri sürülür.Fakat Ermenilerin herhangi bir şekilde Kafkas ırklarıyla ilgisi yoktur.Yıllar yılı orada yaşayan bir topluluk zamanla diğer toplumlarla benzerlik göstermesi onun diğer kavimlerle ırktaş olmasını gerektirmez.
e) Ermeniler bir Turan ırkı olarak kabul eden görüş: Bu teori ise Ermenilerin bazı Türk ve Azeri boylarıyla kültür ve gelenek akrabalığına ve dildeki benzerliklere dayandırılmaktadır. Biraz önce söylediğimiz üzere toplumlar etkileşim içindedir birbirlerinin kültür ve geleneklerinden etkilenebilmektedirler.
Ermenilerin yaşadıkları tarih boyunca coğrafya; kuzeyde Gürcistan,güneyde İran,Suriye ve Fırat Havzası,batıda Doğu Anadolu ve doğuda da Azerbaycan olan bir alanda yaşamışlardır.Bu alan esas itibariyle dağlık olup,bu coğrafi koşullar ve diğer pek çok etken nedeniyle dağınık bir şekilde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Ermenilerin bir zamanlar toplu olarak oturdukları bölge tarihini incelersek gözümüze çarpan en önemli nokta doğu batı ticaret yolların arasında kalan bu bölgeye hakim olmaya her dönem çalışan devletler olduğudur.Bu devletler ki kendi çıkar ve görüşlerine uygun şekilde ve kendilerine tehlike oluşturabilecek unsurları ortadan kaldırmak için bu bölgelerdeki Ermenileri İstanbul’dan Lübnan’a kadar ki bölgelere sürdükleridir.Bunun içindir ki yaşadıkları alanlar çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.
M.Ö. 521'den 344'e kadar ki dönemde bir Pers vilayeti, 344'den 215'e kadar Makedonya İmparatorluğunun bir parçası, 215'den 190'a kadar Selefkitlere bağlı bir vilayet, 190'dan M.S. 220'e kadar Roma imparatorluğu ile Partlar arasında pek çok çatışmaya neden olan bir bölge ve sürekli el değiştiren bir alan, 220'lerden V. yüzyıl başına kadar bir Sasani vilayeti, V. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar bir Bizans vilayeti, VII. yüzyıldan başlayarak bu kez Arap egemenliğinde bir toprak parçası, X. yüzyılda yeniden Bizans vilayeti olmuştur.
XI y.y. itibariyle Anadolu yeni bir kavime kucak açıyordu.1040 yılında kurulan Büyük Selçuklu Devletinin ilk olarak 1045 yılında Tuğrul Beyin amcasının oğlu Kutalmuş tarafından Gence önlerinde Bizans ordusunu yeniyor ardından 1048 yılında Pasinler’de Tuğrul Bey ve nihayetinde 1071 yılında Malazgirt’te Alparslan Bizans ordularını dize getirirken Anadolu kapılara Türklere açılıyor hem de Ermeniler Türklerin kontrolü altına giriyorlardı.1157 yılına kadar Anadolu Selçuklularının egemenliği altında kalan Ermeniler, 1194 kadar Irak Selçuklularının sonra Harzemşahların daha sonrada İlhanlıların yönetimi altında kalmışlardır.İlhanlı Devletinin dağılması ile Ermeniler, 1134 yılında Celayirlilerin,1383’de Timur’un ölümü ile de Akkoyunlu ve Karakoyunlu yönetimleri altında kalmışlardır.Osmanlı yönetimiyle tanışmaları 1473 yılında Osmanlıların Akkoyunlu Devletini yenmesi ile olmuştur.Belli bir süre İran yönetimi altında kalan kesin olarak Osmanlı egemenliğine 1555 Amasya Antlaşmasıyla girmişlerdir.
Osmanlı idaresi altında Ermeniler belki de daha önce hiç yaşamamış oldukları bir özgürlük ortamına kavuştular.Bizans yönetimin ezmeye çalıştığı Ermeni Kilisesini himayesi altına alıp kilise,manastır ve ruhban sınıfından alınan ağır vergileri kaldırmış din,ibadet,eğitim ve iç işlerinde özgürlük tanımıştır ve belki de en önemlisi hiçbir zaman din değiştirmeye zorlamamıştır. Batı Anadolu'daki ilk Ermeni dini merkezi Kütahya'da kurdurulmuş ardından Bursa’nın fethi ile bu merkez buraya taşınmış ve II. Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra bu merkezin dini lideri Hovakim 1461 yılında İstanbul’a getirtilmiş ve Fatih Sultan Mehmet’in fermanı ile İstanbul'da bir Ermeni patrikhanesi kurulmuştur.Bunun etkisi çok büyük olmuş ve pek çok Ermeni İstanbul göçmüş ve burada zenginleşmiş, refah ve huzur ortamında yaşamışlardır. Osmanlının gelişmesi Ermeni Kilise ve toplumunun gelişmesini sağlamıştır.
Ermeniler diğer gayrimüslim halklara da tanınan bu hakları çok iyi değerlendirmiştir. Zamanla Türk yaşam tarzı,kültürü ve yönetimini benimsemişlerdir. Kısa zamanda Osmanlı’nın güvenini kazanmış ve "millet-i sadıka" (sadık millet) şeklinde adlandırılmışlardır. II.Mahmut’a kadar ki dönem hiçbir dünyevi ve dini işlerine karışılmamıştır. Bununla beraber birlik ve düzenlerini de Osmanlı sayesinde sağlamışlardır. Bunun en güzel örneği Ermeni Patriği Nerses 1876 yılında Vatandaşlık Meclisi Şurası'na sunduğu mektubunda bir alıntıyla gösterebiliriz; "Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Türk hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ermeniler