Bu konu başlığı altında, masonlarca ve Gelenekçi Masonluktan yana olanlarca çok güzel sözler edilmiş ve anlatımlarda bulunulmuş.
Çoğuna genelde bir diyecek yok. Hele bu bağlamda Masonluğa yapılan saldırılar ve masonlara yöneltilen suçlamalar bakımından verilen yanıtlara hiç diyecek yok.
Fakat konu masonların bir dini ve inancı olması zorunluluğuna gelince, bu tutumun sadece Gelenekçi Masonluk gereği öngörülen bir tutum olduğunu belirtmekte yarar var. Hele bir de bu işin içine belirli nitelikte bir Tanrı inancı, ruhun ölümsüzlüğüne inanmak gibi daha da ayırımcı kurallar getirilince, bunun Evrensel Masonluk ülküsüyle de Masonluğun özgün anayasasıyla da çelişkili olduğunu belirtmekte yarar var.
Evrensel Masonluk sadece gelenekçi nitelikli Anglosakson Masonluğundan oluşmuyor. Bir de liberal (özgürlükçü) nitelikli Gelişimsel Masonluk var.
Gelişimsel Masonluk, masonları ve mason olacak kişileri böyle zorlamalar altında tutmuyor. Şöyle diyor:
Herkesin dini ve inancı kendinedir. Bu mason örgütünü ve topluluğunu ilgilendirmez. Belli inanç sahiplerini ya da belli inanca sahip olmayanları mason topluluğu dışında tutmak, Masonluğun amaçlarına ve ilkelerine aykırı, ayırımcı bir tutumdur.
Öte yanda elbette istenilen türden bir dini ya da inancı olmadığı halde, locaya girerken kendisine sorulduğunda olduğunu belirterek yalan söylemek durumunda bırakılan masonların hali de yürekler acısıdır.
Dahası, Gelenekçi Masonlukta, önceki inancını sonradan değiştiren ya da yitiren bir masonun durun ne olacağına ilişkin hiçbir kural, hiçbir açıklama yoktur.
Masonlukta toleransı ve empatiyi öncelikli tutum olarak öngören masonların, Masonluğun evrensel bütününe de öyle bakmaları gerekir.