REGIUS - 16

[ADAM]

 Dinleyin siz okumaya devam ettikçe ben, [138]
 Yıllar sonra Nuh tufanı bütünüyle bittikten [139]
 Büyük ölçüde korkulmakta olduğu için
 Başlanmıştı yapımına Babil kulesinin,

 Basit bir yapı olarak kireçten ve taştan,
 Öylesine geniş tutulmuştu ki ilk baştan,
 Şöyle bir göz atacak olursa ona kişi,
 Yüksekliği yedi mil gösterirdi güneşi. [140]

[138] Regius'un, birisi tarafından okunurken diğerlerince dinlenilmesi için kaleme alınmış olduğunun bir diğer göstergesi.

[139] Şimdi birdenbire tarihsel bakımdan çok geriye dönülüp, Tevrat'ın "Tekvin" Bölümü'nden alıntılar üzerine kurulu anlatımlara geçiliyor.

[140] Tarih öncesi çağlarda Babil yakınlarında yapılmış olduğu öykülenen bu kule, aslında bir Ziggurat yani basamaklı piramittir. Gerçekten de yapılmış olup olmadığı bilinmemektedir. Bununla birlikte, yapım tarihi kimilerince M.Ö. 4000, kimilerince ise M.Ö. 2500 dolaylan diye verilmektedir. Burada söylenmek istenen şey, bunun çok iri bir kütle olduğu, Öylesine ki yedi mil uzaklıktan görünebildiğidir. “Bu uzaklığı kim o tarihlerde kullanılan ö1çü birimlerine göre ölçüp kayda geçirmiş de, bu sonraları kullanılan uzaklık ölçüsü birimine dönüştürüldüğünde yedi mil olarak bulunmuş?” Bu sorunun yanıtı yoktur; çünkü bu bir varsayımdan başka bir şey değildir.

 Sağlam yaptırdı onu olabildiği kadar
 İnsanlığın uğruna Kral Nebukadnezar, [141]
 Eğer gelecek olsa bile büyük bir tufan,
 Yapıtın üzerinden aşamasın o zaman;
 Bundan çok öğündüler, duydular büyük gurur,
 
 İşte bu yüzden bütün yapılanlar kaybolur, [142]
 Bir melek değiştirdi hepsinin dillerini,
 Çarpıldılar, anlamadılar birbirlerini. [143]

 [141] Regius'un yazarı burada isimleri karıştırmış... Nebukadnezar, M.Ö. 587 yılında Kudüs'ü eline geçirerek ünlü Süleyman Mabedi'ni yıktırmış olan Babil Kralı'dır. Bu tümüyle ayrı bir öyküdür. Her nedense Regius'ta Süleyman Mabedi'nin Yapımı Öyküsü’ne hiç değinilmemektedir; bunu daha sonra Cooke Elyazması'nda göreceğiz. Babil Kulesi'ni yaptırmış olan kralın adı ise Nimrod'dur; Türkçede ''Nemrut'' ile özdeşleşir. Nitekim Türkçede "nemrut" sözcüğünün sözlük anlamı da, bu efsanesel kaynaktan gelmedir.

[142] Buradaki öğütleme, insanın gururlu olmaması ve alçakgönüllü olması, ama bu genel olarak ve güncel yaşamla ilgili olmak üzere insanın kendi kendine kazanabileceği bir erdem değil... Buradaki sorun, insanın, Tanrı'nın buyrultusuna karşı kendi yapmış olduğu ile övünmesi, bir diğer deyişle "Tanrı ile boy ölçüşmeye kalkışması".

[143] Tevrat'ın ''Tekvin'' Bölümünün 11. Babı'nda anlatılan, ''tüm dillerin karışarak ayrılması'' konusundaki efsanesel öykü, değişik bir yorumla özetleniyor. Anlatıldığı üzere, Babil Kulesi'nin tepesine bir de Baal tapımına göre bir mabet yerleştirilmiştir. Birkaç dize önceye dönelim: Orada bu yapının "İnsanlığın uğruna'' gerçekleştirildiği belirtiliyor. Yani Nimrod, oraya çıkıp oturarak kendine tapınılmasını sağlamak, kendini tanrılaştırmak istemiştir. Zaten Baal Tapımı, Kral'ın "Tanrı" sayılmasını gerektirir. Oysa Hıristiyan İnançları uyarınca hiç bir mabet ''İnsanlığın uğruna'' yapılamaz; Her mabet ancak ''Tanrı'nın ya da onun azizlerinin uğruna'' yapılabilir. Nitekim bu inanç ilkesinin Çağdaş Anglosakson Masonluğu'nda da aynen korunduğunu, Masonluktaki ''mabet'' kavramının dinsel inanç ilkeleriyle doğrudan bağdaştırıldığını görürüz.



Bunların üzerinde benim pek bir diyeceğim yok. Zaten denilmesi gereken denmiş. Burada duruyorum. Bu duruşun nedeni ise bundan sonra Cooke El Yazması’nda da söze edilen Öklit (Euklidies) ile bağlantılı anlatımlara geçilmesi.