Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MUSA İLE HAKİKATE DOĞRU(9)-AKIL TEK GÜVEN KAYNAĞI DEĞİLDİR  (Okunma sayısı 2916 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 09, 2010, 09:06:08 öö
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 439
  • Cinsiyet: Bay

AKIL TEK GÜVEN KAYNAĞI DEĞİLDİR


Kur'an’a göre insanı, insan yapan, onun her türlü aksiyonuna anlam kazandıran ve ilahî emirler karşısında yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan yetenek akıldır. Kur'an’da akıl kelimesi biri geçmiş, diğeri geniş zaman kipinde olmak üzere kırk dokuz yerde fiil şeklinde geçmektedir. Bu ayetlerde genellikle taakkul / akletme nin yâni aklı kullanarak doğru düşünmenin önemi üzerinde durulmuştur. Kur'an terminolojisinde akıl “bilgi edinmeye yarayan bir güç” ve “bu güç ile elde edilen bilgi” şeklinde tarif edilmiştir. (Rağıb el-İsfahani, akl mad.)



İslam bir din olarak, akıl sahiplerini muhatap almak suretiyle akla en büyük değeri verirken, dinin aklın çok ötesinde, akıl-üstü keyfiyetlere de değindiğini ısrarla vurgular. Akıl-üstü olmakla, aklı böylesine merkezi bir rol sahibi görmek insana ilk bakışta çelişki gibi görünebilir. Ama bu sorunun cevabı açıktır: “Bir kudretin sınırlarını tesbit ve o kudreti bu sınırlar içinde tutmak onu inkar değil, evrensel fonksiyonunu daha iyi yapmaya itmektir. Çünkü bir şeyin kudretini inkarla, ona taşıyamayacağı yükler yüklemek aynı olumsuz sonucu doğurur.”



Kaynağı bakımından akıl-üstü olan İslam, akıl ile asla çelişme ve çatışmaya girmez. İslam’daki tevhid ilkesinin bir gereği olarak, aklın da, dinin de sahibi tek ve aynı kudrettir. O kudretin elindeki iki varlık arasında çelişme olamaz: “Rahman olan Allah’ın yaratışında ve yarattıklarında çelişme, terslik, uyuşmazlık gibi şeyler göremezsin”.


Akılla vahyin çelişir gibi görünmesine, insanoğlunun inadı ve aceleciliği sebep teşkil etmektedir. Daha doğrusu, bu konuda suçun sebebi insanın sabırsızlığıdır. Bizler nefsani ve sübjektif dürtülerle acele ederek vahyin ortaya koyduğu esasları hemen anlamak istiyoruz. Çünkü aklın, anlamak peşinde olduğu şeyi derhal açıklamak ve sebeplere bağlamak gibi karakteristik bir tavrı vardır.



Vahyin gözü, aklın binlerce yıl ötesindeki keyfiyetlere değinmektedir. Bu keyfiyetlerin bir kısmı akılca asla fark edilmeyecek, bir kısmı ise zamanla safha safha ve bölüm bölüm açıklığa kavuşacaktır. Akıl, işte bu bakımdan en büyük maharetini, vahye teslim olması gereken yerde durmakla gösterir. Ve böyle olursa, insanlık mutlu bir dünya için hem akıldan, hem de vahiy kurumundan yararlanır. Akıl ve vahyin bu dostça uyuşmasına öteden beri büyük İslam düşünürlerinin hasret duyduklarını görmekteyiz. Bunlardan biri olan Muhammed İkbal (ölm. 1938) akıl ile vahyin bu mutlu uyuşmasına akıl ile aşkın kucaklaşması diye tasvir etmektedir diyor.



Bütün bu uyarılara rağmen, vahyin devre dışı bırakılarak sadece aklın rehber olarak kabul edilmesi, hayatın problemlerinde çözüm olarak tek güven kaynağının akıl kılınması insanı büyük sıkıntılara sokmuş, altından çıkılması güç ızdırablara sebep olmuştur. Akıl bütün yüceliğine rağmen insanın mutluluğunu sağlayamamış, özellikle varlığın özüyle teması kurmada, mistik varlığın sırlarına ulaşmada yetersiz kalmıştır. Akla güvenenler çoğu zaman yarı yolda kalmanın şaşkınlığını, çaresizliğini, perişanlığını değişmez bir kader olarak yaşamışlardır.



Mevlana sözünü ettiğimiz bu gerçeği şöyle örneklendirir: “At ve üzengi, deniz kıyısına kadar gider. Ondan sonra tahtadan bir at gerek. Aklın seni Padişah (Allah) kapısına getirinceye kadar iyidir. Aranır ve istenir. Fakat Kapı’ya geldiğin zaman sen onu boşa. Çünkü o artık senin için zararlıdır, yolunu keser. O’na ulaşınca kendini bırak, artık senin nedenle niçinle ilgin kalmamıştır.” (Fihi Mafih)



İşte akıl, Hz. Musa ve arkadaşına da aynı oyunu sahnelemiş, onları ancak iki denizin kavuşum yerine kadar getirmiş ama sonra en önemli bilgiyi unutmuştur. Kur'an, aklın bu vefasızlığını “...balıkları bütünüyle akıllarından çıktı” (Kehf/61) ifadesiyle sergilemiştir.



Özetle, hakikat yolunda ne akla ne de onun elinin ürünü olan şeylere güvenebiliriz. Bütün bunlar yolda yürüyebilmek için vasıtalardır. Vasıtaya sarılmak ise gayeyi elde etmek değildir. Akıl bizi ancak Mecmau'l-Bahreyn’e, Sidretü’l-Münteha’ya kadar götürür. Ondan sonrasını Yunus’un dilinden aktaralım: “Aşk gelince, cümle eksikler biter.”


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
5 Yanıt
5562 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2011, 01:36:57 ös
Gönderen: smyrnali
0 Yanıt
5076 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 01:34:29 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2614 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 01:40:58 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2407 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 01:46:46 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
5411 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:04:24 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2539 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:05:14 öö
Gönderen: lucifer
2 Yanıt
4319 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 10:09:59 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2851 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:42:47 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2894 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 03:52:26 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3529 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:08:11 ös
Gönderen: lucifer