Geçen hafta bu sütunda “Andımız Tabii ki Kaldırılmalı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Gelen tepkiler, topluma ideoloji empoze eden böylesi resmi metinlerin pek çok insan tarafından ne kadar içselleştirildiğini ve ne denli “vazgeçilemez” sayıldığını gösterdi. Oysa ben, toplumu endoktrine eden otoriter devlet anlayışının mutlaka vazgeçilmesi gereken büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu “münbit” konuya devam etmekte fayda gördüm.
Konunun bu yazıda ele alacağım boyutu ise, Türkiye toplumunu en az “Andımız” kadar etkilemiş olan bir diğer buyurgan metin: ”Her okulun duvarını ve her ders kitabının girişini süsleyen “Gençliğe Hitabe.”
Bu, malum, Atatürk’ün hitabesi. Eğer Atatürk yerine onun devrinde yaşamış bir başka siyasi figüre, mesela İsmet İnönü’ye veya Kazım Karabekir’e olsaydı, belki bu durum garibimize gidebilir, “neden bu zatın fikirlerini tartışılmaz birer emir gibi çocuklarımıza dikte ediyoruz” diye sorabilirdik. Hitabe’nin Atatürk’ten gelince kutsallık kazanması, onyıllardır maruz kaldığımız “Atatürkçülük” endoktrinasyonundan kaynaklanıyor olmalı.
Ben ise, kendi adıma, bir hitabın kim tarafından söylendiğine değil, ne söylediğine bakmayı yeğliyorum. “Gençliğe Hitabe”nin ne söylediğine baktığımda ise pek hoş bir tablo çıkmıyor karşıma. Gençlere anlayış, empati, hoşgörü, farklılıklara saygı, özeleştiri gibi evrensel demokratik değerleri tavsiye eden bir metin değil bu. Peki nasıl bir metin?
Bakalım. Mezkur hitabe şöyle başlıyor:
“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.”
Bu bence sorunlu bir ifade, çünkü milyonlarca insana “senin birinci görevin budur” diye siyasi bir misyon biçiyor. Oysa bir ülkenin bağımsızlığını korumak gerçekten önemli bir değer olsa da, kimsenin bunu “birinci vazife” edinme zorunluluğu yoktur. İsteyen bunu edinir kendine “birinci vazife” olarak, isteyen de aynı ülkeyi demokratikleştirmeyi, veya dini inancını yaymayı, yahut sokak kedilerine bakmayı… Herkes hayattaki en kutsal amacını seçme ve onu gerçekleştirmek için çalışma hakkına sahiptir.
Hitabe’nin devamı daha da sorunlu:
“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.” Dahilî ve haricî bedhahlar!.. Yani “iç ve dış düşmanlar”!..
Yani, belirli toplumsal kesimleri “iç düşman” olarak damgalayıp hedef alarak 28 Şubat süreçlerine, Batı Çalışma Gruplarına yol açan zihniyetin özü…
Hitabe’nin devamında dış düşmanların Türkiye’ye yapacağı kötülükler anlatılıyor uzun uzun. (Bunu özümseyen bir zihnin, dış dünyanın düşmanlarla dolu olmadığına, “komşularla sıfır problem” sağlanabileceğine inanması ise zor gözüküyor.) Ama daha önemlisi, “iç düşmanlar”a dair söylenenler.
Hitabe, işin bu yönünü şöyle vurguluyor:
“Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
Dikkat edin “iktidara sahip olanlar”dan bahis var burada. Peki Türkiye’de 1950′den bu yana iktidara nasıl geliniyor? Tabii ki serbest seçimlerle…
Ama Gençliğe Hitabe’de seçim kazananların meşruiyetine dair tek bir ifade yok. Aksine, her türlü iktidar sahibine karşı gençlere yönelik bir uyarı var: “Dikkat edin, hükümet ülkeyi yabancılara satıyor olabilir!”
Peki ne yapacak böyle durumlarda Türk gençliği?.. Hitabe açıklıyor: “Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmak” için harekete geçecek. “Vazifeye atılmak”ta hiç tereddüt göstermeyecek.
Yani, mesela, 27 Mayıs öncesinde Menderes hükümetini devirmek için sokaklara dökülen ve orduyu “göreve” çağırarak darbenin yolunu döşeyen gençler gibi…
Yahut yine “ordu göreve” imaları ve kışkırtmaları ile son yıllarda temerküz eden “ulusalcılar” ve bunların bir adım ilerisine gidip eyleme geçen Ergenekoncular gibi…
Kısacası, Gençliğe Hitabe, askeri darbeleri ve Ergenekonvari oluşumları meşrulaştıran çok sorunlu bir metin. Demokrasinin d’sinden söz etmediği gibi, demokrasi düşmanlarına güçlü bir ideolojik zemin kazandırıyor.
Hitabe’nin en sonundaki ünlü cümle ise evlere şenlik: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Hem “Türklük etnisite değildir; sadece vatandaşlık bağıdır” diyeceksiniz, hem de her okulunuzun duvarında resmen biyolojik ırkçılık kokan böylesi “asil kan” vurguları olacak…
Olmaz… Ve böylesi gayrı-demokratik bir metni “milli eğitim”inin temeline koyan bir ülkede demokratik kültür gelişmez. Dolayısıyla, eğer Türkiye demokratikleşecekse, Gençliğe Hitabe, Atatürk’ün kendi siyasi şartları içinde ürettiği ama bugüne “yol gösterici” olamayacak tarihsel bir metin olarak kabul edilmeli, okullardan ve ders kitaplarından kaldırılmalıdır.
Ortak bir “milli metin” olarak İstiklal Marşımız zaten vardır ve yeterlidir. Ondan gerisi, evrensel ahlaki değerler, demokratik kültür ve özgür düşünce olmalıdır. ( Mustafa AKYOL )
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......