Benden sonra kimse bir şey yazmamış. Ben de bitiriyorum.
Acaba günümüzden yıllarca sonrasında, -diyelim ki yüz yıl sonra- hâlâ insanlık tarihinin dinler tarihi çevresinde döndüğü, bu etkinin yakın tarih için de geçerli olduğu söylenecek mi?
Günümüzde insanların büyük çoğunluğunun dinsel kaygı ve eğilimlerinde geçmişe oranla pek büyük bir değişiklik oluşmuş değil. Ancak çağımızın insanı, -özellikle aydın kesim- giderek dine değilse de dinsel kurumlara olan güven ve bağlılığlını yitiriyor.
Din adamlarının toplum üzerindeki güç ve etkileri giderek zayıflıyor. Artık din adamı, herhangi diğer bir kamu görevlisinden çok daha önemli ve yetkili bir kişi sayılmıyor.
Şimdi insanlık tarihini kendi güdümlerine almak isteyen yeni güçlenmeler var. Bunların başında da ekonomiyi elinde tutanlar geliyor.
Aslında ekonomi, insanlık tarihini yeni yeni etkilemeye başlayan bir faktör değil. Öteden beri vardı; öylesine ki, bilimleri boyunduruğu altına almaya uğraşan dinleri bile ezmişti.
Öyle bir ezmişti ki, Katolik Kilisesi’nin Aristotoles felsefesini kendisine rehber alması ve böylece kendini güçlendirmeye girişmesinin kaynağında da aslında ekonomik nedenler vardı. Kimsen dile getirmeye yüreğinin pek kolay yetmediği nedenler…
Öte yandan hızla gelişen teknoloji ile el ele vermiş olan bilim de artık ön plana çıkmış durumda. Öyle ki, bu dini de etkiliyor ve dinsel kurumlar kendi dogmalarını bilim ile uyuşur, dogmalarla bilimin açıklanması yerine bilimin dogmalarını doğruladığını göstermeye çalışıyor. (Vatikan’ın Darwin kuramı üzerine yaptığı deklarasyon gibi… Onda ise hayli geç kaldı çünkü günümüzün bilim adamları Darwin’in yanılgılarını bilimsel yöntemle ortaya sererek, bu işin henüz kesinleşmeyen ama daha doğru olanını ortaya koyuyor.)
Artık insanlar kimin dinli ya da dinsiz, kimin Tanrı’ya inanır ya da tanrıtanımaz, kimin hangi dine bağlı olduğu ile pek ilgilenmemeye başlıyor. (Bu bağlamda mason localarının tutumundan söz etmekte değilim.)
Aslında bu bakımdan kat edilmesi gereken daha çok yol var ama bir aydınlık ufuk belirtisi görünüyor. İnsan da giderek daha çok aydınlanıyor; atalarının yüzyıllar boyunca kandırıldığını, Kutsal Kitaplar’ın gerçek özüyle karşı karşıya kalamamış olduklarını, inanmış olmak için önce anlamayı gerekli görmeyen atalarının yanılgıya düştüğünü fark ediyor.
İnsanlar ile Tanrı arasında bir perde, bir aracı gibi yer almış, dinin kurallarını istedikleri gibi ve kendi işlerine geldiği tarzda yorumlamış, gerçek dini insanlardan başarıyla saklamış, bu yoldaki gerçekleri arayanları susturmuş hatta yok etmiş, dehşetli soykırımlar bile yaratmış olanlara pek aldırış edilmiyor.
Bu arada gerek dini gerek Tanrı inancını kökünden yok etme amacına yönelen girişimler de var. Salt materyalist doktrinlerin desteğini kazanan bu girişimler, hayli büyük bir güç kaynağı oluşturuyor. Özgür düşünce tam dinsel baskılardan kurtulurken, bir başka tutsaklığa sürüklenme tehlikesinin eşiğinde.
Din ile töre ve adalet arasında sıkı bir ilişki arayan, töre ve adaleti mutlaka dinselleştirmek isteyenler, bilim ve akıldan güç alan laik ve insancı (hümanist) bir tutum önünde geriliyor. Direnmeyi sürdürüyorlar ama eninde sonunda yenilecekler.
Dolayısıyla, insanlık tarihi binlerce yıl boyunca dinlerin peşinden gitmişken, bu gidişin yönü değişmiş gibi… Kim bilir, belki de yıllarca sonra, -diyelim ki yüz yıl sonra- dinler tarihinin bundan böyle insanlık tarihini izleyeceği söylenebilecek.
Kuşkusuz bilim ve akıl yolunun tutulmasını yeğleyip önerenler de var.
Ancak bence bu yolun bundan sonrasının öyle yalnızca bilim ve akıl yolu olması yetmez; Bu yol aynı zamanda insanın insanlığa karşı içten bir sevgi duyduğu, bilginin erdem ile buluşup kaynaştığı bilgelik yolu olmalıdır.
Diyeceklerimi bitirdim.
Sevgilerimle,