Bakın işte burada bir bilimsel tarz yakalar gibi oluyoruz.
Su bir dipoldur; bu nedenle de manyetik alanlardan çok etkilenir. Elbette kuantumdan söz ederken sadece parçacıklardan söz etmekle yetinmemeli, manyetik alanları ve dalga mekaniğini de bu işin içine katmalıyız. Bu bağlamda Sayın propulsion’in verdiği referans incelenecek olursa, herkesin anlayabileceği kadar basitleştirilmiş açıklamalar görürüz.
Su davranışının kristalleri sözünde bir yanlışlık olsa gerek. Moleküller peki ama donma söz konusu olmadıkça kristalleşme olmaz benim bildiğim.
Kristaller, evet, manyetik alanlardan çok etkilenebilir. Bu nedenle de belki başka, danhha kolayca katılaşan maddelerle yapılır bu gibi deneyler.
Sevgi ve öfke… Bunlar göreli olgular. Öyle zorlamayla, önceden ayarlanmayla olmaz. Gerçek olmalı.
Bu gerçeklikleri bitkiler üzerinde yapılan deneylerle ortaya koymak daha kolay.
Bu iş tek bir deneyle olmaz. Tek bir süjeyle olmaz. Bunun bilimsel bir değer kazanabilmesi için, yeter sayıda tekrarda güvenilir oranda aynı sonuç alınmalı. Bir diğer deyişle işin içinde mutlaka istatistiksel standart sapma bulunmalı.
Bu deneylerin “aynı koşullar altında” olması da pek önemli. Şimdi burada aynı koşulların nasıl sağlanabileceğini anlatmaya girişirsem, burada bu işin içinden çıkamayız.
Özetle diyesim şu ki: Bir yayında böyle bir deneyden söz edilmiş olabilir. Bunun güvenilirliği için bilimsel yöntemin uygulanmış olması gerekir. Ayrıca bunun ilgili bilimsel yayınlarda yer alması gerekir. Yoksa safsata ya da lâf ebeliğinden öteye gidemez. Bu konuda söyleşilebilir ama bunun bir bilimsel değeri olmayacağı için hiç olmazsa “Kuantum Fiziği” diye çok önemli bir bilim alanından söz etmekten kaçınmak daha doğru olur.