Âşık olmak güzeldir ama aşk takıntıya dönüşünce kâbus başlar. ''Arasam mı, e-posta göndersem mi, niye telefonu açmadı'' diye birbiri ardına sıralanan sorular, aşk-obsesyon ilişkisinin en tanıdık işaretleridir. Bakın, bilim adamları bu ilişkiyi nasıl açıklıyor?
Telefonunun açık olup olmadığını bir kez daha kontrol etti. Sonra, daha iyi duyabileceğini düşündüğü bir yere koydu. Gözlerini telefondan ayıramazken, kalkıp bilgisayar masasına oturdu, ondan bir mesaj gelip gelmediğini kontrol etti. Mesaj yoktu, telefonunu eline alıp numarayı çevirdi ama fikir değiştirip yerine koydu. Biraz beklemeye karar verdi, ne var ki dakikalar geçmek bilmiyordu. Televizyonu açtı ama seyretmek, beklemek mümkün değildi. Tekrar telefonu eline alıp mesaj geldi mi diye kontrol ettiğinde, daha beş dakika bile geçmemişti. Evin içinde kapana kısılmış gibi dolaşmaya başladı. Kaygı ve mutsuzluğu gittikçe artıyor, bir haber gelmezse nefes alamayacağını hissediyordu. Dayanamadı ve kalkıp giyindi. Otomobiline atlayıp evinin penceresinde ışık olup olmadığına bakmanın tek çözüm olduğuna karar verdi.
Onun evine vardığında, gece yarısını geçmişti ve evinde ışık yoktu. “Belki de eve gelmiş uyuyordur” diye düşündü. Sıkıntısı ve kaygısı artarak öfkeyle birleşti. Tekrar telefonuna baktı mesaj var mı diye. Yeni mesaj yoktu ama ondan gelen tüm mesajları telefonunda sakladığından, böyle zamanlarda eski mesajları tekrar tekrar okumak ona iyi geliyordu. Sonra kendi yolladığı son mesajı okudu, cevap gelmeyeli üç saat olmuştu, “Yanlış bir şey mi yazdım?” diye kendini sorguladı. Otomobilin içinde beklerken uykusunun geldiğini fark etti. “Eve gidersem hiç olmazsa uyurum ve zaman geçer” diyerek geri dönmeye karar verdi. Eve geldiğinde tekrar bilgisayarını kontrol etti. Koltukta otururken elinde telefonu uyuya kaldı.
Yukarıdaki senaryo, âşık olan çoğu kişiye tanıdık gelir. Âşık olmanın coşkusunu ve diğer tüm pozitif duyguları yaşarken bir sorun yok; ama aşkınız bir obsesyona (takıntı) dönüşmek üzereyse, ilişkiniz size mutluluktan çok mutsuzluk getirecektir.
Obsesyon, halk arasındaki ifadesiyle saplantı veya takıntı anlamına gelir. Şiddeti, sıklığı ve hayata etkisi artığında, psikolojik bir bozukluk olarak kabul edilen obsesyon, bilimsel literatürde, kişi tarafından saçma ve mantık dışı olarak görüldüğü halde, kontrol edilemeyen ve kişinin isteği dışında, ısrarlı, zorlayıcı ve yineleyici bir şekilde akla gelen, anksiyete ortaya çıkartıcı düşünce, dürtü ya da imgeler olarak tanımlanmıştır. Obsesif düşünceler büyük strese ve anksiyeteye sebep olsa da bu düşüncelerden kurtulmak kolay değildir.
Aşk, obsesyon mu demek?
Obsesif bozukluğa yol açan psikolojik veya biyolojik birçok etken vardır. Bu etkenlerden birinin de beyindeki sinir iletimine katkıda bulunan serotonin maddesinin salınımının dengesizliği olduğu düşünülmektedir.
İtalya’nın Pisa Üniversitesi’ndeki psikiyatri profesörlerinden Donatella Marazziti, âşık olan çoğu kişinin de takıntılı davranışlar sergilediğinden yola çıkarak obsesif kişilerle, âşık kişilerin beyin fonksiyonlarında benzerlikler olup olmadığını araştırdı. Marazziti, âşık olan kişilerin beyinlerini incelediğinde, serotonin fonksiyonlarında bir azalma gözledi. Özellikle aşkın ilk evrelerinde, beyin içinde önemli farklılıklar buldu.
ABD’de buna benzer yapılan araştırmalar da aynı sonucu verdi: Âşık olanların kanlarında daha düşük serotonin vardı, tıpkı obsesif kişilerde gözlendiği gibi. Her iki ülkede yapılan araştırmalar, âşık olan kişilerin, serotonin seviyelerinin düşmesi sebebiyle obsesif davranışlar sergilediğini ortaya çıkararak, obsesif ilişkilere yeni bir ışık tuttular.
Aşk bir hastalık mı?
Romanlar, şiirler, şarkılar, filimler aşkın bazen bir hastalık gibi yaşandığını, aşkı uğruna insanların eriyip bittiğini, yataklara düştüğünü sık sık konu etmiştir. Her ne kadar bu tarz aşklardan şiirsel bir edayla bahsedilse de aşkın dozu kaçtığında, yaşanan yoğun duygular kaygıya, obsesyona, özgüven eksikliğine, kendini değersiz hissetmeye, intiharlara ve cinayetlere kadar gidebilir.
Kişiler âşık olunca, her şey ‘yolunda’ giderken, kendilerini göklerde uçar gibi hisseder, özgüven artar, sevgililerine pahalı hediyeler alır, normal zamanlarda yapmayacakları ‘çılgınlıkları’ yaparlar. Sadece ve sadece onunla birlikte olmak ister, onsuz eğlenemez, onun istediği gibi giyinmeye, onun sevdiği filmleri seyretmeye, onun gibi yemek yemeye başlar, onun başkalarıyla vakit geçirmesine içerlerler. En ufak bir ‘aksaklıkta’ ise ne olduğunu anlamadan depresif hissedip, kızgınlaşır, yemeden içmeden kesilir ve nefes alamaz hale gelirler.
“Onsuz yaşayamam” sözü aslında kişinin aşkının bir ifadesi olmaktan çok, o kişi için yaşadığı obsesyonun (takıntının) bir ifadesidir. Aşkı takıntılı bir şekilde yaşayan kişiler, dikkatlerini sadece karşısındakine yoğunlaştırmıştır ve onları mutlu etmek tek amaçlarıdır. Bu arada kendi mutlulukları ve ihtiyaçlarının önemini unuturlar. Dolayısıyla başkalarının hayatlarını, hayallerini yaşamaya başlarlar. Bunun ne kadar sağlıksız olduğunu farkına varmadan, daha fazla bağlanır ve sonu mutsuzluğa giden bir ilişkiyi ellerinden geldiğince uzun yaşamaya çalışırlar.
Aşk bitince ne oluyor?
Aşk bittiğinde neler olduğunu öğrenmek isteyen bilim adamları, aşkları yeni bitmiş kişiler üzerinde araştırmalar yaptılar. Yine beyin hareketlerini inceleyerek terk edilmiş veya aşklarından ayrılmış kişilerin beyinlerinin hangi bölgelerinde ne tür aktiviteler olduğunu anlamaya çalıştılar.
Aşkları yeni bitmiş kişilerle, diğer kişilerin beyin fotoğraflarını karşılaştırdıklarında birçok farklılık buldular.
Değişik görevleri olan beyin bölgeleri incelendiğinde, aşk acısı yaşayanların beyinlerinde, fiziksel acının ortaya çıkışıyla, obsesif düşüncelerin oluşumuyla ve başkasının ne düşündüğü hakkında fikir yürütmekle görevli bölgelerde daha fazla aktivite gözlendi. Bununla beraber, terk edilmenin arkasından, terk eden kişiye karşı daha fazla sevgi, aşk ve takıntı dolu duygular beslendiği bulundu. Diğer bir deyişle, âşıkken yaşanılan yoğun obsesif duygular, aşk bitince de başka duygularla birleşerek yine obsesif bir şekilde devam edebiliyor.
Takıntılı aşktan kurtulmak
Aşkın içinde, en azından fiziksel nedenlerden dolayı, biraz takıntı olmasının kaçınılmaz olduğunu bilim adamları sayesinde öğrenmiş bulunuyoruz. Bununla beraber, derin bir aşkın ürünü sandığınız bu duyguların sağlıksız bir yöne doğru gittiğinin farkına varırsanız bu konuda hemen bir şeyler yapmalısınız.
Arkadaşlarınız ve ailenizle daha fazla vakit geçirerek, daha önce yaptığınız ve zevk aldığınız aktiviteleri tek başınıza yapmaya başlayarak ve en önemlisi kendinizi onsuzken de sevmeyi öğrenerek, aşkınızın ciddi bir obsesyona dönüşmesini engelleyebilirsiniz. Diğer taraftan bu yoğun aşkın, enerjinizi, motivasyonunuzu, kendinize bakış açınızı her gün biraz daha negatif etkilediğini, takıntılarınızın arttığını, ilişkilerinizin, işinizin, okulunuzun, sağlığınızın etkilendiğini fark ediyor ve bunun üstesinden kendi başınıza gelemeyeceğinizi hissediyorsanız, profesyonel bir yardım almalısınız. ( Dr.Başak DEMİRİZ )
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......