Masonlar.org - Harici Forumu

Diger => Diger Konular => Konuyu başlatan: Oğuz - Nisan 21, 2020, 12:11:42 öö

Başlık: The Egg - A Short Story (Yumurta - Kısa Bir Hikaye)
Gönderen: Oğuz - Nisan 21, 2020, 12:11:42 öö
https://www.youtube.com/watch?v=h6fcK_fRYaI (https://www.youtube.com/watch?v=h6fcK_fRYaI)

Ayarlar sekmesinden istediğiniz dildeki alt yazıları seçebilirsiniz.

Hikaye bir insanın ölüm sonrası neyle karşılaşabileceği ile ilgili belirli bir senaryoyu ele alıyor. Tabi ki bu bir kurgu ve gerçeklik bu hikayeyle örtüşmeyebilir. Ancak hikayeyi dinlemek, varoluşumuzla ilgili önemli birtakım felsefi sorular sorabilmemize yardımcı olabilir.
Başlık: Ynt: The Egg - A Short Story (Yumurta - Kısa Bir Hikaye)
Gönderen: Tık-Tik-Tak - Nisan 21, 2020, 01:06:11 öö

 Bu anlayıştan yola çıkarak, Dünyanın tüm durumlarına bakarsak, pek de başarılı gözükmüyoruz.Ne kadar başarısızsak artık Nüfusumuz 9 milyara çıkmış,yumurta rafadan olmuş.

Pagan dünyasının,insan temelli evreninden; semavi dinlerin,dünya temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü.Yaratılışı neden bu kadar sınırlayıp, her seferinde de evrenin merkezine oturuyoruz anlamıyorum.
Başlık: Ynt: The Egg - A Short Story (Yumurta - Kısa Bir Hikaye)
Gönderen: Oğuz - Nisan 21, 2020, 02:15:08 öö

Pagan dünyasının,insan temelli evreninden; semavi dinlerin,dünya temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü.

Tam tersini kastettiniz galiba:

"Pagan dünyasının, dünya temelli evreninden, semavi dinlerin, insan temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü."



Yaratılışı neden bu kadar sınırlayıp, her seferinde de evrenin merkezine oturuyoruz anlamıyorum.


Bence bu sorduğunuz soru çok önemli bir soru, neden sadece "insan"ı merkeze koyarız ki? Belki de henüz kendimizden başka zeki bir tür tanımadığımız için antroposentrik düşünüyoruzdur. Buradaki hikayenin eksikliği de bu olsa gerek. Zira hikayedeki Tanrı, şimdi seni "X" galaksisinde, "Y" yıldızının yanında "Z" gezegeninde yaşayan "T" türünden bir birey olmaya yolluyorum da diyebilirdi.

Ya da bunun yerine üzerinde yaşadığımız Dünya üzerinde, sadece insandan başka bir varlık türü olarak da yollayabilirdi. Ama bunu yapmak yerine insan biçimi seçilmiş. Zekamız, etrafımızı kontrol etmeye izin veriyor diye kendimizi merkezde görüyoruz. Oysa hikayede sadece insan değil de, evrendeki tüm varlıkların gözünden bakıyor olunsaydı ve "hepsi sensin" denseydi daha ilginç olabilirdi hikaye.

Belki de varlıkların bilişsel düzeyleri burada önemli bir rol oynuyordur. "Varlık", "Bilinç sahibi varlık", "öz bilinç sahibi varlık", "zeki varlık" bunların her biri arasında fark var. Peki neler tanrısal olabilir? Ya da ne kadarı tanrısal olabilir bunu aslında bilmiyoruz , kendimize dair farkındalığımız insanın bir tür olarak tanrısal olduğu varsayımına bizi götürüyor. Peki ya bizim dışımızdaki şeyler? Diğer hayvanlar? Bitkiler, Canlı ve Cansız diğer her şey? Bunlar tanrısal mı peki? Aslında ciddi ciddi bilmiyoruz bu sorunun cevabını. Çünkü kendi dışımızda kalanı o kadar da iyi tanımıyoruz. Bu yüzden de meseleyi kendimizle sınırlı tutup insanı merkeze koymak çok kolay geliyor bize.



Başlık: Ynt: The Egg - A Short Story (Yumurta - Kısa Bir Hikaye)
Gönderen: Tık-Tik-Tak - Nisan 21, 2020, 05:17:58 ös

Pagan dünyasının,insan temelli evreninden; semavi dinlerin,dünya temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü.

Tam tersini kastettiniz galiba:

"Pagan dünyasının, dünya temelli evreninden, semavi dinlerin, insan temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü."



Yaratılışı neden bu kadar sınırlayıp, her seferinde de evrenin merkezine oturuyoruz anlamıyorum.


Bence bu sorduğunuz soru çok önemli bir soru, neden sadece "insan"ı merkeze koyarız ki? Belki de henüz kendimizden başka zeki bir tür tanımadığımız için antroposentrik düşünüyoruzdur. Buradaki hikayenin eksikliği de bu olsa gerek. Zira hikayedeki Tanrı, şimdi seni "X" galaksisinde, "Y" yıldızının yanında "Z" gezegeninde yaşayan "T" türünden bir birey olmaya yolluyorum da diyebilirdi.

Ya da bunun yerine üzerinde yaşadığımız Dünya üzerinde, sadece insandan başka bir varlık türü olarak da yollayabilirdi. Ama bunu yapmak yerine insan biçimi seçilmiş. Zekamız, etrafımızı kontrol etmeye izin veriyor diye kendimizi merkezde görüyoruz. Oysa hikayede sadece insan değil de, evrendeki tüm varlıkların gözünden bakıyor olunsaydı ve "hepsi sensin" denseydi daha ilginç olabilirdi hikaye.

Belki de varlıkların bilişsel düzeyleri burada önemli bir rol oynuyordur. "Varlık", "Bilinç sahibi varlık", "öz bilinç sahibi varlık", "zeki varlık" bunların her biri arasında fark var. Peki neler tanrısal olabilir? Ya da ne kadarı tanrısal olabilir bunu aslında bilmiyoruz , kendimize dair farkındalığımız insanın bir tür olarak tanrısal olduğu varsayımına bizi götürüyor. Peki ya bizim dışımızdaki şeyler? Diğer hayvanlar? Bitkiler, Canlı ve Cansız diğer her şey? Bunlar tanrısal mı peki? Aslında ciddi ciddi bilmiyoruz bu sorunun cevabını. Çünkü kendi dışımızda kalanı o kadar da iyi tanımıyoruz. Bu yüzden de meseleyi kendimizle sınırlı tutup insanı merkeze koymak çok kolay geliyor bize.

Düşüncelerimi daha net ifade ettiğiniz için teşekkürler.
 
Bu cümlemi (Pagan dünyasının,insan temelli evreninden; semavi dinlerin,dünya temelli evrenine girip çıkmaya doyamadık bir türlü) farklı bir
  açıdan bakarak yazmıştım lakin sizin düzeltmeniz daha şık durdu.

Bence insan hayatı,onu tanımak,yaşamak ve inşaa etmek arasındaki o çizgide dönüp duruyor .Kimi insan, kalbinin sesini duymak için
  dünyayı geziyor.Kimi insan, "güneşi görmek için dünyayı gezmeye gerek yok" diyor.Bir kısmı da işlenmiş taşlara ruh üflüyor.

"Tanımak,yaşamak ve inşa etmek" Bu üçü hangi bünyede bütündür ki?

Saygılar Sevgiler.
Başlık: Ynt: The Egg - A Short Story (Yumurta - Kısa Bir Hikaye)
Gönderen: Oğuz - Nisan 21, 2020, 06:36:42 ös

Bence insan hayatı,onu tanımak,yaşamak ve inşaa etmek arasındaki o çizgide dönüp duruyor .

Buna kesinlikle katılıyorum. Ancak günümüzde "yaşamak", çoğunlukla "tanıma" eylemi olmadan, bir "inşa etme" koşuşturmasına dönüşüyor. Yani bir çocuğun, daha neyin ne olduğunu bilmeden elindeki yapboz parçalarıyla hemen bir şeyler inşa etmeye girişmesine benzer bir davranış biçimi...Daha parçaları tanımıyoruz...Parçaları tanımak için kalbinin sesini dinleyip "dünyayı gezmek" veya güneşi görebilmek için durup "düşünmek" varken çoğumuz bunları yapmadan hemen harekete geçiyor. Hele ki o yapboz parçalarıyla daha önceden yapılmış hazır bir model bize sunulduysa.... Başlıyoruz o modeli, o yapıyı savunmaya. Bu sefer, yaşamımız boyunca tek yaptığımız başkalarını taklit etmek oluyor...  Elbette ki burada o modelleri eleştirmiyorum. Çünkü insan kendi özgün yapısını inşa edene kadar, yani olgunlaşana kadar muhtaçtır bu yapılara. Yani özgün olanı geliştirmeden önce mutlaka bir şeyleri taklit ederek başlarız. Çünkü öğrenmenin ilk adımı taklittir. Ancak bu taklit amacın kendisi olmamalıdır kanımca. Çünkü değişmemiz, gelişmemiz, olgunlaşmamız, evrimleşmemiz gerekiyor...


"Tanımak,yaşamak ve inşa etmek" Bu üçü hangi bünyede bütündür ki?


Bunlar her insanda bulunabilecek özellikler. Ama kimileri birini, kimileri ikisini kimileri ise her üç özelliği birden taşıyor. Belki inşa etmenin bir ustalık işi olduğunun bilincinde bir kişi olarak "olgun insan" hem tanıyıp hem yaşayıp hem de inşa ediyordur... Peki diğer insanlar? Yaşamın koşuşturmacasından başka şey "tanımayanlar"... Tanımadan inşa etmek bence cüretkar bir şey, olgun olmayanın cehaletinde gizli bir cesaret, bir tez canlılık bu...


Bir kısmı da işlenmiş taşlara ruh üflüyor.

Peki "İşlenmiş taşlar"dan kastınız nedir Sayın Tık-Tik-Tak?
Ve bunlara ruh üfleyenler kimlerdir?
Başlık: Ynt: The Egg - A Short Story (Yumurta - Kısa Bir Hikaye)
Gönderen: Tık-Tik-Tak - Nisan 21, 2020, 08:52:51 ös
Alıntı
Peki "İşlenmiş taşlar"dan kastınız nedir Sayın Tık-Tik-Tak?
Ve bunlara ruh üfleyenler kimlerdir?

 Sayın Oğuz;

Geleceği inşa eden,nesnelere yaratıcılıklarıyla bir anlam katan,değerleriyle toplumlara önderlik edenlere misalen o cümleyi kullandım.

Saygılar Sevgiler