Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Sümerlerin Anavatanı  (Okunma sayısı 5867 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2007, 07:01:01 öö



Türkiye'nin ilk sümerologlarından Muazzez İlmiye Çığ, Sümerler'in vatanının Orta Asya olduğunu belirterek, "Nuh Tufanı'nın da aslında Türkmenistan ve civarında meydana geldiği, jeolojik ve arkeolojik çalışmalarla kanıtlanıyor" dedi.

Pek çok kültürde yer alan ve yıllardan beri nerede meydana geldiğiyle ilgili pek çok tez ortaya atılan Nuh Tufanı ile ilgili son tez, Türkiye'nin ilk sümerologlarından olan 92 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ'a ait. 1940 yılında Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde 33 yıl boyunca Sümer tabletlerini inceleyen Sümerolog Çığ, Nuh Tufanı'nın ilk kez Sümer tabletlerinde yer aldığını hatırlattı. Jeolojik, arkeolojik kanıtlar ve Sümerce ile Türk dillerindeki benzerliğin Sümerler'in vatanının Orta Asya olduğunu gösterdiğini belirten Çığ, Orta Asya'da 20 bin yıllarından itibaren ısınma dönemiyle 12 bin yıllarında buzulların erimeye başladığını belirtti.

Çığ, "Pek çok araştırmacının kanıtlarına göre, büyük buz göllerinden taşan tatlı sular büyük taşkınlara yol açtı. İnsanlar gemiyle oralardan uzaklaştı. Ancak bu insanlardan bir kısmı tekrar ülkesine döndü. Tarımı, hayvanları evcilleştirmeyi, çanak-çömlek yapmayı, tanrı inancını öğrendiler. Ama tufandan sonra Orta Asya'da büyük kuraklık başlayınca, halkın bir bölümü Mezopotamya'ya yöneldi. Güney Mezopotamya'ya önce Sümerliler'in ataları olarak düşünülen Ubeytliler, daha sonra Sümerliler geldi" diye konuştu.

Sümer yazılı belgelerinde geçen birçok kelimenin Türkçe olduğunun kanıtlandığını belirten Çığ, "Sümerler, Güney Mezopotamya'ya yerleşince bildiklerini daha da geliştirdiler. Dillerine göre bir yazı icat ederek her istediklerini yazacak duruma geldiklerinde ise daha önce bulundukları Orta Asya'da meydana gelen bu büyük taşkınlıklardan kalan anıları da yazıya geçirdiler" diye konuştu.

Çığ, 1800'lü yıllarda kazılardan çıkan bir tablette tufanla ilgili bilgilerin yer aldığını kaydederek, daha sonraki yıllarda ise Akatca yazılan bir tufan öyküsünün daha bulunduğunu söyledi. Çığ, "Bunlar Akatca yazıldığı halde tanrı adları Akatca olmadığı için bunun Sümerler'den gelen bir öykü olacağı anlaşıldı. Tablet çok kırıktı ama yine de bir tufandan söz edildiği anlaşılıyordu" şeklinde konuştu.
Araştırmacıların yıllardan bu yana Nuh Tufanı'nın nerede meydana geldiğini araştırdığını kaydeden Çığ, birçok tezin ortaya atıldığını söyledi. 1990'lı yıllarda Sümerler'in yazdığı tufan olayının Karadeniz'de meydana gelmiş olabileceği tezinin savunulduğuna dikkat çeken Çığ, şunları söyledi:

"İddiaya göre, son buzul çağından sonra eriyen buzullarla 100 metre kadar yükselen Akdeniz ve Marmara Denizi'nin suları, İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e boşalmaya başladı. Bölgede yaşayanların büyük bir kısmı sulara gömülürken, bir kısmı da teknelerle canlarını kurtarabildi. Tufanın Karadeniz'de olabileceği tezine sıcak bakmıştım ancak olayın Sümerler'e geçiş varsayımı beni pek tatmin etmemişti. Çünkü bu büyük olayın etkisinin Sümerler'e gelinceye kadar, Karadeniz'in etrafında ve Anadolu'da yaşayanlar arasındaki söylencelerde izlerinin bulunması gerekiyordu. Okuduğum kitaplar, araştırmacıların çalışmaları ve yaptığım incelemeler sonunda jeolojik bulgular, anlatılar, arkeolojik kazılar ve dillerdeki benzerlik Nuh Tufanı'nın Orta Asya'da Türkmenistan ve civarında olduğunu anlatıyordu."


"HER KÜLTÜRDE BÜYÜK BİR TUFAN ÖYKÜSÜ VAR"

Hemen her kültürde büyük tufan öyküsünün bulunduğunu hatırlatan Çığ, Hint ve İran kültürünün aksine Türkmenler'de Nuh Tufanı'nın farklı olduğunu söyledi. Türkmen efsanesinde tufanın olacağının Noma adlı bir adama bildirildiğini belirten Çığ, "Buna göre, Noma'ya gemi yapması bildirdi. Noma gemiyi yaptı. İçine üç oğlunu ve her hayvan türünden bir çifti aldı. Ve tufan başladı. Gemi yüzerken, gök ve sudan başka bir şey görünmüyordu. Sular çekilmeye başlayınca, dağların tepeleri göründü ve gemi Çomgaday ve Tuluttu dağlarına oturdu. Kazak tufan efsanesine göre ise Türü-İlkler'in yaşadığı Turan Ovası'nın, ademoğullarının işledikleri günahlar yüzünden sular altında kaldığı anlatılıyor. Buna göre Nuh, Aral Gölü'nün doğusunda bir gemi yaptırarak kendisine inanlar ve hayvanlardan birer çift aldı. Gemiyle Aral ve Hazar denizlerinden geçip Cudi Dağı'na kondu" dedi.

Tufan öyküleri içinde Türkmen ile Sümer öykülerinin çok yakınlaştığını ifade eden Çığ, "Türkmen efsanesinde tufan olacağını haber veren şahsın adı Noma. O da Nuh'u hatırlatıyor. Nuh adı etimoloji bakımdan hiçbir dile uymuyor. Nu sözcüğü sadece Türk ve Sümer dillerinde insan anlamına geliyor" diye konuştu.
Bugüne kadar 16 kitap yazan Muazzez İlmiye Çığ, Orta Asya'nın bozkırlar, yaylalar, dağ silsileleri ve çöllerden oluşan bir alan olduğuna dikkat çekti. Bölgede Türk kavimlerinin yaşamış olması nedeniyle 'Türkistan' adıyla anıldığını ifade eden Çığ, Sümer-Orta Asya Türk bağlantısının en belirli kanıtlarının Türkmenistan'da bulunduğunu söyledi.

Altın Tepe, Marguş ve Part kazılarda ortaya çıkan kalıntıların Sümer'dekilere benzediğini belirten Çığ, sözlerine şöyle devam etti:
"Mesela pişmemiş topraktan, taştan, kemikten yapılmış keçi, koyun, boğa gibi hayvan figürleri, özellikle kadın figürleri Sümer'dekilerle aynı. Sümer'de dağ keçisi olmadığı halde onun resmini yapmaları da bu bağlantıya bir kanıt. Ayrıca Sümer ur kral mezarlarında bulunan boğa başının benzerinin Türkmenistan'da olması, Sümer keramiklerinin üzerindeki desenlerin Türkmen keçelerinde de bulunması hayli ilginç. Sümer'de taş, altın, yakut gibi malzemenin olmamasına rağmen bunları kullanmaları, bu malzemeleri daha önce bildiklerini ortaya koyuyor. Bu gösteriyor ki bu malzemeler Türkmenistan'da bol bol var. Ayrıca Sümerler kendilerini 'Karabaşlı' olarak nitelendiriyordu. Belki de bu tanım bir Türk boyu olan 'Kara Kalpaklı'yı anlatıyor. Sümerler'deki Ur, Uruk Mari, Nuzi, Aratta gibi şehir adlarının benzerleri Türkmenistan ve Azerbaycan'da da var. İlk kubbeyi Sümerliler yapmış. Türkler'in de çadırlarını kubbe şeklinde inşa etmeleri çok yakın bir benzerlik."

Sümerce'de kelime köklerinin Türkçe'de olduğu gibi tek heceli olduğuna dikkat çeken Çığ, "Köklere ekler konarak yeni kelimeler oluşturuluyor. Cümlelerde özne başta, eylem sonda geliyor. Sümer'de tanrı anlamına gelen 'dingir', Türk lehçelerinde tingir, tengir, tengri, tenri ve bugünkü Türkçe'ye tanrı olarak ulaşmıştır. Araştırmacıların Sümerce'deki ve Türk dillerindeki kelimeleri eşleştirmeleriyle her iki dilin ortak yanları olduğu ortaya konuldu" diye konuştu.


Nisan 26, 2007, 12:31:07 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Sümerler özbeöz Türk'tür ve dönemin şartlarına göre oldukça uygar yaşayan bir topluluktu ve bunuda kendilerine yediremeyen batılı tarhçiler ısrarla Sümerler'in Türk olmadığını söylemektedirler. Bilgiler için teşekkürler. ;)

Saygıyla!..