Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Din Neden Yok Olmadı?  (Okunma sayısı 7922 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 09, 2011, 11:51:55 öö
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Din Neden Yok Olmadı?

19. yüzyılın sonlarına doğru bilimsel ve entellektüel alanda öyle bir noktaya gelindi ki artık bilimin, rasyonel düşüncenin, laik dünya görüşünün ve naturalizmin kazandığına kesin gözüyle bakılmaya başlandı. Dinler zaman içinde zayıflayarak yok olup gidecekler diye düşünüldü.

Fakat yüz yıl kadar sonra şu anda bakıyoruz ki hiç de öyle olmadı. Dinler zayıflamayı bırakın, daha da güçlendiler.

Bilimin her yeni buluşu dinlerin empoze ettiği dünya görüşüne bir darbe daha indirmesine rağmen, günümüzün bilgi birikimi ve dünya görüşü açısından dinlerin binlerce yıl öncesinden kalma dünya görüşleri bu derece ilkel görünmesine rağmen, bu neden böyle oldu? Neden dinler önce zayıflayıp, sonra da yok olup gitmek yerine tam tersi güçlendiler?

Bugün, dinlerin yükselişini sadece geri ülkelerde değil, aşağı yukarı dünya çapında gözleyebiliriz.

Tabi entellektüel kesimde, bilim adamları arasında, eğitimli ve bilinçli kesim arasında dindarlık ve inanç gittikçe azalma gösterdi, burası açık. İstatistikler de bunu destekliyor.

Fakat genel halk kitleleri üzerinde neden bu etki gerçekleşmedi? Bunun dolaylı olarak da olsa halka da yansıması gerekmez miydi?

Tüm bunlardan birden fazla faktör sorumludur elbette. Bu tür konularda genellikle öyle olur. Ama en etkili bir ya da birkaç faktör vardır genellikle ve bu konuda en etkili faktörlerin neler olduğunu inceleyip ortaya çıkarmak bence çok önemlidir.

Bana öyle geliyor ki, en etkili faktörlerden biri, bilim geliştikçe ve daha sofistike hale geldikçe anlaşılması ve halka aktarılması da zorlaştı, bu ise bilim ile geniş halk kitleleri arasındaki uçurumu arttırdı. Bu bence en önemli faktörlerden biridir. Bilim kendi halinde ne kadar gelişirse gelişsin, halka ulaştırılamadı. Küçük bir elit azınlığın tekelindeki bir alan olarak kalmaya devam etti.

Dinsel dünya görüşünün kolay anlaşılan ve nispeten kolay kavranan bir bakış açısı var. Belki de bu bakış açısını insanlar daha kolay anladılar, daha kolay benimsediler, çünkü zaten geleneksel olarak varolan ve toplumun içine işlemiş bakış açısı da buydu denebilir belki.

Fakat bir de şöyle düşünün. Dinlerin bugün bize basit gelen bu bakış açısı çağ boyunca basit olmadı. Ayrıca, teolojinin de işin içine girince oldukça ayrıntılı ve çetrefilli hal alan yönleri var ve bunlara ancak hayatını bu alana adayan din adamları etraflı bir şekilde vakıf olabiliyor. Yani halk, ortalama vatandaş bu sürecin de dışında kalıyor. Dolayısıyla, bu açıdan bilimin halka uzaklığının ufak boyuttaki bir benzeri dinin halka uzaklığında da gözlenebilir. (Her ne kadar ölçekler aynı olmasa da). Yani tek açıklama bu olamaz gibi gözüküyor. Sadece bilimin daha karmaşık ve sofistike hale gelmesini gerekçe olarak gösterirsek, dinin de en azından eski dönem insanları için nispeten sofistike olan yapısının nasıl olup da topluma yerleşebildiğini ve genel kabul görebildiğini açıklayamayız.

Bu yüzden bence temel faktör başka bir noktadadır. Bence temel faktör, bu dünya görüşlerinin halka ulaştırılma mekanizmaları arasındaki farktadır.

Dinin çağlar boyunca temel fonksiyonu zaten kitleleri kontrol etmek olduğu için, en çok çaba da buna gitti. Dinsel bilginin veya dünya görüşünün teoloji uzmanları tarafından geliştirilmesi işin sadece küçük bir yönü idi. Asıl önemli uğraş, bunların basitleştirilmiş bir versiyonunun halka aktarılmasında idi. Bunun için ise, tüm kasabalara, köylere, insanların yaşadığı her topluluğa giren bir din adamları ağı kullanıldı. Bu 'vaiz'ler dini halkın anlayabileceği dilden, onların terminolojisini kullanarak, basitleştirilmiş bir biçimde ve sürekli tekrar yoluyla toplumun iliğine işleyecek düzeyde halka ulaştırdılar. Bunun için kullandıkları yöntem ise, bidiğimiz 'sözlü hitap' yöntemi idi. (Hala da öyle). Yani karmaşık kitaplara, halkın okuma alışkanlığına, geniş kelime haznesine, vs dayanmak durumunda kalmadılar. Halkın her gün kullandığı yetilerle (konuşma ve dinleme) ulaşabilecekleri bir biçimde sundular dini onlara. Yani halk dini kitaplardan değil, sözel olarak öğrendi. Dolayısıyla da, okuma alışkanlığı, kelime haznesi veya okuduğunu anlama becerisi gibi faktörler belirleyici olmadı bu süreçte.

Ayrıca, dinin bu bahsettiğimiz sözlü eğitimi ve doktrinasyonu yapması için kullanabileceği ve halkın düzenli olarak katıldığı resmi olmayan eğitim kurumları vardı (kiliseler, camiler). Bilimin, normal eğitim kurumları dışında, halka ulaşabileceği bu tür ortamlar olmadı hiç.

Öğrenmede iki önemli faktör vardır. Bilginin anlaşılır şekilde aktarılması ve tekrar.

Dinin yayılmasına imkan veren yapı, bu iki gereksinimi de sağladı. Sözel şekilde, camide verilen vaazlar, ya da kilisede rahiplerin yaptığı konuşmalar yoluyla halka ulaştırılan bilgi, onların anladığı dilden ve onların kavrayabileceği basitlikte idi. Ayrıca bu yapı, aynı zamanda öğrenmenin diğer önemli faktörü olan 'tekrar'a da imkan sağladı. Aynı şeyler, değişik kelimelerle, değişik fırsatlarda defalarca insanlara anlatıldı. Ta ki bunlar insanların beyinlerinin en derin bölgelerine sinene dek.

Bu noktadan sonra, zaten bunlar artık evde ana babadan çocuklara aktarılan bilgiler haline de geldi haliyle ve beyin yıkama böylece evlere de sıçradı.

Bir de tüm bunları bilimin yaptığı veya yapmaya çalıştığı ile karşılaştıralım.

Bilimin hiçbir zaman halk tarafından kolay anlaşılacak bir terminolojisi ve aktarım şekli olmadı.

Bilime ulaşmanın kitaplar ve resmi eğitim kurumları dışında bir yolu olmadı. Yani sözelden çok yazılı olarak aktarıldı ve işin içine geniş kelime haznesi, okuduğunu anlama yeteneği ve okuma alışkanlığı gibi faktörler girdi.

Birbaşka faktör, bilimin insanlara ulaşmada camiler ve kiliseler gibi gayrı resmi bir yolu olmaması olarak görülebilir.

Tabi resmi eğitim kurumları ne güne duruyor diye sorulabilir. Neden okullarda bu iş yapılamadı diye sorulabilir.

Sonuçta eğitim kurumlarında da bir miktar da olsa sözel anlatım var. Onlar da hemen hemen her yere ulaşıyorlar. (En azından artık günümüzde). Peki buna rağmen neden başarılı olunamadı.

Bence olay yine yukarıda yaptığımız tespitlerle alakalı.

Okul ağı, camiler ve kiliseler ağı ile karşılaştırılabilir düzeyde topluma gidiyse de, okullarda verilen eğitim aslında hiçbir zaman cami ve kiliselerde verilen eğitim kadar basit, kolay anlaşılır, insanlara hitap eder bir eğitim olmadı.

Ayrıca sözel aktarımdan daha yoğun bir şekilde yazısal aktarıma ağırlık verdi resmi eğitim. Bu ise daha dezavantajlı ve insanlara ulaşmada daha az etkinliği olan bir yol.

Televizyon bu işin çehresini tümden değiştirebilirdi, çünkü sadece sözlü de değil televizyondaki aktarım. Hareket ve görüntü de var. Eğer televizyon bir eğitim aracı olarak daha etkin bir şekilde kullanılabilseydi, tüm bu sorunların en etkin çözümlerinden biri olurdu.

Fakat televizyonu da bilimden çok dinciler daha etkin olarak kullandılar ve sadece camiler ve kiliseler yoluyla değil, TV yoluyla da halka ulaşmaya başladılar.

Bence asıl sorun ve temel nokta, bilimin amacının halkın kontrolü olmamasıdır. Bu yüzden bilim, bu amaçla örgütlenmemiştir. Bilimin amacı dünyayı ve evreni incelemek, altında yatan yasaları keşfetmek ve bilgi miktarımızı arttırmaktır. Bunu da kendisine ayrılmış özel ortamlarda (üniversiteler, laboratuarlar, vs) yapabildi bilim adamları. Amaçları hiçbir zaman bulgularını halka aktarmak ve bunu kullanarak onları kontrol etmek olmadığından, bu yönde bir örgütlenme de gerçekleşmedi.

Fakat tüm bu sorunlara temel çözümün tam da bu noktada olduğunu düşünüyorum.

Dinin sebep olduğu geriliği engellemek ve insanlığın daha hızlı ilerlemesini sağlamak için, bilimi anlayacakları dilden halka aktarmanın yolları da aranmalı, bu amaca hizmet edecek eğitim ağları ve mekanizmaları da geliştirilmelidir.

Örneğin bu amaçla, 'popüler bilim yazarlığı' denen mesleğin çok daha fazla üzerinde durulmalı ve bu meslek dalı yaygınlaştırılmalıdır.

Bugün, resmi olarak böyle bir meslek yok bile zaten. Dergilerde, gazetelerde, çeşitli vesilelerle bilimi halka anlayacakları dilden basitleştirilmiş olarak anlatan insanlar var elbette ama mesela bu işin bir eğitimi yok. 'Popüler bilim yazarlığı' diye ünversitelerde bir bölüm yok ve form doldururken mesleğiniz bölümüne yazılabilecek birşey değil bu. (Yani olsa olsa 'yazar' yazılabilir oraya). Halbuki bu gereksinim, önemli bir toplumsal ihtiyaç olarak tespit edilmeli ve bu konuda ciddi çaba harcanmalıdır.

İnsanlara bilimi anlayacakları dilden anlatmak, bir beceri işidir ve bir eğitim işidir. Kolay değildir.

Din adamları dini halka uygun dille aktarma konusunda resmi eğitim alıyorlar. Örneğin hitabet dersleri var din okullarında.

Bilimi halka anlayacakları dilden anlatmayı insanlara öğreten eğitim kurumları oluşturulmalı ve hitabet yeteneği de dahil, bilimi halka daha etkin şekilde ulaştırmaya yarayacak her türlü yetenek kişilere bu ortamlarda sağlanmalıdır.

Ayrıca, cami ve kiliselere benzer şekilde, en küçük kasaba ve köylere kadar girecek şekilde, insanlara bilimi ve çağdaş, laik dünya görüşünü anlatacak kurumlar, vakıflar ya da enstitüler kurulmalıdır. Buralarda sohbetler düzenlenmeli, halka ilgilerini çekecek konularda sıkıcı olmayan konferaslar verilmeli, paneller düzenlenmelidir.

Bunlar dinin her köy ve kasabaya girmesi gibi, tüm köy ve kasabalara girmelidir.

Tabi böyle bir projenin finansmanı nereden bulunacak diye sorulabilir.

Diyanet işleri başkanlığı diye bir kurum varsa ve bütçeden bu kadar bir pay alıyorsa, bahsettiğim türde bir kurum kurulup onun da yüksek bir pay alması sağlanabilir.

Ayrıca, dini kurumların en önemli gelir kaynaklarından biri bağıştır ve bu mekanizma da yine bu kurumların bir ek gelir mekanizması haline getirilebilir.

Böyle bir proje çok pahalı görülür ve gerçekçi görülmezse, mevcut resmi eğitim ağının bu amaçla nasıl kullanılabileceğinin araştırması yapılmalı ve bu amaçlara resmi okullarda ulaşılmaya çalışılmalıdır.

Ya okullar yoluyla ya da bahsettiğim türde alternatif bir örgütlenme yoluyla bu tür bir proje geliştirilmelidir, aksi takdirde insanlık yeni bir karanlık çağa girme riskiyle karşı karşıyadır.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 09, 2011, 05:46:22 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 379
  • Cinsiyet: Bay


Gerçekten çok güzel bir yazı Sayın Karahan. Aklınıza sağlık…

Ancak bahsettiğiniz projenin bu ülkede gerçekleşebilmesi için gerekli olan şatlar hiçbir zaman oluşmadı, hiçbir zamanda oluşmayacak. Oluşturulmayacak ta..! Ta, en başından, devletin bir kişilik sahibi olması lazım. Kişiliğinin oturması lazım, Her yönüyle…

Masa üstünde bir harita çizmişsin, içine de Allah ne verdiyse dahil etmişsin;Türkü,Kürdü, Lazı, Arabı, çerkezi, boşnağı, Ermenisi. Sonrasında da bunların birbirini yemesi için sürüyle örgüt, cemaat, tarikat, Siyasi akımlar, falan filan türetmişsin, bunlar üzerinden de her iktidar geldiğinde kendine göre bir format atıp toplumu şekilden şekle sokmuşsun. Toplum format yiye yiye artık insanlıktan çıkmış…

Yahu Allah aşkınıza bu toplum hiç adam olur mu? Bu toplum hiç sağlıklı düşünebilir mi? Düşünmeye hiç vakit bulabilirmi?
Hangi Projeden anlayabilecek bu Toplum???

Kişiliksiz devlet, şaşkın toplum…


Odi Profanum Vulgus Et Arceo.


Mayıs 14, 2012, 02:44:26 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 76
  • Cinsiyet: Bay

>>Fakat yüz yıl kadar sonra şu anda bakıyoruz ki hiç de öyle olmadı. Dinler zayıflamayı bırakın, daha da güçlendiler.

Nereye bakıyoruz, nasıl bakıyoruz ve neremizle bakıyoruz, sonra da dinin güçlenmesini görüyoruz?

>>Bugün, dinlerin yükselişini sadece geri ülkelerde değil, aşağı yukarı dünya çapında gözleyebiliriz.

ne tür bir gözleme metodu kullanıyoruz, gözlemciler kimler, hangi organımızla gözlemliyoruz?

>>Fakat genel halk kitleleri üzerinde neden bu etki gerçekleşmedi? Bunun dolaylı olarak da olsa halka da yansıması gerekmez miydi?

yansımadığını nerden biliyoruz? hangi araştırmalar yansımadığını belirtiyor?

>>Bilimin hiçbir zaman halk tarafından kolay anlaşılacak bir terminolojisi ve aktarım şekli olmadı.

tüm yazıda hemfikir olduğum tek cümle, çok doğru ve yerinde bir eleştiri bu konuda ufak bir yorumum var. Bilim çok hızlı ilerledi ve bunu takip etmek güçleşti. terimleri anlamakta, kuramları anlamakta güçlük çekiyorum. çıldırıyorum bazen, sinir oluyorum. en son anti madde yasasını okudum hem de en sade halini ve çok az şey anlayabildim. ama bu benim kendi eksikliğim, bilim almış başını giderken etrafımdaki dogmatik insanlara laf anlatmaya çalışmaktan kendimi geliştirmeye fırsat bulamadım.


Haziran 08, 2013, 05:46:19 ös
Yanıtla #3
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 856
  • Cinsiyet: Bayan

Öncelikle, yazınızı çok beğendimi belirteyim :)

Yorum kısmına gelirsek.. Konuyu farklı bir boyut ile değerlendireceğim:

.. Tüm bunların ışığında; Ne olursa olsun, İslam dininin bir ülkenin gelişiminde rol oynadığını düşünmüyorum. Aynı anlamda gelişmemede de herhangi bir etkiye sahip değil. Bu tarz hassas konular, bir milletin milli karakterini belirleyen unsurlardır fakat son birkaç yüzyıldır ana faktör global ve kapital ekonomidir.

Son olarak belirtmek isterim ki Sevgili Karahan; Günümüzde İslam dininin yaşandığı ülkeleri ise aslında kapital ekonominin ticaret merkezleri haline geldikleri için, gelişim göstermişlerdir.Sözün kısası, dinin ekonomiye ne katkısı ne de etkisi vardır.

Etnisite gözetmeksizin mensuplarını içine çeken bu sistem bağlamında ise söyleyeceğim tek söz, ' her ne kadar dünya çapında zulme uğrasalar da, doğru yol' yaşayanlar onlardır.

Hatırlar mısınız Sn. Karahan,  bir konu vardı: Bunlar Din'de yok başlıklı.. Yorumum biraz da o konuya doğru kaydı sanki  ::)
Adequatio intellectus et rei


Haziran 08, 2013, 07:25:13 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Korku,aidiyet duygusu ve insanların yaşam standartları arasında ki çelişki var oldukça dinler var olacaktır.

Dinler ve üzerinde inşa edilen inanç kavramı,insanın aldığı nefesi birgün vermek zorunda kalacağı realitesinin doğuracağı acıyı tolere eden tek seçenek tir.

Dinler insanlara hem ölümsüzlüğü, hemde bu dünyanın geçici olduğu kanısını yükler.İnsanları beraber yaşamaya ve vahşetten uzak tutmaya ikna eder.Akıl, inancı reddetse bile, bilinç ona ihtiyaç duyar.

Dinlerin adı,içeriği,özellikleri,yöntemleri değişse bile inanç var olmaya devam edecektir.İnanç sahibi olan insanları da birarada yaşatmak için,ortak aidiyet duygusu ve yerleşik ahlak sistemi kendi dinini yaratacaktır.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Haziran 08, 2013, 07:32:08 ös
Yanıtla #5

Yazı Sayın karahan'a ait değil alıntıdır. Bu sebepten ötürü aklına değil ama kopyala-yapıştırına teşekkür edebiliriz Sayın agnusdei.

Yazı genel olarak dinlere inananların yükselişte olduğunu gevelemiş. Oysa Avrupa'nın kimi ülkelerinde dinsizler, dindarlardan daha çoktur.

Bu konuyla ilgili 2006 yılına ait bir istatistiğee şu sayfadan ulaşılabilinir:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dinsizlik

Türkiye'de başta olmak üzere, orta sınıf ülkelerde de dinsizlik hızla ilerlemektedir. Haliyle din yok olma sürecindedir. En azından semavi dinler bu tehlikeyle karşı karşıyadır. Haliyle ben bu yazının ana fikri olan "ilerleyen, güçlenen din" düşüncesini kat'iyen katılmıyorum.

Saygılarımla.
• Laborare est Orare XXII.
• ... Bense daha önce duyulmamış, yeni şeyler söylediğim için onların ilenç ve lanetlemelerine maruz kalmaya devam edeceğim.... Simon Magus


Ocak 22, 2014, 03:09:46 ös
Yanıtla #6
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 121
  • Cinsiyet: Bay

Dinin yok olmasını engelleyen birçok sebep vardır. Bunlardan bir tanesi ve en önemli olanı insanların inanma ihtiyacıdır. İnsanlar bir şeylere inanmak ister. Bunu bir mecburiyet gibi  görür. Böyle olduğu için ilk çağlardan beri kendisinden üstün gördüğü bazı unsurlara inanmışlardır ve onlara olağanüstü özellikler yüklemişlerdir. Yani düşünsel olarak yarattıkları ilahlara tapınmışlar ve onlardan bir şeyler beklemişlerdir. İlk çağlardan  günümüze kadar nesilden nesile aktarılagelmiş ve günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir.

Saygılar
"Bir tapınaktır dünya, direklerinden akan

Anlaşılması güç, karışık sesler duyulur..."


Temmuz 14, 2014, 12:04:13 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

insanlar bilmedikleri biryere giderken kılavuz aramaktan vaz geçerlerse din biter.


Temmuz 14, 2014, 05:41:08 ös
Yanıtla #8
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 23
  • Cinsiyet: Bay

     Bu yazıyla alakalı aklımda uyanan ilk düşünce şudur; Bilim insanı herhangi bir dini kabul etmez. Bence yazıda anlatılmak istenen din niye yok olmadı adı altında, din'in yok edilmesi için bilim halka kadar indirgenmedi ve iyi kullanılamadı yatıyor. Başlığa uygun bir yazı olmadığını düşünüyorum, din'in yok edilmesi için yapılması gerekenler anlatılıyor sanki.
    Başlığa göre cevap yazmak gerekirse şöyle düşünüyorum. düşünen insan iyi yi ve kötüyü biliyor. Dinlerin de kendi eksenlerinde sosyal ve ahlaki anlamda iyi şeyleri söylüyor olması üstüne de dinin kültür ve geleneklerle yoğrulmuş olması beraberinde din'i yok saymanın insanların kendi geçmişlerine bir ihanet etme duygusuyla savaşmalarına sebep oluyor. Bunları yaşamaktansa en kolayını tercih edip inanmak en mantıklı yol oluyor. Bu yazdıklarım kendi yaşadığım duygularla bir anlatım oldu ama sanırım başka sebeplerle inançlarını söküp atamayan insanlar daha çoktur. Dolayısıyla yüzlerce sebep sıralanabilir. Fakat bilimle din'i yok etmek çok düşük bir olasılıktır. Çünkü Sovyetler Birliğini düşünün yıllarca komünist düzende tüm okullarda din karşıtı eğitimler verildi ancak şu an bakın Rus turistlerin çoğunun boynunda haç var ve bilim bu konuda iyi bir silah değil
Gelecekte varacağın nokta, geçmişte yaptıklarının eseridir.


Temmuz 14, 2014, 10:31:31 ös
Yanıtla #9
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

İnanç ve din konusunu bir yana koyalım. Artıları da vardır eksileri de...

Fakat lütfen bilimi onlara karşı sav gibi koymayalım ve çatıştırmayalım.

Rahmetli Abdülhak Adnan Adıvar'ın ölümsüz yapıtı "Tarih Boyunca İlim ve Din" bu bağlamda okunması gereken çok önemli bir kaynaktır. Gerçi dili pek ağır olduğu için sonrüadan Türkçeleştirilip (!) "Bilim ve Din" adı altında yeniden yayınlandı ama o Türkçeleştirilmiş olanının anlaşılabilmesi özgün olanından daha zor. (Öz Türkçeden yana olan bana göre bile.)

Biim insanının dinler ile hatta inançlar ile bir alıp veremeyeceği yoktur. Yeter ki o inançlılar ve o din insanları bilimler ile didişmesin, kendi gerçeklerile ilgisez, akıl ve mantığa sığmaz benimseyişlerini dayatmaya girişmesin, bunun propagandasıyla insanları etkilemeye girişmesin.

Bilim insanının herhangi bir dini kabul etmemesi diye bir şey yoktur.

Öyle olsaydı, Avrupa Rönesansının temeli, İslam bilim dünyasında doğmamış olurdu.

Öyle olsaydı günümüzde Japonlar Amerikan kapitalistlerinin desteklediği bilim ve teknoloji insanlarıyla rekabete ginişemezdi.

Bilimin din ile bir deri yoktur ve onu yok etmeye falan çalışmaz. Dindir bir ğün gelecek ve kendi kendini yok edecek olan. Zaten öyle oluyon ve töneler üzerene değil de dogmalar üzerene kurulu, dolayısıyla yapay dinler ağır ağır eriyor; bir ırksaldin olan Yahudilik bile...

Bir gün gelir de bir zamanlar Auguste Comte'un önerdiği "Doğal Din" gelişip yaygınlaşacak olursa, bilem ile el sıkışır hatta kucaklaşır bile.
« Son Düzenleme: Temmuz 14, 2014, 10:36:15 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
14 Yanıt
13798 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 25, 2012, 12:45:33 ös
Gönderen: BULGARIA
19 Yanıt
9293 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2009, 02:58:03 ös
Gönderen: Prenses Isabella
18 Yanıt
7317 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 02, 2015, 09:09:13 ös
Gönderen: student
4 Yanıt
3505 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 08, 2013, 05:14:35 öö
Gönderen: NOSAM33
10 Yanıt
11217 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 08, 2013, 04:01:23 ös
Gönderen: ordoabchao
7 Yanıt
5636 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2013, 08:44:02 ös
Gönderen: evvah
10 Yanıt
7594 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2014, 03:07:12 öö
Gönderen: Ali Genetic
3 Yanıt
3751 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2014, 09:47:10 ös
Gönderen: hayalet
5 Yanıt
3862 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 19, 2017, 10:18:56 öö
Gönderen: night manager
20 Yanıt
9475 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2015, 12:29:56 öö
Gönderen: darkshadow