Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: 5 tanrı Büyücü Merlyn’in 21 Dersi kitabından alıntıdır.  (Okunma sayısı 1639 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 06, 2016, 02:06:34 öö
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 15
  • Cinsiyet: Bay

…Bana uzak ve güzel görünüyorlardı;hafif ve neredeyse sis veya bulut gibi biçimden yoksundular.Ardından sol trilitondan,orada duran varlık ileri çıktı ve katı bir şekilde biçimlenmeye başladı.Ortaya çıkan,beyazlara bürünmüş,her tarafı renkli çiçeklerle süslenmiş bir kadındı;saçı uzun ve altın sarısıydı,kolunun üzerine besili,beyaz bir kuzgun tünemişti.
‘’Bu kılıkta Branwen olarak tanınırım.’’ Diye belirtti kadın yavaşça genç ve ahenkli bir sesle.’’Büyüyen Altın Bakire Prensesi.Doğumun,büyümenin ve zamanı gelene kadar saf kalan her şeyin prensesi.Beni kutsanmış Bran’ın kız kardeşi olarak tanıyor olabilirsin,ancak çağlar boyunca birçok biçimde görüldüm.Birçok kişi beni kahkahanın ve yaşamın prensesi olarak adlandırdı.Anu,Afrodit diye çağırdılar beni,Al-la,Venüs,İştar,Artemis,Blodeuweld ve Diana ve kim bilir başka kaç isimle?Bir tarlada kaç tane tomurcuk vardır?Ardından taşına geri döndü.
Sonra bir ikincisi çıkıp birincisinden çok farklı bir kadının görüntüsünü aldı.Çok hoş,ihtişamlı ve gururlu görünüyorlardı.Güzelden ziyade hoştu,sim rengi ve kırmızı giysiler içindeydi.Koyu kahverengi uzun saçları alnının etrafında örülmüştü ve boynunda ışıldayan gümüşten bir kısrak biçiminde işlenmiş bir pandantif asılıydı.
‘’Ben Eponayım.Dolunayın Ana Kraliçesi ve demin gördüğün kız kardeşim gibi benim de dünyada birçok simam var.Batı denizlerinin ötesinde Kızıl Ada’da bana Bambha derler,aşkın ve savaşın patronu ama aynı zamanda benArianrhod’um,Hestia,Tiamat ve Hera’yım,Raka,İsis veya Meryem…Rhiannon,Al-Uzza,Brigfid,Persefon;farklı yüzlerin altında aynı yürek!Hafifçe başını eğdi ve geriledi.
Ortaya çıkan üçüncü biçim diğer ikisinden öylesine farklıydı ki,sanki içten gelen bir tiksinti (belki de huşu) ile Manred’den kırış kırış yaşlı bir kadın biçiminde çıkan şekilden uzaklaştım.Tamamen siyahlara bürünmüş yaşlı kadının üzerinde paramparça pelerin ve şallardan oluşan ve gerçek biçimini saklayan bir yığın vardı;ama yüz hatları kemikli ve keskindi,teni zaman içinde harap olmuş bir yüzün üzerinde koyu ve gergin şekilde duruyordu.Sırtı yaşından dolayı kamburlaşmıştı,ama üzerindeki yuvarlak yüzlü ve yaşlı kadının görüş zorluğunun yerine geçen keskin gözlü büyük bir baykuş duruyordu.Saçlarının bir zamanlar ne renk olduğu tahmin edilemiyordu ama gözleri derin ve berraktı,mezar kadar kara yine de bilge.Yaşlı beden titrek ama kontrollü bir adımla bize yaklaştı.Anında diğer iki kraliçe yardım için iki yanına geçtiler ama ihtiyar onları kolunu sallayıp uzaklaştırarak devam etti.
‘’Sen evlat,bana içinden nasıl geliyorsa öyle seslenebilirsin.Belki ihtiyar veya kocakarı diye,hatta acuze yada cadı.Hangisi uygun geliyorsa,ama dikkatli ol;bazıları benim bir kraliçe olduğumu söylerler.’’Saklı Ayın Kraliçesi’’ veya ‘’Gecenin Ulu Rahibesi’’
Bazıları benim diğerlerinin anasının kızlarından daha yüce olduğunu söylerler.
‘’Macha mı?Freya mı?Kali,Manah yoksa Gaia mı?Hayır mı bu isimlerimden hiçbirini bilmiyor musun?Amunati,Hekate .Hadi ama hafızam artık o kadar da iyi değil.Ah evet şimdi buldum sanırım.Belki beni Kerridwen adıyla tanıyorsundur.Ben de öyle düşünmüştüm.Beni zamanla daha iyi tanıyacaksın evlat gerçekten de öyle zira ‘’zaman’’ benim bölgemdir.Zaman ve tüm insanların son yazgısı.İster prens ister köylü olsun.Hiç fark etmez.Yaşlı kraliçe yerine kendi zamanına döndü.Her şey onun hizmetindeydi.Yarattığı huşu ve saygıya gerçekten hayret ettim ve belki de görünüşüne rağmen içlerinde en kraliçenin o olduğunu düşündüm.
Sonra başka birisi öne çıktı öyle uzak ve farklıydı ki,gözlerim büyülenmiş gibi oldu.Sıradan yabanıl tuhaf bir adamdı.Uzun boylu,inceydi hayvan derisi ve kürklerinden kaba ama iyi yapımlı bir tunik giyiyordu.Omuzlarının çevresine yere kadar uzanan muhteşem bir kürk pelerin asmıştı.Karmakarışık saçlarının üzerinde geyik boynuzlarından bir şapka vardı.Her biri yedi çatallı geyik boynuzu sanki onunla doğmuş gibi adamın alnından yükseliyordu.
İnsan sesinden ziyade bir hayvan hırlamasıyla,’’Selam Artos Ayı’’ dedi.’’Hayvanların Tanrısı,seni ormanın derinliklerinden selamlar.’’
‘’İyi bir dosttur ayı ve cesurdur.Seni bu isimle çağırmanın ilk benim aklıma geldiğini biliyor musun?Yanındaki büyücü eğitmene sor, o da bunun doğru olduğunu söyler.Ayrıca ormanda iyi bir dosttur o.Şu Druidler iyi bir kabile ama insan tarzı kibarlıkları unutuyorum değil mi?Bir ormanın yaratıklarının böyle inceliklere gereksinimleri yoktur.Terbiye,kurallar ve bunun gibi şeylere o yüzden bizi bağışla.Dünyamda kış Tanrısı olarak tanınırım.Yılın karanlık yarısının hakimi.Bölgem en derin vadi ve karanlık indir.Ama sen Artos sen Meşe Adamlarla (Druidlerle) dolaşıyorsun değil mi?Onlar beni daha çok Kernunnos diye çağırırlar:’’Ormanların Vahşi Avcısı’’ ‘’Yeşil Adam’’,Samhan yada sadece ‘’Boynuzlu Kernos’’ diye.Başka isimler de var hem de pek çok,zira insanlar her zaman toprağa yakın olmuşlardır ve bundan dolayı da diğer tanrılardan ziyade benim yüzüme aşinalardır.Ama Efendi Merlyn ‘in de bildiği gibi,bu tür şeylerde hafızam iyi değildir.İstersen sor ona!
Sertçe meşe asasını kaptı ve yerlere meşe palamutları saçarak uzaklaştı.
Sonra bir süre ne bir hareket ne de bir ses oldu;tanrılar kıpırdamadan durdular.Birdenbire Merlyn kolumu çekiştirdi ve trilitonlardan sonuncusuna götürdü beni.Diğerleri gibi başka bir şeklin biçimlenmesini bekliyordum ama bunun yerine,ışıldayan beden kör edici bir beyazlıkta bir ışık halini aldı ve ben kör olma korkusuyla elimi gözlerime kapayana dek yoğunlaştı.
‘’Ejdarhaların Arthuru!’’ diye seslendi bir ses yukarıdan ve elimi gözlerimden çektim.Soluğumu tuttum ve gözlerimi yukarıya doğru bayağı bir mesafe taradım.Yukarıda bir dev duruyordu.Hepimize iki boy yukarıdan bakan altın bir dev;Omuzları dikilitaşların en üstününden bile çok üstteydi.
‘’Gel gözlerini alıştır beni daha iyi tanı!Daha önce Güneş’in bir benzerini görmüş müydün?’’ Sesi güçlü fakat neredeyse erkekliğe yeni adım atmış bir oğlanınki kadar hafifti;güneş ışığı ve türkülerle dolu tenor bir sesti bu.
Başka her yönden de iriliği kadar etkileyiciydi.Zırhı Kelt Tarzına uygundu,ama ışıldayan altından dövülmüştü ve başında altın bir başlık vardı.Teni beyaza yakın krem rengiydi,saçları kızıldı.Ayaklarında kuş kanadına benzer beyaz sandaletler vardı.Elinde daha önce bu kadar güzel işlenmişini hiç görmediğim altın bir mızrak tutuyordu.
‘’Ejderha Efendisi!’’ dedi.’’Batı’da Güneş doğdu ve ben buradayım!’
Ardından şu Englyn’i söyledi.
İki kıyı arasında büyüyen meşe,
Gök ve tepeler karardı!
Yaralarına bakarak diyemez misin ki?
Bu Lleu’dur?
Tepelerde büyüyen meşe
Yağmurdan ıslanmaz mı?En şiddetli fırtınalarda
Sırılsıklam olmadı mı hiç?
Dallarında Lleu Llaw Gyffs’i taşır.
Uçurumların aşağısında büyüyen meşe,
Kendi açısından heybetli ve kudretli!
Söylemeyeyim mi doğruyu?
Lleu’nun aranıza geldiği hakkında?
Hemen önümde kimin durduğunu anladım,çünkü bu ozan dizeleri çok eskiydi;Tintagel’de kucakta dolaştırılan bir çocukken bile,bu şarkının hem ozanlar hem de rahipler tarafından söylendiğini duymuştum.
‘’Demek beni tanıdın!’’Tanrı bir gülümsemeyle ışıldadı.’’Nasıl tanımazdın?Sen ki Kutsal Ateşin Meşe Koruyucularındansın!Aslında,bu toprağın halkının içinde durduğumuz bu küreyi yaratmalarının nedeni benim göklerde gidiş gelişimi takip etmek içindi!O zamanlar bazıları bana Yunanlılar gibi Apollo derlerdi.Bazen de Hermes veya Merkür.Daha sonraları da Romalılar gibi Mithras,Herkül,Ra-Tammuz.Güneşin göklerde dolaştığı sayıda ismim var.Ama (altın mızrağını göğe doğru kaldırdı) ben her zaman aynıyım.O’nunla birim!
‘’Sen Ejderha Efendisi beni ‘’Altın Boruların Lleu’su’’ yada ‘’Uzun Kollu Lugh’’ olarak tanıyorsun.Ama ben sadece Güneş’in bir yansımasıyım.Tanrının Gözü yani biz beşimiz de,Tek Tanrı’nın ‘’Ötede Yaşayan’’ın farklı yüzerinden başka bir şey değiliz.Bu şekilde dünyalar birbirini vücuda getiriyor.Abred,Gwynedd’i,o Ceugant’ı.Böylece biz beşimiz yalnızca Tanrının Habercisiyiz,paha biçilmez bir mücevherin beş yüzüyüz ve tek olarak parlıyoruz!
Hic est Arcturus,Rexque Futurus!
Tanrı bedeni yeniden kör edici bir ışık küresi halini alarak triliton’un yanındaki esas yerine döndü.Ardından,hep birlikte beş kişilik grup sunağa ilerledi ve bir ellerini yüzlerine koydular.
‘’Artık Tek’in Varlığını Hisset!’’ dediler bir arada…