öncelikle israil-kürt ilişkisi ile ilgili olarak şunları söylemek isterim.
Iraklı Kürtlerin İsrail'le derinleşen ilişkileri, geçtiğimiz dönemde gündemi oluşturan konulardan biri oldu. Bu, Türkiye'yi rahatsız etmeye yetti ve İsrail'le ilişkilere yansıdı. Başbakan Erdoğan'ın İsrail'e yönelik "Filistin'e devlet terörü uyguluyor" biçimindeki sözleriyle başlayan ve son olarak "İsrail, Güney Kürdistan'da Kürt komando yetiştiriyor" iddialarıyla süren tepkilere İsrail'in cevabı sadece "yalan" oldu. Hatta TR'ye gelen IL Başbakanı Olmert'e randevu vermemeye kadar ilerledi.
Türk medyası ve siyasi çevreleri de, İsrail'in Iraklı Kürtlere ilgisini yeniymiş gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Stratejik bir müttefikin federe Kürt devletinin kurulmasına destek sunmasını hayretle karşılıyorlar.
Eğer Türkiye'den bazı çevreler, İsrail'in ırak kürtleriyle ilişkisini yeni duyduğunu söylüyorsa, bu koca bir yalandır. Çünkü 1995'te Kuzey Irakda PKK'ye yönelik operasyon haberindeki şu cümle Türk medyasına aitti: "Barzani'ye bağlı peşmergelerin, karada Türk tanklarının ve havada İsrail helikopterlerinin desteğinde PKK'yi temizleme harekatı başlattığı bildiriliyor."
O dönemde Londra, Ankara, Şarm El Şeyh ve Washington toplantılarında PKK'yi ezme karşılığında federe Kürt devletinin geliştirilmesi, ABD, Türkiye ve İsrail tarafından onaylanmıştır. Bunun gereği olarak, askeri alandaki Türk-İsrail işbirliği, 1996'da stratejik düzeye çıkarılmıştır. Bu ortaklık, öalanın Türkiye'ye tesliminde İsrail'in aktif rol almasıyla sürmüştür. İsrail'in Arap milliyetçiliği karşısında zorlandığı ve 1960'tan bu yana Kürtlerle yakın ilişki kurduğu ve bunu da Arap-Kürt çelişkisine dayandırdığı bilinmektedir. Kısacası İsrail'in Irak Kürtleriyle ilgisi, Türkiye'nin bilgisi ve desteği dahilinde kurulmuş, gelişmiş ve derinleşmiştir.
Gelelim filistin - israil mevzuuna,
31.12.2007 tarihli bir haber aktarayım bu konudaki bakış açım da belli olsun
"İsrail insan hakları örgütü B'Tselem tarafından yayınlanan raporda, "2007'de, öldürülen Filistinliler'in yüzde 35'inin hasmane olaylara karışmayan siviller olduğu" ifade edildi.
Öldürülen 373 Filistinli'den 131'inin, İsrail'e yönelik tehdit içeren hiçbir eyleme iştirak etmediği belirtildi. Raporda ayrıca 2006'da öldürülen sivil oranının yüzde 54 olduğu hatırlatıldı.
Raporda, bu yıl İsrail güçleri tarafından öldürülen Filistinli sayısının ise bir önceki yıla göre neredeyse yarı yarıya daha az olduğu işaret edildi. Raporda, 2006'da 657 Filistinli'nin öldürüldüğü belirtildi.
Bu yıl İsrail ateşiyle öldürülen Filistinliler'in büyük çoğunluğunun, Haziran ayında bir hafta süren kanlı sokak çatışmalarının ardından Hamas'ın kontrolü ele geçirdiği Gazze Şeridi'nden olduğu kaydedildi. "
2006'da hiçbir şekilde olaylara karışmayan 355 sivil öldürülmüş (totalde 657) 2007 de ise 131 sivi (totalde 373) yani %54 - %37 olarak öldürülen terörist/masum dengesinde bir azalma söz konusu. ancak bu 131 kişiyi geri getirmeyecektir. Bunu tutup da doğal seleksiyon gibi saçma bir açıklamayla örtbas etmeye kalkışmak ise açıkça kam emcilik demektir.
IL'in uygulamış olduğu şiddetin dayanağının olmadığını değil, olan bu dayanağa rağmen kontrolsuz ve aşırı güç kullanıldığını iddia ediyorum. Bu israil'in uygulamış olduğu şiddetteki dozun aşırılığının yanı sıra sivil-savaşçı ayırt etmeksizin eylemlere cevap verme stilinin de yanlışlığını vurgulamaktadır.
IL'in paranoyaklık hususunda TR'den geride durmak bi yana olabildiğince ve ulaşılamayacak derecede ileride olduğunun da kabulü gerekir... Özellikle binyıllar sonra ilk kez bir devlete sahip olmuş hatta bu devlete sahip olmadan önce 6 Milyon insanını fırınlarda, toplama kamplarında, gettolarda, sürgün yollarında kaybetmiş, tarifi zor bir şiddete maruz kalmış, dünya tarihinin en anlatılmaz soykırımını yaşamış ve bu soykırımdan sonra bir nebzede olsa kendini soykırımla anlatabilen ve kendine soykırımı devamlı hatırlatan bir ulustan bahsediyorsak, bu paranoyanın nasıl bir hal alabileceğinin tahayyülünü size bırakıyorum.