Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İnsanın Evrimi-4  (Okunma sayısı 5798 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 24, 2012, 03:17:36 ös
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Merhaba,

Burada yazacaklarım bu başlık altında yazacaklarımın son bölümünü oluşturuyor. Aslında doğrudan masonluk ile bağlantılı olmayan bu konunun burada olmasın gerekçesini daha önce yazmıştım. İnsana ve özellikle evrime ait değerlendirmeler çok öznel kalıyor. Bu forumun bir özelliği olarak ta hangi konu olursa olsun üyelerin yapacağı yorumların belirli bir objektif bakış olmasında yarar var.

Dördüncü ve son bölümde sizlere “Afrika’dan  Çıkış Kuramı” ve Çok Merkezli Evrim Kuramı”ndan bahsetmek istiyorum.

İkinci bölümde  insan türleri üzerinde durmuştum. Ancak bu türlerin yeryüzünde nasıl  bir dağılım gösterdiğini ve türler arası etkileşimi açıklayan iki kuram vardır. Ancak aşağıda anlatılanlar içinde göçlerin nedenleri üzerinde durmadım. Çünkü bu apayrı konu.

 Bunların üzerinde kısaca duralım.

1-AFRİKA’DAN ÇIKIŞ KURAMI:

Christpher Stringer bu kuramın geliştiricisi ve önde gelen savunucusudur. Stringer kuramını ilk kez 1982 yılında Nice’de yapılan bir toplantıda sunmuştur. Tezine 3 dayanak (kanıt) göstermiştir.
1-   Bugünkü insanın ilk olarak Afrika’da çıktığına ait  fosil kayıtları.
2-   Afrika’da ve Avrupa’da benzer  fosil kayıtlarının bulunmayışı.
3-   Yakındoğu’da bulunan fosillerin genellikle genç olması.(En çok 50 bin yaşında olması)

Ancak Stringer, bugünkü insanın Afrika’dan Dünya’nın diğer bölgelerine göç ederek, bugünkü  modern insan öncesi toplumların yerini tümüyle aldığını savunmuştur. Yeni gelenler ile yerleşik toplumlar arasında melezleşme sınırlı kalmıştır.

Bu kuramı Dünya’nın çeşitli yerlerinde bulunan fosiller doğrulamaktadır. Verilen tarihler bugüne kadar bulunan en eski fosillere göre belirlenmiştir. Filmi geriye doğru sardığınızda , fosilleri bulundukları yere göre yeniden eskiye doğru sıralarsanız tekrar Afrika’ya ulaşırsınız.
Afrika’dan diğer Eskidünya kıtalarına doğru 2 göç hareketinden bahsedilebilir. Birincisi yaklaşık 1 milyon yıl önce Homo Erectusun göçü. İkincisi ise yaklaşık 100 bin yıl önse Homo Sapiensin göçüdür.




2- ÇOK MERKEZLİ EVRİM KURAMI:

Bu kuramın ortaya çıkışında Milfard Wolpoft başta  olmak üzere  Wu Xin Zhi ve Alan Thorne öncülük etmişlerdir. 1984’te ortaya atılan Çokmerkezli Evrim Kuramı örüntü, süreç ve biyoloji olarak Afrika’dan Çıkış kuramından farklıdır.
Bu kuram da insan lığın kökeni yine Afrika’dır. Yayılma yine Afrika’dan Asya, Avrupa ve Yakındoğu’ya  doğru olmuştur. Ancak evrimle bölgesel olmuştur.
Wolpoft ve Thorne tüm grupların Afrika’da kaynaklandığını kabul etmektedir. Bu durum Homo erektusun 1 milyon yıl önce Afrika’dan dışarıya çıkışı ile olmuştur. Bölgesel farklılıklar Afrika, Asya ve Avrupa’nın her yerinde başlamış ve toplumların yayıldığı yerlerde gelişmeye başlamış sonuç olarak bugünkü modern insan ortaya çıkmıştır.

3-   DİĞER BİR GÖRÜŞ:
 Fred Smith Afrika’dan Çıkış Kuramı ile Çok Merkezli Evrim Kuramını  birleştiren ortak bir yol bulan şu görüşleri savunmaktadır.

Bugünkü insan vücut yapısının Afrika’da Avrupa’dan çok daha önce ortaya çıktığına dair kanıtlar vardır. Ancak ilk modern toplumlar Afrika dışına yayıldıkça Eskidünya’nın çoğu yerinde yoğun bir biçimde toplumsal kaynaşma yaşanmıştır.

SONSÖZ:
 Günümüz modern insanın Afrika kökenli olduğunu savunan görüş DNA çözümlenmesine dayalı olarak Ocak 1987 yılında Allan Wilson, Rebecca Cann ve Mark Stoneking tarafından Nature dergisinde “ Mitekondriyal DNA ve İnsanın Evrimi” başlıklı bir yazı yayınladılar. Bu bilim adamlarına göre yaşayan tüm insanların  genetik özelliklerinin bir kısmı, yaklaşık 200 bin yıl önce Afrika’da yaşamış bir dişi bireye kadar izlenebilmektedir. Bu çalışma Afrika’dan çıkış görüşünü desteklemektedir. Bu çalışma gazetelerde Mitokondriyal Havva olarak yer almış ve İncil- Havva’ya göndermeler yapılmıştır.

Son söz olarak şu söylenebilir. Günümüzde gelişen teknolojiye dayanılarak bireyler arasındaki benzerlikler, farklılıklar. Hastalıkların yayılma alanları ve organizmalardaki evrimsel biyolojik değişmeler DNA analiz yöntemleri ile izlenebilmektedir. Antropolojida çalışmalar uzun solukludur. Gelecekte ortaya çıkabilecek yeni buluntular ile kuram ve teorilerde de değişmeler beklenmelidir.

Saygılarımla.




"Modern İnsanın Kökeni" Roger Lewen
http://www.geo.arizona.edu/Antevs/ecol438/lect18.html
http://chemistry.umeche.maine.edu/CHY431/Migration3.jpg
http://www.free-times.com/Image/21.20/topper_migration.jpg

« Son Düzenleme: Eylül 24, 2012, 03:22:01 ös Gönderen: asimov »
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Eylül 24, 2012, 04:50:29 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Asimov'a ne kadar teşekkür etsek azdır.

Tüm bu koramları başka herhangi bir yerde böylesine özet ve kolay anlaşılabilir bir tarzda bulabileceğimizi hiç sanmıyorum.  Benim herkese önerdiğim Dr. Vural Yiğit'in kitabındaki anlatımlar bile böylesine kolay anlaşılır değil...

Burada BİLİM konuşuluyor ve anlatılıyor.

Bunun karşısında hiçbir bilimsel dayanağı olmayanlar, "Darwin'in Çöküşü" ya da "Evrim Aldatmacası" gibi başlıklar altında yırtınıp dursun... Boşuna!...

Birtakım dinsel kitaplardaki anlatımları alegorik yorumlamayla değerlendirme yerine, oradakilerin doğru olup, bilimsel bulguların yanlış olduğunu söyleyenler, kendi kanıtlarını getirmeli. Varsa!

Din ile bilimi karıştırmayalım lütfen.

Karıştırmayalım ki, din adına ve öncelikle dinden yana çıkarak (hangisi olursa olsun) bilime saldırmayalım ki, böyle bir yanlış tutumun karşılığında din yara almasın.

Bilimsel yönteme güvenelim. Bilimsel bulgulara da güvenelim.

Ancak bunların hiçbirinin kesin ve son olmadığını, sadece göreli olabileceklerini, yeni bulgularla değişime uğrayabileceklerini, bilimin temel niteliklerinden birinin böyle olduğunu da gözden uzak tutmayalım.

İşte insanın evrimine ilişkin bulgular, bugün için böyledir. Din adamlarının yaygaraları, kendi çıkarlarını koruma kaygısından ileri gelen çırpınışlardan başka bir şey değildir.

Sayın Asimov'a bir kez daha teşekkürler kendi adıma.

Buradan bir şey öğrenmiş olanlar, ne yapmaları gerektiğini bilir sanırım.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 24, 2012, 09:36:24 ös
Yanıtla #2

Bu dünyada bir zamanlar insanlar yoktu... (Dünyanın yaşı kaç? İnsanlığın yaşı kaç?)

Biri gelir, dünyanın başından beri insan vardı derse, ona nerenizle gülerseniz gülün. Bilim çoktan öyle olmadığını kanıtladı.

Bir zamanlar bu dünyada dev dinazorlar vardı. Boynu zürafa kadar uzun olan bu da yetmezmiş gibi uçabilen bir dinozor düşününüz. Binlece dinozor fosilimiz olduğunu... O günkü şartlarda insanın yaşamayacağının apaçık olduğunu...

Bu forumda hiç dinozorları işlediniz mi? Pek bahsedilmedi galiba. Ben görmedim. Acaba yaratılış teorisini savunanlar, belgesel izlerler mi? Galiba izlemiyorlar. Zira ben "dinozor diye bir şey yok" diyen pek çok kişi gördüm. Onlar dinozorlarla ejdarhaları bir sanıyorlarmıştı. Ne acı!

Sayın asimov'a bu derleme çalışması için çok teşekkürler. Benim bu sıralar yeterince vaktim yok. Sayın asimov bir de dinozorlar derlemesi yapsa... Yaratılışçılar bir de orada konuşsalar... Konuşsalar da bir görsek. Olmaz mı? Çok güzel olur. Belki o zaman dinin burnunu, bilimin tarafına sokmanın ne demek olduğunu anlarlar. Umarım...

Saygılarımla.
• Laborare est Orare XXII.
• ... Bense daha önce duyulmamış, yeni şeyler söylediğim için onların ilenç ve lanetlemelerine maruz kalmaya devam edeceğim.... Simon Magus


Eylül 26, 2012, 12:47:32 ös
Yanıtla #3

Anadolu ve Evrim
Prof. Dr. Erksin Güleç ve ekibinin, uluslararası paleoantropologlarla yürüttükleri araştırmalar sonucunda, Anadolu'nun insan evriminde çok önemli bir kavşak noktası olduğu ortaya çıkıyor.
 
Türkiye'de üzerinde en çok tartışılan, ama bir o kadar da korkulan konuların başında "insanın evrimi" geliyor. Günümüz modern bilimlerinin çoğu "evrim" tabanı üzerinde yükseldiği gibi, evrimin değişik alanları hakkında doğrudan araştırmalar da yapıyor. İnsan evrimini ilk elden, kazılar ve laboratuvar çalışmalarıyla araştıran bilim dalı "paleoantropoloji". Kabaca, eski çağlarda yaşamış insan ve insansı hayvanları araştırma konusu edinen bu bilim dalı, bilgi edinme sürecinin her aşamasında diğer bilim dallarından da bol bol yararlanıyor. Böylece, paleoantropoloji araştırmaları, modern insanın ilk dönemlerinden (Homo sapiens) başlayıp milyonlarca yıl öncesine, "primat"lara kadar uzanabiliyor. Tabii bunun için faydalandığı ana malzemeler de kemik fosilleri ve insana ait taş aletler.

Burada küçük bir parantez açıp, arkeoloji ile özellikle prehistoryanın paleoantropoloji karşısındaki zamansal ayrımını belirtmek gerek. Arkeoloji, en genel yapısıyla yazı ve diğer insan kültürleriyle başlayıp, ağırlıklı olarak Yunan, Roma ve Bizans çağlarında doruğa ulaşarak yerini belgesel tarih bilimine bırakır. Daha açık bir deyişle arkeoloji, uygulamalı ve insanın kültürel evrimini kendi yönünden açıklamaya yönelik bir bilim dalıdır. Prehistoryaya gelince, adından da anlaşılacağı gibi, seçtiği zaman dilimi tarihöncesi, ana konusu ise yine insanın tarih öncesindeki kültürel evrimi. Bunun için kullandığı ana malzeme çok sayıdaki taş alet ve duvar resimleri... Dolayısıyla, ilgilendiği insan türü de, ağırlıklı biçimde Homo sapiens ve onunla çağdaş olan Neanderthal adam. Bundan sonrası için ise, söz paleoantropolojinin ve ana uğraşısı insanın evrimi. Kültürel evrim artık ikinci plana düşüyor ve incelenen malzeme taş aletler ile kemik iskelet fosilleri. Ve bütün bunları ortaya çıkartmak için, doğrudan kazılar yapan bilim dalı yine paleoantropoloji.

İnsan evrimine ilişkin dünya çapındaki en önemli araştırmalar Afrika'da; Kenya, Etiyopya ve Çad gibi ülkelerde yoğunlaşıyor. Buna ilişkin ilk örnek, Amerikalı paleoantropolog Tim White'ın bulduğu Ardipithecus ramidus, 4,4 milyon yıl önceye tarihlendirildi. Aynı grubun bir alttürü sayılan ve yine Tim White'ın bulduğu Ardipithecus kadabba'nın yaşı ise 5,7 milyon yıl olarak saptandı. Daha sonra iki fosil daha bulundu. İlki 6 milyon yaşındaki Orrorin tugenensis, Kenya'da Tugen tepesinde; diğeri ise, yaklaşık 5-7 milyon yıl ile Fransız paleoantropolog Michel Brunet tarafından geçenlerde Çad'da bulunan Sahelanthropus tchadensis'te keşfedildi. Bunlar, gösterdikleri genel özellikler açısından da "hominid" (çağdaş insan, fosil insan ve onların doğrudan ataları) sayılıyorlar.
 
Prof. Dr. Erksin Güleç, Çokyerler kazısında çıkarılan bir fosili gösteriyor.
Buna göre ilk insanın Afrika'dan çıktığına ilişkin epeyce ve tartışılmayacak kadar fazla kanıt var. Türkiye'deki paleoantropoloji çalışmaları ise, 1936 yılında Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Atatürk'ün yönlendirmesiyle başlıyor. Günümüzde ise, dünya çapındaki insan evrimi kazı ve çalışmalarının ana ayaklarından birisi durumunda...

Bütün bu açıklamaların devamında, Anadolu'ya baktığımız zaman, bu denli eski ve doğrudan hominid fosillerini bulamıyoruz. Çünkü Afrika'dan ilk homo (insan cinsi) çıkışı 1,6 milyon yıl öncesine dayanıyor ve Anadolu'da bu tarihlerden önce hominid, doğal olarak yaşamıyor. Ama, bu hominidler ya da örneğin Çad'da bulunan Sahelanthropus tchadensis'ten önce evrimde bunları hazırlayan bir grup daha vardı. Bunlara hominid öncesi primatlar ya da hominoid'ler deniyor. California Üniversitesi'nden Prof. Tim White'ın bilimsel başkanlığını yaptığı Etiyopya Middle Awash İnsan Evrimi kazılarının ikinci başkanı ve aynı zamanda Ankara D. T. C. Fakültesi Paleoantropoloji bölümü başkanı Prof. Dr. Erksin Güleç bundan sonrasını şöyle açıklıyor: "İnsan öncesi primatlar (hominoidler), yaklaşık 65 milyon yıl (Miyosen) öncesinden başlayıp son bulunan Tchadensis'e kadar 59 milyon yıllık bir süreçte evrimleşiyorlar. Bu zaman dilimi içinde Anadolu'da bulunmuş en eski fosiller Orta Miyosen'e, yani 14 milyon yıl öncesine tarihleniyor. Bu ara dönem çok önemli; çünkü, hominidlerle ilgilenmek istiyorsak Miyosen primatlarını araştırmamız gerek. Bunlar, Alt Miyosen'de, 25-16 milyon yıl öncesinde sadece Afrika'da yaygın. Bu dönemde Afrika ile Avrasya'nın kara bağlantısı da yok. Kara bağlantısı, Orta Miyosen'de kuruldu. Bu bağlantı nedeniyle, hominoidler kuzeye, tüm Avrasya'ya yayıldılar ve İspanya'dan Hindistan'a kadar olan alan içinde yaklaşık 8 milyon yıl boyunca evrimleştiler. Bu dönem içinde dikkate değer nokta ise, Anadolu'nun bu hominoid yayılmasından en çok yararlanmış alan olması... Anadolu'da şu ana kadar bilebildiğimiz dört farklı hominoid cinsinin (genus) bulunması, çeşitlenmenin fazlalığını göstermesi bakımından çok çarpıcı...
Benzer bir durum sadece Kenya'da var. Anadolu, daha milyonlarca yıl öncesinden başlayarak bir yol kavşağı olmuş."

Anadolu'da hominoidler açısından böylesi bir çeşitlenmenin olmasındaki baş etmen, bu dönemde dünya ikliminde meydana gelen değişmelerle buna bağlı olarak ortaya çıkan göç olgusu. Anadolu'nun bizlerin evrim açısından bilmediğimiz bu yoğun yapısı, bazı bilim adamları arasında ayrılıklara neden olmuş ve bu konuda iki ayrı görüş ortaya atılmış. Güleç, bu karmaşık yapıyı şöyle açıklıyor:

"Hominoidler Afrika'dan kuzeye 16 milyon yıl önce (Geç Miyosen) gelmişti, ama iklim Miyosen'de giderek kuraklaşmaya başlamıştı. Bu durum, ünlü Messignen krizine kadar giderek arttı ve Messignen'de doruk noktasına ulaştı. Öyle ki bu dönemde Akdeniz bile kurudu. Günümüzden 8 milyon yıl önce, artan kuraklık etkisiyle hominoidler Avrasya'yı terk etmeye başladığından, bu dönemde bir primat bilmiyoruz. İşte bu durumda, Avrasya'da çalışan bilim adamlarının görüşüne göre, bu hominoidler buralarda yaygınlık gösterdiler, ama iklim kuraklığa dönünce zorunlu olarak ve yeniden Anadolu üzerinden Afrika'ya göçtüler."
 
Çokyerler'den çıkarılan fosiller Anadolu'nun evrime katkısnı bulmada etkili olacak
Soruna yaklaşım, Afrika'da çalışan, Tim White ve Michel Brunet gibi tanınmış uzmanlar açısından ise, hominoidlerin atalarının Afrika'dan hiç çıkmadığı, hep orada yaşadığı biçiminde algılanıyor. Afrika'da bu fosillerin neden bulunamadığı sorusunu da, bölgenin yoğun yağış, nem ve sık ormanlarla kaplı olması, bu nedenle fosilleşmenin gerçekleşmemesi olasılığıyla yanıtlıyorlar.

Buna karşılık kuzeyde, Avrasya'da fosilleşme yoğun ve binlerce fosil var, çünkü iklim daha uygun. Erksin Güleç, yine de aynı dönemde kuzeyde yoğun ormanların bulunduğunu belirterek Anadolu'ya geçiyor: "Anadolu'da Alt Miyosen buluntular yok, ama Orta Miyosen'e ait buluntu çok. Hominoid, ilk olarak Batı Anadolu'da Paşalar kazısında ortaya çıkıyor. Orta Anadolu'da da Çandır'da tür olarak Grifopithecus alpani tanımlanıyor. Bu Grifopithecus, şempanzeden küçük bir tür. Batıdaki Paşalar'da da aynı tür var. Ancak Paşalar'da Orta Miyosen tabakalarında henüz tanımlanmamış ve bu nedenle adı konulmamış bir genus (cins) daha var. Bunu da British Museum Nature History'den Prof. Pitt Randers ile yine bölümümüzün paleoantropologlarından Prof. Dr. Berna Alpagut birlikte çalışıyorlar.

Buna göre, Anadolu'daki iki genus çizgisini buluyoruz. Orta Anadolu'da bu süreç devam ediyor ve Ankara Kızılcahamam yakınlarındaki Sinaptepe'de Prof. Dr. Fikret Ozansoy, hominoid evrimine ilişkin ilk fosilleri buluyor. Adını 1957'de, Ankarapithecus meteai koyduğu bu fosil, daha sonra 'Ankara maymunu' şeklinde de tanındı. Tarihlenmesi yönünden, bu daha sonraki bir döneme rastlıyor. Daha açık bir anlatımla, Çandır ve Paşalar fosilleri 14 milyon yıl civarına tarihlenirken, Ankarapithecus meteai 10 milyon yılda kalıyor. Üstelik genç olduğu kadar, daha farklı ve iri bir fosil. Böylece Anadolu'daki üçüncü genusu da belirtmiş oluyoruz."

Prof. Güleç'in başta Anadolu'da dört ayrı cinsin var olduğunu söylediği hominoidlerin sonuncusunun izine de, bilimsel başkanlığını aynı bölümden, Prof. Dr. Ayla Sevim'in yaptığı Çankırı Çorakyerler kazısında, geçen yıl rastlanmış. Bu fosil buluntu, daha genç ve yaşının 8 milyon yıl olduğu tahmin ediliyor. Burada tarihlendirme, şimdilik yalnızca dönemin flora ve faunasına dayandırıldığı için bazı eksiklikler yaşanıyor. Üstelik, kazı 1997 yılında başladığı için çok yeni. Prof. Güleç, bu nedenle bazı yabancı bilim adamlarıyla bazı ayrılıkların bulunduğunu belirtiyor:

"Prof. Dr. Ayla Sevim ve ben bu bireyin ayrı bir genus olduğunu düşünüyoruz. Prof. Tim White ise, Yunanistan'da yaşamış olan Uranuspithecus macedoniensis adındaki cinsin bir alttürü olduğunu savunuyor. Ama, bize göre aralarında öyle çok fark var ki, bu nedenle ayrı bir cins olduğunu düşünüyoruz. Henüz kanıtlama aşamasındayız. Tezimizi kanıtladığımızda, bu buluntu cins boyutunda değerlendirilecek; kanıtlayamazsak, tür boyutunda. Bu durumda ona vereceğimiz adı bile belirledik, örneğin Uranuspithecus anadoliensis gibi. Tabii Nature Dergisi de konuyu yayınlamak için adeta sıra bekliyor."
 
Süs eşyaları
Kazının bilimsel başkanı Prof. Dr. Ayla Sevim de Çorakyerler kazısının önemini özetle "Hominidler ile hominoidler arasındaki eksik halkayı tamamlıyor" diye belirterek, bunun anlamını şöyle açıklıyor: "Buluntumuza, bu yönüyle tam bir geçiş formu denilemezse de, en azından Orta Miyosen, Geç Miyosen, Pleyistosen dönemlerini kronolojik bir süreç içinde düşündüğümüzde, bir çizginin kopuk bir bölümünü birleştireceği anlamına geliyor."

Bu durumda, Prof. Dr. Ayla Sevim'in Çankırı'da bulduğu hominoid fosili, başta sözü edilen Anadolu'dan Afrika'ya primatların yaptığı düşünülen geri dönüşümlü göç açısından, özellikle önem kazanıyor. Anadolu'dan Miyosen sonunda iklim değişikliklerinden Afrika'ya dönüş göçlerinin savunucularından Kanadalı paleoantropolog David Begun da, bu fosilin 8 milyon yıl kadar olduğu görüşünde. Erksin Güleç ve Ayla Sevim ise, fauna yapısı yanında, sedimantasyonun da önemi olduğu söyleyip 7,8 milyon yıl olduğunu savunuyorlar.

"Böylece" diyerek yeniden başlıyor Prof. Güleç, "Anadolu'da, en eski fosillerle, yani Afrika'dan göçlere ilk çıkanlarla (Çandır ve Paşalar), geri dönüşteki 8 milyon yaşındaki daha genç olanların fosilleri (Çorakyerler), hep bir arada bulunuyor. Buna göre geri dönüş teorisi kesinlik kazanıyor gibi ve Anadolu'nun işlevi bu açıdan adeta eşsiz bir konumda. Ancak, Tim White gibi Afrika'da çalışan kimi araştırmacılar, Anadolu'dan çıkan bu Çorakyerler fosilinin diş yapısının Afrika'da bulunanlara göre daha gelişmiş olduğundan yola çıkarak, Afrika'dakilerin daha ilkel olduğunu savunuyorlar. Bu durumda dönüş göçünün Anadolu'dan gelmek yerine, yeniden Afrika'dan Anadolu'a gitmesi gerektiği gibi bir durum çıktığını savunuyorlar. Bu da, göçün dönüş başlamadan geri gitmesi gibi bir olanaksızlığı sergiliyor. Eğer bu doğruysa, büyük olasılıkla paralel bir evrimleşme söz konusu ve primat evrimi açısından durum böyle..."

Tabii bu arada, söz gelişi Çad'a yeni bulunan fosilin yaş tarihlenmesi de 6 ile 7 milyon yıl arasında oynuyor. Anadolu'nun bu ilk hominid göçlerinden sonra, Prof. Dr. Ayla Sevim'in bulduğu yaklaşık 8 milyon yaşındaki fosilden başlayıp günümüze doğru 1,6 milyon yıla kadar, kuzeyde (Avrasya'da) insanın evrimleşme sürecine koyulabilecek ara fosiller bulunamıyor. Maymun fosilleri çokça bulunmuş, ama hominid ve hominoid çizgisinde yok. İklim ve doğa koşulları buna elvermemiş. Kuşkusuz, bu arada Afrika'daki evrimleşme de insanlaşma çizgisinde hızını kesmeden ilerlemesini sürdürüyor. Dolayısıyla el becerilerinin, elin, beynin ve dilin gelişmesi de aynı biçimde devam etmekte. Bu noktada insanlaşma sürecine giderek yaklaşan bu insanımsı canlılar, ateşi kullanıp taştan el aletleri üretebiliyorlar. Bunu ilk gerçekleştirdiği düşünülen de "Homo habilis". Bundan sonra gelen Homo erektus'un Afrika'dan başlayıp kuzeye doğru uzun göçü başlıyor. Bu göç, insanlığın ilk ve en önemli göçü sayılıyor. Günümüzden yaklaşık 1,6 milyon yıl önce başlayan bu göç, kuzeye Anadolu üzerinden ulaşıyor. Anadolu'nun doğusunda Gürcistan Dminisi'de bulunan Homo erektus kafatası, yaklaşık 1.750.000 yıla tarihleniyor.

Afrika'dan çıkan bu ikinci göç dalgası için, Prof. Dr. Erksin Güleç, Anadolu'nun önemini bir kez daha şöyle vurguluyor: "Bu göç dalgasının geçiş noktası olması nedeniyle, Anadolu yeniden önem kazanıyor ve bütün gözler Anadolu'da toplanıyor. Çünkü çok büyük bir potansiyel bulunuyor burada, ama ne yazık ki, bu olanak değerlendirilemiyor. Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde, Enver Bostancı ve Kılıç Kökten hocalar, çok sayıda kazı yapmışlar, mağaralar bulmuşlar. Ama, onlardan sonra 1970'lerin başlarına kadar, evrime ilişkin bilimsel çalışma ve kazılarda önemli oranda bir kesinti olmuş.

Prehistorik kazı ve çalışmalar, insan evrimini açıklama ve araştırmaya yönelmek yerine, aletlerin teknik araştırmalarına kaymış. Böylelikle Anadolu, insan evrimindeki hak ettiği yeri ve önemi alamamış. Bu nedenle de Homo erektus'a ulaşamamış oluyoruz. Gerçi biz Tim White ve Clark Howel ile birlikte yaptığımız araştırmalarda, Dursunlu ve ardından Hatay Üçağız mağaralarında bazı izler bulduk, ama henüz yetersiz. "

Doğrusu Anadolu'nun insan evriminde bir üçüncü yol ayrımı denilebilecek, modern aşamayı da içerdiğini belirtmek gerekiyor. Bu daha çok, onun bildirdiğine göre, modern insanın dünyanın hangi bölgesinde ilk kez çıkmış olduğu sorusunun yanıtına ilişkin sorunları içeriyor. Erksin Güleç'in kazdığı Üçağızlı Mağarası, bu açıdan çok önemli. Mağaranın yaklaşık 42 bin yıllık katmanında, çok sayıda süs eşyası bulmuşlar. "Bunlar bildiğimiz yapma süs eşyası değildi. Küçük deniz kabukları delinip, kolye ya da benzeri bir süs olarak kullanılmıştı. Bu durum bize, çok ilkel bir atadan gelen canlının artık toplum içinde bir benlik, fark edilme, farklı olma gibi modern kavramlara ulaştığını göstermesi açısından çok önemliydi. Bulduğumuz bu doğal boncuklar, üstelik dünyada bulunanların en eskisiydi. Yani Anadolu, modern insanın ortaya çıkışı sürecinde de çok önemli bir yer tutuyordu."

Anadolu'nun insanın biyolojik evriminde çok önemli bir yer tuttuğuna hiç kuşku yok. Ancak, Prof. Dr. Erksin Güleç, bu gerçeğin ortaya çıkarılmasında Türkiye'ye özgü bilimsel aksamaların, insan evrimine ilişkin araştırmaların amacına ulaşmasını engellediğini belirtiyor.

sevgiler...saygılar...
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


Kasım 13, 2012, 12:56:08 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

öncelikle cok yorgun olmam üzerine 19" lik PC im grafikkartini yakmam ardindan 11"lik iste kullandigim Laptop ile orta dercede hypermetropy olusumuda buna eklerseniz bu sartlar altindayazi yazmaya calismam gerek yazim hatasi gerekse düsünce akisimdaki duraksamalari da söylerek sitedeki ilk yazima baslamak istiyorum.

insan evrimi ile ilgili cok kitap okumusumdur,gencligimde dahi Bu gün Akademik düzeyde biology bilgisine sahip degilken bile hep yatsidim bu teory yi aslinda teory nedir ona da girmek istemem,yalniz bu bir teory degil sadece bir postulat tir yani dogru ifade ile evrim postulat idir. bu düzeltmeyi yaptiktan sonra bundan önce yazilmis 3 konuyu okumadim, malum sebeblerden de üsteki yaziyi anlayarak tam okudumu söyleyemem,yalniz bu görüsü sayisini bilemedigim kadar önerme ile cürütülmesi  kolay bir postulat tir.diyebilirim(Nano hatta  1/10 olan Angstrom düzeyinden kisa ifademle) .bu saat te nicin bu görüs yinede taraf tar bulabiliyor ve hala hakkinda yazilar yaziliyor konusunada girmeyecegim simdilik tabi, uygun zaman da ve kosullarda konuyu enine boyuna tartismak isterim.tüm olumsuzlular birlik olmus üzerime gelirken ilk yazimida böyle sonlandirayim.yalniz sunuda eklemeden gecmeyeyim burda fikirler tartisiliyor lütfen bunu unutmayalim konulari kisisellestirip yazi sahibinin kisilik haklarina,bilgi ve zeka düzeyine yönelik elestiriler asla yapmam basakasininda bu konularda bu yönde yorumlarina  sahsim olarak izin vermem.Saygilar iyi geceler.


Ocak 25, 2014, 09:45:53 öö
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Okuyanlar anımsayacaktır,İnsanın evrimi ve yeryüzüne yayılışı konusunda farklı teorilerin olduğunu söylemiştim. En önemli iki teori olarak, "Afrika'dan Çıkış" Teorisi ve "Çokmerkezli Evrim" teorisidir. Benim yine yazmış olduğu üzere bazı bilim adamlarının bu teorileri birleştirme çabaları vardı.

İşte aşağıdaki yazı bu iki teorinin de hem doğru hemde bunları ortaklaşa ele aldıkları üçüncü bir teorinin (Melezlaşma)doğru olabileceğini anlatıyor.

Uzun bulup okumayacaklar için özetleyeyim.

Homo sapiens ikinci defa Afrika'dan çıkıp dünyaya yayıldığında daha önceki çıkışında(Homo Erectus) orada yaşayan farklı insan türleriyle karşılaşmıştı.(Homo Neanderthalis, Homo floresiensis, Denisova insanı belki diğerleri) son yapılmış araştırmalara göre modern insanın genlerinde bu farklı türlere raslanmış. Sonuç olarak Homo Sapiens Afrika'dan çıkıp diğer türlerin yerini alırken, aynı zamanda bu türlerle de çiftleşmiş oluyor. Bir süredir özellikle bu Homo Neanterthalis için söyleniyordu ama demek iş düşünülenden daha kapsamlı.

Bilim bu yönüyle güzel işte kesin bir sonu yok. Yeni bilgiler, insanın öğrenme arzusunu sürekli canlı tutuyor.











Geçtiğimiz yarım yüzyılda insan evrimini kavrayışımız önemli ölçüde değişti. Şimdi, Homo sapiens hakkında halen süregelen tartışmalardan bir tanesi daha da karmaşıklaşmış görünüyor, zira her iki taraf birden haklı olabilir.

Afrika ve ötesinde ilk insan kalıntıları bulunduğundan beri antropologlar yıllar içinde daha da tuhaflaşan bir muamma karşısında afallamış durumdalar. On binlerce yıl önce yeryüzünde yasayan diğer insan türlerine Homo sapiens ile karşılaşmalarının ardından neler oldu?

Otuz yıl önce antropologlar iki gruba ayrılmışlardı: İnsanların Afrika'dan gelip Neandertal'leri yok ettiklerine inananlar (“Afrika'dan gelme” kuramının yandaşları) ve Homo sapiens ile Avrasya'da yaşayan diğer insanların çok benzer olduğuna, dolayısıyla insanın uzun bir süre içinde Afrika'da ve Afrika dışında evrimleştiğine inananlar (“çok bölgelilik” kuramının yandaşları). Görünen o ki her iki grup da hem haklı hem de haksızmış.


Büyük “Afrika'dan Gelme” Tartışması


1960'larda yeryüzünde atalarımızla birlikte yaşamış tek bir farklı insan türünün farkında idik: Neandertaller ya da Homo neanderthalensis. Homo sapiens'in Afrika'yı yaklaşık 80 bin yıl kadar önce büyük gruplar halinde terk ettiğini ve bu dönemde Neandertallerin Avrupa'da birkaç yüz bin yıldır yaşıyor olduğunu biliyorduk. Ve ilk Homo sapiens ile karşılaşmalarından yaklaşık on bin yıl kadar sonra, ya da günümüzden 35 ile 40 bin yıl kadar öncesinde Neandertal'lerin soyları da tükenmiş gözüküyordu.

Günümüzde yeni buluşlar sayesinde bu Neandertal'e karşı Homo sapiens hikayesi çok daha karmaşık bir hal aldı. Günümüz insanlarının Afrika'yı terk ettikleri dönemde ortalıkta en az iki insan türünün daha bulunduğunu biliyoruz: Avrasya'da yasayan Denisova insanı ve Endonezya'da yaşayan Hobitler (Homo floresiensis). Çin'den yeni fosil bulguları geldikçe orada da Homo sapiens'in ulaşmasından öncesinde yüz binlerce yıldır yaşayan insan türleri hakkında daha çok şey öğrenebileceğiz. Kısacası Homo sapiens oralara ulaşmadan önce Afrika dışında yaşayan birçok farklı insan türünün bulunduğunu bilemekteyiz.

Ancak bu hala bize Afrikalı ilk insanın bu farklı gruplarla karşılaşması sonucunda neler olduğunu söyleyemiyor. Neden hala ortalıkta Denisova insanı ya da Hobitler yok? Bu ilk Avrasyalıların yerini tamamen Afrikalılar mı aldı, yoksa hepsi birlikte modern insana doğru mu evrimleştiler?

1987 yılında sanki bu sorunun yanıtını alır gibi olduk. Biyokimyacı Rebecca Cann ve meslektaşları insan genetiği ve evrimi üzerine kapsamlı bir çalışmanın sonuçlarını yayınladılar. Araştırmacılar hücre çekirdeği dışında yasayan ve anneden çocuğa hiç değişmeden aktarılan mitokondriyal DNA (mtDNA) adlı küçük DNA parçacıklarını incelemişlerdi. Sonuçlar inanılmazdı: tüm insanlardaki mtDNA'nın kökeni Afrika'da yaklaşık 200,000 yıl önce, yani Neandertallerin Afrika'yı terk etmesinden çok sonra yaşamış tek bir kadına dayandırılabiliyordu. Bu da “Afrika'dan gelme” ve “çok bölgelilik” tartışmasını kesin şekilde sonuçlandırıyor gibiydi. Eğer herkeste bu aynı mtDNA varsa hepimiz bu Afrika'yı 80 bin yıl kadar önce terk etmiş Homo sapiens grubundan geliyor olmalıydık.

Bu güçlü kanıt parçası Afrika'dan gelme kuramının modern bir şekli olan ve Afrikalı Homo sapiens'in dünyayı ele geçirirken diğer tüm insanları da yok ettiğini daha usturuplu bir şekilde dile getiren “yakın zaman Afrikalı yer değiştirme kuramını” da tamamlıyordu. İnsanlar soyu tükenen rakiplerinin “yerini aldılar”. Tam da bu yüzden herkes genetik soy ağacını medyanın Mitokondriyal Havva olarak adlandırdığı bu tek bir kişiye dayandırabilirdi.


Çok Bölgelilik için Genetik Kanıt

Ancak son on yıl içinde çok bölgelilik kuramını yeniden geçerli kılan ve Mitokondriyal Havva'yı Avrupa ve Asya'daki insan türleri ile çok daha karmaşık bir ilişki içerisine iten yepyeni genetik kanıtlar elde edildi. Çok-bölgelilik kuramının yaratıcılarından antropolog Milford Wolpoff 1980'lerin başlarında “modern toplumların farklı coğrafi alanlarda Homo sapiens'in (ya da Homo erectus'un) çoktandır farklılaşmış atasal gruplarından evrimleştiğini” iddia ettiği bir makale yayınladı. Ancak yeni bin yılın başlangıcına dek elinde bu fikrini destekleyecek herhangi bir genetik kanıtı yoktu.

2000'lerin başlarında bilim insanları her iki ebeveynden de alınan genetik materyali temsil eden ve mitokondriyal DNA'dan farklı koca bir DNA yığını olan insan genomu dizinini çözmeyi amaçlayan büyük bir projeyi sonuçlandırdılar. Sonrasında, 2000'lerin ortalarında, bilim insanları bu kez de 40 bin yıl öncesine kadar uzanan fosillerden elde edilen genomların dizinini de çözümleyecek teknikler geliştirdiler. Son birkaç yıl içinde Neandertallerin ve Denisova insanının genom dizinlerini çözümledik. Sonucu tahmin edebilir misiniz? Afrika dışından gelme insanların genomlarında Neandertal DNA'sı var. Birçok Asya'lı grupta ise Denisova DNA'sı bulunuyor.

Birdenbire bu tüm Afrikalı yer değiştirme kuramı çok daha tuhaflaştı. Görünüşe göre Homo sapiens diğer insanların yerini almak şöyle dursun, onlardan çocuk sahibi bile oldu. Şu an yeryüzündeki insanların çoğunluğu bu melezleşmenin bir ürünü. Belki yerlerini almaktansa atalarımız bu insanları özümlediler. Yakın dönemdeki bu genetik bulgular çok bölgelilik kuramını biraz daha inanılır kılıyorlar zira bulgulara göre Avrupa ve Asya'daki gruplar Homo sapiens Afrika'dan ayrıldığı dönemde zaten insan idiler. Afrikalı ilk insanlarla tamamen aynı gözükmüyor olsalar da onlarla çiftleşebiliyorlardı. O halde insanlar Afrika dışında da evrimleşmekte idiler.

Afrika yer değiştirme kuramının benimsenmesini sağlayanlardan Chris Stinger bile geçenlerde hikayenin bir zamanlar düşündüğünden çok daha karmaşık olduğunu söyledi. Kuramın bir diğer savunucusu Ian Tattersall'da geçtiğimiz yıl bana elbette ortalıkta bir miktar “Pleistosen aşna fişne” döndüğünü söyledi. Bu Tattersall'un bugünkü insanlar arasında Afrikalı ilk insanlarla Avrasya yerlilerinin çiftleşmesinin çocuklarının da bulunduğunu saka yollu da olsa kabul edişi idi.


Özümleme ve Melezleşme

Günümüzde Afrikalı yer değiştirme kuramı ile çok bölgelilik kuramı bütünleşmeye başladılar.

Neandertaller Homo sapiens ile çocuk sahibi olduktan sonra Neandertal genleri Homo sapiens gen havuzuna girdi ve yayılmaya başladı. Bu da Neandertallerin soyunun tükenmediğini ancak yavaş yavaş Afrikalı Homo sapiens nüfusu içine dahil edildiklerini ima ediyor. Homo sapiens'e oranla o derece az Neandertal vardı ki her yeni nesil ile Homo sapiens ve Neandertallerin çocukları daha çok Homo sapiens'e ve daha az Neandertallere benzemeye başladılar. Sonunda Neandertallerden geriye kalan birçok insanın DNA'sında taşıdığı birkaç genden fazlası değildi.

Görülüyor ki hem Afrikalı yer değiştirme kuramı hem de çok bölgelilik kuramı doğru. Yeryüzündeki tüm insanlar kökenlerini 80 bin yıl kadar önce Afrika'dan dünyaya akın etmiş o büyük Homo sapiens grubuna dayandırabilecek. Ancak bu Homo sapiens grubu o dönemde yeryüzündeki tek insan grubu değildi. Diğer insanlarla karşılaştıklarında ise onlarla çocuk sahibi oldular. Bu da Avrasya'daki insanlarla aynı türden olduklarının oldukça kesin bir kanıtı.

Durumun çok dostça ya da barışçıl olduğunu iddia etmiyorum. Belki bu melez çocukların epeycesi savaşların istenmeyen sonuçları idiler. Bütün bildiğimiz şu anda yeryüzünde yaşayan birçok kişinin yaşamını Avrasya'daki erken insanlarla çiftleşen ilk Afrikalı insanların çocuklarına borçlu olduğu. Genetik bulgular çok bölgelilik kuramını yankılar şekilde insanların dünyanın çeşitli yerlerinde evrimleşmekte olduğunu ve aynı zamanda Mitokondriyal Havva'nın halkının da Afrika'da evrimleştiğini gösteriyor.

Bir başka şekilde söylersek Mitokondriyal Havva Denisova insanlarıyla ve Neandertallerle çocuk sahibi oldu. Hepimiz Afrika'dan çıkan insan grubunun çocuklarıyız. Aynı zamanda çoğumuz değişik bölgelerdeki erken kültürel harmanlamaların da çocuklarıyız.


http://evrimagaci.org/fotograf/64/5414
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
3473 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 17, 2009, 07:10:55 ös
Gönderen: popperist
0 Yanıt
3937 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 25, 2011, 12:35:53 ös
Gönderen: alcyone
0 Yanıt
2479 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 18, 2011, 11:46:25 ös
Gönderen: malygos
27 Yanıt
10071 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 13, 2012, 05:16:10 ös
Gönderen: peacewings
0 Yanıt
3524 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2012, 02:22:11 ös
Gönderen: peacewings
4 Yanıt
9572 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 28, 2012, 12:46:51 ös
Gönderen: asimov
3 Yanıt
5182 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 30, 2012, 10:57:50 ös
Gönderen: NOSAM33
İnsanın Evrimi

Başlatan ADAM « 1 2 » Mizah

16 Yanıt
7103 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 15, 2012, 09:38:35 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1975 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2013, 05:02:16 öö
Gönderen: Etimolog
2 Yanıt
2107 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 02, 2015, 04:42:19 ös
Gönderen: İNSAN