KISA BİR ARA VERDİKTEN SONRA KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ.
Deha ile sıradan insan arasındaki fark, bir derece veya seviye farkı olduğu kadarıyla hiç kuşkusuz niceliksel bir farktır. Fakat kişiden kişiye değişiklikler göstermesine karşın, sıradan kafaların benzer şekilde düşünmeye dönük belli bir eğilim içinde olduklarını dikkate alarak ben bunu aynı zamanda bir niteliksel fark olarak görme eğilimindeyim. Nitekim benzeri durumlarda sıradan insanların düşünceleri derhal benzer istikameti tutar ve benzer hatlar üzerinde ilerler. Ve bu hakikate dayanmadığı halde yargılarının sürekli olarak birbiriyle nasıl olup da bağdaştığını açıklar.
Tarih boyunca insanlar arasında belli birtakım temel görüşlerin benimsenmesi, her zaman tekrarlanıp yeniden yeniden öne sürülmesi bu ölçüde mümkün olur. Halbuki bütün zamanların büyük kafaları bunlara açıktan veya gizli olarak muhaliftirler.
Bir dâhi öyle bir insandır ki, bir nesne bir aynada nasıl yansıyorsa dünya da onun zihninde öyle yansır. İnsanlık ne öğrendiyse çoğunu ondan öğrenmiştir. Çünkü en önemli meselelere en derin kavrayış, ayrıntılara takılan bir gözlemci dikkatinden değil, bir bütün olarak eşyanın tam bir yoğunluk içinde kavranışından doğar.
Eğer zihni gelişip olgunluğa erişirse insanların dört gözle kendisinden beklediği eğitimi o kimi zaman bir şekilde, kimi zaman da başka şekilde verecektir. Dünya, eşyanın ve eşyanın gerçek tabiatının bilgisini edinmek için böylesine büyük bir bağışa sahip olan insanı dört gözle bekler.
Fakat böyle bir insanın doğumu için fevkalâde uygun koşulların bir araya gelmesi gerekir ve bu çok nadir rastlanan bir hadisedir.
ŞİMDİLİK DURALIM BURDA. DÖRDÜNCÜ BÖLÜMDE İSE SON PARAGRAFIN ÜZERİNDE DURMAYI DÜŞÜNÜYORUM. BÖYLELİKLE SON PARAGRAF İÇİN DE DÜŞÜNME ARASI BULMUŞ OLURUZ.