Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?  (Okunma sayısı 21989 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 15, 2009, 01:58:52 ös
Yanıtla #20

Bilgelik, insanın kendini ve içinde yaşadığı evreni iyi anlamasıyla, sınırları ve olanaklılıkları bilmesiyle elde edilen bir şeydir.

Zaten yazınızın özünü bu düşünce vermektedir Sevgili Popperist; sınırlarımızı bilerek bu doğrultuda hareket etmemiz, bize tanınan olanakları en iyi biçimde kullanmaya çalışmamız, bize olabildiğince rahat ortamlar sunmaktadır. Asla bundan kastım geniş imkanlara sahip olma isteği değildir çünkü insanoğlu neyi bildiğini öğrendikten sonra ne yapma bilinciyle hareket ettiğinde elindeki kısıtlı imkanlar dahi olsa onu en iyi biçimde değerlendirip çok güzel imkanları yaratabilir düşüncesindeyim, oysa bazılarımıza verilen çok geniş imkanlar ne yazıkki ya bu düşünce yoluyla hareket etmeleri sayesinde ya da elindekilerin değerini bilmeden yaşayarak çok çabuk kaybetmelerine yol açarak- bazılarının ise bunları kendini geliştirme - Insanlığa yarar getirme biçiminde kullanmayıp başkalarının üzerinde kötü emellerini gerçekleştirme yoluyla davranmaları kendilerine çok şeyi kaybettirdiği asıl kötülüğü de bu sayede kendilerine yaptıklarını farketmeleri kaybedilmesi sonucunda anlaşıldığında ortaya çıkmaktadır.

Demem şudur ki, ne yaparsak yapalım ister bu yaşamda ya da diğer yaşantılarda bulunalım, özellikle bu dünya planında yaşamanın ne kadar önemli olduğunu da vurgulamak istiyorum: şuanki bulunduğumuz boyut itibariyle bir imtihan ve sınanma özelliğini taşıması nedeniyle özünde Evrim ve Tekamül'ü içeren bir yaşam şeklinin de varolması, kişinin neleri kazanabileceği, neleri kaybedebileceği gerek kendi yaşamlarımızda gerekse başka yaşamlarda görüebildiğimiz üzere ve bunların hepsine direkt ( yaşanılan )  ve dolaylı ( başkalarının yaşadıkları ) 'deneyim ve tecrübe' dediğimiz bu güzel durumla birçok şeyi irdeleyebildiğimiz, üzerinde durup düşündüğümüz anda bizlere birçok alternatifler sunan, neyi ne şekilde yapmamız gerektiği hususunda bizleri yönlendiren bir tür çalışma mekazizması gibi bir sistem dahilinde yürütümesi neredeyse doğayla bütünleşmiş derecede dünyayı kapsayan bir metot şekli olarak algıladığım tuhaf bir döngünün olduğunu bu şekilde anlayabildim. Ama görünen odur ki, bunun her zaman için fayda getirdiğini, etme bulması dünyası olarak gördüğümüz ve kimsenin yaptığının yanına kar kalmaması işleyen bu çok güzel evrim sistemi sayesinde oluştuğunu farkettim. Sistem o kadar çok güzel ayarlanmış ki kişinin ne yaptığı ve ne yapabilecekleriyle ölçülen ve karşısına aynı şeyleri ister iyi anlamda ister kötü anlamda karşısına çıkartan ve bir sınav mahiyetinde sunup, kişiyi bu şekilde bir eğitime tabi tutulmasından kaynaklanıyor, düşüncesindeyim. Bana göre yapılması gereken şu, bulunduğumuz boyutun iyisiyle kötüsüyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla herşeyi yaşayarak tabi yaşamamız gerekenleri kastediyorum ( buradan asla kendi yaşadıklaırmızın ya da yaşamamız gerekenlerin dışına çıkarak zamanımızı boş ve geçerliliği olmayan şeylerle uğraşmamız gerektiği yönünde bi durumun anlaşılmasını istemem ) bundan iyi ya da kötü anlamda bir ders çıkarıp, hatalarımızın farkına vararak neyin faydalı neyin boş neyin bizleri ilerteci faktörleri içerdiğini anlamamız ve idrak etmemizdir. Unutulmamalıdır ki, sınav kağıdımızı doğru seçenekleriyle işaretlememiz hem bir zaman kaybına mahal vermicek biçimde teşkil etmekte hem de daha üst sınıflara geçmemizde bize bir hayli kolaylık ve avantaj sağlamaktadır, diye düşünüyorum.    
« Son Düzenleme: Ağustos 15, 2009, 02:04:04 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 15, 2009, 02:48:34 ös
Yanıtla #21

Sayın Isabell ve Ceycet, inceliğiniz için ben de size teşekkür ederim. En çok zorlandığım şeylerden biri de bir tebriğe layıkıyla karşılık vermektir. Ben bunu pek beceremiyorum, ama anlaşılmak güzel bir şey.

Alıntı
Realitenin kabullenebilmesi serüveninde bizleri en çok zorlayacak olgunun,değiştirilemeyecek olanlarla,değiştirilebilecekler arasındaki farkın idraki olduğunun da bilincindeyim;bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.Değiştirilemeyeceklerin kabulü için gereken huzur un önündeki en büyük engellerin ise,"nefs"imizin ve kişiliğimizin oluşturduğu" eşik"lerden müteşekkül  olduğunu,bunlarla başetmeyi öğrenmedikçe de bu yolda mesafe kat etmenin ve gerçek anlamda kabullenmelerin kabullenebilmesinin mümkün olamayacağına inanıyorum.

Değiştirilemeyecekler arasına, evrendeki kanunlar ve insanın kanunları girer. Yer çekimi kanununu görmezden gelerek, aya gidemezdik. Birinci kısım, yani "evrendeki kanunlar" kısmı, çok rahat anlaşılır. Bu, fen bilimlerinin alanına giren bir şey, ancak bir çılgın bu kanunları göreceli görebilir. İkincisi, insanın kanunlarıdır. Bu, insanın dünyanın neresinde olursa olsun değişmeyecek eğilim ve karakterine işaret eder. Tabii sağlıklı bir insanın. Bu kanunlar arasında en üstünü ve zaten hepsinin kapsayıcısı "yaşama arzusu"dur. Yani insanın hayatına verdiği önem. Birincisine fen bilimleri dedik, bu kanunların keşfi çok zahmetli olsa da, bir kere bulundu mu artık kolay kolay değişmez. Ancak ikincisi, sosyal bilimlerin alanına girdiğinden, insanlar bu kanunlar hakkında ihtilaf içinde olabiliyorlar. Birinin kabul ettiğini, diğeri kabul etmeyebiliyor. İnsana dair bir başka kanun, insanın "öz saygı" ihtiyacı içinde olmasıdır. Bu ihtiyaç çok kutsal bir ihtiyaçtır ve insanı bir şeyler üretmeye, çalışmaya sevk eder. Bir diğeri "tutarlılık ihtiyacı"dır. Çelişkiye düşmek, çağın insanının en büyük korkusu olmalıdır. (Olmalıdır diyorum, çünkü herkes bunun farkında değil. İnsanlar daha çok, çelişkiye düştüklerinde, çeliştiklerini inkar etme yoluna gidiyorlar. Bunun da bir çok sebebi var. Başka bir başlığın konusu olabilir).

Nefis derken Ceycet, bunu olumsuz bir ima olarak algıladım. Nefis, bizim islam kültüründe, ve batıda anlamını sonradan bulduğu karşılığı olarak "ego" yine batıda, genellikle "kötü, kaka, pis" bir şey olarak değerlendirilir. Ben, bunun doğru olmadığına inanıyorum. İnsanın nefsi, onun aslında arzularıdır. Ama insanlar düşünmeden bu arzularını tatmin yoluna gittiklerinde ortaya gerçekten iğrenç şeyler çıkıyor ve insanlık sürekli bunları gözleyerek, nefsin, veya egonun kötü olduğuna kanaat getiriyor. Kibir mesela, bir nefis dürtüsüdür. Hangi insan tabiatından kaynaklanır? Bence yukarıda söylediğim "öz saygı arama" dürtüsünden. İnsan, kendini değerli görmek ister. İnsan, onay arama peşindedir. Ben bu onay arama dürtümü, kendimi değerli hissetme dürtümü, ortaya bir şeyler koyarak tatmin etmeliyim. Ortaya hiçbir şey koymadan bu arzuyu doyurmak kötülük doğururken, ortaya bir şeyler koyarak bu arzuyu tatmin etmek meşru bir nefis tatminidir. Burada bir ölçü var. Yine seks arzusu, insanın temel bir eğilimidir. Peki kötü müdür? değildir. Ama bunu meşru olmayan yollarla doyurmaya çalışmak, insanı çürütür. Seks arzusu, eğer olumlu yollarla tatmin edilebilirse, insana öz güven ve haz verecektir. Ancak, salt seks yapmak için değersiz kişilerle bunu yapmak, insana sadece haz duygusu verir, öz güven vermez. Seks, aslında iki insanın birbirine sunduğu bir hediyedir. Bir ticaret ilişkisidir. Bazı insanlar vardır, küçük bir tanışıklıktan sonra cinsel ilişkiye girmekte bir sakınca görmezler. Bu, bence biraz ucuza yapılmış bir alışveriştir. Bu tür alışkanlıklar, insanı sürekli meşgul eder. Ayn Rand'dan aktarayım;

"
Seks çok ciddi bir ilişki sonucu ortaya çıkmalıdır.Çünkü seks:İnsanın kendine olan saygısının ve kendine biçtiği değerin ifadesidir.
Seçici ve ayrımcı olan bir seks hayatının düşkünlük olmadığını söyleyebilirim. Düşkünlük hafif ve üstünkörü ele alınan bir eylemi niteler. Ben seksin insan hayatının en önemli unsurlarından biri olduğunu ve hiç bir zaman hafif ve üstünkörü bir tavırla ele alınmaması gerektiğini savunuyorum. Cinsel ilişki insanoğlunun sahip olduğu en yüksek değerlere dayanarak yapıldığı zaman uygundur. Seks karşı tarafın sahip olduğu değerlere verilen bir karşılıktan başka bir şey olmamalıdır. Bu yüzden önüne gelenle girilen ilişkileri ahlaksız olarak nitelendiriyorum. Seksin kendisi kötü olduğu için değil, tersine seks çok iyi ve önemli olduğu için.
Seks insanın kendine olan saygısının ve kendine biçtiği değerin ifadesidir. Fakat kendini değerli bulmayan bir erkek bu ilişkiyi tersine çevirmeye çalışır. Kendine olan saygısını cinsel fetihlerinin ona kazandırmasını bekler; ki bu imkansızdır. Kendi değerini onu değerli bulan kadınların sayısından anlayamaz. Buna rağmen bu umutsuz uğraşıda ısrar eder. Öncelikle, insanoğlunun güdüleri yoktur. Fiziksel olarak seks sadece bir kapasitedir. Fakat insanın bu kapasiteyi nasıl kullanacağı ve kimi çekici bulacağı kendi ahlaki değer standartlarıyla ilgili bir şeydir. Tercihlerini kontrol eden, bilinçli veya bilinçsiz olarak sahip olduğu önkabullerine bağlıdır. Bu şekilde kişisel felsefesi cinsel hayatını yönlendirir.

Kendinden tiksinen insan, özsaygısını cinsel serüvenlerden kazanmaya çalışır.


Buda yapılamaz, çünkü seks bir neden değildir, insanın kendi değerleriyle ilgili kanaatinin bir etkisi ve ifadesidir. (Yani seks, bir insanın diğer bir insana verebileceği en büyük değerlerinden birisidir demek istiyor. Neden değil, sonuçtur. popperist).

Bana bir erkeğin neyi çekici bulduğunu söyleyin, bende size o adamın tüm hayat felsefesini söyleyeyim. Bana onun hangi kadınla yattığını gösterin, size o kişinin kendini nasıl değerlendirdiğini bir bir sayayım.

Kendi değerinden emin olan ve bundan gurur duyan adam, bulabildiği en yüksek kadın tipini isteyecektir.
Beğeneceği kadın güçlü olacak, fethetmesi zor bir kadın olacaktır, çünkü ancak bir roman kahramanını fethettiği zaman bunu bir başarı sayabilecektir, beyinsiz bir sürtüğü fethetmeyi başarı saymayacaktır. Onun aradığı, kendi değerini bulmak değil, kendi değerini ifade etmektir. Zihnin standartlarıyla bedeninin arzuları arasında hiçbir çelişki yoktur.


Oysa: Aklı olmayan bir vücudu fethetmekte ne şeref var ki? " Ayn Rand (kısaltıldı).

Ayn Rand, insanın nefsinin, insanın kanunları olduğunu, ancak düşünmeyle bunların meşru yollarla tatmin edilmesini iddia etmiştir. Kibir duygusu, aslında insanın öz saygı duyma ihtiyacının çarpık bir ürünüdür. Kibir duyan insan, üretmediği halde, başarmadığı halde kendine saygı duyulmasını, kendini diğerlerinden üstün görülmesini isteyen insandır. Ancak gurur duyan insan, üretir ve haklı olarak gurur duyar. Ve gurur duymasına başka insanlar mani olamaz. İsterse tüm insanlık ona karşı çıksın, eğer doğru yaptığına inanıyorsa, o insan o gururu haklı bir şekilde duyacaktır. Ama kibirlenen insan, en ufak bir eleştiride, kendisinin adam yerine konmadığının farkına varır ve o ortamdan uzaklaşır. Sonucunda dalkavuklardan müteşekkil bir çevre yaratır. Haliyle bu çevre de onu mutlu edemez.

Benim söylemek istediğim, nefsimizin kötü olarak algılanmaması gerektiğidir. Yani onu değiştirilemeyecek şeylerin önündeki engel olarak görmemeliyiz. Nefsin bizzat kendisi bize mutlu olmanın ip uçlarını gösterir. Ancak bunu meşru yollarla hak ederek yaparsak öz saygı, illegal yollarla yaparsak da huzursuzluk buluruz.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 15, 2009, 02:59:17 ös
Yanıtla #22

Sevgili Isabell şu alıntınız üzerinde durmak istiyorum

Alıntı
Demem şudur ki, ne yaparsa yapalım ister bu evrende ister diğer evrenlerde yaşayalım, özellikle bu dünya planında yaşamanın ne kadar önemli olduğunu da vurgulamak isterim: şuanki bulunduğumuz boyut itibariyle bir imtihan ve sınanma özelliğini taşıması nedeniyle özünde Evrim ve Tekamül'ü içeren bir yaşam şeklinin de varolması, kişinin neleri kazanabileceği, neleri kaybedebileceği gerek kendi yaşamlarımızda gerekse başka yaşamlarda görüebildiğimiz üzere ve bunların hepsine direkt ( yaşanılan )  ve dolaylı ( başkalarının yaşadıkları ) 'deneyim ve tecrübe' dediğimiz bu güzel durumla birçok şeyi irdeleyebildiğimiz, üzerinde durup düşündüğümüz anda bizlere birçok alternatifler sunan, neyi ne şekilde yapmamız gerektiği hususunda bizleri yönlendiren bir tür çalışma mekazizması gibi bir sistem dahilinde yürütümesi neredeyse doğayla bütünleşmiş derecede dünyayı kapsayan bir metot şekli olarak algıladığım tuhaf bir döngünün olduğunu bu şekilde anlayabildim. Ama görünen odur ki, bunun her zaman için fayda getirdiğini, etme bulması dünyası olarak gördüğümüz ve kimsenin yaptığının yanına kar kalmaması işleyen bu çok güzel evrim sistemi sayesinde oluştuğunu farkettim. Sistem o kadar çok güzel ayarlanmış ki kişinin ne yaptığı ve ne yapabilecekleriyle ölçülen ve karşısına aynı şeyleri ister iyi anlamda ister kötü anlamda karşısına çıkartan ve bir sınav mahiyetinde sunup, kişiyi bu şekilde bir eğitime tabi tutulmasından kaynaklanıyor, düşüncesindeyim. Bana göre yapılması gereken şu, bulunduğumuz boyutun iyisiyle kötüsüyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla herşeyi yaşayarak tabi yaşamamız gerekenleri kastediyorum ( buradan asla kendi yaşadıklaırmızın ya da yaşamamız gerekenlerin dışına çıkarak zamanımızı boş ve geçerliliği olmayan şeyler uğraşmamız gerektiği yönünde bi durumun anlaşılmasını istemem ) bundan iyi ya da kötü anlamda bir ders çıkarıp, hatalarımızın farkına vararak neyin faydalı neyin boş neyin bizleri ilerteci faktörleri içerdiğini anlamamız ve idrak etmemizdir. Unutulmamalıdır ki, sınav kağıdımızı doğru seçenekleriyle işaretlememiz hem bir zaman kaybına mahal vermicek biçimde teşkil etmekte hem de daha üst sınıflara geçmemizde bize bir hayli kolaylık ve avantaj sağlamaktadır, diye düşünüyorum.


Hayatın bir mekanizması olduğunun farkına varmak önemli bir görüştür. Bugün, post modernistler, hayatın bir anlamı olmadığı, onun temel doğruları olmadığı yolunda görüşler sunuyorlar. Yaptıkları sanat da buna uyuyor. Ben Picasso'yu hiç sevemedim. Çünkü resimlerini sanki bir insan için değilmiş de, bir uzaylı için yapmış gibi. Aslında Picasso'nun bir suçu yok. Çağın irrasyonelist felsefeleri bu tür ürünleri öne çıkarıyor. Aynı şekilde yıkıcılığı öne çıkarak metal müzik de böyledir. Bunlar size verebileceğim örneklerden bir kaçı. Çağın post modern felsefesi, sizin "hayatta da bir mantık var, bir düzen var" dediğiniz yerde, "hayatta hiç mantık yok, düzen de yok" diye diretiyor. Her insanın ortak paydası, asgari müştereği olan "mantık"ı bile, "diyalektik mantık"la değiştiriyorlar.

Hayatta bir düzen vardır.

Başarı için gerekli şartlar bellidir.

Kendi boyutumuz derken kastettiğiniz, insanın şu anki durumu ve şu anki kapasitesi olsa gerek. Doğrudur, insanın yegane amacı, dün olduğundan biraz daha farklı olup gelişmek olmaldır. Bu konuda kendi tecrübelerinden ve başkalarının tecrübelerinden yararlanabilir. Ama çağın irrasyonel felsefesi ne diyor biliyor musunuz? "genel geçer bir doğru yoktur. Her insan kendine yararı olan bir şeyi yapar. Başkalarının tecrübelerinden ders çıkarılmaz, çünkü onun neden bunu yaptığı bilinmez."

Çağımızın sıradan insanı da, bu akımı bilmese de bu akıma uygun davranıyor. Onların en çok kullandıkları söz şudur "Bu sana göre doğru olabilir, ama bana göre doğru değil". "Bence bu böyle, bilmiyorum" "O da onun kendi düşüncesi, kim karşı çıkabilir ki?". Böyle bir şey olmaz. Asgari müşterek "mantık"sa, her eylem mantıkla eleştirilebilir, herkesin içinde bulunduğu durum tarif edilebilir. Bunlar, sorumluluklardan kaçan insanın sözleridir. Bunlar çağın sıradan insanının sözleri. Onlar çağın akımından etkilenmediklerine göre, çağın akımı bu insanlardan etkilendi denilebilir.

Teşekkürler.


Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 15, 2009, 03:19:28 ös
Yanıtla #23

Kesinlikle tüm söylediklerine katılıyorum. Cinsellik konusunda benim de sahip olduğum birtakım düşünceler yeralmaktadır. Açıkçası cinselliğin her önüne gelenle yaşanması Senin de söylediğin gibi ucuz bir yaşam tablosunun sergilenmesine yol açar. Zaten her alanda olduğu gibi cinsel yaşamda da bir imtihana tabi tutulmuyor muyuz? Acaba kişi sırf zevk için düşük kadınlarla ya da olgun olmayıp düşük seviyede bulunan erkeklerle mi beraber oluyor yoksa her halukarda kendi yaşamının basitleşmemesi ve seviyesini koruyabilmesi için ne şekilde davranılıyor, bunun bir şekilde terst edilmesi gereklidir, düşünceisnden hareketle gidişatı gereği tutunduğu tavırların bireyi daha ileriye yoksa geriye mi götürdüğü sonuçları bağlamında bir analiz etme, durum hakkında fikir sahibi olmak gibi benzeri tepitlerde bulunulmak adına yapıldığı birçoğmuzca belki bilinmektedir.

Burada önemli olan gerçekten kendi zevki için kendini tatmin etmek adına düştüğü durumlardır. Bunun daha detaylı açılımı ise belki bazılarımızca bu çok önemli hassas olan konunun tartışılması sakıncalı olabilir düşüncesinde olduğumdan olaya bilinçli olarak yaklaşanların ne söylemek istediğimi mantıklı bir şekilde almalarını temkinli bir şekilde ifade etmek durumundayım. Şahsen ben, belki çoğumuca gülünç karşılanabilir ama bekaretin kutsallığına inandığım için, kutsa saydığım evlilik öncesinde yaşanılmaması gerektiğine inananlardanım. Bunu kendi yaşamıma uyarlayarak daha çok kendimi cinsel anlamda değil de açlığımın tamamiyle bilgi ve gelişim arzusunda olduğumu farkettim. Bunun içinse cinselliği yaşamımın dışında tutmayı yeğledim. Elbetteki hepimiz biyolojik olarak çeşitli ihtiyaçlarımız bulunmakta ve doyum sağlamamamız gerekli olduğundan bunların önemini yadsımam imkansızdır ama söylediğim gibi seviyeli ve olgunlar üzerine basa basa yineliyorum kutsal saydığım evlilik alanında yaşanmalı diye düşünüyorum. Ucuz etin yava olur belki biraz benzetmeyi başaramadım ama kişinin öz saygısı bağlamında kendisini düşüren de yücelten de olumlu ve yüksek kaliteli bir cinsel anlayışa sahip olunmaktan geçtiğini biliyorum.

Bizler, bulunduğumuz boyutta her çeşit doyumu sağlamamız adına tüm zevkleri yeterli ama aç gözlü olmadan, gerektiği kadar ama haddimizi aşmadan, kendi ihtiyaçlarımızı yüksek kalitede gidermeye çalışmak adına başkalarının hakkına zarar vermeden sırf kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak içinse başkalarını kendi zevklerimize alet etmeyerek olabildiğince sınırlarımızı zorlamadan deyim yerindeyse bir göz dönmüşlüğ halini almadan karşılamak bence yapılması gereken en önemli saygı uyandırıcı ahlaki davranışlar olarak nitelendirmekte ve görmekteyim.

Burada iki sonuç vardır:

Birincisi bulunulan boyutun bir üst aşamasını yapmak adına  kendi önceliğine sıra vermeksizin başkalarını kendi zevkleriyle ortak tutarak aynı ölçüde ve seviyede paylaşma yoluna gidilir ki bu tamamen bireyin lehine olan artı puan kazandıracak tutumdur.

İkincisi ise, pek hoş karşılanmayan ama yine de istemeden de olsa belirtmek zorunda kaldığım, kendi zevk ve ihtiyaçlarına koşulsuz şartsız boyun eğdirme yöntemini uygulayanlardır ne yazıkki hele bunun en acımasızı şüphesiz ki cinsel yaşamlarda kendini açıkça göstermektedir. Burada kadınları düşük ve hayvani içgüdüleriyle kullanarak bir aşağılama yöntemine başvuruluyor aynı zamanda bu dürtülere sahip olanların ( ahlaki ve seviyeli saygın yaşamlarda bulunmayı hak etmediklerinden kaynaklandığını belirtmeliyim ) ne kadar bu olumsuz yöntemle kendi hissiyatlarını doyurma peşindelerse de riayet gereği pek bir işe yaramadığın- yarayamayacağını da ifade etmek isterim. Çünkü burada yapılan hareketin davranışın olumsuzluğudur. Elbetteki hepimiz bedenli olarak yaşamakta zorunlu olduğumuz dünyamızda kendi bedensel ihtiyaçlarımızı öyle ya da böyle karşılamamız gerekmektedir ama önemli olan işin kolay tarafına kaçınmayarak !! Bunu Hakederek ' Haketmek için Çalışarak 'Kendi emeğimizle, kendi çabamızla Kazanmamızdır!

Açıkçası güzel yorumlarına ortak olmak benim için de ayrı bir gurur vericidir Sevgili Popperist:)

Saygılarımla       
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 15, 2009, 03:29:07 ös
Yanıtla #24

Kendi boyutumuz derken kastettiğiniz, insanın şu anki durumu ve şu anki kapasitesi olsa gerek. Doğrudur, insanın yegane amacı, dün olduğundan biraz daha farklı olup gelişmek olmaldır. Bu konuda kendi tecrübelerinden ve başkalarının tecrübelerinden yararlanabilir. Ama çağın irrasyonel felsefesi ne diyor biliyor musunuz? "genel geçer bir doğru yoktur. Her insan kendine yararı olan bir şeyi yapar. Başkalarının tecrübelerinden ders çıkarılmaz, çünkü onun neden bunu yaptığı bilinmez."

Aynen..

Bunların farkındayım Sevgili Popperist; tabiki bu gibi çelişkili kuramlar yeryüzünde olacaktır. Nasıl ki birbirimizden farklı olarak yaşayan ya da bilgi sahibi olanlar adı altında farklı bilinçler yeralıyorsa aynı şekilde felsefi ve sosyal anlamda değişik içerikler sunan birtakım öğretiler de mevcut olmak zorunda.. Bu hayatın bir getirisidir aslında.. Herkese farklı açıdan bakmayı - bakabilmeyi öğütlüyor. Kişinin bu durumlar kasrşısında hangisini kolaylıkla kabullenir, hangisini reddeder, hangisine daha yatkındır, hangisine uzak biçimde ... bu sayede kişinin ya da Insanların bilgi seviyesi ölçüldüğü ve algı kapasitelerinin belirlendiğini unutmayalım..

Mesela aynı olaya farklı bireyler farklı tepkiler gösterebilmekte ya da ortak konuda değişik bakış açıları ve bunun beraberinde sahip olunan bilgilerin çeşitliliği ve değişikliği normaldir. Önemli olan, ne olursak olalım, nerede yaşıyor veya hangi yaşantı çeşidinde bulunuyorsak farklılıkları her zaman için söylediğim ve yinelediğim kabullenmek ama bunlar karşısında ise ister olumlu ister şiddet ya da baskı içeren negatif pozisyonların oluşması halinde ise fikrini özgürce mantıklı bir şekilde dile getirmek olmaldır. Çünkü ortak bir dünyamız söz konusuysa hepimizin de söyleyeceği - bu ister bilgin anlamında ister bilgisiz anlamında olsun farketmez- bir söz hakkına sahip olduğumuzdur.

:) Rica ederim.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 15, 2009, 04:37:29 ös
Yanıtla #25

Burada birşeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum Sevgili Poperrist; izninle,

Şimdi yukardaki bir önckei yazımda değindiğim bazı hususlar yer almakta.. Bakınız kendimce oluşturduğum bir yaşam şeklim vardır ve bazılarını kendimce uygun görmediğim için kendimi korumak adına aldığım birtakım tedbirler ve önlemler sayesinde bir yaşam felsefesi oluşturdum kendimce.. Ama başkalarına göre belki güzel belki de değildir. Bu tamamen bireyin kendi inisiyatifine bağlıdır. Bunu burada söylemekteki amacım asla bir kıyaslama yapmak değildir. Lütfen böyle anlaşılmasını istemiyorum. Hayat içersinde kendine bir şekilde yol tutmuş olan herkese saygım sonsuz. Yaşamını başka seçenekler dahilinde yaşayan bu olumlu ya da olumsuz anlamda olsun benim yadırgadığım ya da eleştirdiğim değil. Sadece dünya yüzeyinde yeralmış olan yaşamların çeşitliliği bağlamında düşünmek istedim ve bu şekilde yazdım. Hatta herkesin kendi seçimleri doğrultusunda yaşamaları gerekliliğine inanıyorum; ister olumlu ister olumsuz olsun. Bu, beni hiç mi hiç ilgilendirmemekte..

Neden bu açıklamayı yapmak istedim çünkü en başta kendime karşı bir sorumluluğum bulunmakta ben de zaman zaman böyle davranarak durumun çeşitli anlaşılmalara sebebiyet vermemesi açısından mutlak surette açıklanması gerekliliğine inanıyorum. Burada asla kimse tarafından yadırganmak için ya da kabul görülme hissiyatını taşımıyorum. Sadece kendi yaşantımda yoluma devam ederken hani bir söz misali vardır '' büyük lokma ye ama büyük söz konuşma diye '' işte bundan çok korkarım ben.

Şu düşündecen hareketle söylemimi oluşturdum: yeryüzünde aşağı seviye olduğu gibi üst seviye de bulunmakta, bununla birlikte kirlilik olduğu kadar temizlik de olmalı. Bu, hayatın bir kuramıdır. Gerçek asla gözardı edilemez. Vahşi insanlar da bulunuyor aynı zamanda üst ve saygın kişilikte olanlar da.. Yaşamını kendi istekleri doğrultusunda kullananlar da mevcut, bunu aksine yaşamını bilim, din, sosyal ya da ve benzeri alanlarda gelişim sergileyenler de mevcutttur. Yani hayatını kendi için yaşayanlarla, Insanlık ve Dünya için yaşayanlar da bulunmakta.. Evlenen insanlar da oluyor hayatı boyunca hiç evlenmeyenler de.. Cinsel yaşamı kendilerine odak kurmuş insanların mevcut olduğu gibi cinsellikten uzak yaşam biçimini benimseyenler de muhhakkak dünyamızda yeralmaktalar.. Bedensel ve zihinsel özürlüler de var bunun aksinde bedenen ve zihnen çok sağlıklı olanlar da.. Yani anlatmak istediğim bizler, sadece hayatın bir parçasıyız. Belki bu dünyaya gelmeden kendi yaşam programlarımızı biz kendimiz seçmiş olabiliriz ya da Yaratıcının bizim için uygun gördüğü ve tekamül adına daha kolaylıkla yaşanılması için bizlere sunulan büyük şans da olabilir. Fiziken özürlü olan, kendi yaşamında başkaları tarafından sürekli olarak aşağılanması sonucunda elde etmek istediği bir hayat tecrübesi için bunu isteyerek seçmiş olanlara vardır. Ama asıl günahı ona sırf bedensel engelli olduğu için aşağılayan ve derin bir üzüntü duymasına sebep olanlar işliyordur ki onların da hiç akıllarına gelmez zaten belirli bir seviyede olanların doğaya - insana olan tavrıyla düşük frekanslıların tavırları arasında muhakkaki dağ gibi fark vardır. Üzüntü duyan kişi belki daha ileri safhalara ulaşırken aşağılama ya da olumsuz tavırlar sergileyelenleri ise daha aşağı durumlara çeken hayati fonksiyonlardır. İşte bahsetmek istediğim buydu:)     

Buna biraz açıklık getirmek istiyorum Sevgili Poperrist; şimdi neden bazı durumlarda hemen açıklama yapma gereksinimini duymamı anladın mı:) Hayat gerçekten çok zor ve hayatın üstesinden gelmek de.. açıklamamdan önce  Sana birşey anlatmak istiyorum: benimle pek iyi geçinemeyen ve neredeyse aramızın hiç olmadığı aynı kurumda çalıştığımız bir erkek arkadaş vardı ve ben herkese aynı eşit ölçüde davranırken tabiki sınırlı ve seviyeyi maksimum derecede tutmak adına bazılarının göstermiş oldukları tavırlar karşısında açıkçası geri durma pozisyona girdiğimden genelde konuşmama taraftarı oluyorum. Bu sebeple de kişiden uzak bir şekilde hareket ederek daha çok beni menfaatsiz, karşılıksız bir dost gözüyle bakanlarla samimiyetim olduğundan bunu pek de tahammül edemeyen kişiye ben bundan tam 5 yıl önce ki o zamanlarda malum her geçen sene, eğer bunu dikkatli ve kendi gelişimin için kullanabilirsen daha fazla olguşabilme şansına sahip oluyorsun, ona karşı söylemesi çok ayıp ama bunun bedelini anında gördüğüm için belirtmek istedim aynı zamanda bir günah çıkartma gibi de düşünebilirsiniz. Kendisi fazla kilolu olduğu için ben onu bu yoldan etkisiz hale getirmek istedim. Ama kişi bunu gerçekten haketmişti fakat hakettiği ölçüde başka şekilde davranmaların olduğunu hayat içersinde bilmiyordum ve bunu yeni öğrendim. Neyse sadede geleyim onu kilodan dolayı bu yönteme başvurduğum için hala hala büyük pişmanlıklar içersindeyim ama aldığım bu hayat dersi sayesinde belki daha çok zarar göreceğim büyük pişmanlıklardan ve en önemlisi de bağışlanamayacak hataları yapmama engel olduğu için şükrediyorum fakat bir daha tekrarlanmamasına itina gösterdim. Öyle bir an geldi ki tahmin edemeyeceğim ve hiç aklıma gelmeyeceğini sandığım bir şekilde hızla bir kilo almaya başladığımı farkettim. İnan bana bu kiloları vermek benim için gerçekten çok zor oldu. Tamam bir obez olmadım ama sonuçta 51 kiloyken birdenbire 60 kiloya varmak çok korkunç bir olaydır.Bir an için kendini öyle birşeyin içersinde buluyorsun ki, bu tamamen bir yanılsama ya da yanıltma programı diye düşünüyorum, aklına bunun aksi olması bile gelmemekle birlikte senin de onun durumuna düşeceğin sana imkansız gibi geliyor ama elimdekilerin değerini bilip de bunu başkalarına bir böbürlenme aracı olarak görürsem elimden de çok güzel birşekilde alınabileceğini anladım. Bu sayede elindekileri kaybetmemek adına buna daha fazla layık olmak için elverdiğince tevazuyu elden bırakmayarak bunları olumlu yolda ya da yönde kullanmaktır, kullanabilmeyi öğrenmektir. Bunu neden anlattım çünkü demin yaşamlarını düşük kalitede sergileyenleri asla ama asla yadırgamadığımı, onları hiçbirşekilde eleştirmediğimi en önemlisi de aşağılamadığımı ifade etmek isterim. Çünkü bugün bana bu yaşam tarzında böyle davranmamı gerektiren birtakım zorlayıcı imkanlar varsa ( buna imkan diyorum çünkü şartların insanları geliştirici yönünde olması onun için her zaman bir cevherdir, diye düşünüyorum ) başkalarına bu hak ya da olanak  sunulmamışsa bu olayın bizi onlardan üst tuttuğu anlamına asla gelmez, gelmeyeceği gibi bizi de seçici yapmaz. Neden çünkü buna layık olmadığımız zamanda ise onların durumuna pekala düşebiliriz:)

İşte bundan dolayı her zaman için temkinli davrandığımı ve özellikle de başkalarını incelerken eksik ya da fazla yanlarımı düşünmeden sadece kendi evrimim için gereken neyse onları yapıp, yürüdğüm hayat yolunda kendim için eksik kalanları ( başkalarıyla kıyaslayacak şekilde ortaya çıkan eksikler değil, evrim ve tekamül için tamamlanması gereken eksikleri kastediyorum ) tamamlayıp, bunu haketmeyi istiyorum ve tabiki layığıyla..

Saygılar,      
« Son Düzenleme: Ağustos 15, 2009, 04:49:15 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 15, 2009, 06:16:10 ös
Yanıtla #26
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

sayın poplerist;

"Nefs"i tam olarak engel gibi algılamak ve kötü görmek,fıtratımıza işlenmiş bütün işlevler için olduğu gibi onun içinde mümkün olmamalıdır.Nets e şifrelenen içgüdüler,bizim hayatımızı idame ettirmemiz için gerekli olanlardır.Ancak;toplumsal kabul ün araçları olarak,aşırı kullanılmaya başlandığında kişilik bozukluklarının oluşmasına,bu bozuklukların da hayatımızı yönlendirmesine sebep olmaktadırlar.Toplumun onayını alma,kabulünü elde etme adına,bizi yönlendiren içgüdülerimizin sınırını da belirleyen oluşturabileceğimiz ve kendimiz ile ilgili kabullenmeleri içinde barındıran inanç olmalıdır.Kendini tanıyan ve bu tanıma uygun sınırlarını kabullenebilmeyi başarabilen insanın "nefs"i "nefis"haline gelir ki,bu seviyeyi yakalamış "beşer",sizin tabirinizle "ego"nun kendisine karşı kullanmayı planladığı tüm araçları kontrol edebilecek olgunluğa erişmiş durumdadır diye düşünüyorum.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ağustos 15, 2009, 07:47:36 ös
Yanıtla #27


"Nefs"i tam olarak engel gibi algılamak ve kötü görmek,fıtratımıza işlenmiş bütün işlevler için olduğu gibi onun içinde mümkün olmamalıdır.Nets e şifrelenen içgüdüler,bizim hayatımızı idame ettirmemiz için gerekli olanlardır.Ancak;toplumsal kabul ün araçları olarak,aşırı kullanılmaya başlandığında kişilik bozukluklarının oluşmasına,bu bozuklukların da hayatımızı yönlendirmesine sebep olmaktadırlar.Toplumun onayını alma,kabulünü elde etme adına,bizi yönlendiren içgüdülerimizin sınırını da belirleyen oluşturabileceğimiz ve kendimiz ile ilgili kabullenmeleri içinde barındıran inanç olmalıdır.Kendini tanıyan ve bu tanıma uygun sınırlarını kabullenebilmeyi başarabilen insanın "nefs"i "nefis"haline gelir ki,bu seviyeyi yakalamış "beşer",sizin tabirinizle "ego"nun kendisine karşı kullanmayı planladığı tüm araçları kontrol edebilecek olgunluğa erişmiş durumdadır diye düşünüyorum.


Gayet güzel ve mantlıklı bir şekilde açıklama yapmışsınız Sevgili Ceycet; gerçi Sevgili Poperrist'e hitaben yazmışsınız ama aynı görüşte olduğum için katılmadan edemedim:)

O zaman yazınızdan şöyle bir anlam çıkmıyor mu Sevgili Ceycet; içgüdülerimizi tamamiyle toplumsal etkenler paralelinde kontrol altına almak, alabilmeyi başarmak! Kısacası egomuzu sosyal koşullar içersinde frenleyebilmek. Egonun ya da içdülerin hiçbirbiçimde bastırılmasına müsaade etmeden bunları rahatlıkla belki de zor koşullar altında aşabiliriz, diye düşünüyorum. Tamamen kendini aşmışlık, aşılmış biri olmak için öncelikle bizde mevcut olan tüm herşeyi açığa çıkarmak ve bunu yaşayarak kazanma programı dahilinde yürütmek gerekiyor. Fikirlerim bazan yanlış çıkarımlara yol açabilir o yüzden eleştirilmeyi hakediyorum demektir ama böyle durumlarda sessiz kalmak yerine  doğruları tartışmak bir paylaşım kurmanın güzelliğine her geçen gün daha fazla inanıyorum.

Ben bir de kısaca reenkarnasyona da değinmek istiyorum. Bazılarımız bu konuda daha fazla deneyimli olurlarken, bazılarımız da enkarne olayını hala bağdaştıramamış ve bu sebeple de varlığından habersiz olduğundan doğal olarak olayı inkar etme tarfına yöneleceğinden hiç kuşkum yok.

Reenkarnasyon olayında bilindiği üzere yine 'Evrim' üzerine değinecem. Eksikleri tamamlayabilmek için bulunulan yaşam içersinde buna gerek doğal gerekse de olağandışı sebepler yüzünden böyle bir engelle karşılaşmışsa yeniden bedenlenmek üzere tekrar dünyaya gönderilmekte ya da gelebilmektedir. Ancak geçmiş yaşamlarından asla hatırlamama ya da anımsayamama durumu bireyin beyin kapasitesinin kaldıramayacağı düşünüldüğünden hafızadan silinerek yeniden başlamış gibi böyle bir uygulama gerçekleştirilmektedir. O yüzden geçmiş yaşamlarımızda kimdik, neydik bilemeyiz ama kaldığımız yerden devam ederek şuanki bulunduğumuz yaşamda ekslikliklerimizi tamamlama yoluna gidebiliriz. Bunun için geçmişte bir  * olan kişi edindiği hayat tecrübesinden dolayı bir sonraki yaşantısında önemli bir Fizikçi, Biliamadamı ya da bir  Düşünür olabilmektedir. O yüzden fahişeleri aşağılamak yerine onları anlamaya çalışmak bence en güzeli olur diye düşünüyorum. Dışlamak ve onları aşağılamak çok kolaydır ama onları Topluma kazandırmak ise başlı başına bir sorundur ve kimse işin bu tarafına seçkinler hariç tabiki yönelmezler. Mümkün olduğunca kime karşı nasıl davranırsak davranalım sorun onların ne olduğu ve nasıl durumda bulundukları değil, bizlerin onlara karşı tavırlarımızın ne olduğudur. Işte evrimeleşen Insan, bunları değerlendirerek hal ve hareketlerini kontorl altına alıp Insana Saygı Allah'a Saygı şeklinde bir anlayışla hareket eder. Kendisini hangi şekilde evrimini tamamlayacaksa ona programlayan insanoğlu böylelikle geldiği yaşam ebadında eğer tabiki bunun bilincine varırsa rahat ve huzurlu bir şekilde yoluna devam edecektir. Farkına varamayan insanların ise ne yazıkki geçmişte belirli bir seviyeye gelmiş olmasına rağmen bulunduğu yaşam formunda karşılaştığı olumsuz olaylar karşısında bir çıkmaza girerek önemli bir bunalım geçirdikleri de gözlenilen yaşamsal durumlarda rahatlıkla ortaya çıkabilmektedir. Bazılarımız, olumsuz olaylar karşısında kendimizi mutsuz kılarak bunu ben ne yaparak hakettim diye düşüneceğine benim ne suçum vardı diyerek hareket ederse elbetteki işin içinden kolaylıkla çıkamaz. Oysaki bazı bilimsel açıklamalarda deniliyor ki, kişi dünyaya gelmeden önce anne- babasını bile kendisi belirlemektedir. Öyleyse kendimizi mutsuz hissettiğimiz anlarda hep bir başkalarını suçlama tarafına gidersek o halde nasıl Bilgi yoluyla tekamülümüzü tamamlar, nasıl evrimleşebiliriz? Işte dünyamızda şuanda olduğu gibi önemli derecede çalkantılar seyretmektedir. Asıl problem; neyi nerde aradığımız değil, kendimizde arayıp bulmamız hayat içersinde kendimize fazlasıyla önem vererek - tabi büyüklenme bağlamında kastetmiyorum - bu dünyada bulunuş sebebimizi anlayıp, bulmak ve idrak etmektir. Farkına varmamız gerekenin en önemli faktörü bu, olsa gerek.. Bilinçlenmek.

Kendimizde ya da başkalarında kusur bulmaya çalışmak yerine olduğu gibi kabul etmek ve bu bilinçle hareket etmek inanın bize çok şey kazandıracaktır. Aksi durumda ise birbirimizi çekiştirerek, kıskanarak birbirimizin kuyusunu kazarak olmadık şeyler uğraşmak kendimizden çok şey kaybettirecektir. Öyle bir plan içersindeyiz ki bu dünyaya ister normal ister Tanrı tarafından görevlendirilmiş olarak gelelim taşıdığımız kişilik gereği bazı hasletlere değilsek otomotikman discalifiye edilebilmeteyiz. Bu bir Kuraldır ve Kurala göre riayet edilir. Aksi halde belirtilmiş olan Evrimsel Sistem nasıl çalışabilirdi ki.. Dünya gezegeninde öylesine bulunmadığımız bir gerçekse o zaman neye dayanarak hala birbirimize kötü davranmakta ısrarcıyız ki.. ve en kötüsü de kendimizde göremediğimiz kusurları rahatlıkla başkalarına yükleyebiliyoruz. Maalesef! 

Saygılarımla,      
« Son Düzenleme: Ağustos 15, 2009, 07:57:03 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 15, 2009, 08:14:49 ös
Yanıtla #28
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

sayın Sevil;

Hayallerimizi ve hedeflerimizi sorguladığımız da;yapmak için çaba sarfettiğimiz her uğraşın,içinde olmayı arzuladığımız her statünün temelin de,toplumun takdirini,beğenisini kazanma arzusu olduğunu kolaylıkla fark ederiz.Bizi buraya sürükleyen"nefs"imize kodlanmış içgüdülerdir.Bu arzu çoğu beşer de neredeyse hastalık seviyesindedir.Tekamüle odaklı ekolleri irdelediğimiz de,tamamına yakını,bizlere,nefsimizi kontrol altına alabilmeyi öğrenmenin yollarını keşfetmeyi öğütler.Ancak bu yolla,gerçek ve kalıcı huzuru elde edceğimizi,bu dünyada cennet halini yaşamaya başlayacağımızı biliriz.Buna bir anlam da;özümüze dönmek,ışığa veya Tanrı'ya ulaşmakta diyebiliriz.Bu sürecin ilk aşaması da ancak realiteyi kabullenebilmenin hayata geçirilebilmesi ile mümkün olur."Değiştirilemeyeceklerin kabulü"nün kabullenebilinmesi bazı akıl hastalıklarının da tedavisinin ana tema sını oluşturur.Kalıcı huzuru ve ruhsal gelişim sürecini hedefleyenler,bu kabule odaklandıklarında kendileri ile giriştikleri kavganın,kazanan tarafı olma yolunda ilk adımı atmış olacaklardır.


Saygılarımla.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ağustos 15, 2009, 08:26:51 ös
Yanıtla #29

sayın Sevil;

Hayallerimizi ve hedeflerimizi sorguladığımız da;yapmak için çaba sarfettiğimiz her uğraşın,içinde olmayı arzuladığımız her statünün temelin de,toplumun takdirini,beğenisini kazanma arzusu olduğunu kolaylıkla fark ederiz.Bizi buraya sürükleyen"nefs"imize kodlanmış içgüdülerdir.Bu arzu çoğu beşer de neredeyse hastalık seviyesindedir.Tekamüle odaklı ekolleri irdelediğimiz de,tamamına yakını,bizlere,nefsimizi kontrol altına alabilmeyi öğrenmenin yollarını keşfetmeyi öğütler.Ancak bu yolla,gerçek ve kalıcı huzuru elde edceğimizi,bu dünyada cennet halini yaşamaya başlayacağımızı biliriz.Buna bir anlam da;özümüze dönmek,ışığa veya Tanrı'ya ulaşmakta diyebiliriz.Bu sürecin ilk aşaması da ancak realiteyi kabullenebilmenin hayata geçirilebilmesi ile mümkün olur."Değiştirilemeyeceklerin kabulü"nün kabullenebilinmesi bazı akıl hastalıklarının da tedavisinin ana tema sını oluşturur.Kalıcı huzuru ve ruhsal gelişim sürecini hedefleyenler,bu kabule odaklandıklarında kendileri ile giriştikleri kavganın,kazanan tarafı olma yolunda ilk adımı atmış olacaklardır.


Kesinlikle Sevgili Ceycet; haklısınız. Çoğunlukla egomuzun insanoğlunu sırt üstü yatırdığını ve kazanmanın neredeyse bazan çok az nispette başarılabilindiğini gözlemleyebiliyoruz. Kendisiyle barışık olanların yaşamının huzurlu ve mutlu olmasının sebebinde bu etken yer almıyor mu zaten? Kişi sürekli olarak kendi yaşamına odaklanarak başkalarını da bu yolla anlamaya çalışmasıyla birçok zorlukları söylediğiniz gibi Dünyamızda yeralan birçok spritik ve öğretici kuruluşlar sayesinde 'Bilgi' yoluyla aşılabilinmektedir. Dünyamızda yeralan bu kuruluşların önemi gerçekten çok büyük. Önemi asla yadsınamaz. Elde edilen bilgilerin bir neslin devamı niteliğinde nesilden nesile aktarılması özellikle Kutsal Öğretilerin aslıyla hiç bozulmamış şekliyle devam edilmesi Insanlık yolunda gösterilmiş en büyük başarılardandır. Bunun için de kişi, toplum ve dünya genelinde evreni anlama bilincine ulaşarak adeta kendini terbiye etme yoluna gidilmektedir. Nefs hakimiyeti bu anlamda çok önemlidir. Nefsini yenmek başlı başlına zorlu bir iştir. Işte Evrime neden gereksinim duyulduğu da bu sayede açığa çıkmıyor mu Sevgili Ceycet?

Inanın evrim ve tekamül üzerinde birçok tespitlerim yeraldı. Araştırma sonucunda birçok şeyi elde ettim. Insana karşı hoşgörülü olmak için bu seviyeye gelmenin ne kadar zor bir süreçten gerçirilmesi gerektiğini farkettiğimde adeta beynimden vurulmuşa döndüm diyebilirim. Çünkü evrimin insanoğlunu ilerletici ve gelişimini sağlaması için dünya planında kişiye yaşam moduyla birçok şeyin yaşatılarak kendisini adapte edip, uyum sağlama yeteneğini kazanmasını bile sağlıyor. Daha bilmediğimiz Evrimin birçok özelliğinin de olduğu! Burada akla hemen şu soru gelmektedir:

Dünyamızda Evrime Insanoğlu için neden gereksinim duyulduğudur? Bu soruyu cevaplandırabildiğimizde ise sonuçları ve ayrıntıları pekala idrak edebiliriz.

Sevgiler,   
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
10792 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2017, 06:55:14 ös
Gönderen: Zennn
1 Yanıt
7925 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 28, 2011, 04:37:50 öö
Gönderen: MASON
2 Yanıt
6394 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2009, 01:03:01 ös
Gönderen: Prenses Isabella
2 Yanıt
4821 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 29, 2009, 10:54:28 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2495 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 04, 2011, 10:48:31 ös
Gönderen: Felix Steiner
4 Yanıt
3246 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 30, 2011, 08:45:04 ös
Gönderen: zarathustra
Mutlu Yıllar

Başlatan AQUA « 1 2 » Guncel Konular

11 Yanıt
4786 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 02, 2012, 12:43:05 öö
Gönderen: VOLKAN CÖMERT
17 Yanıt
7865 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 19, 2017, 11:19:48 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2022 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2013, 10:01:04 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2443 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 23, 2014, 02:33:47 ös
Gönderen: Sade