Bu yazıyı “Evrensel Masonluk” bölümü altında “Masonluktaki Bölünmüşlük Sorunu” başlıklı iki parçalı çalışmamın devamı sayabilirsiniz.
Öncelikle belirtmem gerekir ki, bugün Türkiye’de Masonluğun bölünmüş olmasını Dünya Masonluğu'nun bölünmüşlüğünden soyutlamak olanaksızdır.
Gerçi Türkiye'de Masonluk, dünyada Masonluğun bölünmesi ile aynı nedenlerden ötürü bölünmeye uğramamıştır ama günümüzde bölünmüşlüğünün süregitmesi Dünya Masonluğu’nun bölünmüşlüğü ile aynı paralele girmiştir.
Bu yazımın konusu, Türkiye'de Masonluğun nasıl bölünmeye uğradığı değildir. Onu apayrı bir tarihsel anlatım çerçevesinde incelemek gerekir. Bu bakımdan, günümüzde artık yavaş yavaş unutulmasına başlanmış olan fakat Türk Masonluğu'nun Tarihi'nin sayfalarından hiçbir zaman silinemeyecek olan olaylar dizisine burada hiç değinmeyeceğim. Onu belki bir gün bir başka başlık altında anlatırım. (Gerçi çok kişi anlatmıştır kuşkusuz ama benim o konuya da bakış tarzım biraz farklı olabilir.)
Türkiye'de Masonluk, örgütsel olarak 1966 yılında bölünmeye uğramıştır. Bu bölünme olayı yılların birikiminin sonucunda oluşmamıştır. Bölünmeyi doğuran nedenlerin etkisi ise –kimileri hâlâ sözünü etmekte ise de- artık ortadan kalkmış olmalıdır. Onlar tarihte kalmıştır. Bununla birlikte Türk Masonluğu'nun bölünmüşlüğü süregitmektedir. Çünkü Türk Masonluğu içinde daha 1950’li yılların sonlarına doğru başlatılmış bulunan birtakım girişimler 1970 yılında sonuçlandırılarak, “bölünmüş kalma” olgusunun perçinlenmesine yol açılmıştır. Bunun ardından yapılmış olan birtakım değişiklikler, bu perçinin üzerine bir de kaynak vurmuştur.
Konuyu çok kısa olarak şöyle özetlemek olanaklıdır:
1950'li yılların sonlarına doğru Türkiye Büyük Locası içinde gizliden gizliye yürütülen birtakım girişimler söz konusudur. Bu girişimlerin amacı, öteden beri liberal ya da özgürlükçü olarak anılan Masonluk tarzının ilkelerini benimsemiş olan Türkiye Büyük Locası'nın örgütsel düzeninin değiştirilmesi suretiyle gelenekçi ya da tutucu olarak nitelendirilen Masonluğun tarzının temsilcisi durumundaki Anglosakson Masonluğu'na bağlanmasını sağlamaktır.
Türkiye Büyük Locası içinde 1965 ve 1966 yıllarında oluşan karışıklıkların o tarihlerde bir türlü dindirilememiş olmasının nedeni, bir bakıma bu girişimlerin sonuçsuzluğa uğraması kaygısıdır. Çünkü gerek Türk masonları gerekse kuruluşundan bu yana Türkiye Büyük Locası (Türkiye Büyük Maşrıkı + Türkiye Büyük Locası + Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locası) aslında hep liberal ya da özgürlükçü bir anlayışı benimsemişlerdir. Gerçi bunu uygun bulmayıp, Türk Masonluğu’nun kanat değiştirmesi gerektiğini benimseyenler de yok değildir. Elbette olacaktı; olmalıydı ve onun için de vardı. Türkiye Büyük Locası içindeki karışıklıklar bir bölünme ile sonuçlanıp Büyük Loca'nın yönetimi iste bu görüşte olanların yani Türk Masonluğu'nu Anglosakson Masonluğu'na bağlamak isteyenlerin elinde kalınca, bugünün olgusu ortaya çıkmıştır.
Şimdi, bu neden böyle olur? Neden çoğunluğun tutumu geçersiz kalıp da azınlık duruma egemen olur? Masonluğun simgesel derecelerini yöneten bir büyük locanın görevlilerinin seçimi demokratik yöntemlerle yapılmıyor mu?
Burada birkaç satırla özellikle Türkiye’deki Masonlukta baş ağrısı olan bu konuya şöyle bir değineyim:
Herhangi bir mason obediyansının (büyük locanın) Anglosakson Masonluğu topluluğuna kabul edilebilmesi için bir tek yol vardır: İngiltere Birleşik Büyük Locası’nca doğrudan ya da dolaylı olarak "düzenli (muntazam) bir mason örgütü" olarak tanınmak…
Türkiye Büyük Locası için bu iş hiç de kolay olmamıştır çünkü ritüellerin gelenekçi ya da tutucu nitelikli Masonluğun ritüellerine uygun olarak düzenlenmesi, tüzüklerde değişiklikler yapılması, tüm Türk masonları adına aslında gerçekdışı olan inanç taahhütlerinde bulunulması İngiltere Birleşik Büyük Locası’nca yeterli görülmemiştir.
İngiltere Birleşik Büyük Locası, aslında Türkiye Büyük Locası’nı kendi topluluğuna almak için gönüllü olmakla hatta çıkarları gereği can atmakla birlikte, Türkiye'deki obediyansın "kökeninin düzenliliğinin kanıtlanması" konusunda diretmiştir.
İngiltere Birleşik Büyük Locası’na göre kökenin düzenliliği, ancak ilgili büyük locanın doğrudan İngiliz masonlarınca ya da gene bu masonlarca kurulmuş bulunan başka localarca oluşturulması ile gerçekleşebilir. Bunun üzerine, Türkiye Büyük Locası1nın kökeninin, 1909 yılında Mısır Büyük Locası’na bağlı iken Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî'ye katılmış olan “Resne” adlı bir locadan kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Böylelikle Türkiye Büyük Locası 1970 yılında İngiltere Birleşik Büyük Locası’nca tanınmıştır.
Daha ileri gitmeden belirtmem gerekir ki, şayet Türk Masonluğu’nu aslında hiç de uyum içinde olmadığı Anglosakson Masonluğu topluluğuna bağlamak girişimlerinden cayılsaydı ya da bu konudaki girişimlerden İngiltere Birleşik Büyük Locası nezdinde olumlu bir sonuç elde edilememiş olsaydı, bugün Türkiye’de Masonluğun bölünmüşlüğünden söz edilmeyebilirdi.
Tersine, Türk Masonluğu’nun 1966 yılındaki bölünüşüyle kurulmuş olup bugün Özgür Masonlar Büyük Locası adını taşıyan obediyansın genel tutumu da İngiltere Birleşik Büyük Locası ve dolayısıyla Anglosakson Masonluğu’nun isteklerine uydurulsaydı, aynı sonuca gelinmiş olurdu.
Beri yanda bütünüyle bambaşka nedenlerden ötürü 1966 yılında Türk Masonluğu’nun bölünmesi, masonların o çok önem verdikleri “akıl ve hikmet” yolu ile davranılarak giderilebilmiş olsaydı da pek değişen bir şey olmayacaktı. Çünkü, daha önce değinmiş olduğum üzere 1950’li yılların sonlarından beri bu doğrultuda birtakım girişimlerde bulunuluyor ve bundan olumlu ya da umut verici sonuçlar alınmaktaydı; dolayısıyla Türk Masonluğu’nda mutlaka bir bölünme baş gösterecekti ama sağlam bir gerekçeye dayanarak.
Dolayısıyla ben bölünmenin niçin olduğuna değil, şu andaki bölünmüşlük olgusunun niteliklerine değinmeyi daha işe yarar buluyorum.
Bu yazımı okuyan forum üyeleri, bu konunun biraz daha ayrıntısına girmemi isteyebilir. Ancak belki bu aşamaya kadar yazmış olduklarımı tartışmak isteyenler de bulunabileceği gibi, bunlara karşı çıkanlar, benim yanıldığımı ya da bu konuya ön yargılı bir biçimde ters yönden baktığımı ileri sürenler de olabilir. Onun için bu aşamada duruyorum. Bakalım kim ne diyecek, kim ne soracak, kim nasıl karşı çıkacak?