Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: COOKE EL YAZMASI – 5  (Okunma sayısı 2446 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 19, 2010, 10:25:11 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bilindiği kadarıyla, Orta Çağ döneminin masonları yani inşaatçılar, yüzyıllar boyunca meslek ve zanaatlarına ilişkin bilgileri, gerek örgütsel gerekse töresel ilke ve kurallarını hiçbir yere yazmamış. Yaptıkları toplantılarla ilgili olmak üzere de herhangi bir kayıt tutmamışlar. Hatta o tarihlerdeki yasalarının bile hiçbir yere yazılmamış olduğu, salt bellenerek öğrenildiği söylenir.

Bu tutumun ayrı ayrı iki temel nedeni ya da gerekçesi gösterilir. Bunlardan biri "meslek sırlarının korunması", diğeri ise o dönemlerde "okuma-yazma bilmenin yetersizliği" olarak belirtilir.

Zanaatlarının incelik ve ayrıntılarını büyük bir titizlikle gizli tutmayı öngörmüşlerdir. Aslında bu yalnızca masonlara özgü bir tutum da değildir; diğer birçok meslek ve zanaatta da, işin incelikleri "sır" olarak korunmuştur. Çömleğin içine sürülüp sızdırmazlığını sağlayan nesneye dilimizde “sır” denişi de sanırım oradan geliyor. Günümüzde bile çeşitli meslek ve zanaatta işin inceliklerine ilişkin bilgilerin olabildiğince saklı tutulup korunmasına çalışılmaktadır. Bunun gerekçesi ise, her şeyden önce, mesleğin ya da zanaatın değerini korumaktır.

Masonların işi, öteden beri olduğu gibi hemen tüm diğer meslek ve zanaatlar arasında öncelikli ve üstün bir yer tutmuştur. Halk kitlelerini oluşturan çoğunluğun serf yani b.ir bakıma köle olduğu feodal toplum düzeni içinde bile, inşaatçılar olağanüstü ayrıcalıklar elde etmiştir. Vergi ödemekten ve diğer birçok devlet yükümlülüğünden bağışık tutulmuşlardır. İsterlerse soylular ve askerler gibi kılıç taşıyabilmişlerdir. Keşişler ve tüccarlar gibi istedikleri yere hatta bir başka ülkeye gidebilme hakkını elde etmişlerdir. Hıristiyanlığın egemen olduğu toplumlarda yaşayıp katedral, kilise ve manastır yapımını öncelikli işleri olarak tuttuklarından, işleri de "kutsal" sayılmış, bir de bundan ötürü saygınlık elde etmişlerdir.

Meslek sırlarını korumadaki titizlikleri konusunda şunlar da eklenmektedir: Meslek ve zanaatlarına ilişkin bilgilerinin gizli tutulmasını, topluluklarının varlığının, tüm kazanılmış özellikleriyle birlikte sürmesi ve yaşaması için en önde gelen zorunluluklardan biri saymışlardır. Bu yüzden, herhangi bir yapının plan ve projelerini de işi biter bitmez ortadan kaldırmışlardır. Yazılı belgelerin başkalarının eline geçmesiyle, gerek bireysel olarak kendilerinin gerekse kurumsal olarak zanaatın çok şey yitirebileceğinden çekinmişlerdir.

Elbette bu gerekçe ancak başkalarının eline geçmesi istenmeyen şeylerin yazıya dökülmemesini, oysa pek bir gizliliği olmayan şeylerin ise yazılmasında sakınca görülmemesini mantıklı kılar. Fakat böyle bir mantık işletilince, aradaki sınırın nerede olduğunu saptama sorunu doğar. Yazılabilecek konuların çeşitliliği düşünülünce de, o sınırı belirlemek giderek zorlaşır. Günümüzde «Bunun ölçüsü ve sınırı akıl ve bilgelik ile belirlenir.» diyebiliriz ama Orta Çağda, ne "akıl" ne de "bilgelik" bireylerin tutum ve davranışlarını bir düzene sokan öğeler olarak benimsenebilirdi. Hele konu "meslek sırlarının saklanarak korunması" olunca, kesinlikle belirgin ve yaptırımcı katı kurallar konulması gerekirdi. Bir şeyi yapmak ya "serbest" ya da "yasak" olurdu; ikisinin ortası düşünülemezdi bile. Çünkü "bireyin buyrultusu ve öz yargısı" diye bir şey söz konusu değildi. Gerek bireysel gerekse toplumsal yaşamda "töre" her şeyin üstünde tutulmalıydı. Onun da tek kaynağı vardı: Din.

Gelelim okuma-yazma bilmenin yetersizliği konusuna…

Orta Çağda masonların yaptığı çalışmalara, örgütsel kurallarına ve törelerine ilişkin herhangi bir yazılı belge bırakmamış olmalarının ikinci gerekçesi de toplumda okur-yazar olanların sayısının pek az olduğu belirtilerek ortaya konmaktadır. Din adamları ve keşişler dışında tek tük çıkan bilginler ile düşünürleri de saymazsak, okuma-yazma bilen yok gibiydi. Krallar ve üst düzey devlet adamları bile okuma-yazma bilmez, kendilerine birer okuyucu ve yazman tutarlardı. Yalnızca meslekleri bakımından değil, sosyal alanlardaki olumlu kişilikleriyle de saygınlık kazanmış olan masonlar da genelde okuma-yazma öğrenme olanağından yoksun kalmış olanlardandı. Sonradan içlerinde okuma-yazma öğrenenlerin sayısı giderek artmışsa da, meslek ve zanaata ilişkin bilgilerin hiçbir yere yazılmaması geleneği sıkı sıkıya korunmuştur.

Kitap yazma ve kopyalama izni yalnızca manastırlara verilmişti. Kitap yazımına engel olunamazdı gerçi ama izinsiz yazılmış ya da kopyalanmış bir kitap yakalanacak olursa, hemen yakılarak ortadan kaldırılır, bunu yazanın ya da kopyalayanın cezası da çok ağır olurdu. Hele söz konusu kitap Kilise'nin dogmalarıyla çelişkiliyse, "ölüm" kaçınılmaz sonuçtu. (Umberto Eco’nun ünlü “Gülün Adı” yapıtını anımsayalım. Okumamış olan varsa, bence mutlaka okumalı.)

İncil ise Latince olarak yazılmıştı ve Katolik dogmaları uyarınca bir başka dile çevrilmesi de yasaktı. Halkın onu okuyup anlaması değil, Kilise'ye inanması gerekirdi. Nitekim Protestanlığın doğuşunun nedenlerinden biri de bu olarak gösterilir.

Basılı kitap olmayınca okuma-yazma bilmeye gereksinme duyulmamış, öğrenen kimselerin sayısı az olunca da el yazması kitapların basılarak çoğaltılmasına gerek görülmemişti. Bu durum, Orta Çağda Avrupa toplumunun tipik özelliklerinden birini yansıtan bir kısır döngüdür.

Manastırların önemli uğraşılarından biri, başta İncil olmak üzere Kilise'nin uygun gördüğü kitapları el yazısı ile kopyalayarak çoğaltmaktı. Bunlara da ancak bir küçük azınlık sahip olabilmekteydi. Eğitim ve öğretim, kulaktan dolma yöntemlerle, gerektiğinde belletmeyle yürütülürdü.

Pek akla yatkın düşmemekle birlikte, Operatif Masonlukta da durumun farklı olmadığı ileri sürülür. Masonların, meslek ve zanaatlarını herhangi bir kitaptan yararlanmaksızın ve kalem ile kağıt kullanmaksızın öğrenme ve sürdürme alışkanlığını edinmiş oldukları belirtilir.

Ancak okumayı ve yazmayı bilmeseler de, sayıları ve aritmetiksel işlemleri çok iyi bildiklerinden hatta bu bilgilerinin geometriye kadar uzandığından, gerektiğinde bunları yazarak ve çizerek kullandıklarından kuşku duyulamaz. Zanaatlarıyla ilgili bazı terimlerin karşılığında simgesel şekiller kullanmış da olabilirler. Üstelik bu yöntem, yazıya oranla bir kolaylık ve üstünlük de sağlar. Nitekim bu nedenle günümüzde bile çoğu meslekte (özellikle karmaşık hesaplar ve çizim gerektiren işlerde) simgesel şekiller kullanılmaktadır. Fakat bu yöntemin kullanımı "okuma-yazma bilmeyişten kaynaklanma" ya da “meslekten olmayanların anlamamasının sağlanması” olarak gösterilemez; bu yalnızca bir kolaylıktır; ortak dilden yararlanmadır.

Yaşadıkları toplumlarda oldukça üst düzeyde saygınlık gören inşaat ustalarının okuma-yazma bilmeyişleri, bana biraz akıl almaz gibi geliyor. Kral başta olmak üzere soyluların okuma-yazma bilmemelerini anlayabiliyorum; okuma-yazma öğrenmeyi "katlanılmasına değmez bir zahmet" olarak nitelemiş olabilirler çünkü buna gereksinmeleri yoktu. Üstelik onlara bunu öğretecek olan da pek aşağı düzeyde biriydi ve buna katlanılamazdı. Kendi alanındaki üstünlüğü ile bir bilginden hiç aşağı kalmayacak düzeyde olan bir inşaat ustasının da okuma-yazma bilmediğine ilişkin iddiayı, ben, haddim olmayarak, kuşku ile karşılıyorum ama kaynaklarda öyle diyor.

Operatif masonların okuma-yazma bilmeyişleri, meslek ve zanaatlarına ilişkin hiçbir yazılı belge bırakmamış olmalarının bir gerekçesi olarak gösterildiğinde, bana yeterince inandırıcı gelmiyor. Üstelik bu "sır saklama" gerekçesiyle de çelişkili. Çünkü zaten bunları okuyabilecek olan pek kimse yoksa, yazılmış olmalarında sakınca kalmazdı. Eğer meslek sırlarının bir yere yazılmasında sakınca yoksa, kendileri okuma-yazma bilmeseler bile bunları okur-yazar olan başka kişilere yazdırabilmiş olmaları gerekirdi.

Masonik yazında yer almamakla birlikte, Orta Çağdaki masonların zanaatlarına ilişkin yazılı bilgi bırakmamış oluşlarını bir başka varsayımsal gerekçeye de bağlayabiliriz belki: Kendileri için buna gerek görmemiş, kendilerinden sonra gelenlerin de bu konuda bilgi edinmek isteyebileceklerini düşünmemiş olabilirler.

Kim bilir, belki de Orta Çağdaki masonlar aslında böyle bir nedenden ötürü değil de, kendi ellerinde olmayan çok daha güçlü bir gerekçeyle hiçbir şeyi yazıya dökmemek zorunda kalmış da olabilir. Bu da, Kilise'nin bu konuda koymuş olup, "dinsel yasak" mertebesine vardırdığı kısıtlaması olabilir. Operatif Masonluğun Orta Çağın ilerleyen dönemlerine kadar manastırların çatısı altında yaşamış olduğunu da unutmayalım.



Bu konu üzerindeki anlatım sanırım biraz uzun sürdü ama bence gerekliydi. Bunları bilmezsek Masonluğun o eski el yazması belgelerinin niçin çok önemli ve çok değerli olduğunu kavrayamayız diye düşündüm. İzleyecek bölümde, o eski el yazmaları arasında en önemli olan ikisine değineceğim. Kuşkusuz bunlardan biri Cooke El Yazması.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4830 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 29, 2014, 10:57:16 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4171 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2014, 12:12:07 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4289 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2014, 04:23:18 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3058 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 28, 2010, 04:59:38 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3984 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 09:12:48 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3555 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 02:42:07 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3611 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 02:49:58 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
4849 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2014, 05:27:18 ös
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
5795 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2014, 06:08:36 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2724 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 04, 2010, 03:04:37 ös
Gönderen: ADAM