Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Yaşadığımız Toplumda mazlumları sevdikmi?  (Okunma sayısı 2051 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 13, 2008, 08:42:17 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Kendimizi ne kadar mazlumperver  ola­rak tanımlasak da aslında güce tapma huyumuzun daha baskın olduğuna dair pek çok emare var.

Okulda sınıf başkanları sınıfın en mazlumların­dan değil, en güç­lülerinden seçilir hep... Topu olan çocuk, mahalle ma­çında daima santrafor oynar. Ho­calar en çok mazlum talebelere yük­lenir, talebeler de en çok mazlum hocalara...
"Mazlumun ahının aheste aheste çıkacağına" inanılsa da "güçlünün ahı daha seri çı­kacağından" çoğunlukla daha korkutucudur.
O yüzden mazluma acınır, ama sahip çıkıl­maz.
Halkın mazlum sempatisine örnek olarak sıkça tekrarlanan Menderes vak'ası, iddia edi­len şeyin tam tersine örnektir aslında...


27 Mayıs'ta halk (tarih boyunca yüzlerce örnekte gösterdiği "kadirşinaslığı" tekrarlayarak) "mazlum"u anında damgacının altında terkedip, müdahalecilere alkış tutmak için meydan aramaya koyulmuştur. Daha sonraki darbelerde de bu huyunu yinelemiş, 12 Mart'ta asılan Deniz'lerin, 12 Eylül'de tutuklanan Ecevit'lerin, Demirci'lerin gözünün ya­şına bile bakmamıştır.
Haa vefakârdır, o ayrı...
Doğrusu vefa, en gelişmiş duygularımızdan biridir; ama bu, galiba biraz da mazluma attığımız kazıklar karşı­sında hissettiğimiz vicdan azabını dindirmenin bir yolu­dur. Demirel sürgünlere gönderilirken kılını kıpırdatma­yanlar, sürüldüğü yerde onu gizliden gizliye peynirle süt­le besleyerek sinsice özür dilerler.
"Arkanda olamadık, idare et. Durumu biliyorsun. İlerde görüşürüz. O arada sen beslenmene devam et" mesajıdır bu...
Oysa vefa ayrı şeydir, haksızlık karşısında mazlumdan yana olmak ayrı...
Birincisinde ezik bir vicdan azabı vardır; ikincisi bilinçli bir tepki gerektirir.
Toplumsal bilincin yeterince palazlanmadığı topraklarda, iktidar sevdası (daha doğrusu iktidardakilere duyulan sevda) daha ağır basar.
Evde otoriter ana babaya "saygı"yla baş­lar bu alışkanlık, sınıfta öğretmeni, mahallede bekçiyi de içine alarak basamak basamak yük­selir ve en üst katmanlarda tapınma derecesi­ne çıkar.
Tırmanılan her basamakta yan yana maz­lumların sırtları dizilidir.



Ocak 13, 2008, 08:45:12 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Bir anket yapılsa halkın "vur başına, al ek­meğini" türünden mazlumlardan hiç de hazetmediği çıkacaktır ortaya... Mazlum karşısında geçerli davranış türü, hafif bir "Bırak şu sünepeyi, zaten Allah vurmuş" havasıdır. Körfez kri­zinde üç kuruş için komşu Saddam yerine uzak amca Sam'dan yana olmamış mıydık?

Gol yemiş kaleciye, seçim kaybetmiş lidere, kaza yapmış sürücüye, kötü yola düşmüş kadı­na pek iyi gözle bakılmaz buralarda... "Zavallı­nın ne derdi vardır kimbilir" denmez; kaleci il­le de adi heriftir, lider hımbıl, sürücü kör, kadın pisliktir...
O yüzden "gücü gücü yetene" deyişi ve "Ne utanmaz köpekleriz / kimi görsek etekleriz" şiiri bizi daha gerçekçi yansıtan işaret­lerdir.
Şiirseverlere ve mazlumu oy­nayarak bir siyasal kariyer hazır­layanlara önemle hatırlatılır. ;)



Ocak 23, 2008, 01:22:40 öö
Yanıtla #2

Shemuel biliyorsun çağlar boyu tek kişinin emrine uymuş bir topluluğun bu adetinden kolay kurtulması beklenemez. Bugün sosyal ve siyasal çözüm öneren herhangi biri keşke Atatürk yaşasaydı keşke Fatih gelseydi şu dirilseydi falan filan der. Kimse zayıfları hatırlarmak dahi istemez.

Güce hayranlık bizim toplumumuzda nedense daha bir baskın o yüzden ezilenin yanında olduğumuzu söylesek de bu koca bir yalan. Hatta düşenin dostu olmaz, her koyun kendi bacağından asılır tarzı atasözlerimiz de aslında bunun bir gelenek olduğunu gösterir.

82 anayasası mesela. %90la kabul edildi biliyoruz bu bir stockholm sendromu değil mi şimdi? Orda hayır diyen azınlık belki mazlumları seviyordu ya da mazlumun ta kendisi onlardı.
ars longa, vita brevis...