Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SEVGİLİ ARSIZ DEPRESYONUM  (Okunma sayısı 2077 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 05, 2010, 05:38:41 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Gecenin davetkar yalnızlığına gebe kalan bedenimle bütün acılarımı acıtmaya karar verdim, sarsmalıydım onları, sarsıp kanatmalı, tokat atmalıydım acılarıma, vahşi olmalıydım, içimdeki vahşilik ehlileşmeye karşı geliyordu, çünkü ehlileşmiş her türlü duygu canımı sıkıyordu, ben terbiye edilmiş, edep bilen fanilere inat kendime doğru koşmaya, oradaki özsel tensel mirasıma sahip çıkıp, onunla dünyanın epilasyonla alınmış acılarını okşamaya karar verdim. Fakat bu durum o kadar zordu ki bu zorluğu bile bile yürümeyerek, yürümeye karşı gelerek koşmaya ant içtim. Koşarken sevgili depresyonum benimle dans ediyordu. Depresyonum yıllardan beri kur yapıyordu beynime, bedenime, tenime, her şeyime, fakat beni yatağa atsala bana hep vaade ettiği servetini verememişti. Teslim olmayacaktım ona onun tuhaf hayallerine...


Onun sevgilisi değil ama dostu olacaktım, başta sadece arkadaştık fakat bizimkisi tuhaf bir arkadaşlıktı. Evet evet ilişkimiz dostluğa doğru gidiyordu, arada sırada beni öpüp okşasa da
sevgili olmayacağımızı o da ben de biliyorduk. Depresyonum o kadar tutkuluydu ki mesela ben onu yalnız bırakıp bir yere mi gidiyorum, eve döndüğümde beni kapıda bekliyor ve sabaha kadar uyutmuyordu. Tam bir çin işkencesi gibi giden ilişkimizde bana onu yalnız bıraktığım için ten somuruşu yapıp duygularımı okşayarak beni onun turuncu yatağında yatırıyor, önce saçlarımı sonra yüzümü bedenimi derken dokunulmamış yaralarımı koparıp, kanatıp beni kendi akıl mahkememde kendimden emekli olmamı istiyor ve beynimin ahlak masası yetkililerince serbest olarak işkence yapılmasına göz yumuyordu. Ona tokat atıyordum o da bana atıyordu, birbirimizi dövüyorduk, dövüşüp, sövüşüp savaşıyorduk. Fakat ne o ne de ben kapıyı açıp gidemiyorduk. İlişkimiz diyorum ye tuhaftı, tutkuluydu. Bizimkisi ne tam bir sevgili ne tam bir dostluktu.

Benim arsız depresyonum bazen beni boğazımdan sıkıp öldürmek istercesine hunharca öpüyordu. Hadi diyordum korkak beni öldürsene ama evet sen ödleğin allahısın, ne bana ne kendine kıyarsın. Oysa ki her sabah önce seni sonra beni boğacağım diyordu bunu anlat irken de o kadar şiirsel, mistik, büyülüydü ki onu bebekliğimde dinlediğim masallar gibi dinliyor, dinlerken de büyük iştahla yemeğimi yiyordum. Bazen korkarak tabağıma bakıyor yemek artık bırakmamak için
ağzımı kocaman acıyor ve önümdeki her şeyi yalayıp yutuyordum. Eğer ki tabağımda yemek bırakırsam biliyordum başıma gelecekleri bu yüzden korkarak, savaşarak, haz duyarak, belki de korkumdan haz duyarak sabahı buluyorduk. Sabahları uyanıp kendi kendime sen delisin diyordum deli hem de ne deli, bıraksana bu şizofreni bu ten delisini, tutku orospusunu bıraksana be çocuğum, yazık değil mi
ruhuna, yanık kokuna... Ama evet o ne kadar deliyse bana ben de o kadar deliydim ona.


Bir arkadaşlık değildi evet tutkulu garip dost-sevgili yasamıydı bizimkisi. Kıskançlığın dozajı yoktu. Aslında hiç bir tarifin dozajı yoktu. Depresyonumla kurduğum bu yasaksız ilişkide bütün tarifler yok oluyordu. Sevince sonuna kadar seviyor, kanatınca kanatıyor, gülünce gülüyor, dibe doğru diplere doğru beslenen duygularımızı doyuruyorduk. Benim arsız depresyonum ilk tanıştığımızda bana
vejetaryen olduğunu söylemişti ve sadece duygularımı yemek istiyordu sonra benle yata kalka alışmıştı cildime ve bir gece benim tenimize yemek isteğini söyledi ve otoburluktan etoburluğa terfi oldu. O gün
bugündür bana tende her turlu numarayı çekti. Beynim uyuştu mu evet uyuştu ama ben onunla tam manasıyla adrenalin bombardımanı yasamadım çünkü her seferinde beni zevkin ücra bir sokağında üşüterek bıraktı.sonra bana eksi yanlarımı anlatıp delilik denilen kimliği sapladı. Özgürlüklerimi istedi veremem dedim, zorla alırım dedi, alamazsın dedim, alacağım dedi, hadi bakalım dedim, görürsün dedi. Göremedim belki de delirmiştim görmezden geliyor umursamıyor, umursamayarak uyuyordum, rüyalar görüyordum, hem de ne rüyalar, beni gidip en yakın arkadaşımla aldatıyordu, aldatan evet benim etten sabıkalı(oysa bir zamanlar vejetaryendi) depresyonumdu, o iflah olmaz delinin, çapkının ta kendisiydi. Her türlü duygudan sabıkalıydı, sadakatsizlik onun aurasının ar damarıydı. Bunları bile onu terk edemiyordum, hoş terk etsem de, o hemen olmasala 3 gece sonra beni tekrar bütün tutkusuyla sarıyordu. O ve ben iki yaşayan ölü de olsak, ilişkimiz bütün ilişkiler coğrafyasında sapkınlık olarak algılansa da, bütün ilişkilerden daha hızlı gidiyorduk. Bu yüzden de
bütün tarifleri bozuyor, tarifsiz akılsız ilerliyorduk. Aramızda kalsın aslında onun vahşiliği ve ehlileşmemiş duyguları benim ehlileşmeye programlı beynime ve bedenime iyi geliyordu. Ben de onunla
ehlileşmemeye çabalıyordum, zarafetten soyunup çıplak olabilmeyi, çıplak düşünmeyi anlıyordum.


Bir gece efendice oturup iki eski arkadaş gibi antlaşma yapıyor, üzerinden bir saat gedmeden
antlaşmayı yırtıyor, karşılıklı küfürleşiyor sonra tekme tokat birbirimize giriyorduk. Dövüyorduk, sövüyorduk, sevişiyorduk ve benim sevgili sabıkalı depresyonum bütün psikiyatristlerce aransa da ben onu kendi ellerimle kendi göğsümde saklıyordum.saklayıp öpüyor sonra da onun negatif yanlarını törpülemek istiyordum.fakat o benim pozitif yanlarımı törpülüyor ve benim negatif sularda kulaç atmama neden oluyordu.negatif sularda kulaç atmak + enerjiden soyunmak kolay gibi görünse de hiç bir kolaylığı yoktu.adeta tenimi acıtıyordu,tenden akan enerjiyi durdurmak özümü aldatıp eksi enerjiye kucak açmanın da hiç bir esprisi yoktu.depresyonum beni defalarca bu acılarla yalnız başıma bırakıyordu. Tek yalnız bıraktığı an sanırım sadece acılarla yüzyüze kaldığım eksi enerjiyle duş aldığım anlardı.


Bir gün karşılıklı oturup çocukluğumuzdan bahsettik. Çocukluğumdan beri peşimde olduğunu söyledi. Niye o zamanlar bana görünmediğini sordum, sırası değildi dedi, hem o zaman ben de çocuktum. Bu yüzden benimde büyümem gerekti. Sonra senin streslerinle, sorunlarınla boğuştuğun bir anda ben belirmeliydim gözlerinin önünde dedi. Cidden her şey öyle olmuştu, bir anda, bir anda... Sonra bana öteden beri bir arada olduğumuzu hissettirmişti. Bütün hatıraları silmişti beynimden ve tarih depresyonumun bana ilk yaklaştığı an başlamıştı. Önce şefkatle dokundu bana, başta o kadar etkilenmemiştim sonra o dokunuşları bende alışkanlık yaptı. Arızalıydım, arızalı bir kalp beden taşıdığımın farkındaydım, tamamen şuursuzdum, şuurumu balkıda bir sokak çocuğuna vermiştim yani gönüllü susursuzluktu benimkisi. O yüzden günden güne depresyonum virüs gibi bulaştı bana ve her gün vampir gibi kanımı içti beni kendine bağımlı yaptı.


Bütün ilişkilerde olduğu gibi köle efendi ilişkisi bizim için de söz konusuydu. Başta şefkatli dokunuşları ve alevli öpücükleri kondurduğu sırada köle olan oydu. Ben istemeden hükümdar olmuş, tahtımda tacımla mutsuz oturuyordum, niye mutsuzsun diye soranlara hiç sadece sebepsiz hüzün benimkisi diyordum. Günler geceler gediyordu derken aslında köle olanın ben olduğumu efendiminse aşk değil kendisi olduğunu bana öğretti. Fakat kendi efendiliği için benim canla basla çalışmam gerektiğini ve beynimin hiç görmediğim odalarını bulmam gerektiğini tembihledi. Aslında efendim depresyon aylak bir hercaiydi,issiz güçsüz bana musallat olmuştu. Tek yaptığı sadece tutkuyla beni seyretmek ve bana mutsuzluk şırıngasından yüksek dozajda vermekti.isi sadece bundan ibaretti ama o mutsuzluk günden güne bana iyi geliyordu. Evet aslında bir itiraf:

Depresyonumu içten içe seviyordum, farkındaydım kasınan kaşıyan bendim. Çıkış yolu bulmak istemiyordum.bütün istediğim depresyonumu bu ruh halinden normal hale sokmak ve onunla yakın temas halinde suren dost- sevgili yaşamını sürdürmekti. Sanırım benim canımı yakan onun metresi olmak durumuydu, çünkü ben acıya da metrestim ve iki akraba enerjinin metresi olmak kabuklu kabuksuz her türlü yaramı kanatıyordu. Depresyonumla kurduğum ilişki gizliydi, benim dışımda onu kimse görmüyordu. Bu durum beni günden güne bitiriyordu. Tekme tokat birbirimize girişiyorduk bazen ben onu alt ediyordum bazen de o beni ama yine de ilişkimizin galibi yoktu.roller değişiyor bütün modeller deneniyor, özgüven 2-0 iken üveygüvene, bazen de üveygüven özgüvene çelme takıp 3-2 galip geliyordu.


Hiç unutmuyorum bir gün beni uykumdan sarsarak uyandırdı. Feryat figan bağırıyordu, uyku sersemi ona bakarken bana bir tokat attı ve ağlamaya başladı. Oldu oldu diyordum cevap vermiyordu, ağlamaya devam ediyordu sonra birden konuşmaya başladı; biliyormuşsun dedi seninle kurduğum bu ilişki bana mutsuzluk veriyor ve ben kendi depresifliğimi sana enjekte ederken hassaslaşıp kendime de  enjekte ediyorum. Bu yüzden bizim kabileden bana ceza geldi ve tayinimi başka bir bedene verdiler. Yani ilişkimizin sonu geldi,bundan sonra ben başka bir bedene musallat olmalıyım ve durumuma inanamıyorum o kadar hassaslaştım ki depresyonların yüz karasıyım, senden ayrılmak zorundayım dedi. Ben hiç bir şey söyleyemedim. Gözyaşlarını sildi, alnıma bir öpücük kondurdu ve beni bırakıp gitti. Yine terk edilmiştim. Üzerimde bu kez depresyon gibi bana zarar veren ama alışkanlık yapan bir duygu tarafından terk edilmiş olmanın garipliği vardı. Aslında iyiydim çünkü ilişkimizin sonu yoktu. Nihayet bana zarar veren bu sevdiğim duygudan kopmuştum. Şimdi içimde sadece onun tuhaf sesi ve iç gıcıklayan silueti kalmıştı. Zamanla düşünüyorum da o çok güçlü depresyon bile unutulmaya yüz tutuyordu. Yani her ilişkide olduğu gibi yaşananlar unutulmaz densene unutuluyordu.


A L I N T I /Cüneyt DURU


Yukarıda yazılanlara aşina olanlarımız olduğunu sanıyorum;enazından bana tanıdık gelen çok şey var.Çağımızın hastalığının kronikleşme istatistiği oldukça yüksek.Peki çaresi...İşte o konu çok karışık.Sentetik tedavi yöntemleri zaman,zaman işe yarasa da kalıcı çözüm üretemiyorlar.Psikologlar ise,depresonu daha depresif hale getirme riski taşıyorlar.

Kısacası tıp,tam anlamıyla çözüm üretemediği gerçeğini kabul ediyor.İnsanın kendi kendini tedavi edebilme şansı daha yüksek.Umudun kapılarını açacak,geçmişte severek kabul ettiği,belkide sevenlerince konulmuş sınırlarını ortadan kaldırabilecek yöntemleri oluşturabilenler,korkuyla yüzleşmenin korkuyu altetmenin tek yolu olduğunu kavrayabilenler,kanaatin tek zenginlik kaynağı oldunu anlayanlar,kendini tanıma ve farkındalık gayretinin depresyonun anti depresanı olduğunu idrak edenler,özgürlük sezgisiyle doğru orantılı olarak bu hallerine çözüm üretebiliyorlar.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...