Alçakgönüllülük ve kibir.
İkisi de çok hassas bir teraziden azıcık kaymakla içine düşülecek bir durum.
Aristoteles A, A'dır der. Yani kişi neyse odur. Alçakgönüllülük de, kişinin kendisini, aslında olduğundan daha az bir nitelikte göstermesidir. Kibir de, tam tersi olarak, kişinin kendisini aslında olduğundan daha büyük göstermesidir. Herhalde bu iki terim ortak bir başlıkta birleşse "yalancılık"da birleşirdi.
Alçakgönüllülük ve kibir, bilinçli edimlerse şayet, bunların ikisi de, benim kendi ahlak anlayışım açısından irrasyoneldir, mantıksızdır.
Ben şu alçakgönüllülüğün, acaba antropolojide hangi insan ihtiyacını tatmin için çıktığıı düşünmeye çalışıyorum. Çalışıyorum çalışıyorum da aklıma hep, korku, etrafta hedef olmaktan kaçınma, güvenlik sağlama, sosyopatların kininden korunma vb. gibi durumlar geliyor. Sosyopat insanların şerrinden korunmak için, insanın duygusal refleks olarak alçakgönüllüğü kullanması çok hazin bir durumdur. Toplumun kıskanç unsurlarını üzerine çekmemek için insan tevazuya bürünüyor. Bu durum, özellikle eğitim seviyesi düşük toplumlarda yaygın olarak görülüyor.
Bir diğer ihtiyaç da herhalde kişinin kendisinden değil, üstün tasvir edilmeyi reddedip, kişinin kendisini olduğu gibi göstermek için itiraz ettiği durumlarda ortaya çıkıyor. Biri beni, olduğumdan üstün takdim ediyorsa, benim bunu reddetmem, alçakgönüllülük olarak algılanıyor olabilir. Burada benim yaptığım alçakgönüllülük olmamasına rağmen, dışarıdan, eylemim alçakgönüllülük hanesine yazılıyordur. Veya bu sürecin tümü, insanların oynadığı, bilinçli bir protokol oyunu olabilir. Ben senin ne olduğunu biliyorumdur, ama sevgimi ifade için seni yukarılara çıkarırım, ne de olsa senin bunu reddedeceğini biliyorumdur ve sen de senden bekleneni yaparak bunu reddedersin. Genelde ikili ilişkilerde, protokolde vb. bu durum sıkça yaşanır. Bu, insanın tapınma güdüsüyle de ilgili bir şey olsa gerek. Bu türden bir davranışın zararı olamaz. Dikkat edilirse, burada alçakgönüllülük de çok işlemez.
Sorun, birinci tipte tanımladığım alçakgönüllülük "ALIŞKANLIĞI"ndan kaynaklanabilir. Alçakgönüllülük, sosyal hayatta, çoğunlukla korku ile ilişkilidir, ve hani Nietzsche'nin üstün insanına uymayan bir niteliktir. Aslında insanların, -ikinci tipte- bir başka insanın güvenini sağlamak için onu büyüterek, amiyane tabirle "yağ çekmesi" de bir nevi korkuyla (tapınma derken kastettiğim buydu) ilişkili olabilir. Yağ çekmeye de alçakgönüllülüğün ters simetriği diyebiliriz.
Yani bu iki durumda da ufak tefek sorunlar var. Bizim toplumumuzda anlaşıldığı kadarıyla alçakgönüllüğe karşı olduğumu söyleyebilirim. Bununla beraber kibire de aynı nedenlerle karşı olunması gerektiği de açıktır.
Keşke insanlar arasında güven sorunu olmasa da, herkes kendini olduğu gibi gösterebilse.
İşte bu nokta, yani kişilerin kendini olduğu gibi göstermesine engel olan toplumsal baskılardan kurtulabilmişlik, artık alçakgönüllülük veya kibirle bağdaşmıyor gibi görünüyor.
Sayın Adam'ın tarifine de burada bakabilirim;
"Yanıt: Kişinin kendi değer ve yeteneklerini, olumlu ve olumsuz yanlarını bilerek; kendini olduğundan başka türlü görmemesi ve göstermeye de kalkışmamasıdır. Kendisini içtenlikle yargılayıp, bu bağlamdaki yargısını da ortaya koymasıdır. Dolayısıyla, benlik tutkusundan kurtulmayı bilmek, gösterişe değil öze önem vermek, boşuna övünmemek, övülmeyi de beklememektir."
Aslında kişinin kendini olduğu gibi görmesi ve göstermesine ben, özgüven diyorum. Sayın Adam bu tarifi "alçakgönüllülük" kavramını tanımlarken kullanması da acaba bir başka alçakgönüllülük örneği olabilir mi?
Benim özgüven dediğime, Sayın Adam "alçakgönüllülük" diyor.
Boşuna övünmemek ve övülmeyi beklememek, benlik tutkusundan kurtulmak. Bunlar bence daha başka kavramlar. Boşuna övünmemek konusunda hemfikirim. Bu durumun yanlışlığı terimin kendisinde zaten bellidir; "Boşuna" övünülüyordur. Övülmeyi beklemek ise biraz farklı. Mesela sanatçılar, eserlerinden sonra alkış duymak isterler. İnsanlar, emek harcadıkları şeyden sonra övülmek isterler. En azından "ilgi" beklerler. Bu, bir insani duygudur. Fakat bu beklenti, zaten bir ödüldür, ve kişinin başarısının içinde saklıdır diye düşünüyorum. Yani siz bir iş yapmışsanız, ve o iş övülmeye değerse, zaten o işin ortaya çıkaracağı kaçınılmaz yarar durumu kişiyi tatmin edecektir. Çıkar ve egoya ben her zaman saygı duymuşumdur. Yeter ki nedensiz ve hak etmediğini isteyen bir çıkar ve ego işin içine karışmasın.
Saygılar.