Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKROKOZMOS-MİKROKOZMOS İLİŞKİLERİ -20 (SON)  (Okunma sayısı 3214 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 10, 2009, 06:22:24 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



SONUÇ - YORUM

İçinde bulunduğumuz çağa erişilinceye dek, kendi alanında bilgin olarak sayılan kişiler evrenin bazı gerçeklerini açıkladıktan sonra, artık evren hakkında her şeyi bildiklerini sanarak büyük yanılgı içine düşmüşlerdir.

Evrende sonsuz bilinmedik alanlar olduğunu sezinleyen diğerleri de, bu bilinmeyenlerin yüceliği karşısında moral çöküntüsüne uğramıştır.

Bütün bunlardan çok, açıklaması yapılamayan evrensel gerçeklere hemen doğaüstü nitelikler yakıştırılmıştır. Bulunan gerçeklere ilişkin bazı teorilere hatta hipotezlere bile bir kesinlik ve değişmezlik damgası vurulmuştur.

Merkür gezegeninin yörüngesinde oluşan birkaç saniyelik bir düzensizlik, Newton’un yaptıklarının birçoğunu yıkmaya ve Einstein’ı haklı çıkarmaya yetmiştir.

Einstein, tanıtlanmamış hiçbir ilkeyi açık ve bellidir diye kabul etmek istemediği içindir ki, derinlerde yatan evrensel gerçeklere kendinden önce gelen bilim adamlarından daha iyi inebilmiş ve daha çok yaklaşabilmiştir.

Einstein’a göre evrenin boyutlarının anlaşılmasındaki asıl zorluk, insanın evrenin geometrisinin dünyadaki gibi ve kendi duyu organları ile algıladığı tarzda olduğu varsayımından ileri gelmektedir. Bu varsayım doğal, fakat temelsizdir.

Bir diğer deyişle, bugün varlıklarına inandığımız şeyler, mevcut alıcı sistemimize ve tekniğin geliştirebilmiş olduğu oranda yardımcı gereçlerimize göredir.

Yeteneklerimizin yetersizliği yüzünden bilemediğimiz bir şeye “yok” dememiz mantığa sığmaz. Varlığını algıladığımız ya da sezdiğimiz herhangi bir olay ya da olgunun nedenini ve niçinini bilemiyorsak; buna doğaüstü nitelikler vermek kaçamakçılık, bilgisizlik, bağnazlık, korkaklıktır.

Makrokozmos ile mikrokozmos arasındaki ilişkiler ve etkileşmeler büyük çoğunlukla bu alana girdiğinden, böylesine bir nitelendirmeye uğramıştır. Fakat evrime karşı direnen bu tür düşünüş ve davranışların giderilmesi için de bir umut ışığı yok değildir.

Einstein’ın 1949 yılında ortaya koyduğu Birleştirilmiş Alan Teorisi tümüyle anlaşıldığında makrokozmos ile mikrokozmos arasındaki açık kapanacak ve evrenin birçok bilmecesi bu geniş ilkenin ışığında çözüm bularak tüm evren tek bir yapı haline girecektir. Ancak bu arada Stephen Hawking adlı bir sakat bilim adamının Einstein’ın teorisini de kısmen yıkarak bazı parçalarını çöpe atmış olduğunu unutmayalım.

Kuşkusuz, toleransla yoğrulmuş bilim, akıl ve bilgelik el ele vererek tüm insanların yararına daha geniş ve daha gelişmiş aşamalara erişecektir. Bu umudumuzu da yitirmeyelim.

Bu yazı dizisinin başında “20 (SON)” yazıyor. Böylece, bitmiş oluyor, değil mi?

Hayır, bitmedi. Bundan sonra bir hafta kadar ara verecek, sonra şöyle bir diğer başlık ile devam edeceğim:

“Evrenin bir amacı var mı?”

Sevgiler.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 10, 2009, 09:53:11 ös
Yanıtla #1

“Evrenin bir amacı var mı?”

Vardır ama buna Evrensel anlamda cevap vermek  çok zordur. Evrenin oluşum mekanizması gereği birbirine bağlı büyük-küçük evrenlerin varolması ve uzay boşluğunda sonsuzluğun hakim olması, Evrenlerin sürekli bi değişim içersinde olması büzülmesi-genişlemesi, Evrenlerde bulunulan yaşam şartlarına göre Varlıkların değişik formlarda yer alması, sadece kendi evrenimizi gözönünde bulundurmanın aslında yanlış bir sonuç çıkaracağı bununla birlikte diğer evrenleri de düşünmenin sorulan Amaç üzerinde birçok sonuçlara varabilmemizin mümkün olabileceğini o yüzden de herhangi bi çıkarsama yaparken Evrenlerin tamamını düşünebilecek pozisyonda yeralıp kendi Evrenimizin de oluşum ya da varoluş amacının Evrensel anlamda bulunabilineceğine inanıyorum.

O zaman şöyle bişey akla gelir. Değişik formlarda değişik bedenlerimizde ve haliyle farklı boyutlarda farklı zamanlarda yeralabiliyorsak varoluş amacımızdan öteye bizim sadece burada değil aslında bununla ilintili olarak diğer boyutlarda ve evrenlerde de görevimizi yaptığımız anlaşılıyor. Peki nedir bu görev? O zaman bir silsile birbini takip eden boyutlarası geçiş esnasında bi boyutta fiziksel varlığın sona ermesiyle genelde kendi boyutumuzda ölüm olayı olarak lanse edilirken, o halde bulunulan boyuttayken aynı durumda diğer boyutlarda varolmanın imkansızlığı düşünülürse o zaman akla şu gelmektedir; demekki bi boyuttan diğerine geçebilmek için bulunulan yerde ve zamandaki görevimizi yapmak ve tamamlamamız gereklidir. Elbette çoğu kişi bunu bilinçli yaparken diğer kişilerimiz ise bilinçsiz ya da farkında olmadan görevlerini icraa edebiliyorlar.

Programlama olayına gelince kişinin herhangi bi boyuta gitmeden önce en iyisi kendi dünyamızdan örnek verecek olursak yaşadığı ortamı, aileyi vb. şeyleri önceden seçmiş olması haliyle de görevini icraa edebilmesi için hazırlanmış ortamların olması gerektiğinden bu şekilde bir yöntemin uygulanması kişi ya da kişilerin yeraldığı boyuttaki bulunuluş amaclarını da varsaymaktadır.

Evrenimizin yok olup olmayacağı yönünde oluşan bazı spekülasyonlar var mı bilemiyorum ama şuanda aklıma geldiği için yazıyorum, yanlış bir düşünceye sahipsem düzeltilmem en başta benim yararımadır, Evrenlerin yeni evrenleri doğruması bölelikle çoğalıp gitmesi ve sonsuza dek uzanması Uzayda gelişen değişimlerin hep bi döngü içersinde hareket edip bunu belirli bir Güç'ün Iradesinde oluştuğunu düşünmemek sanırım biraz aptalca olur ki işte burada Mutlak Güç dediğimiz Yaradanla karşı karşıya kalıyoruz. Tanrı, şimdiye kadar bizlere O'nu anlayabilmemiz için kendi anlayabileceğimiz bi şekilde tasvir edilmiş oysa gerçek sanıldığından da çok farklıdır. Önce Tek ve Bir olarak akıllarda yer almış ki bunun böle olması gerekiyordu ama bi hiyerarşi biçimde devam eden Güçlerin varolması hatta Isa'nın normalde Gezegenimizde ki- bu çok tartışılmıştır- hala tartışmaya devamedip dursunlar kıt zekalılar- biraz da gerçeği yadsımak yerine biraz olsun örümcek beyinlerini çalıştırmış olsalardı Gerçeği öğrenmek pek de zor olmayacaktır ama kapasiteleri sadece Gerçeği reddedip de aksini düşünecek kadar olması türden sebep olduğundan daha fazlasını düşünemeyecek ve idrak edemeyecek kadar da beyinsizlerdir her neyse ben sadece böle düşünenleri kastediyorum ister ne şekilde algılanırsa algılansın ama ortada bir Gerçek var ve bazılarımız sadece ortalığı bulandırmak adına Insanlığı gayer olumsuz şeylerle yanlış yöne itmenin gerçi bunun ne kadar akıl almaz bedeli de olsa ama sonuçta bişeyi bulandırmanın sonucunda bazı insanların kolaylıkla o yöne çekildikleri ve bölelikle de Gerçekten bi hayli uzaklaşmış oldukları da yadsınamaz. Isa dedik R.ANTİMUS denilen Tanrı'nın Oğlu'dur. ( Cebrail' den aşı alarak Gezegenimize transfer olmuştur ).{ O, bi görevliydi ve görevini icraa etmek için bu dünyada yeraldı ve görevini tamamlayıp yeryüzünden nasılki mucizevi bişekilde geldiyse aynı şekilde - mucizevi olarak- gitti. Bazıları hala O'nun Tanrı'nın Oğlu olup olmadığı yönünde düşünedursunlar biraz da Peygamberlerimizin her birinin farklı şekillerde ama Bütüne hizmet ederek değişik rollerde yeralmaları bence Onların neden böle neden şöle oldukları değil asıl Amacın öğrenilerek Bütünün parçalarını birleştirmeye çalışmak en akıllıcası olacaktı }. Belki neyden bahsettiğim bilinemez ama ya da ilk başta belki bazılarımız olayı net bişekilde algılayamaz ama gelgelelim Tek ve Bir anlamında sadece Tanrı değil Tanrıların olduğudur ama bunu lütfen bi tür hiyerarşi olarak düşünüp algılayalım. En üst makamda da -dünya diliyle sölemem gerekirse- Varolmamış- Yaratılmamış ve Yoktan Varedip, Varı yok eden Üstün Güç bulunmaktadır ki bu da bize O'nun sıralama ölçüsünde daha alt katmanlarında farklı şekilde ama aynı istikamette bulunan Tanrıların da olduğudur: Tanrı Amon, R.Antimus, Mutlak Güç, Kadir-i Mutlak, Büyük Güç vs.  Bunu o dönemki Insanlık net bişekilde anlayamayacağı ya da idrak edemeyeceği bilindiğinden şimdiki dönemde Insanlığa belirli yol ve yöntemlerle anlatılmaya çalışılmaktadır. Demek istediğim tek bi Tanrı'nın deil birden çok olduğu ama Teklik Bilincinde birbirine bağlı birçok Tanrı'nın olabildiğidir.


Saygılarımla
          
« Son Düzenleme: Ekim 10, 2009, 10:06:55 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ekim 11, 2009, 12:58:30 ös
Yanıtla #2

Aslında bişeyi düzeltmek isterim ki, o da Gerçek Bilgiden yoksun olan ben dahi olsam kendimi örümcek beyinli olarak görür ve Gerçeği öğrenmek adına yeterli akla ve kapasiteye sahip olduğum halde beyin denilen aleti çalıştıramadığım için de kolaylıkla pek de ileri görüşlü olamadığım için kendi adıma üzüntü duyardım şeklinde bi açıklama yapmak istedim :D

Burada lanse edilen elbetteki kişilerin neye inandıkları ve o yüzden de neye inanıp inanmadıkları yönünde bi eleştiriye sahip değilim fakat üstünkörü bişey hususunda iddia edilmesidir. Bir kısım İnancı sorgularken bir kısım olduğu gibi kabul etmiştir. Tabiki bunu değiştirmek elimizde değildir.

Saygılar,
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4406 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2009, 06:04:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2634 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2009, 10:07:49 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3854 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:11:26 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2420 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 11:55:04 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3772 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:25:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2715 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 06:54:38 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2961 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 12:37:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3275 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 03:13:39 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5476 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:11:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6472 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:17:51 öö
Gönderen: ADAM