Öncesi “Çıldıran Philippe” başlıklı bölümde…
Daha önce belirtmiştim. Bu kitap öyle sıradan bir öyküler dizisi değil. Bu da yazarın kitabının sonunda bir kaynakça verişinden belli. Birtakım tarihsel olayları (doğru ya da varsayımsal) kurgulayarak anlatıyor. Bu nedenle olsa gerek, kitabın orta yerine böyle bir bölüm yerleştirmeyi öngörmüş. Burada öykü değil, kaynakçadan alınma birtakım bilgiler veriliyor. Bu bölümü pas geçemezdim. Ancak çok uzun olduğu için bunu da özetleyeceğim.
Birçok ülkede ünlü ve güçlü aileler vardır.
İskoçya’daki Sinclair ailesi de bunlardan biridir.
Bu ailede, özellikle “William” ve “Henry” adlarına pek sık rastlanır. Üstelik aynı tarihlerde yaşamış birkaç Henry Sinclair ile birkaç William Sinclair bile vardır.
Bu ailenin kökeni, Normandiya’nın ünlü Saint-Clair ailesine dayanır.
İngiltere’nin tarihteki ünlü krallarından Normandiyalı Fatih William (William the Conqueror), 1066’da Britanya’ya çıkarma yaparak İngiliz tahtını ele geçirirken, Saint-Clair ailesi onun en büyük destekçisi olmuştu. Sonradan William Sinclair adını alan Guillaume de Saint-Clair, Saksonya asıllı Prenses Margaret’i, İskoçya Kralı 3. Malcolm ile evlendirmek üzere oraya götürmüştü. İşte ailenin İskoçya’ya ilk adımını atışı böyledir.
Kral Malcolm, bu hizmetinin karşılığında William Sinclar’e Edinburgh’un güneyindeki Rosslyn bölgesini armağan etmişti.
William Sinclair, Rosslyn’de küçük bir kale yaptırmıştı. Sonra bu kale büyütülüp genişletildi; uzaktan bakıldığında bir şato görünümüne büründürüldü.
Acaba Kral Malcolm ona bu koskoca bölgeyi sırf böyle bir hizmetin karşılığı olmak üzere mi vermişti?
Kral, kendi ülkesinde her ne isterse yapar. Kimse karışamaz. Ancak, işin aslı biraz kurcalanırsa, William Sinclair’in verdiği hizmetin çok daha önemli bir kapsamı olduğu görülür.
O tarihte bunun sözünü eden olmadı. Zaten hiç değinmemek çok daha doğruydu. Bilinmesi gerekmezdi. William Sinclair, Prenses Margaret ile birlikte “Gerçek Haç”ı da getirmişti.
* * * * * *
İznik’te Hıristiyanlığın tarihte “en önemli” sayılabilecek ilk konsül toplantısını yaptırıp, sonra da Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline getiren Constantinus’un (Büyük Konstantin) annesi Helena, kutsal toprakları ziyaret etmek amacıyla Kudüs’e gitmiş. Orada, bir rastlantı sonucu sözü edilen bu haçı bulmuş. Bu nesnenin Hz. İsa’nın üzerine gerildiği çarmıh olduğunu da kanıtlamış. Böylece Hıristiyanlar, üç yüz yıldan beri kayıp olan “Gerçek Haç”ın bulunduğuna inanmış.
Helena, bunu alıp o tarihte Hıristiyanlığın merkezi haline getirilmiş olan İstanbul’a götürmek istemiş. Onu haçın Kudüs’te kalmasının daha doğru olduğunu söyleyip, ikna etmişler. O da aynı boyda bir benzerini yaptırıp götürmüş; aslını ise altın ile kaplatıp orada bırakmış.
Kimine göre ise olanlar öyle değil; tümüyle tersine... Helena bir haçı altın ile kaplatmış; oraya kadar doğru ama “Gerçek Haç” olarak anılanı alıp yanında götürmüş ve yaptırmış olduğu benzerini Kudüs’te bırakmış.
Dolayısıyla, bu olayın ertesinde, çarmıhın aslı Kudüs’te mi kaldı yoksa İstanbul’a mı götürüldü, belli değil. Kimisi birine, kimisi ötekine inanıyor.
* * * * * *
Denilen o ki, bu nesnenin birtakım olağanüstü marifetleri de varmış. Hz. İsa çarmıha gerildiğinde, çivilendiği yerlerden akan kanı çarmıha da bulaşmış. Böylece, İsa’nın sağlığında yarattığı söylenen mucizelerin esasını oluşturan olan öğeler, -her neyse- bu haça da geçmiş. Bu haç birçok işe yarıyormuş; doktorların umut kestiği hastaları iyileştirivermek, ona sahip olan kişiye girişimlerinde üstün başarı kazandırmak gibi...
Buna inanan birçok insan, tarih boyunca bu nesneyi ele geçirmeye uğraşmış. Entrikalar çevrilmiş. Çatışmalar çıkmış. Geniş halk kitleleri, bu uğurda göz kırpmadan harcanmış. İşin aslı ise büyük bir sır olarak hep gizli tutulmuş.
* * * * * *
İskoçya Kralı 3. Malcolm, karısı Margaret’in de rızasıyla bu nesneyi saklaması için William Sinclair’e emanet etmiş. Sinclair ailesi, onun Edinburgh’daki krallık sarayından çok daha güvenli bir şekilde korunmasını sağlamış.
Fransa Kralı 4. Philippe, Tapınakçıların hazinesine konmak üzere girişimde bulunurken, parasal değerinden çok olağanüstü işler yapmaya yarayan birtakım başka nesneleri de ele geçirmeyi umuyordu. Gerçek Haç hakkında anlatılanlara bakılacak olursa, bu nesnenin de Tapınakçıların hazinesi kapsamında olması akla yatkın düşmez. Bu bağlamda başka şeylerden de söz edilir.
* * * * * *
1849 yılında, Kanada’da Nova Scotia eyaletinin Louisbourg limanında, denizin dibine gömülmüş bir eski gemi topu bulundu. Yüzyıllar önceden kalma bu top, Venedik Deniz Müzesi’nde yer alan eski toplardan bazılarının tıpkısıydı. Özelliği, bu tip topun Venediklilerin ünlü amirali Carlo Zeno tarafından yaptırılmış olmasıydı. Üzerindeki işlemeler bunun açık seçik göstergesiydi. Venedikliler, bu tip topları 1390 yılına kadar yapmış, sonra teknolojinin gelişimiyle bundan cayıp, tip değiştirmişlerdi.
Kristof Kolomb’dan önce Amerika kıtasına giden başkaları da olmuştu. Henry Sinclair, Nicolo Zeno’nun başından geçenleri öğrendikten sonra, oralara özel bir ilgi duymuş, mutlaka gidip görmek, hatta orada bir koloni kurmak istemişti. Bunu ise ancak 1398 yılında Nicolo Zeno’nun küçük kardeşi Antonio Zeno’nun yardımıyla gerçekleştirebilmişti.
Kimileri Henry Sinclair’in o tarihte Amerika’ya gidebilmiş olduğunu da kabullenmeye bir türlü yanaşmıyor. Ancak, bir yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin Rhode Island eyaletinde Newport adlı kasabada bulunan ve 14. yüzyıl Avrupa yapı tarzı ile inşa edilmiş olduğu belli bir kule kalıntısı, diğer yandan da Massachusetts eyaletindeki Boston kentinin kuzeyindeki bir tepede kayalar üzerine kakma suretiyle işlenmiş olup “Westford Knight” adıyla anılan bir Orta Çağ şövalyesi resmi, tüm bunların belirgin kanıtları olarak göz önünde duruyor.
Bir de Kanada’nın Nova Scotia eyaletinde Chester adlı kentin 27 km kadar ötesindeki “Cadbury Hill” adlı tepede, gene 14. yüzyıl sonlarında İskoç ya da Norveç tarzıyla inşa edilmiş olduğu anlaşılan bir kale yıkıntısı var.
Henry Sinclair’in oralara gidişinin gerekçesi Tapınakçıların hazinesiyle bağlantılı olabilir mi?
İşte bunu düşünmeye değer.
Bu kitap özetindeki parafraflardan kimisini daha önce bu forumun Coğrafya bölümünde “Amerika’nın İlk Keşfi – 2” başlığı altında ben de anlattım. Örtüşme var kuşkusuz. İkisini birden okuyanlar, bundan ötürü beni hoş görsün. Çünkü zaten Coğrafya bölümündeki anlatımları biraz da bu kitabın kaynakçası üzerine oturtmuştum ve asıl amacım dikkatleri bu kitap üzerine çekmekti.
Sonrası “Henry” başlıklı bölümde…