Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: EVRENİN BİR AMACI VAR MI? – 11 (SON)  (Okunma sayısı 3080 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 27, 2009, 10:02:46 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



HAYIR

Christian de Duve – Biokimyacı, Fizyoloji ve İlaç dalında 1974 Nobel ödülü sahibi


Her şeyden önce belirtmeliyim ki bu, çeşitli bilinmez sonuçlarla yüklü kapsamlı bir soru.

Bir “amaç” onu algılayan ve uygulama yetkinliğine sahip bir aklı öngörür. Öyle ise bu durum söz konusu aklın sahibinin, sadece evreni şu anki haliyle yaratmamış, başka bir evren yaratabilecekken var olanı özel bir nedenle yaratmaya karar vermiş olduğu anlamına gelir. Böylelikle soru neredeyse sonsuz güç ve özgürlüğe sahip olan, aynı zamanda da çok insansı bir süreç olan karar verme ve buna uygun hareket etme ile yolunda ilerleyen bir Yaradan inancıyla yüz yüze getirir. Bu haliyle, bu çok antropomorfik bir Tanrı görüşüdür.

Sorunun ikinci boyutu amacın arkasındaki hedef ile ilgilidir. Tanrı evreni bu haliyle yaratırken aklında ne vardı?...

Bu soruyu soranlar olarak kuşkusuz kendimizi hiç değilse Tanrı’nın hedefinin bir parçası olarak görürüz. “Antropik ilke” savunucularının belirttiği gibi, evrene ilişkin ilginç olan, yaşamın yeşermesini sağlayan ve yaşam ile birlikte de insan aklını üreten doğru fiziksel parametrelere sahip ortamın eksiksiz sağlanmış olmasıdır. Yaradılışa ilişkin0 bu antroposentrik yaklaşım tam olarak insanlığın evrimsel teorisi ile örtüşmemektedir.

Kişisel olarak, “amaç” teriminin sonuçları olduğunu kabul etmiyorum. Gerçeklere bağlı kalırsak ben, evrenin yaşamı ve aklı da yaratmış olan bazı kesin olayların olanaklı hatta olası olduğunu ama zorunlu olmayan bir oluşum olduğu açıklamasını yeğlerim. Bu gerçeği açıklamak için de “Tanrının aklı”nı araştırmak yerine, onu gerçekliğin anlatımı ve bu gerçekliğin doğasına yönelik sağlam bir ipucu olarak görürüm.

Çoğu bilim adamı ve filozof bu tarzı savunur. Örneğin Fransız biyolog Jacques Monod çağının büyük keşiflerini değerlendirdikten sonra 1970’de evrenin üzerindeki yaşam ve aklın bazı olasılığı düşük durumların sıra dışı birleşimleriyle oluştuğunu gösterdi ve büyük bir olasılıkla da bir daha asla yinelenmeyecek nedensiz bir yapılım olduğu sonucuna vardı. Monod, “Evren yaşama, biosfer de insana gebe değildi.” diyerek, “İnsan sadece şansı yaver gittiği için var olduğu bu görkemli evrende yalnız olduğunu sonunda anladı.” şeklindeki biraz da umutsuz bir sonuca vardı. Monod’nun çağdaşlarından bu görüşü paylaşan çoğu biyolog da, benim “olasılıkların kutsal öğretisi”  dediğim bu durumun yayılmasına yardımcı olmuşlardı.

O günden bu yana bilimin vermek istediği mesaj değişti. Günümüzde çoğu biyolog yaşamı ve aklı, değişimin sıra dışı ve olasılığı düşük ürünleri yerine, evrenin genlerine işlenmiş kozmik oluşumların bir sonucu olarak görme eğilimindeler. Ancak Monod’un görüşlerinin filozofik içeriği “multiverse” (çok dizeli) diye adlandırılan teoride yaşamaya devam ediyor.

İngiliz astronom Martin Rees ve Amerikan fizikçi Steven Weinberg’in de aralarında bulunduğu pek çok kişi tarafından savunulan, bugünlerde medya tarafından da popüler hale getirilen bu teoriye göre; evrenimiz aynı koşullara sahip olmayan pek çok diğerlerinin arasında rastlantısal yaşamın oluşmasını sağlayacak fiziksel değişmezlerin bulunduğu ve devamında da doğal akışıyla aklın geliştiği bir evrendir.

Böyle bir evrenin farkına varacak bir akla olan gereksinmeden dolayı da, o -olması gerektiği üzere- “multiverse”deki bilinme kapasitesine sahip tek evrendir. Bunun dışında onu özel yapan hiçbir şey yoktur.

Gene Monod’un dediği “rastlantıyla ortaya çıktığımız bu görkemliliğe” geri dönüyoruz. Fark, bizim evrende rastlantıyla ortaya çıkmamız değil varlığımızın nedeni olan evrenin “multiverse”in içinden rastlantıyla ortaya çıkmasıdır.

Daha önce açıkladığım nedenlerden ötürü ben bu görüşe katılmıyorum. Bana göre, yaşam ve akıl öyle anlamlı, sıra dışı bildirgelerdir ki, ne yazık ki pek çok evren onların var olması ya da olanaklı kılınabilmesi için gereken itici gücü sunamamaktadır.  Evrenimizin trilyonlarca diğer evrenin içinde kaybolup gidiyor olması, onun kendine özgü, özel karakterini yok edemez. Bunu ardında yatan “kesin gerçekliğin” ipuçları olarak görüyorum.

Bilim, kozmos, yaşam ve akıl gibi konuların ardında yatan, alıştığımız dünyamıza  indirgenemeyecek garip nesne ve kavramların gün ışığına çıkarılmasıyla bize bu gerçekliğin kapılarını açmıştır. Müzik, sanat ve edebiyat bu gerçekliğin duygusal ve estetik yönlerine yaklaşmamızı sağlar. Felsefe ve dinler ile etik ve mistik yönünün farkına varırız. Tüm bunların tek bir bildirgede bir araya kaynaşmasıyla da sevgi kalplerimizin derinliklerine akar.

Dikkat edildiği üzere bu bakış açısında bir yaratan gereksinmesi için mantıklı bir gerekçe yoktur. Tanım bakımından yaratanın kendisi zaten yaratılmamalıdır; şayet Rus Matruşka bebekleri gibi yaratılandan yaratılan, birbirinden türeyen sonsuz bir döngünün parçası değilse… Fakat öyleyse, neden yerine geçiş?... Neden olmayan bir yaratanın çalışmaları yerine yaratılan evrenin ta kendisi olmasın?...

Sanırım sormaya değer bir soru.

*********

Böylece, John Templeton Vakfı tarafından yapılmış olan araştırmaya kimi bilim adımlarınca verilmiş yanıtları içeren bir derlemeyi size sunmuş bulunuyorum.

Burada yapılması gereken asıl doğru iş, tüm bunların üzerine herhangi bir yorum yapmamaktır çünkü bu sadece bir aktarma çalışmasıdır.

Ancak belki de bu soru biraz yanlış sorulmuştur. Biraz yanlış sorulduğu içindir ki belirsizliklerle ve farklı yönlere çekmelerle dolu yanıtlar alınmıştır. Kim bilir,  belki öyle değil de “Evrende bir amaç var mı?” diye sorulmalıydı. İşte o zaman belki kimi yanıtlar yine böyle olur ama bambaşka yanıtlar da verilebilirdi.

Kuşkusuz din adamları ile belli dinsel dogmalara inananlar her iki soruya da bilim adamlarından farklı yanıtlar verebilir. Ancak o zaman konuyu forumun bu bölümünde değil başkasında, örneğin “Dinsel Felsefe” bölümünde incelemek gerekirdi. Burada sadece bilim adamlarının görüşlerinin derlenip toparlanması öngörülmüştü. Elbette isteyen, konuyu başka bir bölümde de irdeleyebilir.

Bitirdim.

Sevgiler.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
3404 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 07:21:50 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
3294 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 07:27:34 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
3653 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 07:37:37 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
3435 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 07:46:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
3564 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 07:55:54 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
3412 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 08:02:52 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
4355 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2009, 08:05:11 ös
Gönderen: Prenses Isabella
5 Yanıt
5043 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2016, 02:11:01 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
2744 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 26, 2009, 08:23:52 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3191 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 26, 2009, 03:40:32 ös
Gönderen: ADAM