Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Masonlar dinden neden rahatsız?  (Okunma sayısı 10957 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 24, 2010, 11:07:56 ös

Zaman gazetesinden bugün yayınlanmış makale.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=954510&title=yorum-bilal-sambur-masonlar-dinden-niye-rahatsiz

Tam metin:

"İnsanlığın başlangıcından günümüze insan hayatının her alanına nüfuz eden en temel olgunun din olduğunu söyleyebiliriz.

Dinin, hayatın tamamı olduğunu söylemek belki mümkün değildir, ama dinin, insana dair her şeyle ilgili ve ilişkili olduğunu kolaylıkla söylemek mümkündür. İnsan, hayatını din karşıtı şeklinde konumlandırabilir, ama dinden arınmış bir insani yaşam ise sadece bir mittir. Dinin insan hayatında köklü ve derin bir şekilde var olmasından din karşıtları, mutlu olmamışlardır. Özellikle modern dönemde, dinden arınmış bir hayatın artık mümkün olduğuna dair inanca birçok kimse iman etmişti. Pozitivizm, dinin tamamen ortadan kalktığı yeni bir hayatı vaat ediyordu. Pozitivizmin etkisinde kalanlar, bilimin gelişmesiyle insanın artık dine ihtiyaç duymaz hale geleceğini ve bilimin dinin yerine ikame olacağını varsayıyordu. Pozitivizmin ve bilimciliğin dinden arınmış hayat vaadinin bir illüzyondan başka bir şey olmadığı günümüzde ortaya çıkmış bulunmaktadır.

İNSANIN DOĞASINA AÇILAN SAVAŞ

İçinde kurumları, kutsal kitapları, teolojileri, din adamlarını, tarihi, mitolojiyi, metafiziği ve daha birçok şeyi barındıran din eleştirilebilir, sorgulanabilir ve ona karşı olumsuz tavır takınılabilir. Ancak din dediğimiz olguya eleştirel tavır takınmakla insan hayatını dinden arındırmak arasında fark vardır. Dindarlığın insan doğasından kaynaklanan doğal bir kategori olduğunu anlamayan pozitivist, materyalist ve bilim perest anlayışlar, dinden çok dindarlığa savaş açmaktadırlar. Dindarlığın dinden ayrı olduğunu fark edemeyen bu anlayışlar, dindarlığa savaş açmanın insan doğasına savaş açmak olduğunun farkında değildirler.


Dindarlıktan arınmış bir insan hayatı düşüncesinin yanılgıdan başka bir şey olmadığı ortaya çıkmasına rağmen, insan hayatını dinden arındırmak isteyen düşünce ve yaklaşımlar ortadan kalkmış değildir. En son olarak masonlar, Avrupa'da dinin ortadan kalkmamasından şikâyet etmekte, Avrupa Birliği'nde dinin nüfuzunun artmasından duydukları rahatsızlığı dile getirmekte ve dine karşı AB nezdinde lobi faaliyetlerinde bulunacaklarını ifade etmektedirler.

Masonluk hakkında şimdiye kadar çok şey yazıldı. Masonluğun, kökleri tarihin derinliklerinde saklı olan ve bugün dünyaya hükmeden derin iktidar olduğu sürekli olarak söylenmektedir. Hakkında birçok spekülasyon ve teorinin üretildiği masonluğun, niçin dinden rahatsızlık duyduğu üzerinde önemle durulmalıdır. Masonluğun ne olduğu konusunda görüşler farklıdır. Masonluğun gizli bir teşkilat olması, bu örgüt ya da kült hakkında net ve sağlıklı görüşler ortaya koymamıza engel olmaktadır. Ancak masonlar, dinî, ırkî ve kültürel her türlü farklılıktan arınmış bir dünya tasavvur ettiklerini yani insanî kardeşliği esas alan derin bir hümanizmi esas aldıklarını söylemektedirler. Hümanizme dayandığını söyleyen masonik düşünce, insanı farklılıklarıyla beraber değil, farklılıklarını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Başka bir ifade ile insanı özgün yapan unsurları ortadan kaldırmak, masonluğun temel esasıdır. İnsan hayatına özgünlük katan, insanın kendisini farklılaştırarak geliştirmesini sağlayan temel olguların başında din gelmektedir. İnsan özgünlüğünün ortadan kaldırılması için masonluğa göre, dinin ortadan kaldırılması, insanın dinden özgürleştirilmesi gerekmektedir.

TEHLİKELİ BİR KÖLELİK YOLU...

Masonluk, tehlikeli bir insan mühendisliği projesidir. İnsana ait ne varsa onu ortadan kaldırıp yeryüzünde masonik düşüncenin egemen olduğu bir ütopik dünya gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Masonluğun dünya tasarımında özel olana yer yoktur. İnsana özellik kazandıran bütün unsurlar yani aile, din ve mülkiyet tamamen ortadan kaldırılmak istenmektedir. Masonik dünya tasarımında özel mülkiyete, dine ve aileye yer yoktur. Mason düşüncesi, bireye özel olanı ortadan kaldırmakta, onun yerine kolektivist homojen bir insanlık tasavvurunu ikame etmeye çalışmaktadır.

İnsanın özgün ve farklı olma hakkını inkar eden masonluğun, insan temel hak ve özgürlükleriyle bağdaşmayan otoriter ve totaliter bir düşünce olması şaşırtıcı değildir. Masonluk, bütün bireysel özgürlüklere karşı olan masonluk, en çok din ve vicdan özgürlüğünden nefret etmektedir. Masonlar, din özgürlüğüne ve çoğulculuğa dayalı bir laiklik anlayışını reddetmektedirler. Onlar için, laiklik, din özgürlüğü ve çoğulculuk değildir. Masonik anlayışa göre laiklik, insan hayatının dinden arındırılmasını ve her türlü dinî farklılığın ortadan kaldırılarak insan hayatının homojenleştirilmesini hedefleyen totaliter bir ideoloji ve toplum projesidir. Daha da önemlisi din özgürlüğü ve çoğulculuğu, laikliği var eden değil, sahici değerler olarak değil, onu yok eden tehlikeler olarak düşünmektedirler. Zaten Masonluğun Büyük Doğu Locası'nın eski Büyük Üstadı da Angolo Saxon dünyadaki din özgürlüğü ve çoğulculuk anlayışının militan laisizmi zayıflatmasından şikâyet etmektedir.

Özünde materyalizme ve pozitivizme dayanan masonluk, insan hayatını zenginleştirmeyi sağlayan din başta olmak üzere her türlü insanî özelliği ortadan kaldırmayı hedefleyen sığ ve tehlikeli bir anlayış biçimidir. Masonluğun kullandığı sahte hümanizm söylemi, din özgürlüğü başta olmak üzere bütün bireysel özgürlüklerimizi ortadan kaldırmayı meşrulaştırmaktadır. Kısacası masonluk, tehlikeli bir kölelik yolundan başka bir şey değildir."


Bu makale hakkında objektif olarak iki şey söylenebilir.

Birincisi, yazar gizli bir örgütten bahsetmektedir, ve gizli olduğunu bildiği için birçok şey söylemekten imtina etmesi gerektiğini bilmektedir. Fakat buna rağmen dedikoduları masonluk için norm kabul etmekte, ve bu varsayım üzerine inşa ettiği masonluğu eleştirmektedir. Bu, pek tabii varsayımsal bir tartışmadır. Yani kendi varsayımını bir kuruma/kişiye yapıştırmakta ve sonra da bu yapıyı eleştirmektedir. Bu varsayımın ise gerçek olup olmadığı havadadır. Dolayısıyla yazı spekülatiftir. Ve bu varsayımın Masonlar üzerinde kullanılmış olması ile haksızca bir eleştiri olmuş olma ihtimali de vardır.

İkincisi, eğer dediği gibiyse masonluk, yazının temasındaki özgürlüğü önleyici nedenden dolayı masonluk eleştirilmeyi hak eder.

Özel olarak inanmadığım yerler ise "dindarlığın insanın bir iç özelliği olması" dolayısıyla yok edilemeyeceği, daha doğrusu edilmemesi gerektiği üzerindeki görüştür.

Bu doğrudan dindarlığın bir eğilim olduğunu kabul etmekle başlar fakat din savunusu böyle yapılmaz. Eğer insanlar ipuçlarını gördükleri için, akıllarını kullanıp bazı şeyleri anladıkları için, kritik düşüncesini öne çıkardıkları için dine inanmıyor da, sırf psikolojik eğilimleri o yönde olduğu için (ki Freud da böyle düşünür, bu yüzden dini gerçek bulmaz. fakat yazarın Freud'dan haberi yok herhalde) dine inanıyorsa, bu temelsiz, dayanaksız, kaprisli bir inanç olur. Halbuki inanç, rasyonel akılla desteklendiği sürece ayakta kalır.

Saygılar.

Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Şubat 24, 2010, 11:27:08 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Masonlar dinden rahatsız değil ,din rahatsız ...


Şubat 25, 2010, 12:09:57 öö
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Katılıyorum, ama sadece şu cümlesine;

"İnsanlığın başlangıcından günümüze insan hayatının her alanına nüfuz eden en temel olgunun din olduğunu söyleyebiliriz."

Ha birde okurken Marquis de Sade'ın Tanrıya Karşı Söylev kitabındaki şu cümleler geldi aklıma nedense;

"Ey yanlışın ve fanatizmin kör ettiği zayıf ve saçma faniler, tepesi tıraşlı rahiplerin batıl inancının sizi gömdüğü tehlikeli yanılsamalardan vazgeçin!"


Şubat 25, 2010, 04:53:40 öö
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 202
  • Cinsiyet: Bay

Masonlar dinden rahatsız değil ,din rahatsız ...

Sayın ozak1977'e katılmamak mümkün değil!

Masonlar; dinden rahatsız olsa farklı dinlere mensup kişileri, üyeleri arasında barındırmazdı diye düşünüyorum. Zira Masonluğun şartlarından birisi de herhangi bir tanrıya inanıyor olmak koşulu. Ki bunu da çok mantıklı buluyorum. İçinde Tanrı korkusu olmayan bir insandan herşey beklenir. Her neyse. Bu kuralı şart koşup, dinlere karşı olabilen bir oluşum söz konusu dahi olamaz.

Saygılarımla
« Son Düzenleme: Şubat 25, 2010, 04:56:45 öö Gönderen: lsleo »


Şubat 25, 2010, 08:51:55 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Sayın Isleo;
Bence masonluğun özündeki tanrı kavramı sizin bahsetmiş olduğunuz "korku" kavramı ile eşleşmiyor. Çünkü korktuğunuz her neyse onu sevmezsiniz. Bunun tanrı olması, baba olması veya bir başka biri olması hiç farketmiyor. Korkunun olduğu yerde sevgi olmaz. Toplum olarak bu en büyük yanlışlıklarımızdan biri diye düşünüyorum. Korku ile yaradanı sevdirmeye çalıştık, hep cehennemleri , ateşleri, şeytanları koyduk önümüze. Bu bir annenin yemek yemezsen doktor iğne yapar sana demesiyle aynı anlama geliyor, o çocuk annesi o sözü söylesede söylemesede hayatına devam edecek ve yemeğini yiyecek ama sadece bu sözü söyledi diye doktorlardan nefret edecek hemde bu durumda doktorun hiç bir suçu yokken. İkisindede sonuçta elle tutulur, gözle görülür bir ceza yoktur. Cehennemin yada Şeytan'ın gerçek olup olmadığını tartışmıyorum sadece uslubun yanlış olduğunu savunuyorum. Benim şahsi görüşüm masonların tanrı ile bir oluşu ve tanrıya bu bağlamda bağlı oldukları. Yani aşk ile muhabbet ile. Eğer tanrıdan korkacak bir durum varsa oda sevgiliden ayrılma korkusu olabilir ancak diye düşünüyorum.
Saygılarımla.


Şubat 25, 2010, 10:20:03 öö
Yanıtla #5
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Önce şunu demeli: Bu anlatı Cumhuriyet gibi bir gazetede olsaydı masonlar açısından dikkate değerdi. Zaman gazetesinde olması ise ancak tersi yönde, bu kez de ne yazmışlar bakımından dikkate değer. İşin ilginç yönü, bu kez daha öncekiler gibi saçmalıklar etmemişler. Sayın Popperist de bu yazıyı bize sundurkatn sonra çok güzel bir şekilde yorumlamış.

Sayon Özak1977'nin kısa notunu şöyle değiştirelim. Rahatsız olan din de değil, kimi din adamlarıyla dinlerini bile doğru dürüst bilmeyen, kendini dindar sayanlar.

Sayın Ayn, dolaylı olarak yansıtıyor durumu: Masonluğun bir rahatsızlığı varsa bu dinden ötürü değil, insanların sonraddan din kisvesi altında oluşturduğu dogmalar, bağnazlık ve batıl inançlardır. Masonluk bundan elbette rahatsızdır çünkü bunlar evrensel amacına ve bu amaçlar doğrultusundaki ilkelerine aykırıdır.

Sayın Isleo'nun ise yanıldığı bir nokta var: Tanrıya inanma koşumnlu Masonluğun tümüne mal edilemez. Örgütsel bakımdan bazı mason kuruluşlarında böyle bir koşul gözetilmemesinin ayın9 sıra, böyle bir koşulun gözetildiği mason kuruluşlarında çok sayıda Tanrı inancını dinlerde olduğu biçimiyle benimsemeyen mason da vardır.

Ardından Sayın Halsond çok güzel belirtmiş: Tanrı korkusu insanı insanlığından eder; Tanrı sevgisidir asal olan. Tanrı'nın da insanlardan bir korku beklediğini hiç sanmıyorum doğrusu.  Eğer inanç korku üzerine yerleşirse, korku sona erdiğinde inanç biter.

Elbette tüm bunları tartışmak konu başlığının dışına çıkar. Zaman gazetesindeki yazı her zamanti gibi yanlışlar içeriyor. Ancak bunu doğal karşılamak, tolerans göstermek gerekir. Çünkü o gazetenin de kendisine göre bir çizgisi var.

Sevgiler.






ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Şubat 25, 2010, 09:43:20 ös
Yanıtla #6

Ben buraya bu makaleyi koyarken neden bazı satırları kırmızıya fonladığım konusuna açıklık getirmemişim.

İlk yorumumda şöyle bir şey demiştim kısaca "Yazının yazarının da belirttiği üzere, yazı spekülatiftir. Fakat eğer masonluk böyleyse, eleştirilmeyi hak eder."

Masonluk nasıl olunca eleştirilmeyi hak eder?

İşte altını çizdiğim satırlardaki gibiyse.

Pozitivizm ve Hümanizm demiş yazar, ki doğrudur. İnsan özgürlüğüne en büyük darbeler, sürekli kolektivist düşünen "toplumcu" düşünen kişilerden gelmiştir.

Bir din yobazı da kolektivisttir (toplumcudur). Bir Robespierre de.

Toplumculuk ne demektir? Toplumculuk, kişinin sadece kendi hayatını değil, toplumu da kendi düşünceleri doğrultusunda yaşatmayı amaçlaması ve "doğru bilgiler"e sahip olduğu için, toplumun bu bilgilerle düzenlenmesi, yönetilmesi anlayışıdır.

Popper kolektivistleri, özgürlüğün en büyük düşmanı olarak görür. Bildiği ilk kolektivistin ise Platon olduğunu söyler. "Açık toplum ve düşmanları" adlı iki ciltlik kitabının sadece birinci cildini Platon eleştirisine ayırmıştır. Platon felsefesini bilirseniz, onun neden eleştirildiğini anlarsınız. Platon, dediğim dedik çaldığım düdük filozofudur. İdealisttir. Deneylemeden pek çok şey hakkında pek çok hüküm vermiştir. (Diğer cilt ise Hegel ve Marks'a ayrılmıştır. Hegel de idealisttir. Marks ise pozitivist kolektivisttir).

Şimdi Masonların gerek Fransız ihtilali  sonrası terör yönetiminde üyeleri olması, gerekse Thomas More, Francis Bacon ve Campanella gibi "tek toplumcu aşırı düzenli, tek tip insanlı" devlet ütopyacılarının eserlerine gösterdikleri ilgi, onlar hakkında kolektivist oldukları yönünde bir düşünceyi çağrıştırıyor.

Fakat ben masonlarda özellikle böyle bir yön görmedim. Batının büyük localarında nasıldır bilmiyorum. Fakat burada böyle değildi. Bir tek Orhan Hançerlioğlu'nu kolektivistler içinde sayabilirim. Kendisi yazdıklarından da görüldüğü üzere bir Marksistti.

Şöyle bir yargıda bulunulabilir mi peki;

Diyelim en doğru bilgilere eriştik. Bu doğru bilgilerin doğru olduğunu mutlak surette biliyoruz. Bunun için toplum bu bilgilere göre düzenlenmeli midir? Bu bir zor kullanmayı ve çatışmayı gerektirir.

Cumhuriyet devrimi böyledir mesela. Atatürk'e bu konuda liberaller bugün birçok eleştiri getirmiştir. Fakat çok sevdiğim bir liberal dostumdan da şöyle bir şey duymuştum;

"Kutsal bir amaç uğruna zor kullanılabilir. Mesela kadınlar doğumda zorlandıklarında doğumun kolaylaştırılması için forseps denen maşaya benzer bir alet kullanılır. Bu alet kullanılırken de bebeğe, kadının orasına burasına zarar verilebilir. Fakat amaç kutsaldır; insan hayatı."

Bence, eğer bir bilginin mutlak olarak doğru olduğu biliniyorsa, zor kullanılabilir.

İnsanlığın kaderi ise, bu bilgiyi hiçbir zaman elde edemeyecek olmalarıdır.

Dolayısıyla, insanlık, kendi evrimiyle yavaş yavaş, hatalardan ders çıkararak iyileşmelidir. Bu yüzden dogmatist "bir tek ben bilirimcilik" yanlıştır. "Bir tek ben bilirimci" ideolojik sistemler de yanlıştır. İnsanlar özgür bırakılmalıdır. Çünkü toplumsal düzeyde bir zorlama ile, forseps kullanmak arasında fark vardır. Forsepsin insanlığa vereceği zarar ile, bir diktatörlüğün vereceği arasında çok büyük bir fark vardır. Sokrates'in dediği gibi, insan önce bilmediği bir çok şeyin varlığını kabul etmelidir. Doğrudan "her şeyi bildim, çözümsüz soru bırakmadım" psikolojisi zararlıdır. Bir çok siyasi felsefe bu iddiada bulunmuştur ve bu yüzden 20.yy kan içinde geçmiştir.

Saygılar
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Şubat 26, 2010, 05:18:37 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Sayın Popperist ,


Din devletleri  ya da şeriat üzerine kurulu devletler de aynı grupta sayılabilmektedir öyleyse  değil mi? Kolektivizm biraz da zorbalık anlamında mıdır? Kendin gibi olmayanı kendin gibi olması için çabalamak ,  zorlamak , taraftar toplamak  ,cihat  veya  haçlı seferleri , F tipi teşkilatlanma ve ışık evleri  gibi örnekler geldi aklıma...Bir de herşey cemaat için anlayışı...


Saygılar


Şubat 26, 2010, 09:36:01 ös
Yanıtla #8

Sayın Popperist ,


Din devletleri  ya da şeriat üzerine kurulu devletler de aynı grupta sayılabilmektedir öyleyse  değil mi? Kolektivizm biraz da zorbalık anlamında mıdır? Kendin gibi olmayanı kendin gibi olması için çabalamak ,  zorlamak , taraftar toplamak  ,cihat  veya  haçlı seferleri , F tipi teşkilatlanma ve ışık evleri  gibi örnekler geldi aklıma...Bir de herşey cemaat için anlayışı...


Saygılar

Evet tabii ki öyle.

Kolektivizm, "topluma çeki düzen vermek isteyen" her türlü ideolojinin ana aracıdır.

İran bir kolektivist devlettir mesela. Sovyetler de öyleydi. İkisinin de ortak özelliği insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanıyor oluşu.

Türkiye konusundaki yorumum yukarıdadır.

Cemaatlere gelince. (Dini toplulukları kastediyorsunuz anlaşılan). Örneğin Nur Cemaati.

Bu cemaat, eğer Türkiye'ye eninde sonunda hakim olup, insanları din ekseninde kurulmuş yasalarla "çeki düzen" vermek istiyorlarsa, böyle bir fikirleri ve ideolojileri varsa, bu tür cemaatler de kolektivisttir.

Ancak öyle değilse, yani insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı bir anlayış içerisinde değillerse, onlar için kolektivist diyemeyiz. "Sivil toplum" unsurları ile "terör örgütleri"ni karıştırmamak lazım. Dini cemaatler, dünyanın her yerinde vardır, bu sadece bize özgü bir şey değil. Bu cemaatten biri yarın başbakan veya cumhurbaşkanı da olabilir. George W. Bush'un Evangelist cemaatinde olduğu gibi. Fakat insan hak ve özgürlüklerini engellemediği, toplumu biçimlendirme hevesine girmediği sürece, bunları kolektivist diye adlandıramayız.

Ayrıca cemaat derken sadece dini topluluklar da anlaşılmamalı, Masonluk da bir cemaattir mesela. TTB de bir cemaattir. Tüm dernekler de bir cemaattir. İnsanlar, sivil toplum anlayışı içinde bu cemaat ve derneklere üye olabilir. Fakat insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı bir eylem içine girerse, olmaz. Bu kolektivizmdir. Çünkü özgürlük çiğnenmiştir.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Şubat 26, 2010, 11:27:37 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Sayın Popperist ,


Sivil  Toplum Örgütü 'nün özelliği , bünyesinde  hiyerarşi olmamasıdır ve  üyelerinin gönül birliğiyle yararlı bir amaç uğruna bu örgütü kurmalarıdır . Kuruluş amacı  kültürel , politik , sosyal , hukukidir. ;İkna ve eylemlerle çalışan , kar amacı gütmeyen kuruluşlardır. Meslek Odaları , sendika , vakıf , dernekler  sivil toplum örgütüdürler. Resmi kurumlardan bağımsız çalışır.

Bu tanımlamalara göre Nur Cemaati bir sivil toplum örgütü değildir. Çünkü  üyeler  arasında askeri disipline benzer bir hiyerarşi vardır. Kendi içinde  yaptırım uygular , fişlenme , dosyasının tutulması vs. gibi... Toplanma amaçları gönül birliği gibi gözükür ancak değildir. Yeni katılan kuzucuklar , üniversite kazanıp hukuk , tıp , mühendislik gibi  saygın ve puanı yüksek fakültelere girmektir  idealleri ancak ailesinin  ne parası vardır ne gücü ; okulların kaşısındaki ışık evine teslim edilir yavrucak...Kalacak yer , yemek , ders çalıştırıp öğreten abi ve ablalar... Karşılığında yapması gereken bellidir ...Namazı kaçırmayacak , her namazdan sonra tesbehat , Kuran mealinden daha çok  risale okunup ezberlenecek...Evin imamı ne derse yapılacak , ordu ve Atatürk  nefreti aşılanacak ...Suudi Arabistan topraklarının ne kadar değerli ve kutsal topraklar olduğuna , Arapça 'nın önemine değinilecek...Peygamberden sonra en çok feto sevilecek ama taparcasına ; videosunu seyrederken ağlamalısın filan yani..

Her neyse böyle bir teşkilatın amacı bellidir : Federe İslam Cumhuriyeti kurmak ; Arabistan 'dan sonra ABD 'nin ikinci en iyi dostu olmak ...Toplum yararı değildir amaç , laik Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığıdır ...Arada bir ABD 'den fetva veren  edepsiz , terbiyesizce orduya saldırmaktadır...ABD 'de çiftlikte krallar gibi yaşamaktadır...  İmanlı saf halkımız  bunu sorgulayamayacak kadar amadır  ki ; ABD  hükümeti bu adamı neden besler , neden büyütür , neden korur , neden kollar , neden destekler...

Şimdi artık ,  kimse bana cemaat sivil toplum kuruluşudur demesin...Çünkü değildir ...Çünkü  ülkemizin faydasına  çalışmamaktadır.


 Saygılarımla


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
5 Yanıt
13321 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 19, 2010, 03:24:13 ös
Gönderen: sundance
3 Yanıt
13646 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2017, 10:27:26 ös
Gönderen: Ankara
16 Yanıt
18114 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2019, 01:48:46 öö
Gönderen: Hayko
34 Yanıt
25863 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 29, 2011, 11:52:29 öö
Gönderen: Alşah
3 Yanıt
3945 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2012, 09:57:18 ös
Gönderen: Tij
3 Yanıt
3751 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2014, 09:47:10 ös
Gönderen: hayalet
20 Yanıt
9471 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2015, 12:29:56 öö
Gönderen: darkshadow
4 Yanıt
4544 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 24, 2015, 10:06:47 ös
Gönderen: Risus
1 Yanıt
3551 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 02, 2015, 09:02:54 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4328 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2015, 11:48:40 öö
Gönderen: asimov