Masonluk'ta 2 dogma'nın varlığı ile yola çıkmış başka bir site üyesi olarak, bir iki kelime de ben düşmek istiyorum izinlerinizle;
Özgürlüklerimin, başkalarının özgürlükleri ile kesiştiği noktalarda yeniden ve önce kendininkini sorgulayan biri olarak biliyorum ki özgürlüklerim sınırsız değil ve bazı kurallara bağlı.
Hür olmak ile Özgür olmak arasındaki farkı da açıklamak gerekecek ama, bu bu başlığın konusu olamıyor sanırım. Kısaca şöyle tanımlayayım: Özgür olduğumdan daha Hür'üm (bunları gönderme yaparak değil gerçekten inandığım kelime anlamları ile kullandığımı da belirtmek isterim).
Hürlüğümün kaynağını ise, Yüce bir Yaradan'la ve aslında isminin bile tanımlanamaz olduğunu düşünerek ve buna da inanarak, bana bağışlamış olduğu akıl, zeka, kalp ve vicdan ile edinmeye, sağlamlaştırmaya çalıştığım erdemler yordamıyla keşfediyor ve yoluma devam etmeye çalışıyorum.
Banaz değilim, hatta bir din'im bile olduğu söylenemez. Ama bir Yaradan inancım var kendimce/kendime göre ve gerçekten de dillendirmekte zorlandığım. O'na İslam'da kullanıldığı haliyle "Allah" mı denildiği, yoksa Guillaume'nin tanımındaki anlamıyla mı "Allah" dendiğini benim için çok önem taşımıyor.
İspatı ise aslında hem daha kolay hem daha zor; bir köpeğin bakışında, bir bebeğin kokusunda, bir sevgilinin dokunuşunda var, atan kalbin sesini-titreşimini hissettiğinizde de o var. Bu duygu ve sizi içine alması bir kısmımızı delirtebilir aslında.
Ukala-ül Mecanin adlı kitabında bu aşkı ve deliliği oldukça detaylı yazıyor Neysaburi.
Bundan sonrasının ise bence bir önemi yok. Bir eşref-i mahlukat olan, her zaman benim için değerli ve önemli var, kısaca yalnızca insanların değil, hepsi.
Öte yandan birisinin için dinsel inancı olmuş, tinsel inancı olmuş benim için fark etmez. Bir Yaradan aşkı varsa o zaman; hayattan bir vazgeçemezlik ve insan'a tutkunluğu daha "aşk'ın" halde gördümü fark ediyorum.
Bunu Hindu, Budist, Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar ile birlikte (ayrı ayrı ve onların toplulukları içerisinde) yaşarken gözlemlerdim. Hatta "Dayak" denilen ve insan eti yiyen arkadaşlarım olduğunda da temel bazı kavramlar aynı ayrımları yansıtıyordu. bu Pagan kültürlerde de farklı değil. Hepsinin uygulamaları farklı şeklen, ama formları benzeş.
Bir sebebi olsa gerek...
Bir Druid şiiri der ki;
Forgotten lies the old god,
Deep beneath the useless sod,
No grave this, but sleeping pod.
Tercümeyi (biraz uyak/redif ortaya karışık) tutturabilirsem ve biraz da yorumla;
Eski tanrı yatar unutulmuş,
Derinliklerinde ki o toprak ot bağlamış,
Değil raspala, meğerse uyuyan tohummuş.
Bu zenginliği seviyorum, tanrısı/tanrıları ne olursa olsun. (azı da fazlası da zarar tabii)
Bunun için Masonluğu seviyorum, bana bir zenginlik daha öğrettiği için.
Özet olarak din veya tanrı seçimi sorun değil, tanrı tanımazlık sorun masonluk için... (bence)
Saygılarımla,