Burada, ağlamayı unutmakla kastedilen duygularını göstermekten korku duymak olarak algılanabilir.
Bahsedilen sorun, hayatta insanın karşısına çıkan zorlu süreçler ve romantik ilişkilerde yaşanmış üzücü tecrübelerden ileri geliyor herhalde.
Sürekli sorun yaşayan insan, kadın erkek farketmez, kabuğuna çekilebilir. Hem insanlara, hem de kendine güvensizlikle bu görülebilir.
"Erkekleşmek" ile kastedilen, çağın gerektirdiği hız ve rekabete, aynı hız ve çetin bir irade ile karşılamak herhalde. Bu, açıkçası çağın bir durumudur. Nüfusun geometrik artması, rekabeti de aynı hızda kızıştırıyor. İnsanlar bu ani sosyal değişimlere ayak uyduramayacak kadar geride kalabiliyor. Erkeklerin de bu konuda sorunları olduğunu düşünüyorum. Kadınlar gibi, erkekler de bu rekabet ve hız ortamından çekiniyor. Umutsuzluğa düşebiliyor. Sanırım bunlar olağan, olması gereken şeyler. İyi ya da kötü olarak yargılama konusu bile olamaz gibi geliyor.
Çözüm tabii ki o hıza ve rekabete aynı ivmede karşılık verebilmekte. Bu süreçte her insanın karşısına, kadın erkek, çoluk çocuk farketmez bazı sorunlar gelecek ve yaşamak deyim yerindeyse biraz zorlaşacaktır. Artık burada, romantik ilişkideki gibi bir beyaz atlı prens beklemek, herhalde bonkör ve ne olursa olsun sizi onaylayan bir patrona karşılık geliyor
Fakat şimdiden söyleyeyim; bu patron da böyle davranırsa yakında o da geride kalacak ve tüm sistem çökecektir.
Açıktır ki, çağ, insana bundan 100 yıl öncesindeki sorumluluklardan daha fazla sorumluluk yüklüyor ve bu çağdaki bir insan da bu sorunlarla yüzleşince bıkkınlık, yorgunluk duyuyor. Bu da bir yerde umutsuzluğa varabiliyor. Ama bence, bu halde "yeni bir yaşamı" aramak, o günlere gerçekçi olmayan bir özlem duymak yerine, çağın bu dinamiğini anlamak ve bir an önce tedbir almak gerekir.
"Erkekler başarıyor ve kadınlar başaramıyor" değil, erkekler de kendi sorumlulukları ölçüsünde en az kadınlar kadar zorlanıyor. Binyıllardır ana-kız döngüsünün sürekli evde çalışmak, ev işleri yapmaktan, dışarıdaki ticari işlere yabancı olmasından kaynaklanan bir ahlak kodu vardı, binyıllardır bu şekilde süren düzen, şu son 50 yılda (Türkiye için) değişti. Bugün annelerinin o ahlak koduna göre yetiştirilmiş ilk nesil kızlar, erkeklerin dünyasına adım atmakla bir çekingenlik yaşayabilirler. Fakat kendilerinin bu yeni yaşambiçimi, bir sonraki nesile, ve dolayısıyla kadınlara öğretileceğinden, geçiş dönemi sorunları ileride bir nebze olsun hallolacaktır. Aslında bunun için bir nesil beklemek bence kolaycılık olur.Kişinin aklını kullanıp çağa sitem etmek yerine, çağı anlamaya çalışması, ona bir nesil atlatacak bilgi ve anlayışı verecektir.
Bu süreçte kadın erkek ilişkileri de elbette etkilenecektir. İnsanların geçmişe oranla çok fazla insanla etkileşim içinde olması, ona bir çok alternatifi de gözler önüne serer. Başkasında gördüğünü kendi eşinde ister, başkasında yaşadığını karşısındaki cinsten bekler. Tüm insanların kolektif ortak "iyi"leri, tek insandan beklenmeye çalışılır ve sorun doğar; bu ayrılıkla veya boşanmayla sonuçlanabilir.
Bence burada da "beni olduğu gibi benimseyecek bir erkek/kadın"dan ziyade, değişen çağı anlamakta büyük yarar var diye düşünüyorum. O beyaz atlı prens, ister iş yaşamındaki karşılığı, ister romantik ilişkilerdeki karşılığı olsun statik bir dünyanın ürünüdür. Beyaz atlı prens için prenses olmak gerekir; bunun için de yerinde saymamak.
Saygılar.